Şair (D. 10 Mart 1943, Kurudere köyü / Pınarhisar / Kırklareli – Ö. 21 Kasım 2020, Pınarhisar / Kırklareli). İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’da bir Kur’an kursuna devam ederek hafız (1960) oldu. Ortaokulu dışarıdan sınava girerek bitirdi. 1968 yılından başlayarak iki yıl imam hatiplik, Tekirdağ’da maliye ve nüfus müdürlüklerinde memurluk, kaymakamlık yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hastalığı nedeniyle 1981 yılında malulen emekliye ayrıldı.
Şiirleri
önce, Hareket (1971), en çok Mavera (1979-88) olmak
üzere, Varlık (1971-72), Soyut (1974-75), Türk Dili (1976-78),
Somut (1978-79) ve Aylık Dergi’de yer aldı. 1988 yılında
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin açtığı yarışmada “Güzel İstanbul” şiiriyle
mansiyon, Gül Çocuk dergisinin yarışmasında ise jüri özel ödülünü
kazandı.
Vefatı:
Alaaddin Soykan, geçirdiği kalp
krizi sonucu, 21 Kasım 2020 günü, 77 yaşında iken Kırklareli’nin Pınarhisar
ilçesinde hayatını kaybetti. Soykan'ın
cenazesi, öğle vakti kılınan namazın ardından Tozaklı Yolu Mezarlığı'na
defnedildi.
ESERLERİ (Şiir):
Doru Özlem (1985), Beşpınar (1989), Vay Sevda Karam (1997).
ALAADDİN SOYKAN İÇİN NE DEDİLER?
"Cüzdanında Sayfa Sayfa Şiir Taşırdı"
Şair ve yazar Arif Dülger yaptığı
açıklamada, Alaaddin Soykan'ın kuytu kelimelerin usul sesli şairi olduğuna
dikkati çekerek, "Cüzdanında para yerine sayfa sayfa şiirler taşıdı hayatı
boyunca. 1943'te, Pınarhisar İlçesine bağlı Kurudere köyünde başlayıp, hafızlık
talimiyle İstanbul Gaziosmanpaşa'da, askerlikle Ankara'da, memuriyetle
Kırklareli'nin bazı ilçelerinde, zaman zaman bozulan sağlığıyla Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde devam eden garip ve çileli bir hayatı oldu."
dedi.
Soykan'ın yayımlanan ilk şiiri
"Ankara Aşk Kokar"ı kendisinden defalarca dinlediğini belirten
Dülger, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hayatı gibi şiiri de, soyut
düzlemde, imgesel ve fakat aşk dolu bir 'Doru Özlem'di. Son derece vakurdu, kimseyi incitmedi. Fakat
kendisi incine incine, yalnızlık içinde bir ömür sürdü. Dünyevi nimetlerden
mahrum ve hakikatte sessiz ve mazlumdu. Türkçenin en bilinmedik kelimelerini
yüreğinden şırıl şırıl akıtan, Türkçenin 'Yunus kokan' uzlet köşesiydi. 21
Kasım'da maveraya uğurladık. Mekanı cennet olsun."
"Kendine Özgü Bir Sesi Vardı"
Şair ve yazar Mürsel Sönmez ise
Soykan'ı çağdaş Türk şiirinin münzevi şairi olarak tanımladığını belirterek,
"Kendi dünyasında yaşayan, bu yalnızlığı kimsenin üzerine fatura etmeyen
bir şairdi. Kendine özgü bir şiir sesi vardı. Şiirlerini hep el yazısıyla yazıp
edebiyat dergilerine gönderirdi." dedi.
Sönmez, Soykan'ın şiirde dili yeni
bir kıvamla kullandığını vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Kendi dünyasında yaşadığı
münzeviliği kimsenin üzerine yıkmaması çok önemliydi. Ruh dünyasında iç
zenginlikler barındıran bir şairdi. Soykan marjinal bir şairdi ama
marjinallikten şöhret devşirmeye çalışmadı. Çok özgün bir şiiri vardı. Edebiyat
araştırmacıları onun şiiri üzerine düşerlerse Mavera dergisinden beri 20.
yüzyılın yaralı seslerinden birisi olduğunu da anlayacaklardır."
KAYNAK: İhsan
Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001,
2004) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), TDE Ansiklopedisi (c. VII, 1990),
Mehmet Ragıp Karcı / Şairler ve Şiirler - Alaadin Soykan (Ay Vakti, Temmuz-Ağustos
2003), Şair Alaaddin Soykan hayatını kaybetti (karar.com, 22.11.2020).
Tutsan kuşa o sesinin billur sırrını
Sorsan yâr derdi
Saf saf oluş nedenini sormuş olsan sonra dağların
Bir ses: Bizi böyle kılan
(Bir)i var derdi
Ağmak çatırdar ya şafak her doğan günle
Gören nar derdi
Ve kendinden geçip baktıkça ufka
Düştü içerime ah düştü bir şey
Gibi kor derdi
Derken bu düğümü çözüp o kişi
Ey dağlar derdi
Ardınızdan güneşleri doğuranı o
Gayri bu yürek bende bir kuytu dille
Hep anar derdi
Ve de ekleyerek kendi kendine
Kuşları içimin şükür hak uçar derdi
Coşku göklerinde seyredip zikrin
Mahur kanatlarla hep vakti öyle
Can çırpar derdi
Evet kuşa o sesinin billur sırrını
Sorsan yâr derdi
Saf saf oluş nedenini sormuş olsan sonra dağların
Bir ses: Bizi böyle kılan
(Bir)i var derdi
(Doru Özlem, 1985)