Gazeteci ve romancı (D. 1903, İstanbul - Ö. 28
Mart 1967). Bazı yazılarında Bedi Vecdet takma adını da kullandı.
Kasımpaşa’daki Gazi Hasan Paşa İlkokulu ve İskilip Rüştiyesinden sonra
ortaöğrenimini Galatasaray ve Kabataş liselerinde tamamladı. Millî Ticâret-i
Bahriyye Kaptan ve Çarkçı Mekteb-i Alîsi (Yüksek Denizcilik Okulu) mezunu. Bir
ara öğretmenlik ve İstanbul Belediye Meclisi üyeliği (1931-34) yaptı. Kars
(1939-43) ve Siirt’ten (1946-50) milletvekili oldu.
1920’de Tevhid-i Efkâr’da gazeteciliğe
başladı, başyazarlıklarını da yaptığı Vatan, Son Sanat ve Milliyet
gazetelerinin yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. Zaman, Açık Söz (20
Nisan 1936-16 Mayıs 1937), İkdam (1939), Son Telgraf (1937) ve
Gece Postası (eski İkdam) gazetelerini çıkardı. Geniş okuyucu kitlesi
toplayan aşk ve macera romanlarıyla tanındı. Okurların bir dönem büyük ilgi
gösterdiği romanlarında, sinema dilini andırır, hızlı, akıcı, gereksiz
ayrıntılardan uzak, alabildiğine renkli anlatımıyla ünlendi. Günlük olaylardan
beslenen siyâsî mizah, hiciv ağırlıklı bir gazetecilik anlayışı vardır.
Romanları, 1930’lu yıllardan sonra yaygınlaşan ve piyasa romanı, popüler roman
gibi adlarla anılan serüven romanlarının örnekleri oldu. Eserlerinde
Cumhuriyetin ilk on yılındaki toplumsal değişme ve gelişmeleri de işledi. Beş
Hasta Var kitabı Atıf Yılmaz tarafından (1956), Yakılacak Kitap adlı
romanı ise Süreyya Duru tarafından (1963-68) filme alındı.
“İstanbul’un belli çevreleri Batı’dan yalnızca
ala ala hey bir yaşam tarzını algılayabilmiş, öylece de yaşamaya koyulmuştur.
Bunun sonucu değerler hızla çökmekte, etik kaybolmaktadır. Beş Hasta Var ‘hasta
cemiyet’i teşrih masasına yatırır, çılgıncasına neşterler.”
(Selim İleri, Beş Hasta Var için)
“Aşağı sınıftan genç ve güzel bir kızın
yükseliş hikâyesinde kimler ve neler karşımıza çıkmaz ki! Para babası
işadamları, vurguncu milletvekilleri, lüks randevuevlerinin sahibeleri, hatta
saygın bilim adamları... Su gibi akıtılan şampanyalar, görkemli oteller,
sosyete uğrağı pastaneler, Büyükada, Boğaziçi, Beyoğlu...” (Selim İleri, Yosma
için)
“Benice’nin çok kolay okunan, film senaryosunu
andıran üslubu, aslında bir duyarlığın nasıl olup da edebiyattan sinemaya
geçtiğini anlamamızı kolaylaştırıyor.” (Mustafa Arslantunalı, Yakılacak Kitap için)
ESERLERİ (Roman):
Çıldıran Kadın (1927), Istırap Çocuğu (1927), Yakılacak
Kitap (1927; yeni bas. yay. haz. Selim İleri, 2002), Aşk Güneşi (1930),
Gözyaşları (1932), Beş Hasta Var (1932; yeni bas. yay. haz. Selim
İleri, 2002), On Yılın Romanı (1933), Yosma (1936; yeni bas. yay.
haz. Selim İleri, 2002), Sen de Seveceksin (1942), Foya (1944), Pota
(1946), Ben Hiç Sevmedim (1947), Adsız Şehit (1964).
Bir Cinayet Davası ve Çöl Yıldızı gibi bazı romanları
tefrika edildi, basılmadı.
HAKKINDA: İbrahim Alâettîn Gövsa / Türk
Meşhurları Ansiklopedisi (1946), TDE Ansiklopedisi (c. l, 1977), Ana Britannica
(c. 3, 1987), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas.
1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE
Ansiklopedisi (c. 1, 2001), Mustafa Özbalcı / Büyük Türk Klâsikleri (c. 14,
2002), Mustafa Arslantunalı (Virgül, sayı: 55, Ekim 2002).
Dünyada insanın en çok sıkıldığı şey muhakkak ki, yürek üzüntüsü. Kalbimin kuvvetli bir yumruk içindeymiş gibi sıkıldığını ve burkulduğunu hissediyorum.
Naciye gideli iki gün oldu. Her kapı çalmışında, ciğerlerimin bir tazyik havası ile çatlıyacak gibi şiştiğini duyuyor, bunalıyor.
- Acaba o mu?
Diye çırpınmıya başlıyorum. Hattâ, hizmetçinin gelip haber vermesini bile beklemiyor, ben hemen kafesin arkasına koşuyor, sokağı gözetliyorum.
Salihten de ödüm kopuyor. Her eve giriş ve çıkışında, her kelimeyi söyleyişinde bir kere yukarıdan aşağıya onu süzüyor,
- Bana bir şey mi söyliyecek?.
- Duydu mu acaba..
- Kulağına birisi fısladı mı?
Diye heyecanlar geçiriyorum. Hakikatte hiç bir kabahatim yok. Vicdanımın temizliği, hareketimin berraklığı, hâdisedeki masumiyetim beni dimdik ve enerjik tutuyor. Amma, ne de olsa Salihe karşı kendimde bir aciz ve bunaltı hissediyorum. Bütün bunun sebebi de her vakit tekrarladığım ve hattâ yalnız kaldığım vakit kendi kendime:
- Ah, ne yaptım da ben Salihe bu meseleyi anlatmadım., dediğim gibi hep hâdiseyi Salihten ve ablamdan saklamamalı idim diye nedamet duyuyorum. (…)