Özdemir Nutku

Şair ve Yazar, Tiyatro Araştırmacısı, Profesör, Akademisyen, Çevirmen

Doğum
12 Ocak, 1931
Ölüm
08 Kasım, 2019
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü, Geor
Burç

Şair ve yazar, tiyatro araştırmacısı, çevirmen, oyuncu, akademisyen, profesör (D. 12 Ocak 1931, İstanbul – Ö. 8 Kasım 2019, İzmir). İlkokuldan sonra 1942'de Robert Kolej'e girdi ve hazırlık sınıflarıyla birlikte sekiz yıllık orta eğitimden sonra 1950'de B.A. derecesi ile mezun oldu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1952), Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi Bölümü (1956), Georg-August Üniversität (Göttingen / Almanya, 1959) mezunu.

“The Stagnation and Revival of Verse Drama in England” (1961) adlı tezi ile doktora yaptı, “Darülbedayi’nin Elli Yılı” (1967) çalışmasıyla doçent, “Tiyatro Yönetmeninin Çalışmanı” (1974) araştırmasıyla profesör oldu.

7 yaşında piyanoya başlayan ve 1949 yılında ilk ve son klasik piyano konserini veren Nutku, 50'li yıllarda bir caz kuarteti kurarak caz piyanisti olarak tanındı. Amatör bir müzisyen olan Nutku'nun tiyatroya olan ilgisi kolej yıllarında başladı. Okulun temsil kolunda, amatör olarak çeşitli rollerde oynayan yazar, 1946-1947 döneminde, Kadıköy Süreyya Sineması'nda sahnelenen Franz Lehar'ın Tarla Kuşu operetinde ilk profesyonel rolünü oynadı.

ABD Büyükelçiliğinde çevirmen (1952-54), Bayındırlık Bakanlığı Limanlar Dairesinde başçevirmen (1954-56); Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Enstitüsünde öğretim üyesi (1959-62) olarak çalıştı.

Askerlik sonrası aynı fakültenin Tiyatro Kürsüsü (1964-76), Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü (1972-75), Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü (197-83) ile Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümünde bölüm başkanı; kurucusu olduğu İzmir Şehir Tiyatrolarında genel sanat yönetmeni (1991-92) olarak görev yaptı.

Güzel Sanatlar Fakültesinde dekan yardımcılığı ve dekanlık da yapan Prof. Nutku, Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürü ve aynı fakültenin Sahne Sanatları Bölümü Başkanıyken 12 Ocak 1998 tarihinde yaş haddinden emekli oldu.

Aynı fakültede iki yıl ders verdikten sonra, 2000 yılı başında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki Yakın Doğu Üniversitesinde Sahne Sanatları Fakültesini kurmak üzere davet aldı.

İlk şiiri, 1950’de Kaynak (Ankara) dergisinde, ilk yazısı 1955’te Mavi (Ankara) dergisinde, ilk eleştirisi Ekim 1959’da Yenigün gazetesinde yer aldı. Bu türlerdeki diğer ürünlerini; Pazar Postası, Yeni Gün, Öncü, Vatan, Meydan, Hürgün, Milliyet, Cumhuriyet ve Hürriyet gazetelerinde; Seçilmiş Hikâyeler, Mavi, Şairler Yaprağı, Dost, Varlık, Yeditepe, Oyun, Tiyatro 70-80, Değişim, Milliyet, Sanat, Gösteri, Sanat Olayı, Tiyatro Araştırmaları Dergisi, Ulusal Kültür Millî Kültür, Tiyatro-Tiyatro gibi çok sayıda dergide yayımladı.

1954’ten itibaren çeşitli defalar Avrupa ve Amerika’nın birçok şehrinde düzenlenen festival, konferans ve seminerlere katıldı.

9 Eylül Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Tiyatro Bölümü’nü kuran Nutku, bugüne kadar 37’si tiyatro, 22’si çeviri, 4’ü şiir, 12’si oyun ve uyarlama, 2’si senaryo, 1’i çocuk olmak üzere 78 kitap yazdı ve yayımladı.

Tiyatro ve Televizyon Yazarları Derneği, Türk Dil Kurumu (1959), Milletlerarası Tiyatro Enstitüsü, Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dil Derneği, İstanbul Amerikan Kolejliler Derneği, İstanbul Amerikan Kolejliler Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, PEN Yazarlar Derneği gibi çok sayıda sivil toplum kuruluşunun üyesiydi.

Prof. Nutku, Hülya Nutku ile evliydi.

 

Ödülleri:

 

1965’te Erlangen’de (Almanya) düzenlenen Uluslararası Tiyatro Şenliğinde Savaş Oyunu’nu sergilemesindeki başarısı için En İyi Yönetmen Ödülünü, 1965’te Nancy (Fransa) Uluslararası Tiyatro Şenliğinde Pabuççu Ahmet’in Maceraları’nı sahnelemesindeki başarısı için Özel Mansiyon, 1967 Nancy Uluslararası Tiyatro Şenliği G. Dilmen’in Midas’ın Kulakları oyun düzeni için Özel Bröve, 1979’da Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri adlı kitabı için Millî Kültür Vakfı Büyük Edebiyat Ödülünü, 1984’te Ulvi Uraz Tiyatro Ödüllerinde En İyi Yönetmen Ödülünü, 1989’da Tiyatro ve TV dalında Türkiye Yazarlar Birliğinin Tiyatroya Katkı Ödülünü, 1991’de Salihli Belediyesinin Dionsos Büyük Ödülünü, 1993’te Kültür Bakanlığının Tiyatro Araştırma-İnceleme Ödülünü aldı.

 

Vefatı:

 

Prof. Dr. Özdemir Nutku, bir süre İzmir’de yoğun bakımda kaldıktan sonra, 8 Kasım 2019 günü sabah saat 6.30 sıralarında kalp yetmezliği nedeniyle yaşamını yitirdi.

Özdemir Nutku için 10 Kasım Pazar günü, saat 13.00’te İzmir Sabancı Kültür Merkezi’nde tören düzenlendi. Cenazesi, ikindi vakti Bostanlı Beşikçioğlu Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.

 

Özdemir Nutku İçin ne Dediler?

 

 

“Bugün, Özdemir Nutku’yu anlatmak, onu tanıtmak, tiyatro tarihimizin 40 yıllık bir tarihini, yeniden gözden geçirmek, ele almak demek... 1958’de Tiyatro Enstitüsünde başlayan akademik yaşamını (12 Ocak 1998’de yaş sınırından emekli olsa da) bugün de ilk günün coşkusuyla sürdüren Nutku’yla, acı, tatlı anılarla dolu 18 yıldan geriye kalan, benim için anlamlı olan üç sözcük var: Çalışmak ve çalışkan olmak... Çalışmak eylemi Ö. Nutku’yla anlam kazanıyor... Çalışmak eylemini Özdemir Nutku’yla bütünleştirmek, bu sözcüklerin anlamını güçlendiriyor, benim için daha bir anlamlı kılıyor...

“Şiirle başlayan sanat yaşamını, gazetelerde, dergilerde yayımlanan eleştirileriyle, denemeleriyle, okurlarını ‘’çoğaltarak’’ bugünlere getiren Özdemir Nutku, çocuksu heyecanlarıyla yaşamını anlamlandırırken mutlu olan, yazdıklarının büyüsüyle büyüyen, ‘’kendine özgü’’lüğünü farmat yaşamındaki alışkanlıklarında, piposunda, otomobil sevgisinde, piyanosunda, bilgisayar, -pardon- Machintosh tutkusunda sürdüren, kin tutmayan, kolay kolay öfkelenmeyen, makalelerin ve kitapların güzel insanıdır...” (Efdal Sevinçli)

 

***

 

“Özdemir Nutku’nun akademik bir dille ve tiyatro bölümlerinde okutulmak üzere kaleme alınan kitabı da, ‘bütün sanatları kullanıp uyumlu bir bireşime götüren tek sanat’ olan tiyatro ya da dram sanatına dair bir kılavuz özelliği taşıyor… Teknolojik gelişmenin sanatı baskı altına aldığı böylesine bir çağda, insanları ‘sadece seyreden’ konumundan çıkarmaya yönelen tiyatro, ‘sürekli yeniden doğduğu için ölümsüzdür’ diyen Özdemir Nutku’nun kitabı da, sürekli yeniden yaratacaklar için ciddi bir katkı niteliğinde.” (Ayten Sönmez)

 

ESERLERİ:

 

Şiir:

 

Eller (1952), Üç Nokta (1954), Bölük Yaşantı (1957), Bir O Kuşlar (1996).

 

Araştırma-İnceleme:

 

Tiyatro ve Yazar (1960), Modern Tiyatro Akımları I (1963), Oyun Yazarı (1965), Tiyatro Terimleri Sözlüğü (H. Taner, M. And’la, 1966), Stanislavski’nin Sahneye Koyduğu Martı (1968), Darülbedayi’nin Elli Yılı (1969), Dünya Tiyatrosu Tarihi I-II (1971-72), IV. Mehmet’in Edirne Şenliği (1972), Tiyatro Yönetmeninin Çalışması (1974), Türkiye’de Brecht (1976), Yaşayan Tiyatro (1976), Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri (1978), Sahne Bilgisi (1. Cilt: 1980; 2.cilt: 1984), Dram Sanatı (1983), Gösterim Sanatları Terimleri Sözlüğü (1983), Uzatmalı Gerçekler (1986), Benden Sonra Tufan Olmasın (Muhsin Ertuğrul’un Anıları. E. Sevinçli ve M. Tuncay’la, 1989), Zümrüdüankanın Külleri (1991), Theatre in Türkey (S. Şener ve A. Yüksel ile, 1991), Zeynep’in Tiyatro Kitabı (çocuklar için, 1983), Sermet Çağan: Bütün Oyunları (1993), Duvardaki Mavi Kuş (1994), Gerçeklerin Düşleri (1994), Gecenin Maskesi (1995), Oyunculuk Tarihi (cilt, I. 1995), Tarihimizden Kültür Manzaraları (1995), Oyun-Çocuk-Tiyatro (1998).

 

Oyun:

 

Merdiven (1962), Köprü (1964), Savaş Oyunu (1968, Almancası: Kriegsspiel, 1965), Çiçek (mimodram, oyun, 1967, Nancy), Söylev (1973), Büyükbaba (1992).

 

Kolaj:

 

Kül Altındaki Kor (Çekhov-Nutku, 1993).

 

Senaryo:

 

Muhsin Ertuğrul (Kültürel belgesel, dramatizasyon 20 dakikalık tv senaryosu; gösterim: TRT-Ankara, 1989), Türk Tiyatrosu (Kültürel belgesel dramatizasyon. 40’ar dakikalık 10 diziden oluşan tv senaryosu, gösterim: TRT 2, Ankara, 1991).

 

Çeviri:

 

Çağdaş Amerikan Şiirleri (Tarık Dursun K. İle, 1956), Yolculuk Günlüğü (B. Curipeschitz’den, 1977), Göktaşı (F. Dürrenmatt’tan, 1979), Romeo ve Juliet (W. Shakespeare’den, 1985), Oyuncu: Yönetmenin Elinde Yaratıcı Bir Özne ya da Araç (M. Dietrich’ten, 1985), Othello (W. Shakespeare’den, 1985), Kral Lear (W. Shakespeare’den, 1986), Yeter ki Sonu İyi Bitsin (W. Shakespeare’den, 1988), Onikinci Gece (W. Shakespeare’den, 1988), At (J. Hay’dan, 1991), Tiyatrocu (T. Bernhard’dan, 1992), Edirne Günlüğü (J. Covel’den, 1994), Weisman ile Kızılyüz (G. Tabori’den, 1994), Bir Casusa Ağıt (G. Tabori’den, 1994), Çizme ve Çorapları (H. Achternbusch’ten, 1994), Dram Sanatının Alanı (M. Esslin’den, 1996), Sezuan’ın İyi İnsanı (B. Brecht’ten, 1998), Simone Machard’ın Hayalleri (B. Brecht’ten, 1998), Kafkas Tebeşir Dairesi (B. Brecht’ten, 1998).

 

KAYNAKÇA: Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Dram Sanatı (Virgül, sayı: 10, Temmuz-Ağustos 1998), Ayten Sönmez / Olmak ya da Olmamak (Virgül, sayı: 12, Ekim 1998), Vitrindekiler (Cumhuriyet Kitap, 10.12.1998), Bir Türk Tiyatrosu Bilimcisi Özdemir Nutku – Uğur Akıncı / Oyun, Çocuk ve Tiyatroya Davet - Efdal Sevinçli / Çalışmak ve Çalışkan Olmak (Cumhuriyet Kitap, 18.11.1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1999), TDE Ansiklopedisi (c. 7), Oylum Yılmaz / Sahne Bilgisi (Radikal Kitap, 26.11.2002), Tiyatro sanatçısı Özdemir Nutku vefat etti - TRT Haber (trthaber.com, 08.11.2019), Özdemir Nutku vefat etti - Özdemir Nutku kimdir? (yenisafak.com.tr, 08.11.2019), Özdemir Nutku vefat etti  (gazeteduvar.com.tr, 08.11.2019), Prof. Dr. Özdemir Nutku Vefat Etti (tiyatronline.com, 08.11.2019).

 

Tiyatro ve Sinema

Tiyatroda, dramatik yanılsama (illüzyon), hiçbir zaman gerçeğin yanılsaması değildir; düşsel, imgesel bir yanılsamadır. Başka deyişle, 'gibi yapmanın' belli bir süresinin yanılsamasıdır. Tiyatroda, 'ben nasıl Hamlet olurum?' değil, ' eğer ben Hamlet'i oynasaydım, nasıl oynardım?' ın yanıtı önemlidir. Hamlet'i oynayan oyuncu, sahneden çıkıp kulise girince Hamlet rolü biter. Öyleyse Hamlet bizi niye etkiler? Bizi etkilemesi ne Danimarka Prensi olduğu içindir, ne de çok düşünen bir entelektüel olduğundandır. Hamlet, bizi, onda tüm insanlarda bulduğumuz zaafları ve güçlü yanları gördüğümüz için etkiler. O, insanlığın evrensel özelliklerini yansıtan imgesel bir oyun kişisidir.

Tiyatroda belli bir durum, belli bir çatışma, psikolojik bir ilişki ya da bir an, tiyatro diline uygun bir biçimde seyirciye iletilir. Kırmızı renkte bir ışık, örneğin, kan ve ölümü simgeleyebilir; ya da bir orman ışık huzmeleriyle verilebilir. Üç katlı bir iskeleden büyük bir kent yaratılabilir, düz zeminde yokuşlar, tepeler, uçurumlar, denizler imgelenebilir. Ve bütün bunlar tiyatronun imgesel gerçekliği ve yanılsaması içinde seyirci için yeterli olur.    

Oysa sinemada başka şeylere gereksinim vardır. 'Kamera yalan söylemez' düşüncesiyle gerçeğin tıpatıp bir yanılsaması için hazırlanmıştır seyirci. Beyaz perdeye çevrilmiş gözler, gerçeği kameranın gözleriyle görmek ister. Her karakter, her mekân, her ayrıntı önemlidir. Örneğin, ağaçsa ağaç, kansa kandır seyircinin beklediği Bir geminin batması, bir uçağın yanması, bir bombanın patlaması gerçek boyutları içinde gösterilmek zorundadır. Tiyatroda seyircinin imgelemi, olmayanı olur yapan bir etkinlik içindedir. Sinemada ise seyirci. kameranın objektifinden aktarılan her şeyi görmek ister. 'Kamera yalan söylemediği' için, beyaz perdede gördüğümüz kişiler ve onların içinde balandakları mekânlar gerçektir.

Tiyatronun kaynağında bulunan ritüellerden, başlangıcında görülen koral ezgilerden, stilize hareketlerden, kullanılan maskelerden, dans düzeni ile gelişen yapma jestlerden, taklitlerden bu sanatın bazen doğayı bozarak, bazen değiştirerek, bazen da doğanın sınırları dışına taşarak gerçeği verdiği anlaşılır. Tiyatroyu tiyatro yapan da onun bu 'tiyatral' yanıdır; yani gerçeği yani bir gerçekle verme özelliğidir. Öte yanda, sinema doğadaki imgeleri kullanırken, onları görünüşleri içinde değerlendirerek sonuca gider. Gündelik hareketler, sıradanlık, doğal yüz anlatımları, yaşamın gündelik jestleri sanatsal bir görüşle verilir. Burada, gerçek, doğanın ustaca kullanılışı ile ortaya çıkar. Başka deyişle, sinema somut olanı doğayı değiştirmeden sanatsal bir düzeye oturtur. Oysa tiyatro, somut olanı değiştirerek, soyutlamalardan yararlanarak ama sonuçta yine somut anlatımı getirerek yaratış alanını var eder.Sinema, tiyatronun imgesel gerçekliği karşısına fotoğrafik gerçekliği koyar.

Fotoğraf bulunmadan önce resim sanatı fotoğrafik gerçeği getiriyordu. Rönesans'ın ve Barok döneminin büyük portre, peyzaj ve natürmort ressamları en küçük ayrıntılarına kadar fotoğrafik gerçeği kullanıyordu. Ancak ondokuzuncu yüzyılda, fotoğraf sanatının ortaya çıkmasıyla resim sanatı da fotoğrafik gerçeği bırakarak kendi özellikleriyle doğayı değiştirerek gerçeği verme yönelişi içine girdi. Bugün bir fotoğraf sanatçısının savaş alanında çektiği fotoğraf ile Picasso'nun savaşı anlattığı Guernica'sı arasında gerçeği verme işleminde ne kadar fark varsa, günümüz tiyatrosu ile sineması arasında da aynı fark vardır.

Ne ki, fotoğrafik gerçek karşısında resmin kendi yolunu çizmesi ne kadar çabuk olmuşsa, fotoğrafik gerçeği kullanan sinema karşısında tiyatronun yolunu çizebilmesi o kadar geç olmuştur. Bunun en büyük nedeni, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında burjuva anlayışının doruğunu kuran doğalcılık (naturalizm) akımının uzun bir süre egemen olmasıdır. Bu anlayışı bugün bile sürdürmekte olan ticari tiyatrolar ve bulvar toplulukları, tiyatroyu sinema karşısında zayıf bir konuma getirmiştir; çünkü fotoğrafik gerçekliği ilke edinmiş doğalcılık tiyatronun kendi alanı değildir.

Bu yüzden doğalcılığın fotoğrafik gerçekliğine karşı çıkan akımlar birbiri ardına gelmiştir; gerçekçilik (realizm), simgecilik, dışavurumculuk (ekpresyonizm), Dadacılık, Gelecekçilik, Gerçeküstücülük vb. Ancak bu akımlar, her ne kadar doğalcılığa bir tepki olarak ortaya çıkmışlarsa da, kiminin yapıcı olmayışı, kiminin de burjuva kalıplarını kıramayışı yüzünden, bir ikisi dışında, pek etkili olamamışlardır. Bunlar arasında gerçekçilik, simgecilik, dışavurumculuk ve biraz da gerçeküstücülük bugünün tiyatro sentezine katkılar olmuş estetik akımlardır. Gerçekçilikle şiirsellik, Simgecilikle modern dekor ve ışık tasarımları, Dışavurumculukla yabancılaştırma ve durak tekniği, Gerçeküstücülükle sınırsız fantezi özgürlüğü günümüz tiyatrosunu etkileyen özelliklerdir. Piscator ile başlayan ve Brecht tarafından kuralları saptanan Epik Tiyatro anlayışı Gerçekçilik ile Dışavurumculuğun sentezinden oluşmuştur. Öte yandan, karşıt-gerçekçilik yönelimi içinde ondokuzuncu yüzyılın sonlarında başlayan, Antonin Artaud'da estetik düşüncelerini bulan ve Absurd tiyatro ile saldırısını¨tamamlayan bir gelişim de Epik gelişim yanında yer almıştır. Böylece, bir yanda ritüelistik özellikler yeni baştan kazanılırken, diğer yanda kalıplardan sıyrılmış, insanın değişebilirliğini eleştirel bir açıdan veren ve fotoğrafik gerçekten ayrılan bir tiyatro anlayışı tüm hızıyla gelişmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sahne deneyleri artmış ve yeni sentezlere yelken açılmıştır. Böylece, tiyatro, kendi temel özelliklerinden yararlanarak sinema karşısında, kendine özgü bir sanat olarak yerini yeniden almıştır. Öte yanda, kalıplaşmış, betonlaşmış doğalcı topluluklar, sinemanın baş döndürücü gelişimi karşısında anlamlarını yitirmişlerdir. Can çekişen tiyatro, daha doğrusu Peter Brook'un "öldürücü tiyatro dediği bu topluluklar seyircilerini öldürdükleri gibi, kendileri de çoktan ölmüşlerdir. Bugün bilgisayarların da yardımıyla fantezimizi zorlayan sinema, ne kadar özgün olursa olsun, temelde doğal olanın dışına çıkamaz. Gerçekliği - hangi açıdan ve türde olursa olsun - doğal konumu içinde,fotoğrafik ve sanatsal açıdan yansıtır. Nitekim, yirmili ve otuzlu yıllarda dışavurumculuğun etkisiyle Almanya'da ortaya çıkan dışavurumcu sinema, bugün sinema tarihinin ilginç deneylerinden biri olarak kalmaktan öteye gitmemiştir; çünkü bu sinema anlayışı sinemanın özüne ve tekniğine aykırıdır. (…) 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör