Seyfüddin Amidî

Fıkıh Bilgini, Kelam Bilgini, İslam Felsefecisi, Düşünür

Doğum
Ölüm
08 Kasım, 1233
Diğer İsimler
Ebul-Hasan Seyfüddin el-Âmidî b. Ebî Ali Muhammed b. Et-Tağlebî

Fıkıh ve kelam bilgini, İslam felsefecisi, düşünür (D. 1156, Amid [Diyarbakır] – Ö. 8 Kasım 1233, Şam). XII. ve XIII. yüzyıl İslâm dünyasının kelam (İslâm felsefesi), fıkıh (İslâm hukuku) ve İslam düşüncesinin önde gelen temsilcilerindendir. Lakabı Ebul-Hasan Seyfüddin el-Âmidî b. Ebî Ali Muhammed b. Et-Tağlebî’dir. Bazı ansiklopediler ondan Arap din bilgini olarak söz etmişlerdir. Kesin olan, Diyarbakır’da doğduğu, öğreniminin ilk bölümünü burada yaptığı ve bu şehirdeki hocaları tarafından dehasının tesbit edilip yönlendirildiği, ancak gençlik yıllarında öğrenimini tamamlamak üzere dönemin ünlü ilim merkezlerine gittiğidir. Diyarbakır’da, Kur’an’ın değişik okunuş tarzlarını (Kıraat bilimi) ve Hanbelî fıkhını tanınmış bilginlerden öğrendikten sonra Bağdat’a gitti. Orada Hanbeli mezhebini bırakıp Şafiî mezhebine girdi. Ebül-Feth İbn-il-Münâ’dan fıkıh, Ebül-Feth Şatil’den hadis (Peygamberin sözleri) dersleri aldı. Şafiî fıkıhçılarından Ebül-Kasım b. Fazlân’ın seçkin bir öğrencisi oldu.

Âmidî, bilgisini daha çok genişletmek amacıyla Bağdat’ın Kerh bölgesinde yaşayan Hıristiyan ve Yahudi bilginlerinden de felsefe ve tıp dersleri aldı. Fıkıh ve felsefeyi özümleyen Âmidî’nin rakipsiz bir duruma yükseldiğini gören fıkıhçılar kendisinden hoşlanmamaya başladılar. Bunu sezen Âmidî, 1198’de Bağdat’tan Şam’a göç etti. Şam’da da fıkıh ve felsefe bilgisini arttırıp aklî bilimlerde zamanın en büyük bilgini oldu. Bir süre sonra Mısır’a geçti. Karâfe-i Sugra’da İmam Şafiî’nin mezarı civarındaki medreseye müderris yardımcısı oldu. Ayrıca, Kahire’deki Cami-i Zafirî’de ders vermeye başladı. Burada usul-i din (din usulleri), kelâm ve fıkıh usulüne ilişkin ders ve eserleriyle büyük bir ilgi topladı. Ancak İbn Halligân’ın ve Taşköprülü Zade’nin söylediklerine göre, bilginlerden bir bölümü onun bu ününü çekemeyerek kendisini filozofluk ve itikad bozukluğu ile suçlayarak, kanının helâl olduğu hakkında genel bir şikâyetname yazıp imzaladılar. Bazıları da onlara katılmayarak bu hareketin anlamsızlığını ifade etmekten çekinmediler.

Âmidî, öldürülmekten kurtulmak için Kahire’den gizlice kaçarak Hama’ya geldi. Burada Eyyûbilerden Hama hükümdarı Melik-ül-Man-sur’un hizmetine girdi. Melik Mansur ona yüksek bir görev olan “El-Câmekiyyet-üs-Seniyye” unvanını verdi. Ayrıca birçok yardımlarda bulundu. İki yıl onun hizmetinde kalan Âmidî, Hama seçkinlerinin önde gelenlerinden bir oldu. Bu hükümdarın 1220 yılında ölümü üzerine Âmidî tekrar Şam’a döndü. Şam Valisi Şerefüddin İsâ onu çok iyi karşıladı, bütün isteklerini yerine getirdi. Bununla da kalmayarak Âmidî’yi Aziziye Medresesine müderris tayin etti. Bu medresede on üç yıl derslerini izleyenler onun bilgisine ve hitabetine, özellikle de güzel sözlerine hayran oldular. 

Eyyûbiler Diyarbakır’ı zaptettiğinde, Amid’in eski hükümdarının, kadılık etmek üzere onu davet ettiği yapılan gizli mektuplaşmalardan anlaşılınca Eyyubi hükümdarı kızarak müderrislikten aldı. Bunun üzerine evine çekilen Âmidî,  ölünce Şam’da Cebel-i Kâsiyun’a gömüldü. Amidî’den söz eden bütün eserler onun önemini bildirmekte ittifak halindedir. Meşhur Şafiî fıkıhçısı İzzüddin b. Abdüsselâm kendisi için şunları yazmıştır:

Ben ondan daha iyi ders okutanı işitmedim. Her şeyden önce çok güzel konuşurdu. Eğer El-Vâsît’in (Gazali’nin eseridir) bir sözünü değiştirse yerine koyduğu söz orijinalinden daha yerinde olurdu. Biz, söz ve tartışma sanatını ondan öğrendik.”

Ayrıca, İsmail Hakkı İzmirli, onun fıkıh anlayışını; “Seyfüddin Âmidî, tüm İslâmi ilimlerde olduğu gibi Fıkıh Usulü’nde de önemli bir yere sahiptir. Fıkıh usulünde iki ekolü vardır: Biri Kelamcılar ekolü, diğeri Fıkıhçılar ekolü. Kelamcılar, meseleleri fıkhın ayrıntılarından ayırarak mümkün olduğunca akılcı hükümler verme yoluna eğilim göstermişlerdir. Amidî kelamcılar ekolündendir.” sözleriyle tanımlar.

Âmidî, Gazalî’den (505) başlayarak ortaya çıkan sonraki kelamcılar çizgisindedir. Kendisinden önceki kelamcılara muhalefet ederek mantık usulünü kabul etti. Böylece eski kelamcıların yolundan farklı yeni bir yol belirdi. Gazalî bundan başka, mantığı da fıkıh usulüne ekledi, “Mantık bilmeyen kimsenin ilmine güvenilemez” demekle mantığı bilimlerin öncüsü kıldı. Gazalî, felsefe incelemelerine de önem verdi. Felsefeyi Ehl-i Sünnet tarafından izlenilebilecek bir hale getirdi. Yüz yıl  sonra gelen Fahreddin-i Râzî bunu tamamladı, kelam ile felsefeyi bir tek bilim saydı, akılcı yaklaşıma son derece özen göstererek, eski kelamcıları da eleştirmekten geri durmadı.

Âmidî, Râzî’den bir ileri adım daha atarak kelamda felsefeyi genişletti; filozoflar gibi, “Kemalat, ma’kulatı, aklî bilimleri ihata etmekte hasıl olur” görüşünü ortaya attı. Bu istikamette eser veren kelamcıların iki önde gelen ismi Râzî ile Âmidî’dir. Daha sonra Beyzavi de kelam ile felsefeyi birbirinden ayrılmayacak derecede birleştirdi.

Akılcı yaklaşım yolunda giden kelamcılar kelam ile felsefeyi bir­leştirmekle kelamcı felsefe ortaya çıktı. Felsefi bir kelam ekolü ise Fahri Râzî tarafından başlatıldı. Bu medresenin başına Âmidî geçti, bu medreseyi İslam aleminde o yürüttü. Sonraki Maturîdiler de bu felsefi kelam ekolünü benimsemişlerdir.

Seyfüddin Amidî'nin asıl önemi, açtığı çığırla sadece döneminin bilim dünyasına değil, çağımızın önemli bilimsel tartışmalarına da ışık tutacak görüşleri ortaya atmış olmasıdır.

Bilindiği gibi İslam dünyası, son iki yüz yıldır gerileme sürecine girmiş ve bu yüzyıllarda bir silkiniş içine giren Batı dünyasının her bakımdan hem gerisinde kalmış, hem de dolaylı dolaysız baskı ve tehditleriyle karşılaşmış olmanın sıkıntısını yaşamaktadır. Bitirmekte olduğumuz yüzyılda ve özellikle bu yüzyılın son çeyreğinde İslam dünyasınn birçok merkezinde ve hatta Batı dünyasında bu sosyolojik evrilmenin nedenleri ve gelecekteki durumu üzerine çok önemli bilimsel ve düşünsel tartışmalar yapılmakta ve bu konularda çok sayıda eser yayımlanmaktadır. Bu tartış­malarda elbette birbirinden farklı bakış açıları sonucu çeşitli yorumlar ortaya çıkabilmektedir. Ancak hemen hemen üzerinde görüş birliği sağlanan tesbitlerden biri, İslam dünyasındaki geri kalmışlığında düşünsel ve bilimsel üretimin yüzyıllardır yetersiz kalmasının en önemli rolü oynadığı ve buna da dini düşüncenin yeterli bir evrimi gösterememesidir. Çağdaş Müslüman aydınlar şunun altını özellikle çiziyorlar: Eksik olan nakli bilgiler değil akli bilgiler ve bunu üretecek olan dini düşüncenin evrimidir.

İşte Seyfüddin Âmidî'nin 700-800 yıl önce üzerinde durduğu nokta dini düşüncede aklın yeterince rol oynaması kapısını açacak ya da genişletecek olan kelam ve felsefenin birleştirilmesidir. İkinci olarak dikkatimizi çekme­si gerekecek yaklaşımı belki de sahabe, tabiin veya daha sonra gelen Müslümanların içtihad yapma veya mezheplerden herhangi birinin görüşünü benimsemede özgür sayılmasını belirtmesidir. Buna sahabi sözünün bile dini konularda hüccet sayılmayacağına ilişkin görüşü gibi benzer tesbitlerini de ekleyebiliriz.

BAŞLICA ESERLERİ:

İhkâmü’l Ahkâm (Usul-i fıkıh hakkında), Ebkârü’l-Efkâr (4 cilt, Usul-i dine dair), Rümuzü’l-Künuz (Ebkârü’l-Efkâr’ın özeti), Menâihü’l-Karaih Kitabü’l Bâhir fi Ulum-il-Evail-î vel-Evahir, Gayetü’l-Emel fil-Cedel, Dekeyikü’l-Hakayık (Hikmete dair), Müntehe’s-Usûl (usule dair), Kitabü’l-Mübin fi Maani Elfaz-il-Hükemâ-i vel Kelamin, Et-Tercihat (Hilaf’a dair), El-Muâhazât (Hilaf’a dair), Et-Talîkat-üs-Sagîre vel-Kebîre (Hilaf’a dair), Ele Me’haz alel-imam-ir-Râzî fi şerh-il-İşarat, Hulâset ül-İbrîz Tezkiretü’l-Melik ül-Aziz (Akaid), Delîlü Müttehidü’l-i İ’tilaf ve Cârü fi Cemî-î Mesâil ül-Hilâf, Şerh-i Kitâbü’l-Cedel lil-Şerif ül-Merâgî, Tarîkat fi’l-Hilâf, Gaayetü’l-Merâm (Kelâmdan), El-Garâib ve Keşfü’l-Acaîb Fi’l-İktirânâtü’l-Şartiyye, Ferâidü’l-Fevâid (Hikmet), Kitâ-bü’l-Tercihat (Hilaf’a dair), Keşfü’l-Temvîhât fî Şerhü’l-Tenbîhât, Lübâbü’l-Elbâb (Mantıktan), Mümtehâ üs-Sâlik fî Rütübü’l-Mesâlik, El-Mevâhizü’l-Celiyye fî-Mevâhizâtü’l-Cedeliyye, En-Nûrü’l-Bâhir fî-l-Hükmü’z-Zevâhir (5 cilt).

KAYNAKÇA: Şemsedin Sami / Kamusu’l-Alâm (tarih-coğrafya, meşhur adamlar ansiklopedisi, c. 1, 1889), Ali Emirî / Diyarbekirli Bazı Zevatın Terceme-i Halleri (yazma eser), İsmail Hakkı İzmirli / İslâm Felsefesi Tarihi 1 (1924), Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 1, 1966, s. 13-22), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006) - “Seyfüddin Âmidî Kimdir, Önemi Nereden İleri Gelmektedir? (Tüm Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, 2010) - "Ünlü Fikir ve Kültür Adamları" (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, c.3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013) - Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - İhsan Işık / Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014).

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör