Ömer Lütfi Mete

Senaryo Yazarı, Yazar, Şair

Doğum
07 Temmuz, 1950
Ölüm
16 Kasım, 2009
Eğitim
Atatürk Eğitim Enstitüsü
Burç
Diğer İsimler
Ömer Lütfü Mete

Şair ve yazar, senarist (D. 7 Temmuz 1950, Rize – 16 Kasım 2009, İstanbul) . Kitaplarında Ömer Lütfi  Mete imzasını kullandı.  Medyada adı Ömer Lütfü Mete olarak da geçer. İlk ve ortaöğrenimini doğduğu yerde yaparken özel olarak da dini eğitim gördü. Bir süre Kur’an kurslarında hocalık yaptıktan sonra 1970 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine girdi. Aynı dönemde Babıâli’de Sabah gazetesiyle basın hayatına giren Mete, 1972’de fakülteden ayrıldı. 1973 yılında Atatürk Eğitim Enstitüsüne girdi, 1976’da buradan mezun oldu. Kısa bir süre edebiyat öğretmenliği yaptıktan sonra yeniden gazeteciliğe döndü. Bizim Anadolu, Tercüman, Türkiye, Yeni Haber, Orta Doğu, Yeni Şafak, Ayyıldız, Yeni Binyıl gazetelerinde editör, yönetici ve yazar olarak çalıştı. Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.

1980’den sonra Türk Edebiyatı, Çağrışım ve Boğaziçi dergilerinde şiir ve mizah hikâyeleri yayımlandı. Birçok dergide yazmış, Çağrışım dergisini çıkartmıştır.

Çeşitli senaryolar da yazan Ömer Lütfü Mete’nin pek çok eseri filme alındı. Bizim Ev dizi film olarak 1990’da tamamlandı. Çizme 1991’de filme çekildi ve 1992 Yazarlar Birliği En İyi Senaryo Ödülüne değer görüldü.

 Bizim Yunus, Köstekli Saat Veysel Karani, Ahmed Bedevi, Evlere Şenlik gibi senaryolara imzasını atan Mete, ayrıca çok sayıda belgesel filmde de senarist ve metin yazarı olarak görev aldı. Senaryosunu yazdığı Deli Yürek adlı dizi, 2000 yılından itibaren televizyonlarda gösterilerek geniş ilgi topladı. 2003’te Türkiye Yazarlar Birliğinin Basın / Fıkra dalındaki ödülünü aldı.

Ömer Lütfi  Mete, 16 Kasım 2009 günü İstanbul’da hayatını kaybetti.

 

KİTAPLARI:

 

Şiir: Gülce (1989).

 

Roman: Çığlığın Ardı Çığlık (1989), Çizme (1991), Yerden Öğe Kadar (1993), Asker ile Cemre (1993).

 

Kara Mizah: Balonya Tüneli (1978), İtfaiye Yanıyor.

 

Deneme: Derin Millet Manifestosu (gazete yazıları), Hacıyağı ile Parfüm Arasında.

 

SENARYOLARI:

 

TV Filmi: Köstekli Saat, Ayrı Dünyalar, Veysel Karani, Ahmet Bedevi. TV Dizi: Bizim Ev, Evlere Şenlik, Ortaklar, Deliyürek, Avcı, Hayat Bağları, Ağa, Çanakkale Destanı (Belgesel Drama).

 

KAYNAK: Agâh Özgüç / Türk Filmleri Sözlüğü (c. 3, 1997), Ömer Lütfü Mete ile Sohbet / Deli Yürek’te Kim Kimdir? (Genç Alperen, Ocak-Şubat 2000), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Türkiye Kültür ve Sanat 2010 Yıllığı (2010), Ali Buhara Mete (imdb.com, 17.11.2020), Ali Buhara Mete (sinematurk.com, 17.11.2020), Ali Buhara Mete (diziseti.tv, 17.11.2020), Ali Buhara Mete (beyazperde.com, 17.11.2020).

 

Balonya Tüneli’nden

Tatlı, şirin, küçük ve süper bir ülke olan Balonya'nın dâhi Başbakanı Bay Simith İlkson, Pornogya Cumhuriyetine yaptığı bir buçuk aylık resmî ziyaretini tamamlamış, uçakla yurduna dönüyordu. Büyük bir sıla hasreti içindeydi. Son zamanlarda hayli yorgun görünen Başbakan, bu seyahattan hem memnun, hem de üzgündü. Dalgın dalgın sadece önüne bakmaktaydı. Memnundu, çünkü Pornogya'daki bir buçuk aylık resmî ziyareti esnasında oldukça eğlenceli dakikalar yaşamıştı. Gururu, protokol imkânlarının çok çok ötesinde, başka başka imkânlarla cilâlanmıştı. Kendisi teşrifatçılığa kadar tenezzül ederek tevazu rekorları kırmış ve bu sayede de makamının azametini modern ve hümanist bir anlayışla parıldatmıştı. Ancak resmî temaslar seyahate çıkmadan önceki gece, rüyasında görmüş olduğu ekonomik neticeleri sağlamadığı için ülkesine pek keyifli olarak dönemiyordu. (Gerçi ekonomik neticeleri gene de hükmen elde etmiş sayılırdı, ama bu onun dehâsının tam hakkı değildi.)

 Üstelik Balonya'da durum hiç de iç açıcı sayılmazdı. Döner dönmez çözmesi gereken âcil meseleler vardı. Zorlu meseleler karşısında son derece muhteşem, son derece artistik jestler sergilemesi gerekiyordu. Dünya tarihinde her şeyi jestle çözme prensibini kendisine şiar edinen ilk Başbakan'dı. Sözün gelişi; ülkesinde iç harp çıkacak olsa, savaşan insanlara, savaşın ne kadar vahşi bir şey olduğunu parlak cümlelerle ve acıklı bir suratla veciz şekilde anlatmaktan derin zevk alır, liderliğin mesuliyet lezzeti içinde insanlığa hizmet aşkının ateşiyle erirdi. Bütün bunları son derece dirayetli bir şekilde yapardı. Zaten ülkesindeki kötü durum dolayısıyle Porgonya'daki resmî ziyaretini bir buçuk ay gibi kısa bir zamana sığdırmak zorunda kalmıştı. Bay İlkson çok nefis, çok kaliteli zig-zaglar çizebilen zengin karaktere mâlik politikacılardandı. Başbakan olalı beri dünyanın hemen bütün ülkelerini ziyaret etmiş bulunuyordu. Bütün bu ziyaretlerinde siyâsî ve iktisadî konular hariç, diğer konularda akla hayâle gelmeyecek başarılar elde etmişti.

Uçak havalanalı yarım saat oluyordu. Bay Simith İlkson bir buçuk aylık resmî ziyaretin muhasebesini tamamlamış, diplomatik bir melankoli içinde dalgınlaşarak bulutları süzmeye başlamıştı. Pencere kenarındaki Bayan İlkson ise aralıksız kitap okuyordu. Başbakan bir ara Dışişleri Bakanı'na sordu:

“— Avrupa'da ziyaret etmediğimiz ülke kaldı mı?” Dışişleri Bakanı cebinden küçük bir not defteri çıkararak uzun ve ciddî bir tetkikten sonra vakur bir hâriciye virtüözü tavrıyla:

 “— Sâdece Urmanya kaldı efendim.”

 “— Urmanya?.. Eee, neden gözden kaçırdık acaba?”

 “— Küçük bir Devlet efendim. Şu anda belki de bu ülkenin semâlarındayız.”

 “— Yaa. Bizim bu ülkeyle diplomatik ilişkimiz var mı?”

 “— Kesin olarak bilemiyorum efendim. Fakat şu hostese bir sorayım. Görünüşe bakılırsa buraları avucunun içi gibi tanıyor.”

Dışişleri Bakanı kibar bir jestle hostesi yanına davet etti. Güzel kız, zarif bir reveransla sokuldu:

  “— Buyrun efendim, bir emriniz mi vardı?”

“— Şu anda Urmanya semâlarındayız, değil mi?”

“— Evet efendim.”

“— Bunlarla bizim diplomatik ilişkimiz var mı?”

“Genç kız, umûmî kültürle ilgili bu hususun Balonya Dışişleri Bakanı gibi dünya barışına oynayan bir zat tarafından bilinmemekte oluşunu zerre kadar yadırgayamazdı:

 “— Var sanıyorum beyefendi.”  

Dışişleri Bakanı Başbakanına “Evet, ne buyuruyorsunuz efendim?” der gibilerden bakındı. Bay İlkson zaten “Güzel” diyerek gerinmişti. Karısının kulağına eğilerek birşeyler fısıldadı. Sonra da kendi kulağını onun dudakları hizasına götürerek bir müddet dinledi. Kafasıyla kibarca tasdik ediyordu. (Bu bir şarj sahnesi olarak kavranmalıdır.) Dışişleri Bakanına döndü:

“— Hazır buralara kadar gelmek nasip olmuşken Urmanya'yı da bir ziyaret etsek?”

 “ Siz bilirsiniz efendim. Herhalde harikulade birşey olur.”

 “— Tabiî, tabiî. Bu işi de bu aradan çıkaralım.”

 “— Emredersiniz efendim. Eee nasıl, ee ne yapmamızı emredersiniz?”

  “— Başkentlerine inmek için izin istese pilot beyefendi.”

“— Pekâlâ efendim. Hemen konuşayım.”

 “Dışişleri Bakanı hükümetinin bu arzusunu pilota bildirince ummadığı bir haberle karşılaştı: Uçak yakıt almak için zâten Urmanya'ya uğramak zorundaydı. Bunun sebebi şuydu: Her ne kadar işin başında gidiş dönüş ödemeli olarak kendilerini davet ettirmiş idiyseler de bu taahhüt iki ülke arasındaki dostluğu (Pornogya ile  Balonya arasındaki) perçinleyecek şekilde çiğnenmişti. Peşin para olmadığı için uçaklarına Pornogya'da benzin verilmemişti. Gerçi Balonya ile Pornogya arasında imzalanan anlaşmanın temelini petrol konusu oluşturuyordu. Bu anlaşmaya göre Pornogya Balonya'ya on yıl bedavadan yeteri kadar (yuvarlak bir mikdar) petrol verecekti. Böylesine büyük hükmî bir başarıya rağmen uçağa neden yakıt verilememişti? İşte bu sâdece bürokratik ve geçici bir pürüzden doğuyordu. Bu durum iki ülke arasındaki anlaşmanın, târihteki en büyük anlaşma olduğu gerçeğine gölge düşürmezdi. Çünkü iki ülke arasında korkunç büyüklükte bir ticâret işbirliği kurulmasının çok iyi olacağı yolunda fevkalâde veciz bir temenni ortak belgede yer almış bulunmaktaydı. Bu temenninin bir yönü de petrolle ilgiliydi, Ancak demek ki, orada petrol verilmemiş olmasının hikmeti şimdi anlaşılıyordu. Bu sayede hiç hesapta olmadığı halde Urmanya'ya uğrama İmkânına kavuşmuş olacaklardı. Ondan sonra da bir resmî ziyaret koparmak mesele değildi. Hemen çalışmaya koyuldular. Başbakan ve Dışişleri Bakanı uçağın toplantı salonunda yüksek seviyedeki teknisyenlerle birlikte tespitlere başladılar. Urmanya'da ilgililerle neleri görüşebilirlerdi? Uçak Urmanya Başkentine inene kadar Devletleri Balonya'nın Dış politikasını bir kere daha gözden geçirip, yeni duruma göre ayarladılar. Bay İlkson ve kader arkadaşları ne isteyeceklerini berrak bir şekilde tespit ettikleri sırada Uçağın tekerlekleri yere değiyordu.

Hava limanında, Urmanya hükümetini temsil eden zat , onları tek başına ve gurur verici bir şekilde karşıladı. Başbakan ve beraberindekiler uçağın burada konaklayacağını önceden bilmedikleri için karşılanacaklarını tahmin etmemişlerdi. Karşılanmak onları millî bir heyecana garketti. Teknik teferruatla ilgilenen teknisyenler hava limanı idaresine durumu bildirmiş, onlar da kendi hükümetlerini haberdar etmişlerdi. Bunun üzerine Urmanya Hükümeti de Balonya Başbakanı ve beraberindeki heyeti karşılamak için   Başbakanlık  kâtiplerinden  Udo  Birtand başkanlığında tek kişilik yüksek seviyeli bir heyeti vazifelendirmiş idi. Ancak iki ülke arasında resmî bir temas onlar için söz konusu değildi. (….)

                                                                (Bolonya Tüneli, 1978)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör