Yazar (D. 22 Eylül 1890, İstanbul - Ö. 9 Ocak 1945,
İstanbul). Bazı kaynaklarda soyadı –yanlışlıkla- Kaygısız olarak geçer. Kendi
imzası dışında, O.C., Anber, Kanber takma adlarını da kullandı. Babası mahalle
bakkalı idi. Annesini küçük yaşta kaybetti. Öğrenimini ancak akrabalarının
yardımlarıyla yapabildi. Eyüp’teki Cezrî Kasım iptidâi mektebinde okudu.
Eğrikapı Merkez Rüştiyesi ve Menşe-i Küttab-ı Askeriye mezunu. Erkân-ı
Harbiye-i Umumiye (genel kurmay) dairesinde katiplik (1906), Kıtaat-ı Fenniye
müfettişliği kaleminde memurluk (1909) yaptı. Burada çalışırken, Mahmut Şevket
Paşa’ya yapılan ve ölümüyle neticelenen suikastta rolü olduğu iddiasıyla
İttihad ve Terakki hükûmeti tarafından Sinop’a sürüldü (1913). Burada, kendisi
gibi sürgünde olan Refik Hâlid Karay ve Refi Cevad Ulunay ile tanıştı. Birinci
Dünya Savaşı sonuna kadar sürgünde kaldı. İstanbul’a dönünce, diğer
arkadaşlarıyla beraber “Mağdûrin-i Siyasiye Teâvün (politik haksızlığa
uğrayanlar yardımlaşma) Cemiyetini kurdu ve kaybedilmiş haklarını kazanarak
eski görevine iâde edildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında seyyar tümenlerde
katiplik yapan Osman Cemal, hastalanması nedeniyle malûlen emekliye ayrıldı
(1917). Emekliliğinden sonra geçim sıkıntısı içinde sütçülük, sebze yetiştirip
satmak gibi çeşitli işlerde çalıştı. Babasından kalma evi bir yangında yanınca
yine aynı semtte pazarlarda ızgara-maşa sattı, manifaturacılık yaptı,
mevsiminde dağlardan kocayemişi toplayıp sattı. Bu yıllarda Haliç vapurlarında
bilet sattı. 1920’de gazete ve dergi matbaalarında iş buldu. Yazıları ile az
çok dikkat çekti. Böylece Cumhuriyetten sonra İstanbul İmam Hatip Lisesi
(1925), Çemberlitaş Ortaokulu (1931) ve Fener Rum Kız Lisesinde (1932-45)
öğretmenlik yapma şansı buldu. Tekel deposunun tütün işçilerinden Sabriye
Hanım’la evlendi. 1943’te hastalanarak verem ve mide kanseri teşhisiyle
yatırıldığı Guraba Hastanesinde bir ameliyat sonucu öldü. Eyüp sırtlarında
Tokmaktepe Kabristanındadır.
İlk yazısı, 1912’de Baha Tevfik’in Eşek adlı mizah
dergisinde çıktı. Mizâhî bir halk gazetesi olan Karagöz’de, şaka yollu
manzumeleri yer aldı. Kendi çıkardığı Âyine adlı haftalık bir dergide
güldürü yazıları ve anılarını yazdı. Sürgünde Sinop’ta Refi Cevat ve Refik
Halid’in teşvikiyle mizah yazmaya devam etti. Sürgün dönüşünde, Refi Cevad’ın
çıkardığı Alemdar gazetesinde ve Refik Halid’in Aydede mizah
dergisinde hikâye ve yazılarını yayımladı. Bunların yanı sıra Şebab ve
Alay gibi dergilerde yazdı. Mütâreke yıllarından başlamak üzere, Cumhuriyet
devrinde, hastalığının son günlerine kadar belli bir yayın organına bağlı
kalmadı. Akbaba, Sabah, İkdam, Payitaht, Akşam, Cumhuriyet, Yeni Gün, Son
Saat, Vakit, Haber, Son Posta, Son Telgraf, Yıldız, Açıkgöz, Hakikat gazete
ve dergilerinde hikâye, manzum hikâye, mizâhî manzume; hâtıra, sohbet, fıkra
türlerindeki yazılarıyla göründü. 1920’yi yıllarda müzikal komediler için
metinler ve halk komedileri yazdı.
Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim çizgisine bağlı
kaldığı eserlerinde İstanbul’un kenar mahallelerindeki hayatları canlandırmadaki
başarısıyla tanındı (B. Necatigil). Ayrıca tiyatroya duyduğu yakınlıkla, oyun
yazarlığı yanı sıra birçok orta oyununda kavuklu, Pişekâr, zenne rollerine ve İstanbul
Rövüsü adlı piyesinde role çıktığı bilinmektedir. Bir halk romancısı olan
Osman Cemâl, hayatta çekmiş olduğu çeşitli sıkıntılara rağmen, şen ve şakacı
bir insan olarak tanındı. Arkadaş grupları arasında da karagöz ve kukla
oynatmış, taklitler yaptığı, İstanbul Hıristiyan azınlıklarıyla Anadolu ve
Rumeli şivelerinden on yedi ağızda taklit yaptığı söylenir. Üslûbu yalındır,
konuşur gibi yazdı. İstanbul argosunu yazı dilinde çok rahat kullandı. Yaptığı
işlerden edindiği alışkanlıklar romanlarına sinmiştir denebilir. Diyalogları
başarılıdır, romanlarının anlatımı ironiktir.
Meşhur romanı Çingeneler’de halk yazarlığı ile
Batılı anlamda roman yazarlığını buluşturdu. Sait Faik’e göre, romanın anlatımı
kuru bir röportajdan çok şiirseldir. Bunu sağlayan ise Behçet Çelik’in
ifadesiyle “bir yanıyla çingenelerin hayatındaki şiirsellikse, ondan da çok
halk söyleyişini iyi bilen yazarın sıcak anlatımıdır.” Bu romanla 1942 CHP
Roman Yarışmasında derece almıştı. Mezarlık Kızı, İstanbul Rövüsü, Bana
Benziyor mu? adlı oynanmış fakat basılmamış piyesleri vardır. Gazetede
tefrika hâlinde kalan “İstanbul Argosu Sözlüğü” ve çeşitli dergilerde kalmış
olan folklor çalışmaları için değerli ve ciddî bir malzeme olabilecek yüzlerce
yazısı vardır. Kaygılı’nın, 2003’te dört kitabı birden yeniden yayımlandı.
“Osman Cemal şimdiden sonra tek yazı yazmasa Türk
edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle (Çingeneler) gene mahzun ve gene yarı
meçhûl aramızda dolaşsa, bu hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde
meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserin layık olduğu
mevkii vermekte gecikmeyecektir.” (Sait
Faik)
“Osman Cemâl’in bütün kalem mahsûlleri, hiçbir yabancı
tesire açılmamış, böylece yerli karakterini dâima muhafaza etmiştir. Edebî
değerden mahrum olmasıyla bu yerlilik vasfını birleştirerek, onun yazılarına,
daha dikkatli ve sanatkâr yazarlara kaynaklık edecek çok değerli bir malzeme
gözüyle bakmak doğru olur. Hikâye ve romanlarının hemen hiç bir tekniğe tâbi
olmadan, çok defa ne vak’a, ne de tahlil gibi bir gayesi olmayan bir şekilde
yazıldığı hemen dikkati çeker. Bunlarda anlatıcı ile yazarın aynı şahıs olması,
yazarın hikâye içinde kahramanıyla ve okuyucusuyla sohbet etmesi, ikaz etmesi,
Osman Cemal’i Ahmed Midhat Efendi’nin romanlarından daha da geriye götürür.
Halkın içinde oluşu bakımından ise Hüseyin Rahmi’den daha gerçekçi, hattâ -hiç
şüphesiz tesadüfi olarak- daha natüralisttir. (…) Hikâye ve romanlarının dışındaki yazıları da, yine
edebî karakteri olmamak şartiyle Ahmed Rasim’in, Sermed Muhtar Ulus’un tarzını
hatırlatır. Bütün bu kalem denemeleri, artık kaybolmaya başlayan, zengin
İstanbul folklorunun, bilhassa kenar semt halk tabakalarının kütüğüne çok
kıymetli bir malzeme teşkil edecek değerdedir. İstanbul’da avam hayatının
akisleri; dil, örf ve yaşama şekilleri; Surdışı, Haliç, Kasımpaşa, Ayvansaray,
Eyüp, Balat, Unkapanı gibi edebiyat dünyasının dışında kalmış semtler;
meyhâneler, kahvehâneler gibi eğlence yerleri; çingeneler, hovardalar,
tulumbacılar, külhanbeyleri gibi tipler, cinâyetler, destanlaşmış aşk
mâceraları, bu hikâye ve hâtıra yazılarının içinde, samimi ve yapmacıksız bir
dille anlatılır. Bir bakıma bu anlatım tarzını meddah geleneği ile birleştirmek
mümkündür. Komedi ve trajedi dâima iç içe yaşanır. Bunları bir çeşit kara mizah
olarak değerlendirmek daha doğru olur.” (Orhan Okay)
“Osman Cemal’in yazı ve romanlarının ‘içerdiği malzeme’nin
ilginçliği, benzersizliği nedeniyle sosyolojik ya da turistik amaçlarla okumaya
kalkanlar olacaktır. Oysa bu yapıtlarda ‘yaşantı’ ile ‘dil’in birbirine nasıl
sarıldığını, birbirini nasıl beslediğini satır satır okumak mümkün. Varsın
kurgusu sarksın, yazar sözü uzatsın (…)
“Osman Cemal’i, bu anlamda Hüseyin Rahmi ile Sait Faik
arasında bir köprü olarak düşünebiliriz.” (Behçet
Çelik)
ESERLERİ:
HİKÂYE: Bir Kış Gecesi (1923, Anber takma adıyla), Çuvalcı
Şeyhinin Halefi (1923), Altın Babası (1923), Çingene Kavgası (Anber
takma adıyla, 1925), Goncanın İntihârı (1925), Eşkıya Güzeli (1925),
Sandalım Geliyor Varda (uzun öykü, 1938), Tekin Olmayan Kedi, Perili
Bostan.
ROMAN: Çingeneler (1939; yeni bas. 1997), Bekri
Mutafa (1944), Aygır Fatma (1944), Kovuk Palas (önce Son
Telgraf’ta tefrika edildi, Kovuk Palas’ın Esrarı adıyla, 2003), Akşamcılar-Eski
Bir Akşamcının Defterinden (bas. 2003, 1937’de Son Telgraf’ta
tefrika).
OYUN: İstanbul Revüsü (oyn. Ferah Tiyatrosu, 1925),
Mezarlık Kızı (oyn. 1925), Bana Benziyor mu? (oyn. Şehir
Tiyatrosu, 1926), Üfürükçü (bas. 1935, Kaygısız soyadıyla; oyn. 1949).
İNCELEME: İstanbul’da Semai Kahveleri ve Meydan
Şairleri (1937).
HAKKINDA: Tahir Alangu / Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve
Roman (s. 93-99, 1968), Mustafa Kutlu / “Kaygılı, Osman Cemal” (TDE
Ansiklopedisi, c. 5), Halit Fahri Ozansoy / Edebiyatçılar Çevremde (s.
104-110,1970), İsmail Lütfü Seymen / Mert Çingene Şecaat Arz Ederken Sirkatin
Söyler (Yazılı Günler, Temmuz-Ağustos 1992), Ömer Lekesiz / Yeni Türk
Edebiyatında Öykü - 1 (1997), Behçet Çelik / “Destursuz Abdest Bozan” Yazar
(Virgül, Mart 1998) - Osman Cemal Kaygılı’nın Romanlarında Yaşantı ve Dil
(Virgül, Mayıs 2003), Refii Cevat Ulunay / Menfâlar/Menfîler-Sürgün Hatıraları
(1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999),
Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Ahmet Eken /
Şairlerin Kahveleri Kahvelerin Şairleri (Virgül, Mart 2000), Feridun Andaç /
Edebiyatımızın Yol Haritası (2000), Mehmet Nuri Yardım / Edebiyatımızın
Güleryüzü (2002), Mustafa Apaydın / Osman Cemal Kaygılı’nın Hikâyeleri Üzerine
Bir İnceleme (2003), Orhan Okay / Büyük Türk Klasikleri (c. 12, s. 281-283,
2004).