Araştırmacı-yazar. 1969, İstanbul doğumlu. Selanik’te Atatürk’ün ilk öğretmeni olan Şemsi Efendi’nin altıncı kuşaktan torunudur. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, Uludağ Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünü (1990) bitirdi. 1990-91 yılları arasında Dr. Gad Nasi’nin yardımları ile Kudüs’te bir yıl süren araştırmalarda bulundu. Bu arada Sabetaycılığın önemli kaynaklarının bulunduğu Ben Zwi Enstitüsünde incelemeler yaptı. Yavne Kibbutz’unda Yahudi tarihi ve kültürü konusunda eğitim gördü. Yaşamını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürdü.
Sabetaycılık konusunda tartışmalara yol açan yazılarını
önce Birikim, Tarih ve Toplum, Toplumsal Tarih ve Tiryaki
dergilerinde yayımladıktan sonra 1998’de Evet Ben Selanikliyim-Türkiye Sabetaycılığı adı altında kitaplaştırdı. 2000 yılı başlarında Zvi-Geyik
Yayınevini kurarak aynı konuda Prof. Abraham Galante’nin Sabetey Sevi ve
Sabetaycılığın Gelenekleri ve Mehmet Şevket Eygi’nin Yahudi Türkler
yahut Sabetaycılar adlı iki önemli eseri yayımladı.
KAYNAK: Vitrindekiler (Cumhuriyet Kitap, 20.8.1998),
Rıfat N. Bali / Evet Ben Selânikliyim... (Virgül, Ocak 1999) - Bir Tartışmayı
Noktalamak İçin (Virgül, Nisan 1999), Mahmut Çetin / Ilgaz Zorlu ile Konuşma:
Hahambaşılık Cumhuriyet ile Yaşıt Değil ki... (Tarih ve Düşünce dergisi, Kasım
2000), İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
EVET BEN
SELANİKLİYİM!
Selanikli
deyince ne gelir aklınıza? 1) Selanikli Yunanlılar. 2) Nazilerin katlettiği
Selanikli Yahudiler. 3) 1924'te mübadeleyle Türkiye'ye göç eden Selanikli Müslümanlar.
4) Aynı mübadeleyle gelen ‘‘dönmeler.’’ İşte ‘‘Selanikli’’ denildiğinde,
özellikle son kategoride olanlar kastedilir. 17. yüzyılda mesihliğini ilan
edip, sonra Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalan İzmirli Yahudi Sabetay
Sevi'nin yandaşı birkaç ailenin soyundan gelen ‘‘Selanikliler’’, daha doğrusu
‘‘sabetaycılar’’, 350 yıl cemaatleri hakkında ser verip, sır vermediler. Ama
1990'larda içlerinden biri yazmaya, anlatmaya başladı.
Ilgaz
Zorlu, 29 yaşında. Annesi sabetaycı, babası dindar Müslüman bir aileden.
Cemaatinde çok iyi tanınıyor. Kimi ona deli diyor, kimi hain. Prof. Dr. İlber
Ortaylı, ondan şöyle söz ediyor: ‘‘Bugün Sabetaycılar kendilerini henüz
açıklamaz. Tek istisnanın, ama hakikaten tek istisnanın Ilgaz Zorlu olduğunu
takdirle belirtmek gerekir.’’ Belge Yayınları, Ilgaz Zorlu'nun makalelerini
‘‘Evet, Ben Selanikliyim/Türkiye Sabetaycılığı’’ başlıklı bir kitap halinde
yayınladı. Onunla hayatını, sabetaycılığı ve sabetaycı cemaati konuştuk.
Sabetaycılığı ne
zaman keşfettiniz?
-Annemle
babam çalışıyorlardı, bana anneannem baktı. Anneannem Selanik'te doğmuş ve 24
yaşında mübadeleyle buraya gelmiş. Atatürk'ün ilkokul öğretmeni Şemsi Efendi de
dedemin dedesi. Şemsi Efendi yaşadığı dönemde, büyük bir Kabbala bilgini ve
sabetaycılar içindeki cemaatleri (Kapancılar, Karakaşlar, Yakubiler)
birleştirmeye çalışıyor. Düşünün, üç yüzyıl boyunca Müslüman gözüküyorsunuz,
içerde Yahudiliği uyguluyorsunuz, daha doğrusu Yahudiliğin kabbalistik, mistik
bir bölümünü. Cemaat tamamen içine kapalı. Ben 19 kuşak boyunca Sabetay
Sevi'nin kardeşinin soyundan bir aileden geliyorum. Büyükannemin çok sağlam bir
sabetaycı kültürü var, ama korkuyor. Çünkü Varlık Vergisi olayını, ondan önce
Karakaş Rüştü olayını yaşamış. Cemaat asimile olma kararı almış.
KARAKAŞ RÜŞTÜ
OLAYI
Karakaş Rüştü
olayı nedir?
-Sabetaycıların
Karakaş grubundan olan bu adam 1924'te bir anlaşmazlık sonucu cemaatin
sırlarını gazetelere ifşa ediyor ve Atatürk'e mektup yazıyor. Biz asimile
olamıyoruz, bizi ne olur Müslüman yapın diyor. Anneannem korkarak anlatırdı. Bu
olay olduğu zaman evleri basacaklar şayiası ortaya çıkmış. Birçok aile
ellerindeki belgeleri yakmış.
Size de aynı
gözle bakanlar var mı cemaat içinde? İkinci Karakaşzade Rüştü olduğunuzu
söyleyenler?
-Evet,
evet tabii. Benim için önce bu adam kendini Sabetay Sevi sanıyor dediler. Deli
olmakla, Karakaşzade Rüştü olmakla, Mesih olmakla suçlandım. ‘‘Allah kahretsin,
başımıza dert açacaksın’’ dediler.
Büyükannenizden
neler öğrendiniz?
-Ben
büyükannemi tanıdığım zaman yaşlanmıştı. Sürekli Sabetay Sevi, Sabetay Sevi
diye anlatıyordu. Öğrendiklerimi anneme söylediğim zaman bir temiz sopa yedim.
Annem attı beni evden. Hakikaten attı, sekiz yıldır da görmüyor. Annemin
çevresinde insanların çok orijinal bir tarih teorisi vardı: Orta Asya'dan
İspanya'ya gittik, İspanya'dan Selanik'e geldik! Biz Yahudi değiliz! Halbuki
bir akarsu düşünün, iki ayrı mecraya gidiyor, ama kaynak aynı. Yani Yahudilikle
sabetaycılık aynı. Çocukluğumda büyükannemin arkadaş grubuyla beraberim.
Büyükannemin grubunda dini ritüeller uygulanıyor. Hanımlar bir araya gelirdi.
Fatma Hala dediğimiz bir akrabamız vardı. Birden bir kitap çıkarır ‘‘Sabetay
Sevi’’ diye bir dua okumaya başlardı. ‘‘Aman Fatoş kimsecikler duymasın’’
denir, perdeler kapanır, ben yatağa götürülürdüm. Bu insanlar hala Sabetay
Sevi'ye inanıyorlardı, ama gizliyorlardı. Büyükannem öldükten sonra onun
arkadaşlarıyla birebir konuşmalar yaptım, kasetlere aldım. Bu iş çok hoşuma
gitti. Gizli olması ilginçliğini daha da arttırıyor. Unutmuyorum, büyükannem
arkadaşlarıyla sokakta yürürken bir hanıma selam verdi, sonra, ‘‘aman selam
verdiğimi görmesinler’’ dedi. ‘‘Neden’’ diye sordum. ‘‘O komşulardan’’ dedi.
Komşular, sabetaycılar içinde bir grubun diğer grup için söylediği bir söz.
Bütün bunları kafama taktım.
SABETAYCILAR YAHUDİDİR
Cemaatin
yaşlılarıyla konuştunuz...
-Sözlü
tarihi başlattım cemaat içinde. Büyükannemin kuşağındaki 65-70 kişiyle tek tek
konuştum. Karşıma ilk şu çıktı: Biz Selanikli değiliz! Ben o yüzden kitabım
adını ‘‘Evet, Ben Selanikliyim’’ koydum. Selanikli olmak utanç verici bir şey
gibi kabul ediliyordu. İnsanlar, sizin fikirlerinizi eleştirmekle uğraşmıyor,
geçmişinizle uğraşıyor. Pis Yahudi, pis dönme diyor. Ben buna karşı çıktım.
Dedim ki evet ben dönmeyim, Selanikliyim. 1991'de İsrail'e gittim.
Araştırmanızı
sürdürmek için mi yoksa sabetaycılığın kökeninin Yahudilikte olduğunu görüp Yahudi
olmam gerekir düşüncesiyle mi gittiniz?
-Evet,
bunu düşündüm ve hiçbir zaman gizlemedim. Sabetaycılık Yahudiliğin bir
parçasıdır.
Eski kuşaktan
olan sabetaycılar da kendilerini Yahudiliğin bir parçası olarak mı
niteliyorlardı?
-Sabetaycılar
kendilerinin gerçek Yahudiler olduğuna inanıyorlar. İsrail'de inanılmaz bir şey
buldum. İkinci Cumhurbaşkanı İzak Ben Zwi, bir sabetaycı. Ailesi Polonyalı ama
Osmanlı döneminde Türkiye'de eğitim görmüş. Sonra da Filistin'e gitmiş. Sabetay
soyundan geldiğini belgelemek için Ben Zwi (Sabetay'ın soyadı) soyadını almış.
Mirasını Ben Zwi Enstitüsü'ne bağışlıyor. Sabetaycıların kaynaklarının İsrail'e
getirilmesi için talimat veriyor. Ama Sabetaycılık İsrail'de yoktur. Oradaki
görüş şudur: Bunlar 350 yıl önce Yahudilikten ayrılmış, Müslüman olmuşlardır.
Ama burada hep bir açık kapı bırakmak zorundalar. Çünkü Yahudilikten insanlar
atılamaz. Kökene bağlıdır. 350 sene boyunca bu adamlar Yahudilik inancını
sürdürdü. Bugün herkes bunu devam ettiriyor demiyorum tabii.
Sizin İslamcı
kesimle de diyaloglarınız oldu. Kitabınızda Mehmet Şevket Eygi'ye de teşekkür
ediyorsunuz.
-Evet,
Mehmet Şevket Eygi'yle tanıştım. Akit Gazetesi'nde de kitapla ilgili yazılar
çıktı, kötü yazılar değildi bunlar. Mehmet Şevket Eygi'den çok yardım da
gördüm. O da Türkiye'deki bütün etnik grupların tarihinin araştırılması
konusunda hemfikir benimle. Neticede bu bir kültür.
Niçin Yahudi
olmak istediniz?
-Bu
sembolik bir olaydı. Örneğin sabetaycı bir genç kız bir Yahudi erkekle
evlendiği zaman çocukları Yahudi kabul edilmiyor. Ben bunun düzeltilmesini
istiyorum. Başvurdum. Resmi başvurularımı yok sayıyorlar. Türkiye-İsrail
ilişkilerine bakıyorlar.
Cemaatin içinde gerçekten
Müslüman olup da giden var mı?
-Ben
bunu hiç görmedim. Ateist olanlar veya yeni bir akım olarak budizm gibi dinlere
ilgi gösterenler var.
Sabetaycılar,
kendilerinin genel Yahudilik şemsiyesinin bir parçası olduğu yolundaki
düşüncenizi paylaşıyor mu?
-Bir
sabetaycı ailede kız bir Yahudiyle evleniyor. Sabetaycı kızın annesi diyor ki
‘‘kızım aslına döndü.’’
Efsanevi İzmirli
Sabetay
Sevi (1622-1676) İzmirli bir Yahudiydi. Kabbala mistisizmine büyük ilgi duydu.
Mesih olduğunu bildirdi. 1660'larda bu açıklama üzerine Avrupa'nın her yerinden
Yahudiler heyecanla gözlerini İzmir'e diktiler. Yahudi dünyasının bu müjdeyle
altüst oluşunu, Claude Gutman ‘‘İzmir'in Çılgın Dedikoduları’’ (Çev: Meral
Gaspıralı, Cep Yay., 1994) adlı romanında anlatıyor. Ancak Osmanlı yönetimi işe
el koydu; Sabetay Sevi'yi Müslüman olmaya zorladı. Sevi Müslümanlığı kabul
etti, Yahudiler ondan yüz çevirdiler, ancak bazı aileler ona inanmayı sürdürdü
ve onunla birlikte sürgüne gitti. O günden sonra ‘‘dönme’’ denilen bu cemaat
Selanik'te yüzyıllarca yaşadı. Kapancılar, Yakubiler, Karakaşlar adıyla üç ayrı
gruba bölündü. İç evlenmelerle bütünlüğünü korudu. 19. yüzyılda batılılaşmanın
etkisinde kaldı, modern okullar (Fevziye, Terakki) açtı, üyeleri arasında çokça
mason ve Jöntürk vardı. 1924'te mübadeleyle Türkiye'ye geldi. II. Dünya Savaşı
sırasındaki ‘‘Varlık Vergisi’’ uygulamasında, gayrimüslimler gibi çok yüksek
vergi ödemek zorunda kaldı. Ilgaz Zorlu, sabetaycıların Müslüman gibi
gözükmekle birlikte, yüzyıllar boyu evlerde gizlice Yahudi geleneklerini ve
Sabetay'dan kalma özel ayinlerini sürdürdüklerini belirtiyor.
KAYNAK:
Evet ben Selanikliyim! (Söyleşi, hurriyet.com.tr, 19 Eyl 1998).