Son dönem İslâm âlimlerinden (D. 1918, Karanas köyü / Diyarbakır - Ö. 6 Ekim 1989, Diyarbakır). Kaynaklarda soyadı Karnisî olarak da geçmektedir. Molla Hasan Karanasî, Alican aşiretinden olup, bu nedenle Alicanî şeklinde de nisbesi bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk yılarında tahsiline başlayan hoca, uzun süre Molla Abdulbakî adında bir hocadan ders aldı. Ancak o zamanki yasaklardan dolayı, icazet alamadan eğitimini yarıda bıraktı. Medrese eğitiminden sonra Kastamonu’ya askere gittiğinde, Üstad Bediuzzaman’ın Kastamonu’da olduğunu öğrenince, onun yanına gitmeye karar verir.
Molla
Hasan Karanasî anlattığına göre, ziyaret etmeye gittiğinde kapıda bekleyenler
onun Üstadı görmesine izin vermeyince, onlara kendisinin Diyarbakırlı olduğunu
ve Kastamonu’da askerlik yaptığını ve mutlaka onu görmek istediğini ifade eder,
böylece görüşme imkânını bulur. İçeriye girdiğinde, Üstad ona Kürtçe “Faqi Hasan, tu ne faqî Hasen’i were” der.
Bizim
tespitlerimize göre, hoca çok az ders vermiştir. Ondan bahsedenler onun
Norşin’e gidip Şeyh Maşuk’tan hilafet aldığı ve özellikle ondan sonra
insanların irşad edilmesine çok önem verdiği anlatılmaktadır.
Hocanın
mütevazi ve müttaki ahlakı ile birlikte şair bir kişiliğe de sahip olduğu
belirtilmektedir. Farklı konularla ilgili otuz dolayında şiirinin olduğundan
bahsedilmektedir. Zeynelabidin Amedî, Mecme‘u’l-kasâid
adlı eserine onun şiirlerinden de bir kısmını almıştır.
HAKKINDA NE DEDİLER?
Torunu Doç. Dr. Ömer Çelik’in, dedesi hakkında verdiği
ek bilgi şöyledir:
“Dedem
Kastamonu’da asker iken Atatürk'ün vefatını Bediüzzaman Hazretleri kendisine 3
gün önce bildiriyor. Bu nedenle dedem Önderin ölümünü 8 Kasım olarak
zikrederdi. Bundan dolayıdır ki dedem 1918 doğumludur. Aslında ilk askerlik
yeri Ankara’dır. 1.5 ay orada asker iken Kastamonu’ya 60 veya 70 asker
gerekliymiş. Dedem bu kafilede askerlik bitimine kadar burada kalıyor. Üstadı
da burada tanıyor. Daha önce seydasi Molla Abdulbaki, Üstadı ve eserlerini
anlatırmış. O da kendisinden haberdardır. Daha sonra teskere alacağı sırada
Üstad kendisine bir mektup verir. Bunu Norşin’de bulunan Şeyh Maşuk
hazretlerine vermesini ister. Oda askerlik dönüşü öyle yapar. Mektup dedem
hakkındadır ona sahip olunması konusundadır. Uzun süre orada ara ara Norşin’de
uzun sürelerde kalır. Ancak Şeyh hazretleri durumu görünce onu bölgede (Deşta
Fisé denir) irşad yapmasını ister ki evinden kopmasın. Ve Norşin’e yılda bir
kaç kez gelmesini ister ama kısa süreli olacak der. Çünkü ailenin ihmaline Şeyh
efendi istemez.
Dedem
uzun süre köyde ders vermeye çalışsa da darbeler baskılar orada çok olanak
vermedi. Biraz da o zaman köyün ekonomik durumunun da yerinde olmaması
zorlukları daha da artırdı. Bunların canlı şahidiyim.
Şeyh
Maşuk hazretleri 1974 yılında Karanaz Köyüne geldi. Halifesi dedem misafir
etti. Ben o sırada 5 yaşındaydım. Köyde
adım atsan yer yok. Belkide 30 40 köy insanı oradaydı. Oranın dindarlaşmasında
bu iki zaten emeği çoktur.. Çünkü bu bölgede camiler nerede ise cemaatsiz gibi
idiler... Bu da aslında Üstad Bediuzzaman’ın bir kerametidir. Ona çok sorardım
neden sen de Nurcu olmadın diye, o da
ben Üstadın ahiret kardeşiyim ve o bana bu vazifeyi verdi. İsteseydi Barla’da
Isparta’da beni bırakmazdı. Bu bölge
için en uygunu bunu gördü’ derdi.
Dedem
Isparta ve Barla’da olmak üzere üç kez daha Üstadla görüştü. Üstadın hediyesi
olan 2 el yazması Risale bende muhafaza altındadır..
Dedemin
bir abisi vardı. Onunda 2 kızı vardı. Hem babası hem de abisi erken yaşta
hastalıklardan dolayı vefat ederler. Babasının adı Mustafa abisinin adı Şükrü
idi. Rahmetli annesi dedemin medrese hayatı için evlenmediğini söylerdi. Her
gün yakın mezramıza derse götürürmüş. Çünkü o zaman dedemin medresede kalması
için yaşı küçük imiş. Üç evliliği oldu. Ancak eşlerin ölümünden dolayı bu
sayıda oldu. yani kumalık durum hiç olmadı.
Birinden büyük amcam oldu diğer evlatları 3 erkek 2 kız son eşindendir.
Su an bir kızı ve bir oğlu hayattadır.”
Şevket Beysanoğlu:
"Uzun yıllar köyünde ilimle meşgul olan Seyda Molla Hasan, bu tarihte
şehre gelip yerleşti. 6 Ekim 1989 tarihinde vefat etti. Cenazesi köyüne
götürülüp orada defnedildi. Aynı zamanda şairdi. Otuz kadar Kürtçe ve yirmiye
yakın Türkçe şiirleri olduğu söylenmektedir."
KAYNAKÇA: M. Şefik
Korkusuz / " Seyda Molla Hasan Karnisî" (Tezkire-i Meşâyih-ı Amid - Diyarbekir
Velileri, c. 1. s. 109-112, Kent Yayınları, İstanbul-2004), Şevket Beysanoğlu /
Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 4, s. 10, 2003), Prof. Dr. M. Edip
Çağmar / "Seydayê Mele Hasanê Karanasî" (İhsan Işık / Diyarbakır
Ansiklopedisi, 2013), Torunu Doç. Dr. Ömer Çelik’ten bilgi teyidi (25.05.2020)