Namık Kemal Zeybek

Bakan, Milletvekili, Devlet Adamı, Siyasetçi, Yazar

Doğum
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Yazar, siyaset ve devlet adamı. 1944, Kitre köyü / Bayburt doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1966) mezunu. Gençlik yıllarından itibaren siyasetle ilgilendi. 1965-66 yılları arasında CKMP Gençlik Kolları Genel Başkanlığını yaptı. 1967 yılından itibaren çeşitli ilçelerde kaymakamlık görevlerinde bulundu.

Gün Sazak’ın Gümrük ve Tekel Bakanlığı döneminde Müsteşarlık görevine (1977) getirildi. 1987 genel seçimlerinde ANAP listesinden İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye girdi.1989 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığının iki ayrı bakanlığa ayrılmasıyla Kültür Bakanlığına getirildi.

1991-93 yılları arasında Başbakan Danışmanı ve 1913-15 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olarak görev yaptı. 1995 genel seçimlerinde DYP’den İstanbul Milletvekili seçildi ve 54. (RP - DYP) Koalisyon Hükümetinde Anadolu Ajansı ve Basın Enformasyon Genel Müdürlüğünden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yaptı.

Siyaset ve devlet adamlığının yanı sıra eğitim ve kültür hayatıyla yakından ilgilenen Zeybek, 1993 yılında Türkiye ve Kazakistan cumhuriyetleri arasında kurulan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin Mütevelli Heyeti Başkanlığına ilk başkan olarak atandı. Çalışmalarını 1999 yılında aynı göreve yeniden atanarak sürdürdü.

Makaleleri çeşitli dergi ve gazeteler ile kendi çıkardığı Ay yıldız gazetesinde yayımlandı.

ESERLERİ:

Ülkü Yol (1979), Bilgi Sevgi Hoşgörü, Millî Kültür Meselemiz, Türk Olmak (1999), Çağı Yakalamak (2001), Ahmet Yesevi Yolu ve Hikmetleri (2002), Siyaset Yolu (2015).

KAYNAKÇA: Namık Kemal Zeybek / Ahmet Yesevi Yolu (2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), MHP'nin eski ağır topundan İnce'ye destek (cumhuriyet.com.tr, 19.06.2018).

“TÜRK OLMAK...”

İşte tarladan, ormandan, yelden büyümüşüz,

Ovalarla, denizlerle, dağlarla bir.

Tutmuş ellerimiz, yürümüş ayaklarımız,

Güneyden kuzeye, doğudan batıya

Türk olmak yayılmak demektir...

 

İçine; çiçeklerin, yıldızların, ulusların içine gir.           

Geceden gündüze, eskiden yeniye, yürü sen, yürü sen.

Türk olmak gelişmek demektir...

 

Yok hele, oğul, kız, yok hele

Yüreğimizde karanlık, alnımızda kir

Bize yönelen isterse yeryüzü olsun, isterse gökyüzü

Türk olmak karşı koyma demektir...”

 

            Bu şiir, değerli şair Fazıl Hüsnü Dağlarca'nındır. Bu mısraları ilk defa 1964 yılında Ankara'da Büyük sinemada CKMP Gençlik kollarının düzenlediği Ergenekon Gecesinde okumuştum. Ara­dan otuz bir yıl geçti. Ama belleğimden hiç silinmedi. O zaman Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiydim. CKMP Gençlik Kolları Genel Başkanıydım. Yeni bir gençlik hareketi başlıyordu. Bu hareketin üç temel kavramı vardı. Gelirler ve servetler arasında adil dengeye dayalı bir toplum yapısı istiyorduk. Bağnazlıktan uzak bir İslâmî hayat istiyorduk ve Türkiye Türklüğünün, Türklük bilincinde yükselmesini ve Dünya Türklüğü'ne ilgi gösterilmesini istiyorduk. O tarihlerde sayımız çok azdı ama inancımız ve dü­şüncelerimize olan bağlılığımız ve geleceğe yönelik umutlarımız çok yüksekti. Hayat akıp gitti. Olacaklar oldu... 1965'lerde sade­ce küçük bir üniversiteli grubun başlattığı hareket, 1980'lerde Türk gençliğinin yarısını kapsadı. Sonrası malum...

            Benim anlayışımca Türklük, bir ruh halidir. “Türk”, tarihin en büyük oluşumlarından birinin adıdır. Bir büyük kültür ve değerler sistemi içinde yoğrulmuş insanlar topluluğunun adıdır “Türk...”

            Türk demek Sakalar demektir. Türk demek Hunlar demektir. Türk demek Göktürkler demektir. Türk demek Avarlar demektir. Türk demek Karahanlılar demektir. Türk demek Selçuklular de­mektir. Türk demek Osmanlılar demektir. Türk demek Timurlular demektir. Türk demek Babürlüler demektir. Türk demek Türkiye Cumhuriyeti demektir. Türk demek Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan Cumhuriyetleri demektir...

            “Türk” demek, binlerce yıldan beri dalgalanan bayrak demek­tir. “Türk” demek, tarih boyunca başı dik olmak demektir.,.

            “Türk” demek, 10 milyon kilometrekare toprağa yayılmış ren­garenk bir dil demektir. “Türk” demek, her zaman tek Tanrı'ya inanmış ve son dini; yani Hak dinini en doğru şekilde anlayan ve yaşayan insanlar demektir...

            “Türk” demek, insanlığın bilim ve edebiyat tarihine Kutadgu Bilig'i, Divanı Lügat-it Türk'ü, Divanı Hikmet'i; İbni Sina'yı, Fara-bi'yi, Biruni'yi, El Harezmi'yi, Ebül İz'i, Uluğ Bey'i, Ali Kuşçu'yu, Piri Reis'i, Katip Çelebi'yi, Oktay Sinanoğlu'nu, Cengiz Aytmatov'u, Cengiz Dağcı'yı hediye etmiş bir büyük dünya demektir.

            Bakın hele şu bizim şairlerimize, şarkılarımıza, türkülerimize, küylerimize, cırlarımıza, yırlarımıza, koşuklarımıza, koşmalarımı­za... Bakın hele şu bizim halk oyunlarımıza... Var mı dünyada böyle bir güzellik ve zenginlik?.. Var mı dünyada böyle bir bü­yüklük, derinlik ve enginlik?..

            Türklük bir okyanustur. Bu okyanusa akan her derenin suyu, her bulutun yağmuru artık bizimdir. Bu okyanustan çıkan olursa, onların da yolu açık olsun...

            Yani diyorum ki, Türk olmak bir şereftir bir övünç kaynağıdır. Ahmet Kayhan Dede'min “Ben milletimi ve memleketimi dinim kadar seviyorum” ifadesinin anlamı da budur.

Yine diyorum ki, biz birisine “Sen Türk'sün” diyorsak, ona böyle bir güzellik, böyle bir zenginlik, böyle bir büyüklük veriyo­ruz demektir.

            Yine diyorum ki, bizi Türk yarattığı için Allah'a şükürler ol­sun...

Ve yine diyorum ki, “Ne Mutlu Türk'üm Diyene!..

                                                                                              (Türk Olmak, 1999)

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör