Ebu Bekr Er-râzî

Tıp Doktoru, Felsefeci

Doğum
27 Ağustos, 865
Ölüm
Burç
Diğer İsimler
Ebû Bekr Muhammed İbn Zekerîyâ er-Râzî

Hekim ve filozof (D. 27 Ağustos 865, Rey / Tahran – 925, Rey). Tam adı Ebû Bekr Muhammed İbn Zekerîyâ er-Râzî olup, İslam düşünce­sinde “Doğa Felsefesi”nin kurucusudur. Yaşadığı IX. ve X. yüzyıllar, İslâm dünyasında bilim ve felsefe hareketlerinin en yoğun olduğu ve her alanda önemli ve ilginç çalışmaların sergilendiği dönemlerdir. Bu yüzyıllarda, bir yandan manevi bilim çalışmaları sürerken, öte yandan da tıp, kimya, matematik ve astronomi gibi pozitif bilimler ve felsefe gibi fikrî disiplinler alanında, etkileri yeniçağa kadar uzanan bilginler yetiş­miştir. İşte bu dönemde yetişen ve hekim-filozof tipini en başarılı biçimde temsil edenlerden biri de Ebû Bekr Er-Razî’dir. İslâm dünyasında Calinosu (Galen) unvanıyla anılan Er-Râzi, Batılılar tarafından Rhazes adıyla bilinir.

Râzî'nin öğrenimi ve ilk gençlik yılları hakkında ayrıntılı bilgiler yoksa da, kimi kaynaklardan anlaşıldığına göre, gençliğinde bir yandan kuyumculuk yaparak yaşamını sürdürmüş, bir yandan da müzikle ilgilenmiştir. Kuyumculukla uğraşmak, Râzî’de, kimyaya karşı aşırı bir merak uyandırmış ve kurduğu labora­tuarda kimya deneyleri yaparken, ortaya çıkan gaz ve buharların etkisiyle gözlerinden rahatsızlanmış ve bu hastalığı hayatı boyunca çek­miştir.

Râzî, doğ­duğu kentte ve gezip dolaştığı bilim ve kültür merkezlerinde tıp, felsefe, matematik, astronomi, dil ve edebiyat alanlarında eğitim görmüş ve üstün yetenek ve aşırı çalışkanlığı nedeniyle o dönemin otoritelerine kendisini kabul ettirdi. Nitekim, otobiyog­rafik nitelikte olan “es-Sîretu'l-Felsefîye” (Filozofca Yaşama) adlı eserinde şöyle der:

“Beni tanıyanlar bilirler ki, ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu yoldaki çalışmalarım, gençliğimden beri aralıksız devam etmektedir. Hatta okumadığım bir kitap, karşılaş­madığım bir ilim adamı bulunursa -büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa dahi- her şeyi bir yana bırakıp o kitabı okumadan ve o âlimi tanımadan edemem. Bu alandaki sabırlı çalışmalarım netice­sinde, bir yıl zarfında müsvedde olarak yirmi bin varaktan (sayfa) fazla yazı yazdım.”   

Bu sözler de gösteriyor ki, bir bilginde bulunması gereken tecessüs (araştırma), dikkat, gayret ve gözlem gibi özelliklerin tümü Râzî'de vardı. Yine gençliğinde, halkın sağlığını sömürerek para kazanan sahte hekimlere ve üfürükçülere gittiğini; bu sebeple on­ların bütün oyunlarını, şarlatanlıklarını çok iyi bildiğini ve bu konuda halkı uyarmak için Ahlâku't-Tabîb” adlı bir eser kaleme aldığını söyler.

Razi; tıp, müzik, matematik ve kimya konularında, çağına göre, etkili çalışmalar yaptıktan sonra, kendini felsefeye verdi. İslâm düşüncesini ana kaynaklarından öğrenme gereğini duyarak Anadolu-Yunan felsefesini, eski Hint ve İran uygarlık ürünlerini inceledi. Özellikle Hippokrates, Galenos, Pythagoras, Thales, Anaksagoras ve Anaksimenes gibi düşünürler üzerinde araştırma­lara girişti. Bu çalışmaları onu bilginin kaynağı sorunuyla karşı karşıya getirdi. Razi’ye göre insanı anlamanın birinci yolu, onu düşünen bir varlık olarak, yaşamı içinde incelemektir. Bu inceleme de deney ve gözlem yöntemiyle başarıya ulaşabilir. Çünkü bilginin kaynağı duyulardır, duyular ise deney ve gözlemin konusu olan dış evrenle ilgili izlenimlerin alınış odağıdır. Dış evren maddedir ve gerçektir, tin (ruh) ile Tanrı bu evrenin dışındadır. Varlık bütününü oluşturan beş ilke vardır. Bunlar da Tanrı, boşluk (mutlak mekân), süre (mutlak zaman), tin (ışık, aydınlık), madde(karanlık) gibi belli özellikler taşıyan varlıklardır. İnsan aklı bu varlık alanlarını kavramada olduğu gibi yaşamı düzenlemede de yeterlidir, onun bütün eylem ve girişimlerinde en güvenilir kılavuzdur. Bu nedenle halkı uyarmak, aydınlatmak için olağanüstü güçlerle donatılmış bir­takım kimselerin varlığına inanmak, onları beklemek gereksizdir. Nitekim peygamberlerin düşünceleri de akılla bağdaşmadığı için yeterli ve gerçek değildir.

Evren, Allah’ın özgür iradesiyle yaratılmıştır, bu yaratmada temel ilke tanrısal bilgeliktir, insan bunu bilemez. Yaratma eylemiyle ortaya konan tüm varlıkların başlangıcı salt ışıktır (nûr), madde (heyûlâ), bireysel öz (nefs) ve doğal ışık onunla oluşmuştur, tinsel bir nitelik taşıyan yalın tözler (cevher) ondan doğar. Öte yandan insanın tinsel varlığını kuran ve tinin kaynağı durumunda olan tinsel madde (ruhanî heyula) bu ilk ışıktan gelmiştir. Canlı denen varlık türlerine dirilik kazandıran bireysel özler insan ve hayvanda başka başkadır. Bunun gibi insan tini de ayrı bir özellik taşır, daha yetkin ve yücedir. Her iki tin için nesnellik (cism) söz konusu değildir. Razi’ye göre yaşlık-kuruluk, sıcaklık-soğukluk gibi dört niteliğin kaynağı da nesnel varlıklardır, bu nitelikler birer “gölge varlık” durumun­dadır. Göklerle yeryüzü bu dört nitelikten oluştuğu için özdeştir. Yeryüzünde bulunan nesnel varlıkların göklerin etkisi altında kalmalarının nedeni de bu özdeşliktir. Önsüz-sonsuz olan bu nitelikler için zaman kavramı geçersizdir.

Razı, evrenin oluşumunda temel öğe niteliği taşıyan ilk maddenin (mutlak heyûlâ) dağınık atomlar­dan kurulduğu kanısındadır. Sürekli bir değişmeye elverişli olan bu atomlar, birbirinden ayrı oranlarda, boşluğun küçük bölümleriyle birleşerek doğanın ilk kurucu ilkelerini oluşturur. Bu ilkeler de hava, su, ateş, toprak ve göksel öğe gibi beş türlüdür. Bunların nitelik ve özellikleri, madde ve boşluk oranına göre belirlenir. Yoğun olan toprak ve su yeryüzünün odağına yöneliktir, gevşek bir yapı taşıyan hava ve ateş ise yukarı doğru devinir (hareket eder). Maddeyle boşluğun dengeli dağılımını sağlayan göksel öğenin devinimi daire biçimindedir. Her türlü devinimin gerçekleştiği iki ayrı uzay vardır. Bunlardan biri tümel, öteki tikeldir. Tümel uzay (küllî mekân) evrensel, tikel uzay (cüz’ı mekân) ise her nesnel varlığın, kapladığı yer (hayyiz) dolayısıyla niceliğini gösterir.

Razi’nin ahlakla ilgili görüşleri haz ve acı (elem) ikilisinden doğan duyguya dayanır. Hazzın bozulması, mutsuzluğa yol açan ve acıyı doğuran bir duygu türüdür. İnsanın mutluluğu yaşamdan haz duymasına, dengeli bir yaşayış biçimini gerçekleştirmesine bağlıdır.

Razi’nin felsefe çalışmalarının yanı sıra kimya ve fizik sorunlarıyla da ilgili çözümleri vardır. Özellikle yalın nesneler (ecsam-ı basite) ve ışık kırılmaları konusundaki incelemeleri çağına göre önemli sayılır. Gerek felsefe gerek doğa bilimlerine dayanan çalışmalarıyla, Razi, İslâm düşüncesinde gözlem ve deney anlayışının gelişip  yayılmasına öncülük etmiştir.

Gözlerini tedavi etmek üzere Tabaristan’dan gelen bir öğrencisine, “Artık çok geç, zaten dün­yayı yeterince gördüm.” diyerek, kendisine yakışan hakimane bir tavırla ameliyata izin vermedi ve altmış yaşında vefat etti. Tahran yakınlarında kurulan Razi Enstitüsü onun adına kurulmuş olup, doğduğu 27 Ağustos günü her yıl İran’da tıp bayramı olarak kutlanmaktadır.

 “Râzî'nin geriye bıraktığı eserler, gerek sayı ve muhteva, ge­rekse farklı alanlarda oluşu bakımından, altmış yıllık bir insan öm­rüne sığmayacak kadar çok ve çeşitlidir. Günümüze kadar ulaşan eserlerinin sayısı pek fazla değilse de, bunların tam listesi bugün için elimizdedir. İlk olarak ünlü Türk bilgini Bîrûnî, Râzî'nin hayatı ve eserlerini konu alan bir risale yazmış ve listede yer alan yüzsek-sendört eseri, konuları itibariyle onbire ayırmıştır[1]. Buna göre: Tıp alanında, ellialtı; tabiat ilimleri, otuzüç; mantık, yedi; matematik ve astronomi, on; Felsefe veya tıp alanındaki yorumlamalar, özet­lemeler ve kısaltmalar, yedi; Felsefe, onyedi; metafizik altı; İlâhiyat, ondört; Kimya, yirmiiki; küfriyat, iki ve çeşitli konulara ait on kitap. Bununla beraber, İbn Ebî Usaybia'nın Uyunu'l-enbâ adlı kita­bında yer alan listede, Râzî'ye ait eserlerin sayısı ikiyüz otuzbeşi bulmaktadır.” (Mahmut Kaya)

BAŞLICA ESERLERİ:

es-Sîretu'l-felsefîye (Filozofca Yaşama, Tahran, 1346), Ahlâku't-Tabîb (Kahire, 1981), El-İlmü’l İlahi (Tanrı Bil­gisi), El-Havi (Kuşatan); Kitab fi’t-T’ıbbı’r-Ruhânî (Ruhsal Hekimlik Kitabı), Taksimü’l-İlel (Nedenlerin Bölümlenmesi), El-Taksim ve’l-Tascir (Hastalıkların Nedenleri ve Sağıltım Yolları), Menafiu’l-Edviyat ve Mazarr (İlaçların Yararları ve Zararları).

HAKKINDA: İzmirli Hakkı İzmirli / Şeyhu’l-Etibba Ebubekir Muhammed bin Zekeriya el-Razi (1925, Hilmi Ziya Ülken / İslam Felsefesi - Kaynakları ve Temelleri (1957), İsmet Zeki Eyuboğlu / Alevilik-Sünnilik İslam Düşüncesi (1979), Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi: Dönemler Akımlar Kişiler (c. 9, 1984), Mahmut Kaya / Ünlü Hekim-Filozof Ebu-Bekr Er-Râzî ve Hekimlik Ahlakı ile İlgili Bir Risalesi (Felsefe Arkivi, sayı: 26, 1987), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüler Ansiklopedisi, c. 2, 2013).



 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör