Kemal Yurtnaç

Kamu Yöneticisi, Vali

Doğum
Eğitim
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Kamu yöneticisi, vali. 1965 yılında Tokat’ta dünyaya geldi ilk-orta ve lise öğrenimini Tokat’ta tamamladı. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Sosyal Politika Bölümünden mezun oldu.

1988 yılında Şanlıurfa Kaymakam Adayı olarak atandı.

1989 yılında bir yılık süre ile bilgi, görgü artırmak ve dil eğitimi için İngiltere’ye gönderilen Kemal Yurtnaç, daha sonra Denizli- Çardak ve Honaz ilçelerinde kaymakam vekili olarak görev yaptı.

1991-1993 yılları arasında Sinop-Dikmen ;

1993-1995 yılları arasında Bingöl-Solhan ve Siirt-Tillo;

1995-1997 yılları arasında Samsun- Ladik İlçelerinde kaymakamlık yaptı.

1997-2000 yılları arasında Erzincan Vali yardımcılığı,

2000-2003 yılları arasında Giresun Vali yardımcılığı,

2003-2006 yılları arasında Denizli Vali yardımcılığı görevlerinde bulundu.

2007 yılında İçişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Daire Başkanı ve Hukuk Müşavirliği görevlerini yaptıktan sonra, Başbakanlıkta Devlet Bakanı Prof. Dr. M. Said Yazıcıoğlu ve Faruk Çelik’in Bakan danışmanlığı görevlerini ifa etti.

Bu süre zarfında yurtdışında yaşayan vatandaşların sorunları konusunda strateji geliştirme çalışmalarını yürüttü ve Başbakanlığa bağlı Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının kuruluşu, yasasının yazılması ve faaliyete geçirilmesinde aktif olarak görev aldı. 2014 yılına kadar bu kurumun başkanlığını yürüttü.

Bu görevi esnasında ulusal ve uluslararası alanda birçok ziyaret ve çalışma toplantılarına katılarak, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunları, Türk dünyası ve Osmanlı coğrafyası ile ilişkilerin geliştirmesi, yurtdışında lobi gücünü oluşturan sivil toplum örgütlerinin harekete geçirilmesi ve yabancı öğrencilerinin Türkiye’de üniversite eğitimi almaları konularında detaylı çalışmalarda bulundu.

2014 yılından 2016 yılına kadar Başbakanlık Müşavirliği görevini yürüten Kemal Yurtnaç 30.05.2016/8864 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Yozgat Valiliğine atandı. 10 Haziran 2016 tarihi itibariyle de Yozgat Valiliği görevine başlamıştır.

Kemal Yurtnaç evli ve iki çocuk babası olup, İngilizce, orta seviyede Arapça ve Gürcüce bilmektedir.  

KAYNAK: Yozgat Valisi Kemal Yurtnaç (yozgat.gov.tr, 07.06.2017).

MÜSLÜMAN DEMOKRATLARIN ZOR SINAVI

MÜSLÜMAN DEMOKRATLARIN ZOR SINAVI

 

BERAT ÖZİPEK

 

Mısır’da serbest seçimle gelen iktidar bir darbeyle devrildi.

Dün Adeviye ve Nahda Meydanlarına saldıran ordu halkın kanını dökmeye başladı.

Libya’da Müslüman Kardeşler’in büroları basılıyor ve tıpkı Mısır’dan verilenlere benzer tahribat fotoğrafları veriliyor.

Suriye’de Batılı devletler Esad’ın muhaliflerini ezmek için giriştiği halkkırıma (democide) üstü kapalı onay vermiş durumda.

Bugünlerde Tunus’ta İslami arkaplandan gelen Nahda Partisi de zorda. Ülke adeta bizim 90’ları yaşıyor. Garip suikastlarla muhalifler öldürülüyor ve fatura İslamcılara, onlar üzerinden de iktidara çıkarılıyor.

Belki çıkaranların bazıları da biliyor, iktidardaki bir partinin muhalif bir lideri öldürmesinin ona kazandıracağı hiçbir şey olmadığını. Tersine, tam da zaten ince dengelerle ayakta duran kendi iktidarını vuracağını. Ama bu durum onlara gayri meşru yolla da olsa seçilmişleri alaşağı etme fırsatı verdiği ölçüde bilmezden gelmeyi tercih ediyorlar.

“Mısır’daki darbeye birçok Batı ülkesi tepki göstermedi. Bu yüzden Tunus’taki muhalefetin Mısır modelini izleyip, hükümete karşı bir kışkırtma içinde olduğunu gördüğümüzde asıl riski anlıyoruz” diyor John Esposito.

 

**

 

İslam dünyasında bir kavga var.

İlk bakışta kabaca “seküler milliyetçiler” ile “İslamcılar” arasındaki bir kavga bu.

Ama ideoloji veya din üzerinden bir kavga gibi görünse de aslında ondan daha derin başka bir ayrışmanın üzerine daha oturuyor.

Bu anlamda yaşanan kavga, egemen zümre ile halkın geri kalanı arasındaki mücadeleyi ifade ediyor. Asker ve sivil bürokrat ile iş çevreleri ve aydınları da içeren egemen seküler elit, demokratikleşmeyi kendi egemen sınıfsal/zümrevi konumuna bir tehdit olarak görüyor ve bunda haklı da.

Ekonomik ve siyasi iktidarın kendisinde olduğu zümre, bütün önemli mevki ve makamların kendilerine ve çocuklarına tahsis edildiği düzenin değişmesini istemiyor.

Bu sınıfsal refleks Baascı/Kemalist veya başka bir anti-demokratik ideolojiyle yansımasını buluyor. Bu ideolojiler, ayrıcalıklı bir sınıfın veya zümrenin neden yönetmesi gerektiğini meşrulaştırıcı bir işlev görüyor.

 

**

 

İslam dünyasındaki Baasçı/Kemalist elit, Doğu toplumlarına küçümsemeyle bakan oryantalist önyargılarla malul batılılarla bir noktada uzlaşıyor: Burada demokrasi olmaz.

İslam dünyasında demokratik işleyişin ve onu destekleyecek siyasi geleneğin bir türlü yerleşememesinde “Özgür dünya”nın çifte standardının ve darbecileri kayırmasının da payı var.

Batılı devletlerin darbeleri desteklemesinin de dini önyargıdan ibaret olmayan bir boyutu var. Kendi halkına dayanmayan darbeci generallerin elindeki ülkeyi yönetmek kolay oluyor. Hatırlayın, 1 Mart Tezkeresi’ni demokratik olarak seçilmiş Meclis reddedebilmişti, oysa Evren olsaydı, onu ikna edecek bir Alexander Haig bulmak zor olmazdı.

İslam ülkelerinin kendi halklarına kahraman orduları içeride de dar bir zümreyi ayrıcalıklarla donatıp onlara dayandıkları ölçüde, kendi ülkelerini yapısal bir adaletsizliğe ve daimi bir geri kalmışlığa mahkum ediyorlar.

Bu noktada İslam dünyasında seçimle gelen Müslüman demokrat iktidarları ciddi bir sınav bekliyor. Çünkü onlar hem kendi ülkelerindeki ayrıcalıklı kesimlere karşı bir eşitlik kavgası içindeler, hem sürekli olarak darbesini yedikleri ordularını hukuk içinde tutma mücadelesi veriyorlar, hem de o fraklı diktatörleri sarıklı demokratlara tercih eden Batılı devletlerin tarafgirliğiyle.

 

**

 

Tunus’tan Türkiye’ye kadar bir iç sorgulamayla radikal İslamcılıktan Müslüman demokratlığa doğru yol aldı İslami hareketler. Kendilerini değiştirmeyi başardıkları ölçüde toplumlarının da kaderini ellerine alabildiler. Modernleşmeyi Batılılaşma olarak algılayan seküler elite göre çok daha özgüvenli ve ufku açıktılar ve Batı’dan esen rüzgarların da olumlu estiği bir tarihsel anda iktidara gelebildiler.

Ama işleri hiç kolay değildi ve hali hazırda da değil.

Çünkü önceki rejim ne kadar despotik olursa olsun, onların hataları daha çok göze batıyor. Batılı devletler onlara her zaman eşit kredi açmıyor ve kendi ülkelerindeki egemen elit de uzun yılların sağladığı imkanlarla -Sermayesi, medyası, batıdaki çevrelerle yıllar içinde kurdukları ve onları tek yönlü enforme etmelerini mümkün kılan kanalları, eğitimli/dil bilen aydınları ve sosyal medyadaki görünürlükleriyle-  sesini dünyaya çok daha iyi duyuruyor.

Ve galiba Batıdaki oryantalist önyargı da bu sesi duymayı daha fazla tercih ediyor. Batılı büyük medyanın Adeviye’deki devasa kalabalığı değil Tahrir’de darbeyi kutlayanları görmesi bundan. Darbecilere karşı aşırı anlayışlı olması da.

İslam ülkelerindeki liberal veya sol aydın olarak bilinenlerin de çok azı adil hakemlik yapıyor bu maçta. Çoğu kez dine ilişkin tutumlar, ideolojik ve sınıfsal önyargılar devreye giriyor ve günahlar aynı terazide tartılamıyor.

Bu durumda dayandıkları geniş sosyal tabanları ve liderleriyle iş bugün için esas olarak Müslüman demokratlara düşüyor. Çıkış yolu, kendilerini değiştirip dönüştürmeye devam etmeleri ve bunu başardıkları ölçüde demokratikleşmeyi derinleştirmeleri.

Elbette hiç kolay değil bu. Uzun bir tarihin yükü var omuzlarında ve sadece başkalarıyla değil kendileriyle de mücadele etmeleri gerek. Çünkü kendileri de aşmaya çalıştıkları sistemin hastalıklarından bağışık değil.

Ama içinde bulunduğumuz tarihsel anda, kanın oluk gibi aktığı bir coğrafyada,  insan haklarına dayalı demokratik bir sistemin tesisi bunu başarmalarına bağlı.

KAYNAK: Müslüman demokratların zor sınavı (star.com.tr, 15.08.2013).

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör