Oyun yazarı, çevirmen, eleştirmen (D. 2 Temmuz 1925, İzmir – Ö. 12 Ağustos 2019, İstanbul). Sevgi Batur imzasını da kullandı. Sadâyı Hak ve Halkın Sesi gazetelerinin sahibi ve başyazarı Mehmet Sırrı (Sanlı) Bey’in kızıdır. İzmir Amerikan Kız Koleji (1945) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi (1950) mezunu. Ankara’da Devlet Tiyatrolarında başdramaturg (1956-76) ve Ankara Radyosunda İngilizce spikeri olarak çalıştı. 1976’dan itibaren İstanbul’da çevirmenlik ve tiyatro eleştirmenliği yapıyor. TDK, TYS, PEN Yazarlar Derneği, Tiyatro Yazarları Derneği ve Uluslararası Tiyatro Eleştirmenleri Birliği üyesidir.
Eleştiri yazıları Cumhuriyet gazetesi
ve Gösteri dergisinde yayımlandı. İlk oyunu “Dilsizlerin Dili”
1950’de İstanbul Şehir Tiyatrosunda, diğer oyunları Devlet Tiyatroları,
İstanbul Şehir Tiyatroları ve özel tiyatrolarda sahnelendi.
Bilimsel
İnsancılık adlı denemesiyle 1963 Cumhuriyet
Gazetesi Deneme Yarışması Ödülünü; Küçük Tilkiler adlı çevirisiyle
1972-73, Bu Hesapta Yoktu adlı çevirisiyle 1973-74 Ankara Sanat Sevenler
Derneği ödüllerini; Rita adlı çevirisiyle 1981 Avni Dilligil Ödülü, 1981
Ankara Sanat Evi Ödülü ve 1993 Kültür Bakanlığı En İyi Eleştiri Ödülünü; Sinekli
Bakkal uyarlamasıyla 1997 Bakırköy Belediyesi Yunus Emre Kültür Merkezi
Uyarlama Oyun Yarışması Büyük Ödülünü aldı.
Vefatı:
Sevgi Sanlı,
12 Ağustos 2019 günü İstanbul’da vefat etti. Mezarlıklar Müdürlüğünden alınan
bilgiye göre, 14 Ağustos 2019 günü Şişli Ayazağa Mezarlığında toprağa verildi.
ESERLERİ:
Oyun: Dilsizlerin Dili (1950), Menevşe Yaprağından İncinen Kız (1967), Bu Elma Başka Elma (1978), Yazılı Kaya (?), Kaygusuz Abdal (2001).
Çeviri: Küçük Tilkiler (L. Helmann’dan, 1958), Oturma Odası (G. Gren’den, 1960), Kılpayı (E. Albee’den, 1968), Altın Kollu Adam (N. Algrin’den,
1980), Pygmalion-Kırgınlar Evi -Jdrak (B.
Shaw’dan, 1982), Şeytan Çelmesi (V.
Havel’den, 1990), Sevgili Doktor (A.
Çehov-N. Simon’dan, 1993), Yedi Kadın (B.
Schottenfeld’den, 1993), Albion’un
Rüyası (R. Norman’dan, 1998),
Sezar ile Kleopatra (B. Shaw’dan, 1999), Bu Hesapta Yoktu (A. N. Ostrovski’den, 2000), Karanlıktan Aydınlığa (B. Stavies’ten, 2000), Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini (L. De Bernieres’ten, Ö. Arıkan
ile, 2000).
Uyarlama: Sinekli Bakkal (H.E. Adıvar’dan,
1998).
KAYNAKÇA: Selim İleri / Yazı Odası: “Halide Edip Adıvar’ın Aynı Adlı Romanından” (Cumhuriyet, 2.2.1999), İnci Enginün / Sinekli Bakkal (Türk Dili, Aralık 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007), Sevgi Sanlı hayata veda etti… (tiyatrodergisi.com.tr,13 Ağustos 2019), Sevgi Sanlı vefat etti tiyatronun acı kaybı (724kultursanat.com, 15.08.2019), Sevgi Sanlı hayatını kaybetti (kulturservisi.com, 15 Ağustos 2019).
SEVGİ SANLI
SAHNE 2
(Alaiye Sancak Beyi 'nin Konağı. Alaiye 'nin
on fersah dışında olan konak, baba soyu Karamanoğulları 'na, ana soyu Selçuk
Sultanlarına dayanan Hüsameddin Bey 'in şanına yakışır biçimde döşenmiştir.)
HÜSAMEDDÎN
- (İkinci eşine) Hazırlıklar tamam mı? Koskoca Antalya Emiri, Teke Beyi,
Mübarizeddin Mehmet Bey lütfedip ziyaretimize geliyor. Aman yüzümü kara
çıkarmayın.
ESMA
- Arka bahçede beş tane kuzu çevriliyor. Yirmi sülün, kırk beş keklik, yüz
bıldırcın temizlendi. Altı kaz dolduruldu. Fırına atılmaya hazır. Emir
Hazretleri av eti sever demiştiniz. Hüsameddin Bey, acaba bu ziyareti hayra
yorsak mı?
HÜSAM
- Şerre yormak için bir sebep var mı?
ESMA
- Yani, kerimeleri Dilgüşa Harun'un Gaybi Beyimizle izdivacına razı olurlar mı
dersiniz?
HÜSAMEDDÎN
- Bir cevap vermek için altı ay mühlet istemişlerdi. Henüz üç ay geçti.
ESMA
- Kız evi, naz evi. Ama gönülleri var besbelli. Yoksa Mübarizeddin Mehmet Bey
durup dururken ziyaretimize gelir miydi? Siz usulüyle bir ağzını arasanız...
HÜSAM
- Emir Hazretleri kırk yıllık silah arkadaşımdır. Gene de kendilerini sıkboğaz
etmek yakışık almaz. Ne acele edersin hatun?
Gönlünü
ferah tut. Bizimki dağda bayırda ahu kovalar. Ahu gözlülerin peşine düşmedi
daha.
(Bir
uşak girer.)
UŞAK
- Teke Beyi teşrif buyurdular.
(Hüsameddin Bey emiri kapıda karşılamaya
gider.)
ESMA
- (Uşak'a) Maiyeti kaç kişi acaba?
UŞAK
- Otuz kırk kişi var.
ESMA
- Ahçıbaşıya haber sal, altı kaz dolması daha sürsün fırına. Bazlamaları bolca
tutsun.
UŞAK
- Başüstüne efendim.
ESMA
- Aşurelere nar serpmeyi unutmasınlar gene.
UŞAK
- Başüstüne efendim.
(Hüsameddin Bey Teke Beyi ile içeri girer.)
TEKE
B. - Fakirhane dediğin bu koskoca konak mı?
HÜSAM
- Fakirhaneye şeref verdiniz efendim.
TEKE
B. - Konak da değil. Saray yavrusu. Karamanoğlu Mahmud bin Hüsameddin'e de
böyle bir yer yakışır.
HÜSAM
- Teveccühünüz efendim, yalnız validemin soyu gerçek saraylarda otururdu.
TEKE
B. - Validenin soyu mu?
HÜSAM
- Selçuklu sultanlarından Kılıç Arslan'a dayanır.
TEKE
B. - Ya öyle mi? Hiç sözünü etmemiştin.
HÜSAM
- Sırası gelmemişti efendim.
TEKE
B. - Demek arslan gibi kılıç sallayan mahdumunuz Kılıç Arslan soyundan
gelirmiş. Bunu işitmek refikamın hoşuna gidecek.
HÜSAM
- Refikanız hanımefendinin hoşnutluğu refikam cariyenizi saadetlere garkedecek.
TEKE
B. -Kızlar, oğullar yetişiyor. Buraya gelirken gençlik günlerimizi hatırladım.
Biz de yaman kılıç sallardık seninle. Kıbrıs kralına nasıl saldırmıştık
birlikte.
HÜSAM
- O kâfir kralını yaman tepeledik. Sağ kalan birkaç adamıyla gemisine zor attı
canını. Daha dün gibi gözümün önünde.
TEKE
B. - Dolu dizgin yaşadığımız günlerdi o günler. HÜSAM - Sıra oğullarımızda.
Saldıran düşmanı yıldırmak artık onlara düşer. Methetmek bana düşmez ama tam
bir silahşor gibi yetiştirdim oğlumu.
TEKE
B.- Ne yazık Allah bana erkek evlat vermedi. Biricik kızımı alan delikanlı hem
oğlum hem varisim olacak. Bunun için ölçe biçe bir karara varmak isterim.
HÜSAM
- Hakkı âliniz var efendim.
TEKE
B. - Bizim hanım da düşünelim taşınalım der dururdu. Gelin görün ki, düşlere
pek inanır. Düşünde rahmetli annesini görmüş. Kayınvalide sayısız talipler
arasında en hayırlısının Gaybi Bey olduğunu söylemiş. Gün saat sektirmeden söz
kesin, demiş.
HÜSAM
- Refikam bu haberi duyunca dünyalar onun olacak.
TEKE
B. - Ya oğlun?
HÜSAM
- Başına çifte devlet kuşu konuyor. Sevinçten uçacak. TEKE B. - Gaybi Bey'e
haber salın, elimizi öpmeye gelsin. HÜSAM - Bizi ihya ettiniz sağ olun, var
olun. Oğlum avlanmaya gitmişti. Neredeyse gelir. (Dışardan sesler gelir.)
Avluda sesler var. Sanınm odur. Sizin onurunuza vurduğu avları önünüze serecek.
(Bir uşak çağırır.) Avcılar döndü mü? UŞAK - Döndüler efendim.
HÜSAM
- Gaybi Bey'e seslen tez buraya gelsin.
UŞAK
- Gaybi Bey gelmemiş, Paşa Hazretleri. HÜSAM - Ne demek Gaybi Bey gelmemiş?
. UŞAK - Adamlar efendim...
HÜSAM
- Ne olmuş adamlara?
UŞAK
- Gaybi Bey avdan geri gelmedi. Nerde, ne halde olduğunu bilmeyiz, dediler.
HÜSAM
- Ben ağzını yırtarım böyle diyen küstahın. Çabuk avcıları yolla buraya. ,
TEKE
B. - Allah Allah bir gariplik var bu işte.
HÜSAM
- Bazen günlerce av kovalar ama sizin ziyaretimize geleceğinizi biliyordu.
TEKE
B. - Belki eli boş dönmek istemedi.
HÜSAM
- Eli boş döndüğü görülmemiştir.
TEKE
B. - Avcılar ne diyecek bakalım?
HÜSAM
- Adamları onu yalnız koyup gelmezdi, hele Hami...
(Gaybi
Bey 'in av arkadaşları süklüm püklüm içeri girerler.)
HÜSAM
- Nerde oğlum, nice oldu?
1.
SİPAHİ - İzini kaybettik efendimiz.
TEKE
B. - Efendiniz kaybolduysa sizin burda işiniz ne?
HÜSAMEDDİN
- Suçlu suçlu önünüze bakmayın. Çıldırtmayın adamı. Yoksa oğlumun başına bir
hal mi geldi? Hami, sen konuş. Süt kardeşin nerde? Onu ormanda koyup gelecek
kadar sütsüz müsün yoksa?.
HAMİ
- Gaybi Bey için canımı veririm. Siz de bilirsiniz ama...
TEKE
B. - Bu işin içinde bir iş var. Kemküm etme, açık konuş.
HAMİ
- Gaybi Bey'e bir hal oldu...
HÜSAMEDDİN
- Ne dedin?
HAMİ
- Bir hal oldu ama bildiğiniz gibi değil. :
TEKE
B. - Sabrımızı taşırma. Ben fena yaparım adamı.
HAMİ
- (Hüsameddin 'e) Gaybi Bey atı ile giysilerini size gönderdi. Bunu söylemek
bana çok güç geliyor, bağışlayın ama...
TEKE
B. - Konuş dedik!
HAMİ
- Şikârının kan izini sürerek bir dergâha varmıştık. Beyi sorduk, yok dediler.
Ormanın altını üstüne getirdik. Dönüşte tekrar uğradık. Bir de ne görelim, bir
post üstüne oturmuş, dua eder. Bundan sonra benim babam Abdal Musa Sultan'dır,
dedi.
HÜSAMEDDİN
- Vay cibiliyetsiz, vay!
TEKE
B. - Vay ahmak vay.
HÜSAMEDDİN
- Ne diyeceğimi şaşırdım. Acım başıma çıktı. Baba yüreği böyle bir nankörlüğe
nasıl katlanır? Bir âşık dünyayı tuttu. Duyarız dört beş yüz abdalı varmış. Ona
hizmet için etrafında pervane olurlarmış. Kim derdi ki, efsunlar edip benim
oğlumu dahi alıkoyacak!
TEKE
B. - Kim derdi ki koskoca Teke Beyi eli böğründe kalacak. Hayırlı damat böyle
olurmuş zahir. Sen misin kayınvaldeden keramet uman.
HÜSAMEDDtN
- Bana meded eyle! Tut o Abdalın hakkından gel. Bu yanmış yüreğime su
serpilsin. Yok dersen helak olurum. Halkın içinde ne vakarım kalır, ne namusum.
Arımdan kimselerin yüzüne bakamam.
TEKE
B.- Ya ben? Kızımı bu namerde vermeye hazırdım. Eşin dostun yüzüne nasıl bakarım?
HAMI
- Gaybi Bey'in kendisine böyle bir şeref bağışlayacağınızdan haberi yoktu
efendim. Ah, kader!
HÜSAMEDDtN
- (Umutla) Haberi olaydı'7
HAMİ
- Benim bildiğim Gaybi Bey, koşa koşa elinizi öpmeye gelirdi. Ama dergâhta
kendinden geçmiş gibiydi. Bir cezbeye kapılmış, karanlıklardan kurtuldum doğru
yola bastım, gaflet uykusundan uyandım, Can gözümü açtım, deyip duruyordu. (…)
(Kaygusuz Abdal, 2001)