Server Tanilli

Anayasa Hukukçusu, Sosyolog, Siyaset Bilimci

Doğum
Ölüm
29 Kasım, 2011
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Sosyolog, siyaset bilimci, anayasa hukukçusu, yazar (D. 1931, İstanbul – 29 Kasım 2011, İstanbul). İlk ve ortaöğrenimini öğretmen olan babasının görevi dolayısıyla bulunduğu Van ve Kars’ta tamamladı. Sonrasında Haydarpaşa Lisesi (1949) ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1953)’nden mezun oldu. Aynı fakültede asistan olarak göreve başladı ve doktorasını verdikten sonra Paris’e gitti (1962). Ertesi yıl döndüğünde doçent unvanı aldı. Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Okulu ve İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’nde uygarlık tarihi dersleri okuttu. Çıkardığı ders notlarında “komünizm propagandası yaptığı” gerekçesiyle 1975 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı. Aklanmasının üzerinden çok geçmeden 7 Nisan 1978 tarihinde evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu felç oldu. Uzun süre tedavi gördüğü yurt dışından 12 Eylül (1980) darbesi sonrasında döndü. 1981’de Strasbourg İnsan Bilimleri Üniversitesi’nin çağrısıyla Fransa’ya giderek çağdaş Türkiye kültür tarihi dersleri verdi, 1996’da emekliye ayrıldı. 2000 yılında Türkiye’ye döndü.

Server Tanilli, 2000 yılından itibaren uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Yazı ve şiirleri Sanat Emeği, Milliyet Sanat dergilerinde yer aldı. Uygarlık Tarihi kitabından dolayı TÜMÖD tarafından kendisine Cavit Orhan Tütengil Toplumsal Ödülü (1980) verildi. 1999’da TÜYAP 18. İstanbul Kitap Fuarının Onur Yazarı seçildi. 2006 yılında Sertel Demokrasi Ödülü’nü aldı.

“Bir mutluluktur Server Tanilli’yi okumak, durgun bir deniz kıyısında oynaşan ince dalgalara bakarak, duygusallığın yumuşağında enginlere açılmaya benzer. Onun ele aldığı sorunlara bakışı bilimsel eleştirinin ilkelerine bağlı bir yöntemin aydınlığında yürümenin verimliliğini yansıtır. Önce ölçer, düşünür, konunun içeriğini oluşturan, biçimlendiren düşünsel öğeler arasındaki kökensel bağlantıyı, uyumsal bütünlüğü bir ölçü diye sonra sergilemeye koyulur.” (İsmet Zeki Eyuboğlu)

ESERLERİ:

Uygarlık Tarihi (1980), Devlet ve Demokrasi (1981; Anayasa Hukukuna Giriş adlı kitabı ile birlikte, 2000), Yüzyılların Gerçeği ve Mirası (4 cilt, dünya tarihi, 1984, 1986, 1987, 1989), Diderot Çağı (1985), Victor Hugo, Bir Dehanın Romanı (1985), Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz (1988), Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz (1988), Bir Çağdaş Öncü Namık Kemal (1988), Dünyayı Değiştiren On Yıl (1988), İslâm Çağımıza Yanıt Verebilir mi? (1991), Voltaire ve Aydınlanma (1994), Anayasalar ve Siyasal Belgeler (1994), Yüzyılların Gerçeği ve Mirası (5 cilt, 1997), Yaratıcı Aklın Sentezi (1997), İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor (2000), Strasbourg Yazıları (2000), Çağdaşımız Victor Hugo, Bir Dâhinin Portresi (2002).

KAYNAKÇA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), M. A. Kılıçbay / Laik Manifesto (Cumhuriyet Kitap, 1991), İ. Selçuk / Aydınlanmaya Adanmış Bir Yaşam (Cumhuriyet Kitap, 1996), B. Tanör / Her Şeyi İnsanda Arayan Bir Yazar (Cumhuriyet Kitap, 1996), İlber Ortaylı / Server Tanilli’den Mükemmel Bir Çeviri: Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (Cumhuriyet Kitap, 1996), Betül Çotuksöken / Server Tanilli’den Bu Kez Bir Felsefe Kitabı: Yaratıcı Aklın Sentezi (Cumhuriyet Kitap, 1998), İsmet Zeki Eyüboğlu / Aydınlığın Işıldağı (Cumhuriyet Kitap, 1999), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2012).

EĞİTİMİN BOYUTLARI

Daha başta, eğitimle ilgili keyfilikten oldukça uzak bir tanım ortaya koymalı.

Önce de, terimin etimolojisinden başlamalı. Eğitimin kimi Avrupa dillerindeki karşılığı olan örneğin Fransızcadaki- “education”, Latinceden geliyor ve -kök diye- iki ke­lime üzerinde duruluyor: Educere, “çıkarmak”, “dışarıya koymak” demek; ötekisi educare ise, hayvanları ya da bitki­leri yetiştirme, giderek çocuklara özen gösterme anlamın­da. Etimoloji, çoğu kez ipucu verir; ama şu iki kökten ikin­cisi, ihtiyaçlara uygun olmalı ve sonunda terim olup çıkmış.

Terimlerin tarihsel yolculuğu serüvenlidir ve sınıflı top­lumlardan dayatmaları da yaşarlar. XIX.. yüzyıl Fransızcasında, “education”, özellikle muaşeret anlayışındaki deği­şikliklerin etkisine uğramıştır; Dil, “yüksek” sınıfın davra­nış kurallarına uyarlanma zorunda kalır; onun simgelerini, değerlerini başa geçirir, parolalara kadar alır kullanır. Ne anlama gelir “eğitimli insan”? Kendine hâkim, toplumda sı­rasının ve yerinin bilincinde ve soğukkanlılığını da koruma­yı bilen bir kişi! Günümüzdeki eğitime eğildiğimizde, so­runları, bilimleri ve milli eğitim bakanı ile dikkatlerimizi çe­ken, özellikle uygulamadaki “ öğretim “dir, yani eğitimin bir yanı sadece. Bu arada, sosyete âlemine katılmanın kuralla­rı göz ardı edilemez ve diplomalıların üretilmesi de gün­demde hep yerini korur.

Ne var ki, asıl anlamıyla eğitim üstüne düşünenler, azınlıkta da olsa, görülüyor.

Peki nasıl varmalı böyle bir eğitime?

Felsefe ile eğitimin, iç içe iki gerçek oluşundan yola çı­karak, Eğitim Felsefesi adlı özgün bir eser yazan Olivier Reboul, eğitim konusuna aydınlık getirmede, eğitimin eşanla­mı olan kelimelere başvurmayı en iyi bir yol diye önerir. Bu bakımdan da, elimizde şu üç kelime var ona göre: Yetiştir­mek, öğretmek ve yetkinleştirip olgunlaştırmak.

Gerçekten, “yetiştirmek” (elever), temeli ailede olan dar anaâmda eğitimdir. Bir kendiliğinden eğitimdir bu: Be­beğini kundaklayan bir anne onu eğitir, çünkü bir başkası­nın bilincini, her şeyden önce dilini, ilişki yeteneğini uyan­dırır; ne var ki anne, bunu programlamaz, dahası bilmez de bu programlamayı; şefkati eğiticidir, bilmeden sürdü­rür.

 “Öğretmek” (enseigner), tersine, bilerek eğitmek: Bir nurumda gerçekleştirilir; amaçlan açık seçik, yöntemleri az çok kurallara bağlanmıştır ve bu işte uzman kişilerce uygu­lanır.

Böylece, yetiştirme ile öğretme, birbirinden farklı ve kimi zaman bağımsız etkinliklerdir; gerekli de olsalar, her ikisini aynı zamanda yapmak ve tek bir kişiye bırakmak güçtür. Ana baba, bilgili de olsalar, çocuklarını okutup öğ­retmekte, onları yetiştirmekte yeterli değildirler; çünkü, fazla sabırsız, sinirli ve tutkuludurlar. Buna karşılık, bir öğ­retmen ne bir baba, ne de bir İkinci annedir; rolleri ne sev­mek ne de kendilerini sevdirmek değil, bir şeyleri öğret­mektir.

“Yetkinleştirip olgunlaştırmak” (former), pek gözde bir terim olup çıkmıştır ve çoğu kez bir polemik aracıdır; “kuruyup kemikleşmiş, kitabileşmiş bir eğitim”in karşısına, insansallaştırma, “kendi olmayı öğretme”, yüceltip olgun­laştırma çıkarılır. İster teknik, mesleksel, askeri, ya da spor­tif olsun, yetkinleştirip olgunlaştırma, bireyi, şu ya da bu sosyal göreve hazırlamadır. Öğretimin amacı, ya da en azın­dan konusu, öğrencidir; yetkinleştirip olgunlaştırmanın ko­nusu ise, bir sosyal görevdir, örneğin, daktilo kullanmakta ustalaşma istenmektedir.

Ne var ki, ne olursa olsun, yetiştirme, öğretme, yetkin­leştirip olgunlaştırma, dışardan bakıldığında eşanlamlı da olsalar, bir yerde bağımsız kavramlardır. Onların somut olarak birleştirildiği de olur. Ancak, bir uzlaşmaya gidilse de, birbirine zıt gerçeklikler arasındadır bu. Zamanımızın aşın uzmanlaşma eğilimi karşısında, eğitim, ister istemez “patlayıp parçalanmış” bir eğitimdir; ya da böyle bir tehlike ile yüz yüzedir. Peki, eğitimde bir birlikten hiç bahsedemeyecek miyiz?

Şöyle söylemeli: Eğitim, ister ailede yetişme, ister okul­da öğretim ya da bir konuda yetkinleşme olarak görünsün, bütün bu hallerde “öğrenilir”. Böylece “öğrenme”, eğitimin özüdür: Her üç terimi de birleştirmekle kalmıyor, onlara “fazladan bir şey” ekliyor. Gerçekten, yüzmeden cebire ka­dar herhangi bir şey öğrenen kimse, her zaman ve en azından yurdunda “en iyi” olmayı da öğreniyor. Ne bu “en iyi” olmak? Şu: Herkesin kendisinde taşıdığı insan olma yete­neklerini geliştirmek! Eğitim, Olivier Reboul’un açıkça be­lirttiği gibi, doğuştan son güne değin, her alanda “insan ol­mayı öğrenmek “tir.

 “İnsan olmayı öğrenmek”: Budur eğitim! (…)

                                                                                     (Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz, 2004)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör