Hüsnü İpekçi

Puşu Ustası, Cümbüş Sanatçısı, Musikişinas

Doğum
10 Ağustos, 1932
Ölüm
07 Eylül, 2007
Burç

Musikişinas, cümbüş sanatçısı, puşu ustası (D. 10 Ağustos 1932, Diyarbakır - Ö. 7 Eylül 2007, Diyarbakır). Diyarbakır’ın Cemal Yılmaz Mahallesi, Dutlu Pınar Sokak’ta 10 Ağustos 1932 yılında dünyaya gelen Hüsnü İpekçi, asıl adı Kemalettin olan Hoca Efendi’nin oğludur. Cumhuriyet İlkokulu dördüncü sınıfta iken baba mesleği olan ipekçilik ve poşuculuğa merak sararak okula gitmeyip gayrimüslimlerin yanında çalışmaya başlamış, soyadı kanunu çıkınca baba mesleği olan ipekçilikten dolayı İpekçi soyadını almıştır. Bugün Diyarbakır’da puşuculuk ve ipekçiliğin her safhasını bilen tek kişidir.

Bir gün sokakta oynarken Uzun Ahmet diye adlandırılan Cumhuriyet İlkokulu Müdürü Hüsnü İpekçi’yi görür, elinden tutarak okula götürür. Sınıftaki kara tahtanın önüne geçirerek Hüsnü İpekçi’ye matematik soruları sorar. Sorulan sorulara doğru cevap veren Hüsnü İpekçi’ye ilkokul diplomasını verir. İlkokul diplomasını aldıktan sonra babasının ve amcasının yanında köylü kadınların başlarına taktıkları “kum” denilen fes ve püskül imal ettikleri “kazaziyecilik” denilen mesleğe başlar.

13-14 yaşlarına geldiğinde Celal Güzelses’in plaklarını gramofondan arkadaşları ile dinlemeye başlar. İpekçilik yaptıkları muhitte tezgahlarda çalışanlar iş başında hep şarkı ve türkü söylerler. Hüsnü İpekçi de bu plakları dinleyerek şarkı ve türküler öğrenmek ister ve böylelikle musikiye olan tutkusu başlar.

17 yaşına geldiğinde musikiye çok merak sarmıştır; eski bir ud alarak öğrenmeye çalışır. Hüsnü İpekçi’nin bu şekilde ud çalmayı öğrenmesinin zor olduğunu bildiklerinden Hacı Paşa’nın köşküne her yıl gelip birkaç ay kalan ve çok güzel ud çalan Halepli Yumma adlı bayanın o sırada Diyarbakır’da olduğunu öğrenen Hüsnü İpekçi’nin büyükleri Yumma’nın Hüsnü İpekçi’ye ud dersi vermesini sağlarlar. Gazi Köşkü’nün yanındaki Hacı Paşa’nın köşküne giderek Halepli Yumma’dan ders alan Hüsnü İpekçi daha sonra Hayık Aşçı’dan dört ay cümbüş dersi alır. Hayık, Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti’nin önde gelen müzisyenlerindendir ve Hüsnü İpekçi’ye de cemiyete gelmesini söyler.

1949 yılında Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti’ne giden Hüsnü İpekçi cemiyetteki çalışmalara katılır. Çalışma saatinden iki saat önce cemiyete giden Hüsnü İpekçi, Sami Hazinses ve Hayık Aşçı kendi aralarında çalışma yaparlar.

Bir gün cemiyette yine böyle bir çalışma esnasında Celal Güzelses çalışma odasına girer ve Antranik’e cümbüşü kimin çaldığını sorar Antranik, Hüsnü İpekçiyi göstererek “Bu genç arkadaşımız çalıyor” der. Bu cevap üzerine Celal Güzelses, “İyi, güzel, çalışmaya devam edin” der.

Hayık Aşçı, Edip Gülmeriç, Kanuni Gazi Gurbet ve Celal Güzelses cemiyette çalışma yaparlarken Hüsnü İpekçi henüz onların arasında yer alacak seviyeye gelmediğinden bu çalışmaya katılmaz, sadece onları dinler. Çalışma sırasında verilen dinlenme arasında Celal Güzelses Hayık'a “Kemanımız yok bir kemancı yetişsin herkes cümbüş çalıyor. Diyarbakır’da köpek kuyruğunu sallasa cümbüş çalana değer” der. Hüsnü İpekçi bu sözleri duyunca bir gün sonra Abdurrahman Başkan’a gidip keman almak istediğini belirtir. O da dükkânında bulunan eski bir kemanı tamir ederek Hüsnü İpekçi’ye satar.

Kemanı alan Hüsnü İpekçi, keman çalmayı kimden öğreneceğini düşünür, hoca bulamayınca evde günde üç saat çalışarak keman öğrenmeye çalışır ve altı ay cemiyete gitmez. Kemanı çalmaya başlayınca cemiyete gider ve Edip Gürmeriç’in verdiği nota derslerine katılır.

Edip Gürmeriç’in verdiği nota derslerine 18 kişi katılmaktadır. Nota derslerine katılanlar arasında ileriki yıllarda Celal Güzelses ile röportaj yapacak olan İzzet Yıldız da vardır. Çalışmalar ilerledikçe derse katılanların sayısı azalmaya başlar ve en son üç kişi nota derslerine muntazaman katılırlar. Biri Hüsnü İpekçi diğeri ileriki yıllarda bestekâr ve güftekar olan Şefik Gürmeriç, diğer biri de Diyarbakırlı müzik öğretmeni Teyfik Aykal’ın oğlu olan ve halen Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefi olan Gürel Aykal’dır.

Kemanı nota ile çalmaya başlayan Hüsnü İpekçi cemiyetteki çalışmalara tekrar katılır. Bir gün çalışma esnasında Celal Güzelses Cemiyetin merdivenlerinden yukarı çıkarken içeriden keman sesi geldiğini duyar, içeri girince herkes ayağa kalkar. Celal Güzelses “Hayırdır, keman sesi duydum kim çalıyor?” diye sorunca Hayık; “Hüsnü çalıyor” der. Celal Güzelses Hüsnü İpekçi’ye dönerek “Sen bir sene evvel cümbüş çalıyordun şimdi keman çalıyorsun” der. Hüsnü İpekçi de “Hocam siz keman çalanımız yok deyince ben de kemana çalışıp öğrendim” der. Celal Güzelses’de “Aferin, aferin hadi çal bakalım” der. Kemanı dinleyen Celal Güzelses, “İyi, iyi çok güzel seni ekibe dâhil ediyoruz, bundan sonra ekip ile beraber olacaksın, yalnız bilmediğin eserlerde fazla kemanın yayına basma” der. Buna çok sevinen Hüsnü İpekçi o günden itibaren Celal Güzelses’in vefatına kadar kendisine kemanıyla eşlik etmiştir.

1952 yılında müzik öğretmeni olan Selahattin Mazlumoğlu’nun düğünü için Edirne’ye Hüsnü İpekçi, Sami Hazinses, Tarık Çıkıntaş giderlerken İstanbul Radyosu’na uğrarlar. Radyonun müzik dairesi şefi olan Cevdet Çağla, Selahattin Mazlumoğlu’nun arkadaşıdır. Radyoda program yaparlar ve daha sonra Edirne’ye gidip gelini alarak Diyarbakır’a dönerler. 

Yine 1952 yılında Hüsnü İpekçi, sobacı Antranik, Sami Hazinses İstanbul’a gidip orada hem bir iş bulup çalışmak hem de musiki bilgilerini artırıp bunu meslek edinmek isterler. Önce iş ararlar fakat iş bulamazlar. On beş gün sonra Hüsnü İpekçi, Diyarbakır’a geri döner Sami Hazinses ve Antranik İstanbul’da kalırlar

Hüsnü İpekçi Diyarbakır’a döndükten sonra Mardin Kapısı’ndaki oto garajında lastik kaplama atölyesi açar işlerinden arta kalan zamanını da cemiyette geçirir.

Diyarbakır musikisinin canlı tarihi olan Hüsnü İpekçi 7 Eylül 2007 Cuma günü akşam saat 22’de beyin kanaması geçirerek vefat etti.

HAKKINDA: Vedat Güldoğan / "İpekçi, Hüsnü" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013).

 

 

HÜSNÜ İPEKÇİ'NİN ARDINDAN

Önce Mehmet Cemil Turgut, sonra Hüsnü İpekçi. Arka arkaya iki mümtaz şahsiyeti, iki güzel insanı kaybettik.Yoklukları hep kendini belli edecek.

1932 yılında Diyarbakırda doğmuş, Cumhuriyet ilk okulunu bitirdikten sonra tahsile devam etmemiş. Sanat altın bileziktir özdeyişinin etkisi altında 1954 yılına kadar İpekçilik yapmış.

Zaten baba-dede zanaatı olduğu için, soyadı kanunu çıktığında İpekçi soyadını tercih etmişler. İpekçilik yaptığı bu zaman dilimi içersinde ise hep musiki ile iştigal etmiş. İlk musiki derslerini, Halep'de ikamet eden ama yılın üç ayını Diyarbakırda geçirmek üzere kente misafir olan ve sonbaharda Halep'e dönen Halepli Yumma'dan almış. Daha sonra, Diyarbakırda Su Fotoğrafı diye tabir edilen fotoğraf işi ile uğraşan, hani o önünde büyük ve ayaklı kutu gibi duran ve kafasını siyah perdenin içine sokup resim çeken fotoğrafçılardan Ermeni Hayık Ustadan, Hayık Aşçı'dan cümbüş dersleri almaya başlamış.1943 yılında Diyarbakırlı Celal Güzelses tarafından kurulan Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'nin kurulduğunu duyar duymaz bu cemiyetin çalışmalarına iştirak etmiş.
          Celal Güzelses'in teşvikleri ile keman çalmaya karar vermiş ve o yıllarda Dicle Gazinosunda çalışan Kemani Sadık Tokay dan keman dersleri alarak cemiyetin meşklerine kemanı ile iştirak etmiş. Celal Güzelses'in önderliğinde, Kanuni Siverekli Gazi, Garabet Menekşe, Naci Balıkçı, Antranik, Hayık Aşçı ve o yıllarda Cemiyette Klasik okuyan yani Türk Sanat Müziği icra eden Sami Hazinses ile birlikte tüm Diyarbakır'ın beğenisini toplayan güzel bir birliktelik oluşmuş. Celal Güzelses'in 1959 yılında vefatına kadar bu beraberlikleri devam etmiş.
           Musikide Diyarbakır'a özgü makamlardan olan  Nevruz, Beşirî, İbrahimî, Şirvanî makamlarını bütün ara nağmeleri ile birlikte cümbüşle çok güzel icra ederdi. Hatta Diyarbakır Tanıtma Kültür  Vakfı şubemizde bir söyleşisinde bu makamların bizzat Celal Güzelses tarafından Cemiyette öğrencisi olan Sami Hazinses'e de öğretildiğini ifade etmişti. Daha sonraki yıllarda Sinema aşkı ile İstanbul'a yerleşen ve beyaz perdede ünlü olan  Sami Hazinses, Diyarbakır'da edindiği bu musiki kültürü ve bilgileri ile birçok beste yapmış ve bu besteleri o yılların ünlü sanatçıları olan Zeki Müren, Sevim Tanürek tarafından taş plaklara okunmuştur. (Derdimi Kimlere desem, Söyleyemem Derdimi, Bir Dilbere müpteladır, Deli Gönül, Şöför Nebahat,Yeter Ağlatma beni)

Vakıftaki söyleşi sırasında Şeyhmus Diken dostumuz sormuştu Hüsnü İpekçiye;

- Şimdi geriye dönüp baktığınızda....

- Şimdi geriye dönüp baktığımda, keşke profesyonel olarak musikiyi meslek edinseydim diye kendi kendime hayıflanıyorum....

Diye cevap vermişti rahmetli.

Oysaki.. bir çok profesyonel sanatçıdan daha fazla profesyoneldi,

Musikiye âşıktı,

Bir cümbüş ve keman ustasıydı,

İpekçilik sanatını iyi bilirdi,

İyi bir baba,

İyi bir dost,

Ve .. İyi bir Muhtardı.

KAYNAK: Halit Ötük / Şehir Mektupları -19, Bir Musikişinas: Hüsnü İpekçi.

Yazar: Halit ÖTÜK

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör