Hüseyin Rahmi Yananlı

Hukukçu, Yazar

Doğum
Ölüm
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi

       Hukukçu, yazar (D. 1930, Kilis – Ö. 2013, İstanbul). Kilis Ortaokulu, Adana Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitir­di. Öğretmenlik, avukatlık ve gazetecilik yaptı. 1950-1962 arasında Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu dergisi ile gazetesinde çeşitli görevler yaptı. Necip Fazıl’ın on iki yıl avukatlığını üstlendi. Babıali’de Sabah, Yeni İstiklal, Yeni İstanbul, Bizim Anadolu ve Güneş gazetelerinde yazıları yayımlandı. Son yıllarının bir bölümünde, Bahri Zengin’in sahibi olduğu Akabe Yayınevi’nin Beyazıt bürosunda çalıştı, İLESAM’ın avukatlığını yaptı. 2013 yılında İstanbul’da öldü.

KAYNAK: Abdurrahman İtik / Salih Kul / “Sağcısının da solcusunun da örtülü ödenekten para aldığını herkes bilirdi” (söyleşi, Cihan Medya Haber Dergi, 13.7.2013), Türkiye Yazarlar Birliği / Türkiye Kültür Sanat Yıllığı (2014).

 

HÜSEYİN RAHMİ YANANLI İLE SÖYLEŞİ


Büyük Doğu gazetesinde 1950’li yıllarda görev yapan ve Necip Fazıl’ın yanında 12 yıl bulunan avukat Hüseyin Rahmi Yananlı, basının her dönemde hükümetler tarafından örtülü ödenek vasıtasıyla desteklendiğini söyledi.

 

Türk basınının devletle olan ilişkileri her zamanın çok konuşulan konulardan olmuştur. Gerek istihbarat-gazeteci ilişkileri gerekse hükümet-gazete patronlarının ilişkileri hakkında söylenecek şeyler her zaman vardır. Bunlardan birisi de basının hükümetler tarafından örtülü ödenek vasıtasıyla desteklenip desteklenmediğidir.

 

Necip Fazıl Kısakürek’in şahsıyla özdeşleşmiş Büyük Doğu gazetesinde 1950-51 yıllarında müessese müdürlüğü, 1952 yılında ise imtiyaz sahipliği ve yazı işleri müdürlüğü gibi değişik görevler yapan ve Necip Fazıl’ın yanında 12 yıl bulunan avukat Hüseyin Rahmi Yananlı, basının her dönemde hükümetler tarafından örtülü ödenek vasıtasıyla desteklendiğini, bu durumun da tüm basın tarafından bilindiğini belirtiyor.

 

Sultanahmet’te bulunan bürosunda görüştüğümüz avukat Hüseyin Rahmi Yananlı, kendi dönemlerinde basının çok zor şartlar altında hayatiyetini sürdürmeye çalıştığını belirterek şunları söylüyor: “Hemen hemen bütün basın müşkül şartlar içinde çıkıyordu. Basının yaşaması, yayın hayatına devam etmesi bir parça devletin desteklemesine bağlıydı. Bir kısım basın ilanlarla, devletin resmi ilanlarıyla destekleniyordu. Basında da bu gizli saklı değil, aleni bilinen bir şeydi. Nasıl şimdi Kültür Bakanlığı bazı kültür kuruluşlarına, yayınevlerine,  birtakım dergilere, gazetelere destek oluyorsa o zaman da Başbakanlık gazeteleri destekliyordu. Açıkça söylemek gerekirse Babıali’de Başbakanlık’ın desteğini almayan gazeteci ve gazete yoktu. Sağcısı da solcusu da alıyordu, herkes alıyordu, derecesine göre destekleniyordu.”

 

 Bu desteğin de herkes tarafından bilindiğini ifade eden Yananlı, “Bu o kadar mahrem bir şey değildi. Devletin, hükümetin desteği olmadıkça bu kurumların yaşaması mümkün değildi.” diyor.

 

Bütün basın tek binadaydı

 

Bugün her bir basın kuruluşu kendine ait bir bina kursa da Yananlı ile konuşmamız esnasında eskiden Babıali’nin tek bir binada, bir arada, yan yana odalarda gazetecilik yaptığını öğreniyoruz. Bu bilgi basının günümüzdeki birbirinden oldukça uzak plaza yapılanması için oldukça ilginç ve şaşırtıcı.

 

Büyük Doğu’da görev yaptığı sırada Büyük Doğu’nun şimdi Vilayet Han olarak bilinen o zamanki ismi İzzettin Han olan binada çıktığını belirten Yananlı, “Sağcı solcu bütün dergiler İzzettin Han’da hazırlanırdı. Koridorları labirent gibi çok eski bir binaydı. Bir odada Aziz Nesin Marko Paşa’yı çıkarır, bir tarafta Necip Fazıl Büyük Doğu’yu çıkarır, bir tarafta başka dergiler çıkardı. Hemen hemen bütün Babıali o İzzettin Han’ın içindeydi.” diye konuşuyor.

 

Necip Fazıl Kısakürek’i 1950 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne öğrenci olarak kaydını yaptırdığı yıl tanıdığını söyleyen Yananlı, “Ondan sonra beraberliğimiz, hayranlığımız ve kendisine olan bağlılığımız senelerce devam etti. Necip Fazıl, yetenek gördüğü kimselere atmaca gibi atlamasını bilen lider bir insandı. Yakalar ve yakaladığını da kolay kolay bırakmazdı. Son derece zeki bir insandı. Etrafında gaflet, dalalet ve dalgınlığa asla müsamahası olmayan bir insandı. Birisi uzun konuşmalar sırasında başka bir şeye daldığında bunu hemen fark eder, ‘Ne o, dalyan bekçisi gibi daldın derinlere’ diye uyarır ve onu hemen kendisine getirirdi.  Çevresinde kimsenin gerek üzüntüye gerek serseri birtakım düşüncelere dalmasına müdahale eder, onu oradan çıkarırdı.” diyor.

 

Necip Fazıl’ı üzen konu

 

Yananlı, Necip Fazıl ile bir arada bulunmuş birisi olarak Üstad’ı şöyle anlatıyor: “Türk milleti çok büyük tarihi badirelere düşmüş, çok acı ve hazin akıbetlere maruz kalmış; gelenekleri, kültürü çok tahribata uğramıştı. Böyle bir dönemden sonra milletçe ‘yenilgiyi yenme’ ruhu alevlendi. Cumhuriyet bunun bir tezahürü ama yeterli değildi. Cumhuriyet, milleti bir yere kadar getirdi ama millet tatmin olmadı, daha fazlasını istedi. O makûs talihi yenmenin daha büyüğünü, daha ilerisini arzu ediyordu ve bu hasretle yaşıyordu. Necip Fazıl üstadımız ve diğer pek çok zevat bu arzuya ve hasrete tercüman oldular.”

 

Yeniden doğuş diye tabir edilecek bu dönemde milletin bu arzusuna tercüman olabildikleri nispette milletin de onları desteklediğini ama buna mukabil bazı kesimlerin de buna tepki duyduğunu ifade eden Yananlı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Üstad’a ve yaptıklarına tepki duyan gruplar ‘acaba tekrar eski hortluyor mu’ endişesiyle karşı çıktılar. İşin esasında doğrusuna bakarsanız iki tarafın da haksız olmadığı taraflar vardı. Bu iki haklı şeyi bağdaştırıp, uzlaştırıp ondan yeni bir terkip çıkarmak kolay olmadı, halen de olmuyor ama olacağı muhakkak. Çünkü tezler antitezleri, antitezler sentezleri doğurarak bir bileşkeye varılır.”

 

Necip Fazıl’ın yaşadığı dönemde anlaşılamadığının altını çizen Yananlı, şunları söylüyor: “Bizim tarihimizde özellikle Tanzimat’tan sonra gelen dönemlerde fikri cereyanlar arasında şiddetli çatışmalar görürüz. Bu çatışmalar her ne kadar fikri çatışma gibi görünse de aslında bunun ötesinde bir şahıs çatışması halinde tezahür eder. Çünkü biz fikirlerle fazla meşgul değiliz, fikirleri şahıslara bağlayarak şahısları da belli şeylerle damgalayarak kolay tasvir etme yollarını düşünmüşüz hep. Ya ‘zındık’ demişiz ya da ‘mürteci’. Bu ve benzeri damgaları kişiye yapıştırdın mı hemen onu asarız. Hâlbuki adam ne demek istiyor, maksadı ne, ne anlatmak istedi evvela onu anlayıp, onu tanıdıktan, bildikten sonra bir hüküm verilse daha isabetli olur. Ama buna pek vakit bulamamışız herhalde. Üstat da bu damgalamadan nasibini alanlardan birisidir.”

 

Necip Fazıl’ın en çok üzüldüğü meseleye değinen Yananlı, “Üstad en çok halkın pasifleşmesine, sindirilmiş olmasına üzülürdü. Üstat, Sakarya şiirinde ‘Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya’ diyerek bu üzüntüsünü dile getirmiştir. Üstad’ın bu haykırışında bir sitem ve hasret vardır. Milletteki bu durum da asırların birikimi aslında. Milletçe o kadar meşakkat, o kadar zorluk ve zorbalıklarla karşılaşmışız ki… Beşer tabiatı buna bir yere kadar dayanır daha sonra artık gücü zayıflar ve kaybolmaya yüz tutar. Onu tekrar uyandırmak, tekrar harekete geçirmek için Necip Fazıl gibi çılgın cümleler ve ifadeler kullanan şair, yazar, fikir adamlarına ihtiyaç var.” diyor.

 

Bediüzzaman ve Necip Fazıl

 

Yananlı, üniversite üçüncü sınıfta okuduğu sırada Necip Fazıl’la birlikte Bediüzzaman Said Nursi ile görüşür. Yananlı, bu görüşmeyi ve Necip Fazıl’ın Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Ben Bediüzzaman’ı hiç görmemiştim ama onun çevresindeki insanlarla tanışıyordum. Bediüzzaman İstanbul’a gelip Akşehir Palas Oteli’ne yerleştiğinde ziyaretine gittim. Bediüzzaman özellikle üniversite öğrencilerine çok iltifat eden birisiydi. Bize de bolca iltifatta bulundu, okşadı. Bir müddet sohbetinde bulundum sonra ayrıldım.

 

 Üstad Necip Fazıl, Bediüzzaman’ı ziyarete gittiğimi duyunca bir sonraki görüşmeye beraber gitmeyi teklif etti. Gittiğimizde Bediüzzaman, Necip Fazıl’a da çok iltifatlarda bulundu. Necip Fazıl’a ‘kardeşim’ diyerek sarıldı. Bediüzzaman’la bu şekilde iki görüşmemiz oldu ama onu sevenlerle her zaman görüşüyorduk. Bir röportajda görüşmeden sonra Necip Fazıl’ın Bediüzzaman hakkında olumsuz şeyler söylediğini belirttiğim yazıldı. Böyle bir şey olmadı ve ben de bu tarz bir şey söylemedim röportajda. Bediüzzaman ile Necip Fazıl arasında olumsuz bir şey yoktu.”

 

Necip Fazıl’ın kendisine kâmil mürşit olarak Abdülhakim Arvasi’yi seçtiğini kaydeden Yananlı, “Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi’yi tanımış ve kâmil insan olarak onu görmüş, başka hiçbir kimseyi onunla kıyas etmezdi. Bir insan gerçekten bir kâmil mürşidi görmüş ise başka bir kimseyi onunla mukayese etmez. Necip Fazıl birçok din büyüğü ile tanıştı, görüştü ama o hiçbirini velayet ve tasavvuf cihetinden kâmil mürşit olarak görmezdi. Evet hepsi de çok saygın insanlar, saygıya layık insanlar, muhteremler ama kâmil mürşit olarak Abdülhakim Arvasi’yi görürdü Necip Fazıl.”

 

Said Nursi’nin emsalini az gördüğü zahit sınıfından olduğunu ifade eden Yananlı “Bediüzzaman, zühd sahibi, ibadetle, taadla, inzivayla meşgul olmuş, zahidane bir hayat yaşamış, kanaatle zenginleşen bir büyük bilginimiz, bir mütefekkir adamımız.” diyor.

 

Üstad, bir davadan çıkar diğerine girerdi

 

1950 yılında yapılan seçimler öncesinde Necip Fazıl’a karşı büyük bir dava açma kampanyası başlatıldığını ifade eden Yananlı, o süreçle ilgili şunları söylüyor: “1950 senesinde Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Cemiyeti ile siyasi bir parti olarak seçimlere girme ihtimali vardı. Seçim öncesinde Necip Fazıl aleyhinde müthiş bir dava furyası oldu, savcılık boyuna davalar açıyordu. Bir sene, iki sene, üç sene önce yazdıklarından dolayı bir dava bombardımanı başladı. Onların çoğundan tutukluluk kararı çıktı, hapse girdi ve seçim sürecini hapiste geçirdi. O zaman İstanbul’daki ceza mahkemeleri Büyük Postane’deydi. Necip Fazıl, orada bir davadan çıkıp ötekine giriyordu. Üçüncü asliye cezada bir dava, beşinci asliye cezada bir dava, altıncı da ayrı, ağır cezada ayrı bir dava… Aynı gün davalar peş peşe… O zamanki hâkimlerde bir yiğitlik vardı, baskılara boyun eğmezlerdi. Otoritelerini koruyan hâkimler vardı. Necip Fazıl için 3. asliye cezadan tahliye kararı verilir hemen arkasından 4. asliyeye gider, oradan tahliye verilir, ardından 5. asliye… Bu şekilde sıra sıra giderdi…”

 

Necip Fazıl’ın ağır ceza mahkemesindeki duruşmada söylediği bir sözün daha sonra çok kullanıldığını ifade eden Yananlı, o olayı şöyle anlatıyor: “Savcılar Üstad’ın savunması karşısında direncini kaybediyor, pek başarılı olamıyorlardı. İstanbul Başsavcısı Hicabi Dinç, ağır ceza mahkemesindeki duruşmaya çıktı. Üstad savunmasını yaptı, tahliyesini istedi. Mahkeme müzakere için ara verdi, salonda bulunan herkes dışarı alınmaya başladı fakat Hicabi Dinç hâkimlerin yanında kaldı. Necip Fazıl tam çıkacakken kapıda durdu ve ‘Reis bey, bu adamın ne işi var orada’ diyerek Başsavcı Hicabi Dinç’i gösterip sözlerine devam etti: ‘Hukuken benim yerim neyse onun yeri de o. O iddia makamı, ben savunma makamıyım. Ben çıkıyorsam onun da çıkması lazım. Eğer o sizinle aynı kürsüde oturuyorsa bu bir marangoz hatasıdır’. Üstad’ın sarf ettiği bu söz hukuk literatürüne geçti.”

 

Kumar iftirası, Üstad’ı itibarsızlaştırma çalışması

 

Necip Fazıl hakkında açılan kumar davasının onu itibarsızlaştırmak için yapıldığını kaydeden Yananlı, “Necip Fazıl, bu konuyla ilgili mahkemedeki savunmasında ‘Ben bir fikir adamıyım, fikir savcısıyım. Ben her yerde bulunurum, her yere girerim, her yere çıkarım. Kumarhaneye de meyhaneye de nereye olursa olsun girerim ve gittiğim yer benim mevzum olur, ben oranın mevzu olmam’ demişti. Kumarhane baskınına Necip Fazıl’ın isminin karıştırılması onu doğrudan doğruya fikrinden vuracak cesareti olamayanların, birtakım yan yollardan vurarak halk nazarında itibarını kırmak için oynanmış bir oyun. Burada halkın tepkisini Necip Fazıl’ın üzerine çekerek ‘hem dindar geçiniyor hem kumar oynuyor’ mesajı vermek istediler.” diye konuşuyor.

KAYNAK: Abdurrahman İtik / Salih Kul / Sağcısının da solcusunun da örtülü ödenekten para aldığını herkes bilirdi (söyleşi, Cihan Medya Haber Dergi, 13.7.2013).

Yazar: ABDURRAHMAN İTİK / SALİH KUL
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör