Eğitimci,
şair ve yazar. 2 Nisan 1982 tarihinde Diyarbakır’da doğdu. İnönü İlkokulu ve
Ali Emiri Ortaokulunu bitirdikten sonra, 2001 yılından itibaren iki yıl Malatya
İnönü Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde okudu. Bu yıllarda İnönü Üniversitesinde
şiir kulübü adlı öğrenci topluluğuna katılarak bir çok şiir dinletisinde yer
aldı. Aynı yıl çocukluk şiirlerini “Şimdi Büyü Zamanı” adı altında
kitaplaştırdı, ancak piyasaya sürmedi.
2003 yılında
Dicle Üniversitesine geçiş yaparak buradan 2005 yılında mezun oldu. Aynı yıl
öğretmen olarak atandı. 2014 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Enstitüsünde
"Çağdaş Eğitim Denetiminde Sınıf İçi Denetimin Öğretmenlerin Morali
Üzerindeki Etkileri" başlıklı teziyle yüksek lisans çalışmasını
tamamladı. Diyarbakır şehir merkezinde öğretmen olarak çalışmalarını
sürdürmektedir. Sema Pamukçu ile evli olup, Defne ve Emir adlarında iki çocuk
babasıdır.
2005 yılından itibaren
kendi şiirlerinden şiir ve müzik dinletileri hazırladı Öğretmen olarak
çalıştığı okullarda öğrencilerden şiir toplulukları kurarak şairleri, şiirleri
üzerinden tanıtan dinletiler düzenledi. İnternet haber sitelerinde şiirler ve
öyküler, diyarınsesi.org internet haber sitesinde de haftalık yazılar
yayımlamaktadır. Recep Küpçü Şiir Ödülü Antolojisi (2010) ve Cengiz
Aytmatov Şiir Ödülü Antolojisi'nde (2010) de yer almış olan şiirleri, 2010
yılı İstanbul Şiir Akademisi Recep Küpçü Şiir Ödülünde teşekküre değer
görülmüştür.
2014 yılında kurulan Diyarbakır Yazarlar
ve Şairler Derneği’nin kurucu üyelerinden olup, bir dönem başkan yardımcılığı,
bir dönem de yedek yönetim kurulu üyeliğini üstlenmiştir. Derneğin kültür sanat
dergisi Hevsel’in, yazı işlerinde de çalışmıştır. Aynı dönemlerde Birçok ilde
şiir dinletileri ve anlatılar yapmaya devam eden Gökhan Pamukçu, dinletiler ve
anlatılar dışında konferans ve seminerlerde de şairleri şiirler üzerinden
tanıtmış, birçok fuara davet edilmiştir.
Bir dönem Diyarbakır’ın yerel gazetesi
Diyarbakır Haber’de kültür/sanat editörlüğü ve yazarlığı, yerel radyo “Can
Radyo”da ise kendi hazırlayıp sunduğu şiir programı yapmıştır.
2015 yılında kendi aldığı bir karar ile
tüm kültür/sanat aktivitelerinden ayrılmış, o tarihten sonra da aktif olarak
sadece iki fuar, 3 dinleti ve bir seminerde yer almıştır.
ESERLERİ:
Arkeolojik Yalnızlık (şiir, 2010), Aşkadaş
Söylemler (öykü/deneme, 2012).
KAYNAKÇA: İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) – Geçmişten Günümüze
Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) Bilgi Formu (2014) -
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(C. 12, 2017).
Ey Âdem,
sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yiyin,
fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." (Bakara 35)
Yaratan her şeyi yarattığı gibi şüphesiz aşkı
da yarattı. Aşkın etkilerini görmek için zaten Âdem ile Havva’ya yasaklı bir
ağaç koydu. Çünkü aşk, saflığının ve temizliğinin yanında kirlenmeye en açık
olan duyguydu. Şeytan da mutlak bunun farkındaydı.
Şeytan önce Havva’yı kandırdı, Havva da
Âdem’i. Birbirlerine cesaretlerini göstermek istediler aslında; çünkü aşk
yasakları severdi. Kur yaptılar birbirlerine. Derken aşkları kirlenmeye
başladı. İlk dışkıları oluştu. Bunun ne olduğunu anlamadılar. Vücutlarına
sürdüler. Aşk o zaman kirlenmeye başladı. Cennet elbiseleri alındı. Çıplak
kaldılar, utandılar ama yapacak bir şey kalmamıştı.
Yaratan kızdı onlara. Çünkü en özel ve lekesiz
duygu olan aşk şeytanın oyunlarıyla kirlenmişti. Adem ile Havva’yı hemen yeryüzüne
yolladı.
"Birbirinize düşman olarak inin, sizin
yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir. Orada
yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan çıkarılacaksınız!" (Araf 24-25)
İki yüz yıl pişmanlık içinde ağladı Adem ile
Havva, birbirlerine kavuşacak günü bekleyerek.
Aşk, Adem ile Havva’nın yaşadıklarıyla
başladı, kirletmeleriyle kirlendi; pişmanlıklarıyla pişmanlığı tanıdı ve
gözyaşlarıyla gözyaşını, Yaratan’ın verdiği cezayla düşmanlığı.
Yaratan’ın, Adem ile Havva’yı yeryüzüne göndermesi
ile de aşk dünyaya geldi. Bu nedenle ki, dünyanın varoluş sebebi aşktır. Dünya
üzerindeki her işte aşk baş sebeptir. Her iş aşkla başlar aşkla biter.
Aşk, şeytanın yanında dolaştığı, bembeyaz bir
örtü gibi kirlenmeye hazır, gözyaşlarını ve ayrılığı barındıran ama yaratılış
sebebi olan en önemli duygudur. Lakin Adem ile Havva’nın gözyaşları içinde iki
yüz yıl birbirlerini aradıklarını düşünüp, şunu aklımızdan çıkarmamalıyız:
Kavuşamamak kavuşamayacağımız anlamına gelmez. Yeter ki aşka aşkla sarılmasını
bilelim. Aşka inançla bağlanalım.
Aşka inanmamak, Yaratan’ın yarattıklarına
inanmamaktır.
Nasıl
bir ismin var senin
Aşka
adanmış her şiirin baş harfisin.
Ben
ki ürkek sevdalardan kaçmışım
Kese
kağıdı gibi aşkının şarabına sarılmışım.
Bir
bir idam etmişim aşk tanrılarını mitolojide
Hangisi
anlatabilirdi ki aşkı bana
Dönerken
başım böylesine…
Sarhoşluğumun
ve idamlarımın gerekçesi aşktan
Ve
gidişin kadar acı ayılmak
Bu
sarhoşluktan…
İnsan
mobese kamerası olmalı bu hayatta
Gizliden
izlemeli her şeyi
Gördüğünde
yanlışları
Kesmeli
cezayı.
İnsan
ya siyah ya beyaz olmalı bu hayatta
Beyaz
olup tüm kirleri göstermeli
Yoksa
buna cesareti
Siyah
olup tüm tozlarını silkelemeli
Arada
bir yalnız kalmalı insan
Bunun
bir şarj olduğunu bilmeli
Ve
eninde sonunda yaşanacak bir gerçek
Bilinenin
aksine yemek yerken konuşmalı
Pinekleyecek
çünkü az sonra
Televizyonun
karşısındaki koltukta
Tek
vakti budur konuşmaya
Dinlemeli
insan tüm öğütleri bir bir zor olsa da
Her
öğüt derstir hayattan kopma
Ne
adar savaşırsan savaş
Balçığa
batarsın anlaşma yolunu bulmazsan hayatla
Sevdiğine
çiçek almalı insan
Kışın
ortasında baharı müjdeleyen
Kır
çiçekleri mesela
Kendi
kışlarını bahara çevirmeli.
Yazın
en bunaltıcı sıcağında
Esinti
olmalı ferahlatan.
Her
yağmura güneş olmalı
Ki
o zaman sayacaktır ancak
Sevdiğinin
kaç renkli gökkuşağı olduğunu
Öğütülmemiş
öğütlerim
Değmemiş
genç bir kızın
Bakire
gözyaşlarına.
Hangi
gözyaşını silmişsem
Çatlaklarla
dolmuş ellerim
Vekaletinden
Başka
tenlerin attığı imzalara