Burhan Karadeniz

Gazeteci, Yazar

Doğum

Gazeteci-yazar (D. 1973, Diyarbakır - Ö. 2003, Bochum / Almanya). Liseyi bitirdikten sonra 1991'de Yeni Ülke gazetesinde gazeteciliğe başladı. Musa Anter, Gurbetelli Ersöz, Mehmet Şenol, Hüseyin Deniz, Ferhat Tepe, Hafız Akdemir gibi gazetecilerle birlikte çalıştı. Kontrgerillanın her gün canlar aldığı 1991-92’de Diyarbakır’da birçok arkadaşı öldürüldü. Genç yaşına rağmen kontrgerilla ve faili meçhuller üzerine defalarca manşetlik haberler yaptı. Tehditler aldı, ancak tehditlere aldırmayarak işine devam etti, ta ki Ağustos 1992'de Diyarbakır merkezde vurulana kadar. Burhan Karadeniz, arkadan kurşunlanmış, ensesinden aldığı kurşun yarasıyla felç olmuştu. O günden sonra tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürmeye başladı. Ama yine de gazeteciliği bırakmadı.

Sürgünde yaşadığı Almanya'da (1993), Özgür Politika gazetesinin yayına hazırlama çalışmalarına katıldı. Med TV yayına başladığında kitap tanıtımları yaparak "Mavi Vazo" programını hazırladı. Çalışmalarına 1998'de de "Sureten Jiyane" adlı bir program ekledi. 22 Mart 1999'da Med TV kapanınca Özgür Politika'da kültür-sanat sayfasında yazmaya başladı. Medya TV açıldığında tekrar televizyonda çalıştı. Haber Arası adlı programı hazırlayıp sundu. Kürdistan Gazeteciler Birliği (YRK)'nin de kurucu üyelerindendi. Geçirdiği bir kaza sonucu, Almanya’nın Bochum kentinde yaşamını yitirdi. Diyarbakır’da toprağa verildi. “Ruhumu O Topraklarda Bıraktım" adlı kitabı ölümünden sonra yayımlandı.

KAYNAKÇA: Şeyhmus Diken / "Karadeniz, Burhan" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013), İhsan Işık / Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (Cilt 12, 2017).

HER İNSAN BAŞKA TÜRLÜ AKTARIR ŞİİRİNİ

HER İNSAN BAŞKA TÜRLÜ AKTARIR ŞİİRİNİ

 

BURHAN KARADENİZ

 

Ninniden türküye her şeyin bir şiiri bulunduğuna göre, insanın ilk duyduğu sözcükler de şiirin başlangıcı olmalı. Ondandır herhalde her insanın gizli ya da açık bir şair yanının bulunması.

İnsanın sözcüklerle kendini ifade etmeye başladığı zamandan beri kendi içinde bir uyak ve akıcılık taşıyan sözcükler bütünü değil midir şiiri insanlaştıran, insanı şiirleştiren ilk adım?

Düşünme ve düşündüğünü aktarmaya başlamakla doğru orantılı gelişen, var olan şiire yakınlığı kadar, şiire ettiği haksızlığıyla da anılır insan.

Günlük yaşamımıza giren birçok şeyi, belki yaşamı, belki de başkaları üzerinde baskı sağlamayı kolaylaştırıcı etken olarak değerlendirmek yanlış olmasa gerek. Ancak her şeye karşın in-sanın yaşaması için gerekli sayılmaz bütün bunlar. Belki en temel olan birkaçını saymak gerekirse; hava, su, yemek, sevgi vs. türünden sıralama yapılabilir. Sevgiye bağlı olarak sıralamayı sürdürürsek şiiri de başlarda bir yerlere koymak pek yanlış ol-masa gerek.

İşte şiire edilen haksızlık bu noktada daha belirginleşmektedir. Gerekliliği tartışma götürmez şeylerin, elimizden alındığında değerinin anlaşılması gibi bir şey bu. Havasız, susuz yaşamamın olanaksızlığı bilinmesine karşın, onlara ne denli umursamaz, insafsız yaklaşıldığı ortada. Gerekli şeyler, yitirildiğinde anlamlı olmakta çoğu zaman, değeri anlaşılmakta. Ne yazık ki iş işten geçmiş olmakta sonuçta.

Şiire yapılan haksızlığı havaya, suya yapılanla kıyaslayıp kıyaslamamak her insanın kendi sorumluluğu kuşkusuz.

Bazı insanlar sonucu bilseler de, umutla heyecanla sarılırlar doğru buldukları şeylere.

M. Demirel de bunlardan biri. Yazgıya inanmaksızın, şiirin hüzünlü yazgısını paylaşmanın özverisiyle bugüne gelen insanlardan biridir. Öyle görünüyor ki bundan sonrası da aynı hüzünle sürecek.

Aynı duyguları başka biçimde tanımlasalar da, şiiri hisseden ve yaşayanların geleceklerindeki benzerliği sezinlemek zor olmasa gerek.

Her insan başka türlü aktarır şiirini. Kimi üç sözcükle bu tadı verir, kimi daha fazlasıyla. Ancak birleştikleri nokta şiirin güzelliğidir.

Şiirin güzelliğinde iki yan önemli gibi görünür genelde. Biri paylaşılması ki buna beğenilmesi de denebilir-, öteki ise gerçekten hangi duygu yoğunluğu ve duruluğuyla oluştuğudur. İlki üzerinde çokça şey söylemeye gerek yok. Ancak ikincisi, dahası genellikle şairin kendine ait, içe dönük ve çoğu da başkaları ta-rafından algılanamayan, çok daha derin bir giz taşıyan yanıdır. Eğer dikkatle irdelersek Molla’nın dizelerinde genellikle birden fazla gizin olduğunu saptamış oluruz. Sanırım bunu sezinlediğimizde şairle yakınlaşmak, buna bağlı olarak da bir insanla yakınlaşmak kolaylaşacaktır.

Ne mutlu bunu yüreğinde hissedenlere.

 

Kasım 1995

B. Karadeniz

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör