Sultan Selim III

Osmanlı Padişahı, Müzisyen, Şair

Doğum
24 Aralık, 1791
Ölüm
28 Temmuz, 1808
Burç
Diğer İsimler
İlhâmi

Yirmi sekizinci Osmanlı padişahı, şair, besteci (D. 24 Aralık 1761, İstanbul - Ö. 28 Temmuz 1808, İstanbul). III. Mustafa’nın Mihrişah Sultan’dan dünyaya gelen oğludur.  Amcasının cephelerdeki duruma üzülerek beyin kanaması nedeniyle ölmesi üzerine Osmanlı tahtına çıktı (1789). Tahta çıktığında sadrazamlık (başbakanlık) koltuğunda Koca Yusuf Paşa’nın bulunması ve sonra da uzun süre Kaptan-ı Deryalık görevinde bulunan Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile çalışması, onun için büyük bir fırsat olmuştur. Damat Melek Ahmet Paşa ise, III. Selim’le birlikte nizam-ı cedit (yeni düzen) mücadelesi veren bir sadrazamdı. Ancak cephelerde durum çok kötüydü. Zira Rus ve Avusturya cephelerinde savaşlar tüm hızıyla sürüyordu. Boğdan sınırlarındaki Fokşani Meydan Savaşı’nda, Kemankeş Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı orduları, Rus ve Avusturya kuvvetlerinin iki taraflı saldırıları üzerine ağır bir yenilgiye uğradı (Ağustos 1789). Bunu Rusların galibiyeti ile sonuçlanan Boza (Buzaov) yenilgisi izledi (Eylül 1789). Ruslar Boğdan’ın başkenti Yaş’ı işgal ederken, Avusturyalılar da Bükreş’i teslim alıyorlardı (Ekim 1789). III. Selim’in askerlere hitaben kaleme aldığı ve İslâm’daki “gaza” ruhuna göndermede bulunan hatt-ı hümayûnu (yazılı emir) da etkili olamadı. Osmanlı kuvvetleri, Eflâk’a bağlı Yerköyü’nde Avusturya kuvvetlerini yendiler, ancak Tuna’nın güneyine çekilmek durumunda kaldılar. Ruslar, Besarabya ile Dobruca arasındaki Osmanlı savunma merkezlerini, kimi kayıplar ve yenilgilerle birlikte ele geçirdi (1790). İsveç’le yapılan işbirliği ise Osmanlı Devleti’nin hiç işine yaramadı.

Bu sırada 1789 Fransız İhtilali’nin ortaya çıkmış olması, Osmanlı Devleti’ni biraz rahatlattı ve Avusturya barış yapmak istedi. Ağustos 1791’de imzalanan Ziştovi Antlaşması ile Avusturya-Osmanlı savaşı sona erdi. Böylece tarihteki son Alman-Türk savaşı da sona erdiği gibi, Alman kuvvetleri, Belgrad başta olmak üzere işgal ettikleri yerleri Osmanlılara geri verdi. Osmanlı Devleti ile baş başa kalan Rusya da barış yapmak istedi ve Ocak 1792 tarihinde imzalanan Yaş Antlaşması ile Özü ve Hocapaşa (Odesa) gibi kimi kıyı kentleri Ruslara bırakılarak, savaşa son verildi.

Cephelerde kaybeden Osmanlı Devleti toplumsal, hukuksal, ekonomik ve özellikle de yenilgilerin öncelikli nedeni sayıldığı askerî alanda yenilikler yapmayı düşünmeye başladı. Zira devlet, dış düşmanlara karşı vatanı savunurken, iç durum da hiç iyi değildi. Anadolu’da derebeyleri, Rumeli’de ayanlar (yerel egemenler) ve cephelerde savaşan yeniçeri grubu, devlet için büyük sakıntılar yaratır duruma gelmişti. Bu durum karşısında Osmanlı ordusunun ve hatta tüm devletin yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Osmanlı Devleti, artık gerileme yıllarını da arkada bırakarak, çöküş döneminin sancılarını çekmeye başlamıştı. Bu yıkılış göstergelerinin nedenlerinin Kur’ân’a aykırı olarak yaşanan zevk ve eğlence düşkünlüğü, halkın vergi yükünün altında ezilmesi, müminlerin kalbinden devlete olan muhabbetin eksilmesi ve yardım duyguları yerine kin ve nefret tohumlarının fışkırmaya başlaması olduğunu hemen herkes düşünüyordu. Bu koşullarda Osmanlı Devleti, “nizam-ı cedit” olarak tanımlanan yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyuyordu. Bu konuda mevcut düzeni tümüyle değiştirmek isteyenlerin görüşüne uyuldu ve 24 Şubat 1793’te nizam-ı cedit hareketi bir hatt-ı hümayun ile resmen ilân edildi.  

Ancak yeni düzenlemeler yapılanması da yarar sağlamadı. Dört yüz yıldır dost devlet olarak bilinen Fransa’nın başına geçen General Napolyon Bonaparte, savaş ilan etmeden Mısır’ın İskenderiye önlerine yanaştı (Temmuz 1798). Buradan Kahire’ye geçerek, Mısır Beylerbeyi (vali) Ebu Bekir Paşa ile yaptığı Ehramlar Savaşı’nı kazandı. Bunu gören Osmanlı Devleti, Eylül 1798’de Fransa’ya savaş ilan etti. Şubat 1799’da Filistin’e doğru ilerleyen ve Gazze ile Yafa’yı teslim alan Bonaparte, Akka’da Cezzâr Ahmet Paşa tarafından durduruldu. Haziran 1801’de Mısır’ın tahliyesi mukavelesi imzalandı ve Osmanlı ordusu Mısır’a girdi. Böylece III. Selim’e de “Gazi” unvanı verildi. XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Arabistan’da ortaya çıkan Vehhabilik hareketi ise Osmanlı Devleti’ni ciddi anlamda rahatsız ediyordu. Mısır’da Memluk beyleri nasıl bertaraf edilir diye düşünülürken, Mısır’a gittiğinde (1799) asla Arapça bilmeyen ve Arnavut asıllı olan Mehmet Ali Ağa’ya, bu beylikleri bertaraf edeceği umuduyla Temmuz 1807’de Mısır Beylerbeyiliği verildi.

Bu arada, 1789 Fransız İhtilâli’nin milliyetçiliği kışkırtması nedeniyle 1806 yılında Sırpların ayaklanmaları üzerine Vidin’de Pazvandoğlu Osman Ağa, Ruscuk’ta Tirsiniklioğlu İsmail Ağa gibi zorbalar büyük güç kazanmışlardı. Bunların üzerine gönderilen ve kısa zamanda haklarından da gelen Kadı Abdurrahman Paşa geri çekilince, hem oralı halk rahatsız oldu ve hem de Sırp ihtilâl ayaklanması güç kazandı; Avusturya da bir yandan bu ayaklanmayı kışkırtıyordu. Bu arada lider Kara Yorgi ise 1804’te Ruslara yanaşmaya başladı. Aralık 1806’da Kara Yorgi Belgrad’ı ele geçirdi ve böylece Osmanlı-Rus Savaşı resmen başlamış oldu. Silistre valisi Alemdar Mustafa Paşa, Rusları iki kez yenilgiye uğratınca, İngiltere Rusların yanında savaşa girdi. Şubat 1807’de İngiliz donanması İstanbul önlerine kadar geldi, ancak hemen geri döndü ve bu kez Mısır’a yönelerek İskenderiye’yi işgal etti (Mart 1807). Mehmet Ali Paşa burada İngilizleri durdurdu. Ancak Rus cephesine gönderilmek istenen Nizam-ı Cedit Ordusu askerlerini Kapıkulu Ocağı askerleri kabul etmiyordu.  

Önceleri nizam-ı cedit hareketine yandaş olan ve en azından ses çıkarmayan ulema (din adamları), nizam-ı cedit ricalinin (önde gelenlerinin) yolsuzluk ve ahlaksızlıklarını görünce, bu hareketin aleyhine geçmeye başladılar. Kasım 1806’da Şeyhülislâm İshakzade Mehmet Ataullah Efendi, âlimleri nizam-ı cedit grubuna ve hatta padişaha karşı tahrik edince iş çığırından çıktı. Padişah III. Selim ney üflemek, tambur çalmak, kız kardeşlerinin ile eşlerinin Avrupaî bir hayat yaşamaya başlamaları gibi nedenlerle İslamî geleneğe aykırı kimi eylemleri yapıyor olmakla suçlandı. 25 Mayıs 1807’de, Kastamonulu Kabakçı Mustafa adındaki bir serseri neferi kendilerine öncü yapan yeniçeri yamakları, on dokuz yıl sürecek olan bir iç isyan başlattılar. III. Selim; hâlim ve selim birisi olduğu için, kan dökmeye değil ödün vermeye taraftardı. Bu nedenle 28 Mayıs 1807’de nizam-ı cedit girişimlerini sonlandırdı ve bir gün sonra da kendisi tahttan indirildi. Yerine, amcasının oğlu olan IV. Mustafa tahta çıkarıldı. Bundan sonra III. Selim, on dört ay Topkapı Sarayı’nda gözetim altında yaşadı. Taraftarları kendisini tekrar tahta geçirmek için Alemdar Mustafa Paşa’nın etrafında toplanarak eyleme geçtiyseler de başarılı olamadılar. Sultan III. Selim, 28 Temmuz 1808 tarihinde Harem Dairesinde öldürüldü. Ertesi gün, Lâleli Camisi’nin yanında, babası III. Mustafa’nın türbesinde toprağa verildi.

III. Selim İslâmî bilimler konusunda yetkindi. Şiir, hat (güzel yazı) ve zamanın öteki güzel sanat dallardaki becerileri üstündü. Denilebilir ki, kültürü açısından, 1595’te ölen III. Murad’dan sonra gelen padişahlar içinde en maharetlisiydi. Aynı zamanda sabırlı, becerikli, merhametli ve yeniliğe taraftar olan bir padişahtı. Onun zamanında savaş sanayisi ile deniz ticareti ilerlemiş, Os­manlı donanması gelişme göstermişti.

Sultan Selim şiir ve müziğe çok meraklıydı. İlhami mahlasıyla (takma ad) şiirler yazdı ve çok sayıda şarkı besteledi. Klasik Türk Müziğindeki “suzidilârâ”, “şevkefzâ”, “şevk-u tarâb”, “arazbarbûselik” ve “nevakürdi” makamları onun buluşlarıdır. Dini müzik olarak “ayin”, “durak”, “naat”, “ilahi” formunda; dindışı müzik olarak “kâr beste”, “semai”, “köçekçe”, “şarkı”, “peşrev”, “saz semaisi” formunda altmış adetten fazla eser bestelemiştir.

HAKKINDA: Yılmaz Öztuna / Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri (1969) -Türk Tarihinden Yapraklar (1969) - Türk Bestecileri Ansiklopedisi (1969), Osmanlı Ansiklopedisi (c. 12, 1999), Coşkun Ak / Şair Padişahlar (2001), Hilmi Yavuz / Yüzler ve İzler (2006), TDV İslam Ansiklopedisi (c. 36, s. 420, 2009).

GAZEL

Ağyâre yâr olmuş bî-şekk mi bu havadis

Gûşuma girdi bilmem gerçek mi bu havadis

 

Hûn oldu kalb-i mahzûn hâlim olup diger-gûn

Agyârı ede memnûn gerçek mi bu havâdis

 

Agyâr ile demâdem olur mu yâr mahrem

Gûşuma girdi bilmem gerçek mi bu havadis

 

Lâyık mıdır bu denlü yâd ile âşinâlık

İlhâmî ile ülfet etmez mi bu aralık

 

Yoksa aceb araya girdi mi bir münafık

Gûşuma girdi bilmem gerçek mi bu havâdis

Sultan III Selim Hân’ın Tahta çıkışında söylediği ibretli ve hikmetli şiiri.

Sultan III Selim Hân’ın Tahta çıkışında söylediği ibretli ve hikmetli şiiri.

 

GAZEL

 

İLHAMÎ

 

Taâlallah nasib etti, bu bir taht-ı Süleymândır

Uyan hâb-ı gafletten ki kişver çün perîşândır

 

Cihâna gönlünü verme uyup nefs ile şeytâna

Emanet eyle halkı ki sana sitâr-ı nigehbândır

 

Havâle eyledim cümle umurum hazreti Hakka

Bana bu mülki veren ol cenâb-ı Hakkı Süphândır

 

Buu dünyaya dayanup olma sakın sen gâfil ki İlhâmî

Sana da bâkî kalmaz hem döner bu çarh-ı Devrândır

 

Kudsi Erguner Arşivinden

 

Hub = Uyku,

Kişver= Memleket,

Çarh= Çark

İlhamî= Sultan Selim'in şair Mahlası

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör