Subhî

Müftü, Alim, Şair

Doğum
-
Ölüm
-
Diğer İsimler
Mehmed Subhuddin

Son dönem âlim, şair ve Diyarbakır müftülerinden (D. ?, Diyarbekir – Ö. 1912). Diyarbakır ve çevresinde şöhreti yaygın olan ilim adamlarımızdan olup, tanınmış fikir ve sanat adamlarımızdan Lebib Gafur merhumun hafididir Asıl adı Mehmed Subhuddin olup şiirlerinde “Subhî” müstearını kullanmıştır. Arapça ve Farsçayı gayet iyi bilir, dinî bilgileri gayet geniş ve derin olan bir zat idi. Diyarbakır'a müftü olmuş ve ayrıca rüşdiyede Arapça hocalığı yapmıştır. Hakkında yeterli bilgi bulunamamıştır. Şiirlerinden bazıları merhum Şevket Beysanoğlu’nun özel kütüphanesinde de bulunan mecmualardadır.

KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / (Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 2, 2. bas. 1997, s. 54), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

GAZEL

Tarh-ı külfet ederek yâr ile hemdemcesine

Açmadın râzını ülfet demi mahremcesine

 

Yanarak ateş-i hicran ile ey dil sad hayf

Bir demin geçmedi vuslat ile hurremcesine

 

Nola tavaf edelim kâbe-i kûyinde seni

Mas edip lâ'l-i lebin kansa da zemzemcesine

 

Kızıl Irmak gibidir meskib i eşk i çeşmim

Çeşme-i hûn-ı dilimdir akıdır demcesine

 

Nola bu mürde dilim bulsa hayatı tâze

Nefes-i lûtfun ile İsi vü Meryemcesine

 

Bu fena-hanede Subhî sana benzer var mı

Kûy-i cânâneyi terk eylemiş âdemcesine

 

KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / DFSA (c. 2, 2. bas. 1997, s. 54).

ALLAME SUPHİ-İ AMİDİ

          Meşhur şair, din âlimi,Müftü Lebibi Amidi’nin suyundan gelen 19. ve 20. asrın: zamanının en zekisi ve asrının en büyük âlimi (Allametü Asruna

ve Fehhanetü Dehrina Esseyid Süphüdinül Amidi) deye vasf edilen:

Âlim, edip, şair, hattat ve çok cepheli Muhammed Sadık Süphüdin-i

Amidi 19. asrın başlarında Diyarbekir’de doğmuştur. Tahsilini Diyarbekir,

Mısır Kahire’deki Camiül Ezher de ve tekrar Diyarbekir’de ikmal etmiştir.

Kısa zamanda şöhreti bütün İslam âlemine yayılmış,halledilemeyen

meseleler Şehül İslamlık tarafından daima kendisine sorulmuş ve icab

eden kati ve doğru cevaplar alınmıştır. Birkaç kere İstanbul’a celb edilmiş

kendisinden istifade edilmiştir. Çok büyük bir hattat, büyük bir şair,

Osmanlı Arap ve İran edebiyatında yedi tuğra sahibi, heyetşinas,

mutasavvıf bir abide olan Muhammed Suphii Amidi hakkında zamanında

yazılanların bir kısmını naklediyoruz:

 

I-Harbiyede ve yüksek mekteplerde okutmak üzere: Saliseden: Seyyid

Muhammed Siret,Müderrisinden:MuhammedHalis ve KaymakamSeyid

gibi sahalarında en yüksek olan üç zat tarafından yazılan ve (Mektebi

FününiHarbiyei Sahanesinde tab ve temsil olunmuştur..Fi 27 Zilhicce sene

1295 basım ibaresini ihtiva eden GEVHERİ SENCİDE isimli Farisi sıga

kitabının I.ci takdim yazısını (Takrizini) kaleme alan SUPHİ-İ AMİDİ

hakkında şöyle denmektedir.(DİYARBEKİRLİ OLUP ULEMA VE

ÜDEBAYI ASRIN GÜZİDESİ BULUNAN LEBİB ZADE FAZİLETLU

ESSEYYİD MUHAMMED SUPHİ EFENDİ HAZRETLERİNİN

TAKRİZLERİDİR.)

II-Vali Giridli Sırrı Paşa tarafından 1307 tarihinde tabedilen SIRRI

FÜRKAN isimli Kuranı Kerim tefsir kitabının takdim kısımlarını yazan:

Keşşafı Sırrı Fürkan Allamei Bahirülinfan Abdülhamid Hamdi ,.

Revnakbahşi Şeriati Beyza, Müftii AMİDİ SEVDA Elhac Ahmed Hilmi,

Dakayiksenci hadisi tefsir, TahririHairi nahrir KaradagıMAHMUD, Edibi

Lebibi bimedani, sanii bedii Handani Adanalı Muhammed Nuri

Kazazzade ve Serfrazi Ülemai alam, Eşşeyhüşşehir BihüccetilislamEsseyid

Mirza Ebulkasım Tabatabai Efendiler Hazretleri gibi beş büyük zatın

üstünde ilk sunumu bulunan

III-Dibacei Dürer baştarafında: “ÜSTAZİNELMUHAKKIK VE

MEVLANAL MUDAKKIK ALLAMETİ DEHRINA ESSEYİD

SUBHÜDDİNİL AMİDİ”.

 

Eserlerinden çoğu kaybolmuştur.

Bizde: Çermikli Hafız Mahmud Rüşdii Amidii’nin istinsah ettiği

Dibacei Dürer’i ileMustafa İbniMazlum’un Arabî dinimanzumesini şerh

eden Fiyeddilfakir Esseyyid Muhammed Sadık Subhüddinil Amidi(fi

sene tisa ve sebine ve mieteyn ve elf) ketebesini havi talikle ve kendi el

yazısı ile kaleme alınmış 1279 hicri tarihli 5 saifelik bir eseri ile gene kendisi

tarafından güzel bir talikle yazılmış birkaç şiiri mevcuddur.

Şiirlerinden Örnekler:

Etmiş beni dilazar o gamzei hunfeşani

Ayini ştengerdir bu zahmi nagihani

 

İnsaf kıl gel etme amac’i tiri müjge

Mecruh sinemi sen gayre keremi nihani

Çekdiğim bu ahlar sanmanki hep hevadır

Bu sinei pür kedarım dudi tutar cihani

 

Gülrehi şemi tabın reftari nevhıramın

Eder hezar feryad pervane suzi cani

 

Etvari yar SUBHİMeşhuri kari hane

Vasfında etme imla bilmiş zemane ani

 

Bir mısrai Türkî diğer mısrai Arabî olan şiir

 

Zülfen denilür silsilei kani yehul

Min indi nevahiha ve bendi ukul

 

Her tarda üftadel erin seher ile baglar

İz kile alessahirfisseheri yesul

 

Hicrani bana ne ettiğini söyleyemem çün

Fi mebdei aşk sebbit indi üsul

 

Saki mey toldur içelim mesti aşkım

Kad ahzenil mutrib fissekri vüsul

 

SUBHİ niye ŞEVKET gibi fikretin derersin

Fişşiri lekelbau fissanatül tul

 

Tarhi külfet ederek yar ile hemdemcesine

Açmadın razını ülfet demi mahremcesine

 

Yanarak ateşi hicran ile Ey dil sed hayf

Bir demin geçmedi vuslat ile hurremcesine

 

Nola tavaf edelim Kabei küyünde seni

Mas edib lebin kansa da zemzemcesine

 

Kızılırmak gibidir eskibi eşki çeşmim

Çeşmei huni dilimdir akıdır demcesine

 

Nola bu mürde dilim bulsa hayati taze

Nefesi lütfün ile isevü Meryemcesine

 

Bu fena hanede SUBHİ sana benzer varmi

Kuyi cananeyi terk eylemiş âdemcesine

Birkaç Menkibe:

 

I- Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi, Konya müftüsüne misafir

olduğu gece yatma vakti aksakallı müftü efendinin bir yatak getirerek

kendi yatağının yanına serdiğini görünce:

“Niçin hanımın bulunduğu odada yatmıyorsun?

Diye sormuş ve

Talakı selase ile boşadım. Hüllede yapmak istemiyoruz. İki ihtiyarız.

Bacı kardeş gibi yaşıyoruz. O evin işlerini görüyor bende iaşe ile ibatesini

temin ediyorum, cevabını almıştır. Müftünün hanımını çağırtıp kapı

aralığından:

Hemşire Hanım bir Fatiha oku ve manasını söyle diye hanıma hitap

etmiş, kadıncağızın Fatihayı yanlış okuyup manasını bilmemesi üzerine,

Müftü Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi Efendi:

Zaten sizin nikâhınız yokmuş ki boşayasınız deyerek, Fatiha ve

manasını adamakıllı öğretip nikâhlarını kıymıştır.

 

II- İstanbul’da Mesihet dairesine gidib Şeyhülislamın başkanlığında

rütbe sahibi kadımüfti ve âlimlerin, dini, ilmi ve edebi sohbet yaptıklarını

görünce kapıya yakın bir yerde oturup dinlemeğe başlamış epeyce bir

 zaman sonra bir sükût anında Şeyhülislama hitaben:

Efendi Hazretleri! Müsaade buyurulursa, bendenizde maruzatta

bulunacağım.” Deyince bütün nazarlar üzerinde toplanmış.

Bu cesarete teaccüb edip birazda asabileşenMeclis Reisi kapı yanındaki

genç hocayı küçümseyerek:

—Söyle Molla! Diye seslenir.

Konuşması bitince Meclis Reisi şaşkınlık içinde:

—İsminizi lütfedermisiniz? Der.

İsmini söyler. Meclis Reisi:

—İsminizin sonunda Amidi var mı? Der.

Neden kapıya yakın bir yerde oturduğunu sorarlar.

O’da yer olmadığı için oturduğunu söyler.

III- Bir sadrazamın ölümünden sonra hanımlarından biri diğer

hanımdan olan kızın Sadrazamın kızı olmadığını, kumasının mirastan

fazla pay almak için kızı olduğunu bildirdiğini söylemiş. İstanbul’da olan

Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi’ye başvurulur. Amidi fethi meyit

(Otopsi) yapılmasını ister. Mezar açılır, ölünün kol kemiği mezardan

alınır, kemiğin üzeri temizlenir. İdda edilen kızın getirtilmesini ister.

Süphüdin-i Amidi kızın parmağından bir-iki damla kanı kemiğin üzerine

damlatır ve derki:

—Bu kemik kanı emerse kız Sadrazamın çocuğudur, emmese

Sadrazamın çocuğu değildir.

Tatbik edilir. Kemik kanı emer, böylelikle kız mirastan kendi payına

düşeni alır.

 

(Zübeyde KIRMIZI)

KAYNAK: Zübeyde Kırmızı / Amid-i Nur (2009).

Yazar: ABDÜSSETTAR HAYATİ AVŞAR

ALLAME SUBHİ-Î AMİDÎ HAKKINDA MENKIBELER

Meşhur şair, din âlimi, müftü Lebib-i Amidî’nin soyundan gelen 19. ve 20. asrın; zamanının en zekisi ve asrının en büyük âlimi (Alamet-ü Asruna ve Fehamet-ü Dehrina Esseyid Süphüdinül Amidî) diye vasf edilen; âlim, edip, şair, hattat ve çok cepheli Muhammed Sadık Subhudin-i Amidî, 19. asrın başlarında Diyarbekir’de doğmuştur. Tahsilini Diyarbekir, Mısır Kahire’deki Camiül Ezher’de ve tekrar Diyarbekir’de ikmal etmiştir.

Kısa zamanda şöhreti bütün İslam âlemine yayılmış, halledilemeyen meseleler Şeyhül İslamlık tarafından daima kendisine sorulmuş ve icab eden kati ve doğru cevaplar alınmıştır. Birkaç kere İstanbul’a celb edilmiş kendisinden istifade edilmiştir. Çok büyük bir hattat, büyük bir şair, Osmanlı Arap ve İran edebiyatında yedi tuğra sahibi, heyetşinas, mutasavvıf bir abide olan Muhammed Suphi-î Amidi hakkında zamanında birkaç menkıbe:

I- Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi, Konya müftüsüne misafir olduğu gece yatma vakti aksakallı müftü efendinin bir yatak getirerek kendi yatağının yanına serdiğini görünce:

“Niçin hanımın bulunduğu odada yatmıyorsun? Diye sormuş ve Talak-ı selase ile boşadım. Hüllede yapmak istemiyoruz. İki ihtiyarız. Bacı kardeş gibi yaşıyoruz. O evin işlerini görüyor bende iaşe ile ibatesini temin ediyorum, cevabını almıştır. Müftünün hanımını çağırtıp kapı aralığından:

Hemşire Hanım bir Fatiha oku ve manasını söyle diye hanıma hitap etmiş, kadıncağızın Fatihayı yanlış okuyup manasını bilmemesi üzerine, Müftü Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi Efendi:

Zaten sizin nikâhınız yokmuş ki boşayasınız deyerek, Fatiha ve manasını adamakıllı öğretip nikâhlarını kıymıştır.

II- İstanbul’da Meşihet dairesine gidib Şeyhülislamın başkanlığında rütbe sahibi kadı, müfti ve âlimlerin, dini, ilmi ve edebi sohbet yaptıklarını görünce kapıya yakın bir yerde oturup dinlemeğe başlamış epeyce bir zaman sonra bir sükût anında Şeyhülislama hitaben:

“Efendi Hazretleri! Müsaade buyurulursa, bendenizde maruzatta

bulunacağım.” Deyince bütün nazarlar üzerinde toplanmış. Bu cesarete teaccüb edip biraz da asabileşen Meclis Reisi kapı yanındaki genç hocayı küçümseyerek:

- Söyle Molla! Diye seslenir.

Konuşması bitince Meclis Reisi şaşkınlık içinde:

- İsminizi lûtfeder misiniz? Der.

İsmini söyler. Meclis Reisi:

- İsminizin sonunda Amidî var mı? Der.

Neden kapıya yakın bir yerde oturduğunu sorarlar. O’da yer olmadığı için oturduğunu söyler.

III- Bir sadrazamın ölümünden sonra hanımlarından biri diğer hanımdan olan kızın Sadrazamın kızı olmadığını, kumasının mirastan fazla pay almak için kızı olduğunu bildirdiğini söylemiş. İstanbul’da olan Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi’ye başvurulur. Amidi feth-i meyit (Otopsi) yapılmasını ister. Mezar açılır, ölünün kol kemiği mezardan

alınır, kemiğin üzeri temizlenir. İddia edilen kızın getirtilmesini ister.

Subhuddin-i Amidî kızın parmağından bir-iki damla kanı kemiğin üzerine damlatır ve derki:

- Bu kemik kanı emerse kız Sadrazamın çocuğudur, emmezse Sadrazamın çocuğu değildir.

Tatbik edilir. Kemik kanı emer, böylelikle kız mirastan kendi payına düşeni alır.

KAYNAK: Zübeyde Kırmızı / Amid-i Nur (2009).

Yazar: Zübeyde KIRMIZI

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör