Son dönem âlim, şair ve
KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / (Diyarbakırlı Fikir ve Sanat
Adamları (c. 2, 2. bas. 1997, s. 54), İhsan Işık / Diyarbakır
Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze
Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin
Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).
Tarh-ı külfet
ederek yâr ile
hemdemcesine
Açmadın râzını
ülfet demi mahremcesine
Yanarak ateş-i
hicran ile
ey dil sad hayf
Bir demin
geçmedi vuslat ile hurremcesine
Nola tavaf
edelim kâbe-i kûyinde seni
Mas edip lâ'l-i
lebin kansa da zemzemcesine
Kızıl Irmak
gibidir meskib i eşk i çeşmim
Çeşme-i hûn-ı
dilimdir akıdır demcesine
Nola bu mürde
dilim bulsa hayatı tâze
Nefes-i lûtfun ile İsi vü
Meryemcesine
Bu fena-hanede
Subhî sana benzer var mı
Kûy-i cânâneyi
terk eylemiş âdemcesine
KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / DFSA (c. 2,
2. bas. 1997, s. 54).
Meşhur şair, din âlimi,Müftü Lebibi Amidi’nin suyundan gelen 19. ve 20. asrın: zamanının en zekisi ve asrının en büyük âlimi (Allametü Asruna
ve Fehhanetü Dehrina Esseyid Süphüdinül Amidi) deye
vasf edilen:
Âlim, edip, şair, hattat ve çok cepheli Muhammed Sadık Süphüdin-i
Amidi 19. asrın başlarında Diyarbekir’de doğmuştur. Tahsilini Diyarbekir,
Mısır Kahire’deki Camiül Ezher de ve tekrar Diyarbekir’de ikmal etmiştir.
Kısa zamanda şöhreti bütün İslam âlemine yayılmış,halledilemeyen
meseleler Şehül İslamlık tarafından daima kendisine sorulmuş ve icab
eden kati ve doğru cevaplar alınmıştır. Birkaç kere İstanbul’a celb edilmiş
kendisinden istifade edilmiştir. Çok büyük bir hattat, büyük bir şair,
Osmanlı Arap ve İran edebiyatında yedi tuğra sahibi, heyetşinas,
mutasavvıf bir abide olan Muhammed Suphii Amidi hakkında zamanında
yazılanların bir kısmını naklediyoruz:
I-Harbiyede ve yüksek mekteplerde okutmak üzere: Saliseden: Seyyid
Muhammed Siret,Müderrisinden:MuhammedHalis ve KaymakamSeyid
gibi sahalarında en yüksek olan üç zat tarafından yazılan ve (Mektebi
FününiHarbiyei Sahanesinde tab ve temsil olunmuştur..Fi 27 Zilhicce sene
1295 basım ibaresini ihtiva eden GEVHERİ SENCİDE isimli Farisi sıga
kitabının I.ci takdim yazısını (Takrizini) kaleme alan SUPHİ-İ AMİDİ
hakkında şöyle denmektedir.(DİYARBEKİRLİ OLUP ULEMA VE
ÜDEBAYI ASRIN GÜZİDESİ BULUNAN LEBİB ZADE FAZİLETLU
ESSEYYİD MUHAMMED SUPHİ EFENDİ HAZRETLERİNİN
TAKRİZLERİDİR.)
II-Vali Giridli Sırrı Paşa tarafından 1307 tarihinde tabedilen SIRRI
FÜRKAN isimli Kuranı Kerim tefsir kitabının takdim kısımlarını yazan:
Keşşafı Sırrı Fürkan Allamei Bahirülinfan Abdülhamid Hamdi ,.
Revnakbahşi Şeriati Beyza, Müftii AMİDİ SEVDA Elhac Ahmed Hilmi,
Dakayiksenci hadisi tefsir, TahririHairi nahrir KaradagıMAHMUD, Edibi
Lebibi bimedani, sanii bedii Handani Adanalı Muhammed Nuri
Kazazzade ve Serfrazi Ülemai alam, Eşşeyhüşşehir BihüccetilislamEsseyid
Mirza Ebulkasım Tabatabai Efendiler Hazretleri gibi beş büyük zatın
üstünde ilk sunumu bulunan
III-Dibacei Dürer baştarafında:
“ÜSTAZİNELMUHAKKIK VE
MEVLANAL MUDAKKIK ALLAMETİ DEHRINA ESSEYİD
SUBHÜDDİNİL AMİDİ”.
Eserlerinden çoğu kaybolmuştur.
Bizde: Çermikli Hafız Mahmud Rüşdii Amidii’nin istinsah ettiği
Dibacei Dürer’i ileMustafa İbniMazlum’un Arabî dinimanzumesini şerh
eden Fiyeddilfakir Esseyyid Muhammed Sadık Subhüddinil
Amidi(fi
sene tisa ve sebine ve mieteyn ve elf) ketebesini havi talikle ve kendi el
yazısı ile kaleme alınmış 1279 hicri tarihli 5 saifelik bir eseri ile gene kendisi
tarafından güzel bir talikle yazılmış birkaç şiiri mevcuddur.
Şiirlerinden Örnekler:
Etmiş beni dilazar o gamzei hunfeşani
Ayini ştengerdir bu zahmi nagihani
İnsaf kıl gel etme amac’i tiri müjge
Mecruh sinemi sen gayre keremi nihani
Çekdiğim bu ahlar sanmanki hep hevadır
Bu sinei pür kedarım dudi tutar cihani
Gülrehi şemi tabın reftari nevhıramın
Eder hezar feryad pervane suzi cani
Etvari yar SUBHİMeşhuri kari hane
Vasfında etme imla bilmiş zemane ani
Bir mısrai Türkî diğer mısrai Arabî olan şiir
Zülfen denilür silsilei kani yehul
Min indi nevahiha ve bendi ukul
Her tarda üftadel erin seher ile baglar
İz kile alessahirfisseheri yesul
Hicrani bana ne ettiğini söyleyemem çün
Fi mebdei aşk sebbit indi üsul
Saki mey toldur içelim mesti aşkım
Kad ahzenil mutrib fissekri vüsul
SUBHİ niye ŞEVKET gibi fikretin derersin
Fişşiri lekelbau fissanatül tul
Tarhi külfet ederek yar ile hemdemcesine
Açmadın razını ülfet demi mahremcesine
Yanarak ateşi hicran ile Ey dil sed hayf
Bir demin geçmedi vuslat ile hurremcesine
Nola tavaf edelim Kabei küyünde seni
Mas edib lebin kansa da zemzemcesine
Kızılırmak gibidir eskibi eşki çeşmim
Çeşmei huni dilimdir akıdır demcesine
Nola bu mürde dilim bulsa hayati taze
Nefesi lütfün ile isevü Meryemcesine
Bu fena hanede SUBHİ sana benzer varmi
Kuyi cananeyi terk eylemiş âdemcesine
Birkaç Menkibe:
I- Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi, Konya müftüsüne misafir
olduğu gece yatma vakti aksakallı müftü efendinin bir yatak getirerek
kendi yatağının yanına serdiğini görünce:
“Niçin hanımın bulunduğu odada yatmıyorsun?
Diye sormuş ve
Talakı selase ile boşadım. Hüllede yapmak istemiyoruz. İki ihtiyarız.
Bacı kardeş gibi yaşıyoruz. O evin işlerini görüyor bende iaşe ile ibatesini
temin ediyorum, cevabını almıştır. Müftünün hanımını çağırtıp kapı
aralığından:
Hemşire Hanım bir Fatiha oku ve manasını söyle diye hanıma hitap
etmiş, kadıncağızın Fatihayı yanlış okuyup manasını bilmemesi üzerine,
Müftü Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi Efendi:
Zaten sizin nikâhınız yokmuş ki boşayasınız deyerek, Fatiha ve
manasını adamakıllı öğretip nikâhlarını kıymıştır.
II- İstanbul’da Mesihet dairesine gidib Şeyhülislamın başkanlığında
rütbe sahibi kadımüfti ve âlimlerin, dini, ilmi ve edebi sohbet yaptıklarını
görünce kapıya yakın bir yerde oturup dinlemeğe başlamış epeyce bir
zaman sonra bir sükût anında Şeyhülislama hitaben:
“Efendi Hazretleri! Müsaade buyurulursa, bendenizde maruzatta
bulunacağım.” Deyince bütün nazarlar üzerinde toplanmış.
Bu cesarete teaccüb edip birazda asabileşenMeclis Reisi kapı yanındaki
genç hocayı küçümseyerek:
—Söyle Molla! Diye seslenir.
Konuşması bitince Meclis Reisi şaşkınlık içinde:
—İsminizi lütfedermisiniz? Der.
İsmini söyler. Meclis Reisi:
—İsminizin sonunda Amidi var mı? Der.
Neden kapıya yakın bir yerde oturduğunu sorarlar.
O’da yer olmadığı için oturduğunu söyler.
III- Bir sadrazamın ölümünden sonra hanımlarından biri diğer
hanımdan olan kızın Sadrazamın kızı olmadığını, kumasının mirastan
fazla pay almak için kızı olduğunu bildirdiğini söylemiş. İstanbul’da olan
Muhammed Sadık Süphüdin-i Amidi’ye başvurulur. Amidi fethi meyit
(Otopsi) yapılmasını ister. Mezar açılır, ölünün kol kemiği mezardan
alınır, kemiğin üzeri temizlenir. İdda edilen kızın getirtilmesini ister.
Süphüdin-i Amidi kızın parmağından bir-iki damla kanı kemiğin üzerine
damlatır ve derki:
—Bu kemik kanı emerse kız Sadrazamın çocuğudur, emmese
Sadrazamın çocuğu değildir.
Tatbik edilir. Kemik kanı emer, böylelikle kız mirastan kendi payına
düşeni alır.
(Zübeyde KIRMIZI)
KAYNAK: Zübeyde Kırmızı / Amid-i Nur (2009).
Meşhur şair, din âlimi, müftü Lebib-i Amidî’nin soyundan gelen 19. ve 20. asrın; zamanının en zekisi ve asrının en büyük âlimi (Alamet-ü Asruna ve Fehamet-ü Dehrina Esseyid Süphüdinül Amidî) diye vasf edilen; âlim, edip, şair, hattat ve çok cepheli Muhammed Sadık Subhudin-i Amidî, 19. asrın başlarında Diyarbekir’de doğmuştur. Tahsilini Diyarbekir, Mısır Kahire’deki Camiül Ezher’de ve tekrar Diyarbekir’de ikmal etmiştir.
Kısa zamanda şöhreti bütün İslam âlemine yayılmış, halledilemeyen meseleler Şeyhül İslamlık tarafından daima kendisine sorulmuş ve icab eden kati ve doğru cevaplar alınmıştır. Birkaç kere İstanbul’a celb edilmiş kendisinden istifade edilmiştir. Çok büyük bir hattat, büyük bir şair, Osmanlı Arap ve İran edebiyatında yedi tuğra sahibi, heyetşinas, mutasavvıf bir abide olan Muhammed Suphi-î Amidi hakkında zamanında birkaç menkıbe:
I- Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi, Konya müftüsüne misafir olduğu gece yatma vakti aksakallı müftü efendinin bir yatak getirerek kendi yatağının yanına serdiğini görünce:
“Niçin hanımın bulunduğu odada yatmıyorsun? Diye sormuş ve Talak-ı selase ile boşadım. Hüllede yapmak istemiyoruz. İki ihtiyarız. Bacı kardeş gibi yaşıyoruz. O evin işlerini görüyor bende iaşe ile ibatesini temin ediyorum, cevabını almıştır. Müftünün hanımını çağırtıp kapı aralığından:
Hemşire Hanım bir Fatiha oku ve manasını söyle diye hanıma hitap etmiş, kadıncağızın Fatihayı yanlış okuyup manasını bilmemesi üzerine, Müftü Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi Efendi:
Zaten sizin nikâhınız yokmuş ki boşayasınız deyerek, Fatiha ve manasını adamakıllı öğretip nikâhlarını kıymıştır.
II- İstanbul’da Meşihet dairesine gidib Şeyhülislamın başkanlığında rütbe sahibi kadı, müfti ve âlimlerin, dini, ilmi ve edebi sohbet yaptıklarını görünce kapıya yakın bir yerde oturup dinlemeğe başlamış epeyce bir zaman sonra bir sükût anında Şeyhülislama hitaben:
“Efendi Hazretleri! Müsaade buyurulursa, bendenizde maruzatta
bulunacağım.” Deyince bütün nazarlar üzerinde toplanmış. Bu cesarete teaccüb edip biraz da asabileşen Meclis Reisi kapı yanındaki genç hocayı küçümseyerek:
- Söyle Molla! Diye seslenir.
Konuşması bitince Meclis Reisi şaşkınlık içinde:
- İsminizi lûtfeder misiniz? Der.
İsmini söyler. Meclis Reisi:
- İsminizin sonunda Amidî var mı? Der.
Neden kapıya yakın bir yerde oturduğunu sorarlar. O’da yer olmadığı için oturduğunu söyler.
III- Bir sadrazamın ölümünden sonra hanımlarından biri diğer hanımdan olan kızın Sadrazamın kızı olmadığını, kumasının mirastan fazla pay almak için kızı olduğunu bildirdiğini söylemiş. İstanbul’da olan Muhammed Sadık Subhuddin-i Amidi’ye başvurulur. Amidi feth-i meyit (Otopsi) yapılmasını ister. Mezar açılır, ölünün kol kemiği mezardan
alınır, kemiğin üzeri temizlenir. İddia edilen kızın getirtilmesini ister.
Subhuddin-i Amidî kızın parmağından bir-iki damla kanı kemiğin üzerine damlatır ve derki:
- Bu kemik kanı emerse kız Sadrazamın çocuğudur, emmezse Sadrazamın çocuğu değildir.
Tatbik edilir. Kemik kanı emer, böylelikle kız mirastan kendi payına düşeni alır.
KAYNAK:
Zübeyde Kırmızı / Amid-i Nur (2009).