Selvigül Kandoğmuş Şahin

Romancı, Deneme Yazarı, Öykü Yazarı, Yazar, Edebiyatçı

Doğum
20 Kasım, 1970
Eğitim
Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi
Burç

Edebiyatçı yazar - öykü, roman, deneme yazarı. 20 Kasım 1970, Tokat Reşadiye, Demircili Beldesi doğumlu yazar, ilköğrenimini Babaeski’de, liseyi ve üniversiteyi İstanbul’da tamamladı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi (1995) mezunudur.

Kısa bir süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı.  Edebiyat ve düşünce dergilerinde yazıları ve öyküleri yayımlandı. Yörünge dergisine muhabirlik yaptı (1993). İlk öyküsü “Ellerinde Perçemler Ayaklarında İnciler”, Yedi İklim dergisinde (Eylül 1993) yer aldı. Daha sonra öykülerini Yedi İklim’den başka, Hece, Heceöykü ve Kafdağı (Almanya) dergilerinde yayımladı. 2005’te çıkmaya başlayan Pamuk Şekeri çocuk dergisinin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yaptı. İslâm Kültür Mirasını Araştırma Vakfı üyesidir.

Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunan yazar halen Milat gazetesinde köşe yazarlığını sürdürürken, düşünce ve edebiyat dergilerine yazılar yazıyor.  Bir süre Bahçelievler ve Bağcılar Belediyelerinin Eğitim Kültür Müdürlüklerinde ve Basın Danışmanlığında görev aldı. Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğinde bulundu.  Resim çalışmalarına Cemal Toy Atölyesinde başladı, daha sonra İlhami Atalay Atölyesinde devam etti. Yazı ve resim çalışmalarını sürdürürken gençlerle seminerler ve eğitim programları yapmaya devam ediyor.

Meryem Zehra’nın, Hacer’in, Mustafa Harun’un ve Hümeyra’nın annesi, İstanbul’da ikamet etmektedir.

 

Ödülleri:

 

2000 yılında Trabzon Belediyesi “Deprem” konulu hikâye yarışmasında İkincilik Ödülü aldı.

 

Selvigül Kandoğmuş Şahin İçin Ne Dediler?

 

“Şahin, hep özlemleri, yitirilmiş hayatları, güzellikleri, hayatın acılı, mutsuz yanlarını anlatır. Tüm güzellikler geride, geçmişte kalmıştır. Zaman zaman çocukluğa, onun safiyetine döner. Ona göre yaşanan zamanın zihniyeti tümüyle yanlışa yönlenmiştir. Güzellikler, doğrular hep geçmişte kalmıştır. Dostluk, samimıyet kaybolmuştur. Bunun en büyük nedeni şehirdir, modernizmdir. Kimi öykülerde kırsala dönmesi bu yüzdendir.” (Necip Tosun)

 

ESERLERİ:

 

Öykü:

 

Gülendamın Renkleri (2001, 3.baskı 2017 )

Hayırlı Haber (2002, 3.baskı 2017 )

Eylül Sancısı (Toplu Öyküler 2011 )

Savrulan (2014, 2.baskı 2015 )

Kırık Zamanlar (2015,  2.Baskı 2017 )

Allah Her Yüreğe Dokunur (2018 )

Allah Her Yüreğe Dokunur (Osmanlıca Türkçesi, 2019 )

 

Roman:

 

Yusufhan (2006, 4.baskı 2016 )

 

Deneme:

 

Hızırla Yolculuk (2011,  3. Baskı 2018 )

Kalemin Yazgısı (2014 )

Kalbin Duası (2016 )

Ahir Zaman Notları (2019 )

 

KAYNAK: Cemile Sümeyra / Selvigül Kandoğmuş Şahin ile Öykü Üzerine - Ömer Lekesiz / Yedi İklimin Üç Öykücüsünde Bakış Açısı (Hece, Mart 1998), Ömer Lekesiz - Necip Tosun / Gelenek ve Modernlik Çevresinde Öykü (Hece, Nisan 1999), Köksal Alver / Genç Öykücü Kuşağına Bir Katkı (Hece, Mart 2003), Necip Tosun / Doksan Dokuz Sayının Öyküleri (Hece, Nisan 2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Selvigül Kandoğmuş Şahin (teis.yesevi.edu.tr, 09.01.2022), Selvigül Kandoğmuş Şahin kitapları (kidega.com, kitapyurdu.com, cimri.com, halkkitabe.com, nadirkitap.com, 09.01.2022).

 

KIRAĞILAR VURMUŞ GENÇLİĞİNE

Gözlerini güçlükle araladığında, zifiri bir karanlığın içinde buluyor kendini. Göğsünden sanki sıcak bir şeyler akıyor. Elini göğsüne götürmek istiyor ama elleri külçeleşmiş, kaldıramıyor. Gözkapakları tekrar örtülüyor. Göğsündeki sızı şimdi bacaklarında. Tekrar gözlerini açmak istiyor ama bu sefer gücü yetmiyor. Kulaklarında uğultular. İbrahim'le Suat geliyor aklına. Beynindeki uğultuyla kocasının ve çocuğunun yanında olmadığını neden sonra anlıyor. Ağrıları şiddetleniyor. Sağ bacağında dayanılmaz bir sızı. Göğsü sıkışıyor. Ellerinde ve ayaklarında uyuşmalar. Göz kapaklarını aralamanın ne kadar altından kalkılmaz bir hâl olduğunu anladığı şu anda, son bir gayretle aralıyor gözlerini. Kalbinin sıkışması ve kulaklarının uğultusu daha bir artıyor. "Allahım yardım et" diyor, kanı çekilmiş çatlak dudaklarıyla. Gözkapaklarının fersiz çırpınışlarına tutulan bir fenerle, kamaşıyor gözbebekleri... "Bulduk!... Bulduk!... İşte burada" diye feryat ediyor birileri. Başını güçlükle çeviriyor. Karanlık dehlizin gerisinden, çığlık çığlığa koşturan insan selini, iç parçalayıcı siren çığlıklarını duyuyor. Çığlıklar bir türlü bitmiyor. Kanlar içinde kalmış insanlar, kollar, bacaklar... Yağan yağmurlar, gök gürültüsü. Ve korkutucu tufan, zelzele... Hâlsiz kalmış gözleri tekrar örtülüyor.

Alnına düşmüş kumral saçları dikkatini çekiyor önce. Bir daha yüzüne ve gözlerine bakmaya cesaret edemiyor. Sesindeki dalgalanma, yüreğini yumuşatıyor, içinde bir şeyler ılıyor. Kirpikleri nedensiz ıslanıyor. Yüzü alev alev , ne diyeceğini bilmez bir hâlde, öylece dinliyor. İbrahim konuştukça sesi hoş bir åhenkle yüreğinde. Neden sonra gözlerini kaldırıyor. O zaman gözlerinde gezinen maviye yakın gri bulutları görüyor. Yıllardır aradığı dostluğu, sevgiyi, aşkı taşıyan maviliğe tutunmanın heyecanı ile, ayakları yerden kesiliyor. Yüreğini onun yüreğine sığdırabilir. Adımlarını onun adımlarına ayarlayabilir. Hayatını ortaya koyup, onun duru yüzünde parlayan mavi gözlerinin huzuruna tutunarak her yere gidebilir...

Yorgun yüreğinin sığındığı bir limandı, İbrahim'in huzur dokunmuş mavi gözleri. Bakışları gözlerinden de öte, bir yerlerde, yüreğinin çırpınışlarını görür gibi, derin bir sükûta bürünmüş, içinde bir yerleri eritiyordu. Yıllardır yorgun düşmüş, yıpranmış yüreğine, sükûn bağışlayan engin yüreği olmalıydı. Onu yarınlara omuz omuza taşıyan, dost adımları...

Masada duran tek parça keki dost sıcaklığındaki elleriyle bölüp, yemeğe başladığında, hayatının geri kalan kısmını, onun bu dost sıcaklığının huzurunda yaşayacağını çoktan anlamıştı. Hiçbir erkeğin karşısında böylesine dilsiz, çaresiz kalmamıştı. Şimdi yüzü allandıkça, yüreği ılıdıkça, dilsizleşiyor, elleri masanın üzerinde, acemi devingenliklerini sürdürürken, o nereye bakacağını şaşırmış bir hâlde öylece susuyor... O zaman göğsünden apansız akan pınarlara, İbrahim'in gürül gürül akan yüreğinin coşkunluğu karışıyor. Derinden derine hasrete boğulmuş, iki ırmak gibi yüreklerinin bir yerlerde buluştuğunu hissediyor, yer kayıyor ayaklarından. İçinden "Rabbimin ayetlerinden bir ayet" diye düşünüyor.

Her zaman şehirlerinde ruhu vardır diye düşünürdü. Örneğin, İstanbul onun için mukaddes bir şehirdi. İstanbul'un ruhu hilkât garibesi olarak yükselen, iç içe girmiş binalarda, Eminönü'ndeki balık ve turşu kokan, kalabalık ve kirli insan selinde değildi elbet. Eyüp'te minarelere ve kubbelere esenlik taşır gibi bir konup bir göçen güvercinlerin kanatlarında, Beyazıt'ta asırlara şahitlik etmiş meydanın parke döşeli taşlarında, yıkılmaz çınarlarında ve Üsküdar'daki balıkçılara göz kırpan Kız Kulesi'nin yalnızlığında saklı olmalıydı. Çocukluğunun ve gençliğinin şehriydi İstanbul. Fakülteyi de İstanbul'da bitirmişti. Hırpalayıp,yoran bir sevgiliye duyduğu tutkuya benzer bir aşkı vardı yüreğinde bu şehre karşı. O nedenle ayrılmak kolay olmadı Adapazarı'nı gördüğü anda, bu şehrin ruhu vardır fikri daha bir yerleşmişti yüreğine. Bu ruh, onu diğerlerinden ayıran özelliklerinde; havasında, suyunda, mimarisinde,insanında aramalıydı elbet. Şehirle yüzyüze geldiğinde, tüm modern şehirlerde olduğu gibi, onu devâsa sıkışık binalar, kalabalık bir insan seli, egzos dumanlarına bulanmış yol vermez caddeler karşılamıştı. Caddeler, sokaklar binalar hep birbirinin aynıydı. Sıradan ve sıkıcı bir yapılanmaya sahip bir şehrin konuğu olarak gelmişti buraya...

Onu İstanbul gibi bir sevgiliden ayıran yine bir sevgili olmuştu. Hayat arkadaşı olarak tutunduğu, dostluğu ve sevgiyi yaşayarak yuvasının duvarlarını öreceği insanla gelmişti şehre. İlk günler yabancılık çekmedi değil. Ama yeni evlenmiş olmaları, evlerini döşemelerinin heyecanı ile gurbeti yaşamamıştı. (...)
 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör