Selma Fındıklı

Yazar

Doğum
19 Kasım, 1965
Ölüm
28 Mayıs, 2015
Eğitim
Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü
Burç

Yazar (D. 19 Kasım 1965, Eskişehir – Ö. 28 Mayıs 2015, Ankara). İlk ve ortaöğrenimini Eskişehir’de tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Bir süre Kömür İşletmelerinde çalıştı. 1986’dan itibaren TRT Ankara Radyosunda dramaturg olarak görev yaptı. Dil Derneği, Edebiyatçılar Derneği ve PEN Yazarlar Derneği üyesiydi.

Radyo oyunları 1983’ten itibaren Ankara, İstanbul ve İzmir radyolarında seslendirildi. Öyküleri Çağdaş Türk Dili, Düşlem, Bursa Defteri vd. dergilerde yayımlandı. 1994’ten sonra roman ve öyküleri ile de tanınmaya başlandı. Selanik İçinde adlı öyküsüyle 1996 Haldun Taner Öykü Ödülünde üçüncülüğü kazandı, Ankara İstasyonu ile 1998 Türkiye İş Bankası Edebiyat Büyük Ödülünü aldı. Ayla Kutlu Nereye Yüreğim için, “bir ilk roman olduğuna inanmak çok zor’’ dedi.

“Görülüyor ki Selma Fındıklı, geçmişi kurcalayan, geçmişle bugünün birleşip ayrıldığı noktaların peşine düşen yazarlardan biridir. Mekân olarak da zaman olarak da geçmişi seçmiş, tezgâhını oralara kurmuştur ve ürettiği her ürün, geçmişin birikiminden çıkartılmıştır. Evet, Selma Fındıklı, geçmişten bugüne gürül gürül akan selleri, o sellerin bireylere, toplumlara getirdiklerini izler ve onların yoğunlaştığı alanlara yönelir. Nesli tükenenlere, yavaş yavaş tükenmekte olanlara, anılarının mezarlığında yatanlara, bugünle bağlarını her yönden koparanlara ışık tutar ‘belki bugüne bir şeyler kazandırırım’ diye.” (Muzaffer Buyrukçu)

ESERLERİ:

ROMAN: Nereye Yüreğim (1994), Gözüm Yaşı Tuna Selidir Şimdi (1997), Saray Meydanında Son Gece (1999), Gümüşlü Martı (2001), Gecenin Yalnızlığında (2002).

ÖYKÜ: Loş Sokağın Kadınları (1995), Ankara İstasyonu (1998).

KAYNAKÇA: Muzaffer Buyrukçu / Geçmişten Fışkıran İpuçları (sayı: 253, Ağustos 1997), Muzaffer Buyrukçu / Selma Fındıklı’dan Yeni Öyküler (Cumhuriyet Kitap, 13.8.1998), H. Vasfi Uçkan / Selma Fındıklı’dan Yeni Öyküler Toplamı (Cumhuriyet Kitap, 10.9.1998), Gürsel Aytaç / Selma Fındıklı’dan “Nereye Yüreğim” (Cumhuriyet Kitap, 29.7.1999), Gümüşlü Martı: Selma Fındıklı (Cumhuriyet Kitap, 1.11.2001), TBE Ansiklopedisi (2001), H. Vasfi Uçkan / Selma Fındıklı Yeni Bir Romanla Okur Karşısında: Gümüşlü Martı (Cumhuriyet Kitap, 18.4.2002).

 

GÜMÜŞLÜ MARTI’DAN

 

Bir ağızdan şarkı söyleyen çocukların sesiyle uyandım. Güneş içindeydim. Bedenim billurlaşmış; gökyüzünden aldığı sonsuz ışığı, yaldızlı kabartmalarla süslü yüksek tavana yansıtıyordu. Nerede olduğumu bilemiyordum, öbür dünya dedikleri, burası mıydı yoksa? Peki nasıl gelmiştim? Ne zaman? Arada bir, esmer güzeli, küçük bir kız yüzü görünüp kayboluyordu... Meleklerin hep sarışın olduğuna kim inandırmıştı bizi? Yine karşımdaydı... Yine yoktu... Hiç bitmeden yankılanan da ilahiydi... Ama bizimkilere benzemiyordu... Bir yazı vardı duvar boyunca... Çini üstüne kara kara harflerdi... Kocamandı... Yabancıydı...       

"Efendimizin sözleri..."

Dedi, ansızın başucumda bulduğum siyah upuzun elbiseli, kır sakallı adam. Delice bir korkuyla yerimden fırladım. Ayağa kalkmak isteyince düştüm. Kucaklayıp yeniden yatırdı. Yüzüm göğsüne yaslanmıştı o anda. Garip bir koku aldım. Baharat karışımı ya da tütsü olmalıydı. Fazla merak etmiyordum doğrusu. Dağ yamacında eğreti duran bir kaya gibi kolayca yuvarlanışım aklımı kurcalıyordu. Nerede olduğumdan bile önemliydi bu. Ne gözüm kararmış ne de başım dönmüştü çünkü. Öyleyse derdim neydi?

"Kutsal Kitap'ta şöyle der İsa Mesih; 'Bana gelin ey yorgunlar ve ağır yüklü olanlar... Ben, size rahat sağlayacağım...'"

 Sözlerine başlamadan önce istavroz çıkarmıştı. Şimdi de dudaklarının arasında sessizce bir şeyler söylüyordu. Dua mıydı? Niçin? Hastaydım belki... Yattığıma göre... Derken, bir çatırtı koptu kafamın içinde... Korkunçtu... Çocukların ilahisini ezip geçti. Kapkara bir gece indi üstümüze... Neyse, çok sürmedi, aydınlandı ortalık... Deniz kuşları ötmeye başladı...

                                                                     * * *

Elimdeki at kılından fırça, sulandırılmış kilermeni doldurdu­ğum koca küple, güverte tahtaları arasında tekdüze biçimde gidip gelirken, uzaklı yakınlı çekiç darbeleri, testere gıcırtıları hep kulağımdaydı. Tepemde yükselen yaz güneşi, sanki afyon dumanı salıp bir masal âlemine sürüklüyordu beni... Tersanede çalışan usta, amele takımının yarattığı gürültü de bu geçişi kolaylaştıran, büyülü bir musikiydi... Ötelerde yanık tenli genç bir dülger, ha­zin bir türkünün -belli ki tamamını aklında tutamamış- nakara­tını dönüp dönüp baştan söylüyordu;

 

"Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim

Bahr-i sefîd üzerinde kara gözlüm var benim..."

 

Gümüşlü bir martı geldi, bilmem kaçıncı tekrarlayışında; usulca köşk üstüne kondu. Garipsenecek kadar kıpırtısız oturu­yordu korkuluğun ucunda. Türküyü mü dinliyordu ne? Dülgere haber getirmişti belki, bahr-i sefîd üzerindeki kara gözlü yârin­den... Belki de ta kendisiydi... Esir pazarında görüp de bir kese altın yüzünden alamadığı bir güzel için miydi bu yakınma? Yoksa hiç ulaşamayacağı bir paşa kızı için mi? Binmiş gemiye, başka bir erkeğe eş olmaya gidiyordu... Ya da çoktan nikâhlanmıştı... Bir­den sıkıldım uydurduğum ayrılık hikâyelerinden. Adını bilmedi­ğim adamla, gerçekte var olmayan bir kadının aşk yarasına der­man aramak neyime gerekti benim? Fırçayı hırsla küpe daldır­dım; macunla sıkılaştırılmış tahtalara aşı boyası çekmeyi sürdü­rürken, kendi gönlümdeki uçsuz bucaksız boşluğu düşündüm de daha beter daraldı içim. Sevdanın gölgesi bile düşmemişti yüreğime. Buydu hayatımda eksik olan. Kanım öylesine durgun, öylesine soğuktu. Yel esmeyen derin bir vadide, gözlerden ırak bir gölün yavaş yavaş kirlenip katılaşan durgun suları gibi, aklını şaşırıp da oralardan geçecek bir yolcunun küçücük bir taş atması­nı bekliyordu dalgalanmak için. Kıyısında kurumaya yüz tutmuş yapraksız ağaç da canlanırdı o zaman. Köklerinin nereye kadar uzandığını hiç öğrenememiş, yirmi beş yıllık bir garip ağaç...

                                                                      (Gümüşlü Martı, s. 8-10, 2001)

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör