Selçuk Baran

Roman Yazarı, Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
Ölüm
-
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Hikâye ve roman yazarı (D. 1933, Ankara - Ö. 1999). Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi  mezunu. Bitirdiği fakülteye bağlı enstitülerde on yıl kadar çalıştıktan sonra memurluktan ayrıldı. Hikâyeleri 1968’den itibaren Yeditepe, Türk Dili, Oluşum gibi dergilerde yayımlandı.

İlk hikâye kitabı Haziran ile Türk Dil Kurumu 1973 Hikâye Ödülünü kazandı. Bir Solgun Adam adlı romanıyla Milliyet Yayınlarının 1974’te düzenlediği roman yarışmasında beşincilik alırken, Anaların Hakkı kitabıyla 1978’de Sait Faik Hikâye Armağanını Adnan Özyalçıner’le paylaştı. Bozkır Çiçekleri adlı romanı 1978’deki Milliyet Yayınları Roman Yarışmasında övgüye değer bulundu.

ESERLERİ:

HİKÂYE: Haziran (1972), Anaların Hakkı (1977), Kış Yolculuğu (1983), Tortu (1984), Yelkovan Yokuşu (1989), Arjantin Tangoları (1992).

ROMAN: Bir Solgun Adam (1975), Bozkır Çiçekleri (1979).

HAKKINDA: Ömer Nida / Kadın Romancılarımız - Başlangıçtan Günümüze Kadar 1892-1991 (1991), Can Kurultay / Çağdaş Türk Edebiyatında Kadın Yazarlar (1993), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü - 4 (2001), TBE Ansiklopedisi (c.1, 2001).

 

ARJANTİN TANGOLARI

Bahardı... Yağmurun her ikindi üzeri yağdığı bir mayıs ayıydı. Yağmur sağanaklar halinde boşanıyor, iki saat sonra güneş açıyordu. Bahçede su dolu çukurlara ıslak yapraklardan, güneş ışığında parlayıp kocamanlaşan damlalar iniyordu arada. Yağmurun çoşkunca inişi, göğün tüm doluluğunu boşaltışı ve arınıp durulması; sonra pırıl pırıl masmavi, dingin, rahatlamış uzanışı; su birikintilerinde oynaşan günışığı bir şeyler söylüyordu: Durmaksızın her gün yeniden, şimdiye kadar duymadığım, duymaktan koktuğum, kendimden gizlediğim, hep gizlediğim şeyler... Sanki çocukluğumdan beri biliyordum, taa iz amandan beri... Neden saklıyorum, saklamışım kendimden?
Sağanağın dindiği bir ikindi zamanıydı, radyoyu açmıştım: Birden sarsılıverdim. Bir flüt sesiydi duyduğum. Sonradan öğrenecektim: Debussy'nindi müzik: Prélude a l'aprés-midi d'un Faunne... Başta duyulan flüt sesi. Pan'ın bakkaları aşka çağıran çifte kavalıydı. Ve -olacak şey mi? - bana yağmurun anlatmak istediklerini söylüyordu.

Yağmurun anlattıklarına şimdi bir de çağrı eklenmişti.

Yere diz çöktüm: yüzümü sedirin sert örtüsüne gömdüm, gözlerimi kapadım.

Müzik sürüp gidiyordu... Dalga dalga yükselen katıksız sevinç, binlerce, belki milyonlarca yıllık en yüce, en ilk ve en son düşün (gerçeğin) sevinci... Sevinç: Birleşmeyi, yalın duygu ve ten bütünlüğünü muştulayan gösterişsiz bir utku çığlığına dönüşüyordu (dönüştürüyordu Ö.L.) Saçlarımın telleri arasında dolaşan, ılık esintilere benzeyen okşayışlar vardı ve durmaksızın -taa uzaklardan da olsa- inatçı, buyurgan çağırışlar... Karşı koymak elimde olmadığından sanki yerimden kalkıp çağrıya boyun eğiyordum. Bir bakış, yalvarış, ardından kükreyen bir çarpışma... Sonra tükeniş... Ulu ormanların karanlığına doğru bir anlık çekiliş...

Sonra ışık... ışık... Gözbebeklerim yanıyor. Sarsıntılarla yüklü coşkunluğa doğru çığlık çığlığa bir koşu... Birleşmeye, bütünleşmeye doğru yok olurcasına bir atılış... Yaradılışın anlamını gerçekleştirmek istercesine bilmem kaç milyonuncu kez...
Burada, günışığının sere serpe dolaştığı aydınlık ağaçlıklarda karanlık, loş odaların gizemi yok. Şimdiye kadar aşkı, birleşme, bütünleşme duygusunu hep gizem tamamlar sanıyordum. Tutkularına, kat kat örtülerin altına gizlenmesi yetmiyordu da serin loşluklara, servi karanlıklarına bırakılmalıydı gerçek: buğular, tüller ardına.

Hayır, artık hiçbir şey suyun renksizliğine değil. Güneşin altındaki tüm renkleri görüyorum... Kör eden parlaklıklarıyla... Öğle sıcağını özlüyorum. Renklerin kuytulara gizlenmesinden açılıp saçıldığı öğle güneşinin renklerini özlüyorum. Güneş ışınları gözlerime sinsin, canımı acıtsın.
İşte şimdi çırılçıplak arzuyu duyuyorum. Sıcağın, doyuran tadın, güneşin, renklerin, kulağımı dolduran doğa seslerinin özü o. Kendi kendime yasakladığım ama hep özlediğim yaşamın özü.

Artık her şey yolunda. Birisini, birilerini, başkalarını bekliyorum. Beni kutsal sevince çekecek olanları, güneşin, aydınlığın, gölgesiz gerçeğin içine, içlerine, yakıcı gözbebeklerine doğru... Sahip olunmaya hazırım. Gücümü bana sahip olandan, olacak olandan almaya, çocukluğumun hain korkularını sarsıntılı bir sevinç kucaklaması içinde yok etmeye hazırım. (…)

                                                                                         (Arjantin Tangoları, 1992)

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör