2008 yılında üniversiteden ayrılarak, Gaziantep’te kendi muayenehanesini kurarak serbest diş hekimi (ortodonti uzmanı) olarak çalışmaya başladı. Yrd. Doç. Dr. Delal Dara Kılınç, şimdi çalışmalarını Medipol Üniversitesi Unkapanı Diş Hastanesi Ortodonti Bölümünde sürdürmektedir.
Delal Dara Kılınç, Milliyet gazetesinin “internet blog” sayfasında
ve çok sayıda yerel gazetede köşe yazıları yazdı. Edebiyat çalışmalarının yanı
sıra müzik çalışmaları alanında bestecilik, söz yazarlığı ve yorumculuk yaptı.
ESERLERİ:
Şiir: Lâl (2006, 2012), Çamur
Çağı (2013), S'aklımda (2016).
Öykü: Metalik (2013).
Deneme: Gölgeler Sesler
Hevesler (2014).
KAYNAK: Bilgi Formu ve Teyidi (2017),
Delal Dara Kılınç kitapları (sozcukitabevi.com, 03.02.2019).
Beyaz kirlenir dostum
Biraz siyah çık yola.
Beyaz kirlenir nasılsa
Sen siyaha bel bağla.
Beyazın yalanı
İddiasından da büyüktür
Ve kaçınılmazdır;
Çürütür kendini beyaz
Siyaha her adım attığında.
Kaçamaz nasılsa beyaz siyahtan;
İyisi mi?
Sen biraz siyah çık; ta başından yola…
Zaten
İnsan en çok
Hayal kırıklığını kaldıramaz,
Unutma!
(Çamur Çağı – Meşe
Kitaplığı – 2013)
Şimdi sis vardır Bitlis Deresi’nin Siirt’e bakan ucunda.
Görünmem sanmayın,
Görünür ömürleri çalınmış ölüler her tür hava
koşullarında.
Kuş da uçar, kervan da geçer, lüks otomobiller de,
yolcu otobüsleri de…
Kimse farkında olmaz belki -ya da görmezlikte
gelir ama-
Hala faili (güya!) meçhul cinayetler işlenir bu yollarda.
Yer Bitlis Deresi, bulun beni.
Orda yıldızlar top oynar şimdi,
Korkutulmuş çocukların doğadan armağan aldığı
o ıssız top sahasında.
Kavak ağaçları seyirci sıralarında,
Karanlık ve yalnızlık ve korku, insana dair ne varsa;
Dostluk ve kardeşlik ve kin ve nefret…
Yer Bitlis Deresi, bulun beni.
Beni bir sabah evimin sokağından aldılar,
Uzatmaya gerek yok; kavga olamadı erkekçe,
Yiğitlik bilmedikleri, sürü halinde çullanmalarından
belliydi üstüme.
Su tanıktır;
-Gerçi bizim davamıza karışan herkes
Önünde sonunda mutlaka sanıktırÖnce
kafama sıktılar,
Sonra cansız bedenimi yaktılar,
Sonra tıkıştırıp benden arta kalan
Yanmış et ve kemik parçalarımı bir çuvala,
Beni bir çukura attılar.
Kimi tükürdü çukura çekip gitmeden evvel,
Kimi işedi
Ve gördüm; hala kin doluydu giderken gözleri!
Yer Bitlis Deresi, bulun beni.
Oysa ölüler saygı ister en az diriler kadar.
Ebedi bir huzurgah mahşer gününe kadar.
Yer Bitlis Deresi, bulun beni;
Ben,
Mezarsız bir ölüyüm,
Gömün beni!
(Çamur Çağı – Meşe
Kitaplığı – 2013)
I .
Bu, çamur çağı sevgilim…
Bu, insan soyunun en adisinin yaşadığı,
Sevgilerin milim milim hesaplandığı,
İnsanın yaşamaktan usandığı, insanlığından utandığı…
Boşlukta boşuna yer işgal eden
Müsvedde ruhların
Sağanak şeklinde hayatlarımıza sızdığı…
Saçma sapan, uydurma ilişkilerin
Ve içlerindeki devasa boşluğa sığmak için
Hiçbir çirkinlikten kaçınmayan
Derinlikten yoksun,
Küçücük, zavallı insancıkların çağı bu…
Yalan ki artık
Nefes alıp vermek kadar kolay ve sıradan,
Artık gereksiz kavramlar;
Acımak, samimiyet ve vicdan…
Ve kimse utanmıyor yaptığı hiçbir namussuzluktan…
Büst büst anıtlaştırılan şerefsizliklerin
Dostluğu, aşkı ve sevdayı kör bıçaklarla parçaladığı,
Her tür ayıba her tür bahanenin hazır bulunduğu,
Hırsın hamam böcekleri gibi yüreklere yuva yaptığı;
Dibine kadar çamura batmış,
Pislik içinde debelenen bir çağ bu…
II.
Eğer biraz farkındaysan;
Ruhun bir deprem ölçer hassasiyetiyle
Hissediyorsa her türünü ikiyüzlülüğün, yapaylığın…
Ne sığarsın sen bu dünyaya,
Ne bu zalim dünya sana uyar…
Çamur çağı içinin tüm güzelliğini yutar…
III.
Bir başka biçimde var olmalıyız artık...
Belki utanarak…
Belki yok olmalıyız…
Belki kazımalı bir kıyamet hepimizi yeryüzünden,
Geride insan soyundan kırıntı dahi bırakmadan…
(Çamur Çağı – Meşe
Kitaplığı – 2013)