Dede Korkud

Halk Ozanı

Ölüm
-
-
Diğer İsimler
Dede Korkut, Korkut Ata, Dedem Korkut, Dede Sultan

Ozan. Dede Korkut Hikâyeleri adlı ünlü esere adını vermiştir. Hayatı hakkında çeşitli kaynaklarda değişik söylentiler vardır. Korkut Ata, Dedem Korkut, Dede Sultan olarak da bilinmektedir.  Babasının adı Kara Hoca’dır. Saltukname’ye göre İshak Peygamber oğlu İs’in soyundandır. Reşidüddin’in Camiu’t Tevarihi’nde Oğuzların Bayat boyundan, Ebul Gazi Bahadır Han’ın Şecere-i Terâkime’sinde ise Kayı boyundan olduğu söylenmektedir.

Camiu’t -Tevarih’e göre Dede Korkut, Oğuz hükümdarlarının onuncusu olan Kayı İnal Han’a danışmanlık yaptı. Oğuzların on dördüncü hükümdarı Kanlı Yavgu’ya da ömrü boyunca müşavirlik etti. Bazı rivayetlere göre Dede Korkut, Oğuz hanlarından Bayındır Han tarafından Kazan Han ve Dündar Bey’le birlikte Kâbe’ye Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildi. Orada Müslümanlığı kabul etti. Selman-ı Farisî ile dönerek Oğuzlara şeyh oldu, İslâm’ı öğretti. Bu sebeple Dede Korkut’a Müslüman Oğuzların öncüsü olarak bakılmaktadır. Ünü Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar yayılan Dede Korkut’un tarihsel bir kişilik olduğu, hayatının zamanla menkıbeleştiği anlaşılmaktadır.

Menkıbelerde Dede Korkut’un, Oğuzların bütün dertleriyle ilgilendiği, anlaşmazlıkları önlediği, her işte ona danışıldığı, öğüt verdiği, ad koyduğu, dua ettiği, deyiş söylediği anlatılmaktadır. Korkut Ata’nın ölümüyle ilgili Kazaklar arasında yaygın olan menkıbeye göre ise, Dede Korkut’a rüyasında gördüğü aklar giymiş bazı yaratıklar kırk yıl yaşayacağını haber verince ölümsüzlük istemeye karar vermiş. Karşılık beklemeden hastalara yaptığı yardımlar Allah katında makbule geçmiş ve bir gün rüyasında “ölümü kendin istemedikçe ölmeyeceksin” denmiştir. Onun ölümü hakkında oldukça zengin başka rivayetler de vardır. Mezarının yeri kesin olarak bilinmemektedir. Yunus Emre gibi Dede Korkut’un da birçok yerde mezarına rastlanmaktadır.

Oğuzların destanî hayatının anlatıldığı Dede Korkut Kitabı, destanî halk hikâyelerinin en güzel örneğidir. Asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân”dır. Dede Korkut hikâyelerinin 15. yüzyılın ikinci yarısında, Kars ve Erzurum dolaylarında hikâye anlatma ustalığı bulunan bir hikâyeci-ozan tarafından yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. On iki hikâyeden oluşan Dede Korkut Kitabı’nın başında Dede Korkut’un efsanevî kişiliğini tanıtan bir önsöz bulunmaktadır. Kitaptaki hikâyelerden Tepegöz ve Deli Dumrul’da tabiatüstü varlıklara karşı verilen savaş anlatılmaktadır. Bamsı Beyrek ve Kanturalı Oğlu Boğaç ve İç Oğuz-Taş Oğuz adlı hikâyelerde geçen savaşlar, diğer altı hikâyede ise kâfirlerle yapılan cenkler anlatılmaktadır. Hikâyelerdeki olayların Kuzey-Doğu Anadolu’dan Azerbaycan ve Kafkasya’ya uzanan geniş bir bölgede geçtiği, Oğuz beylerinin savaştığı komşularının da Gürcüler ve Trabzon Rumları olduğu sanılmaktadır.

Türk halk edebiyatının en güzel örneklerinden biri olan Dede Korkut Hikâyeleri, eski bir destandan kopmuş izlenimi veren hikâye-destan arası bir üslûptadır. Hikâyeler yarı nesir yarı manzum parçalardan oluşmaktadır. Eserin dili Azerî lehçesinin özelliklerini göstermekle birlikte, başta Kıpçak lehçesi olmak üzere Türk boylarının dillerinden ve Moğolca’dan geçmiş bazı kelimeler de mevcuttur. Dede Korkut kitabında Türkler’in kaynağı Hunlar’a kadar dayanan devlet teşkilatının izleri bulunmaktadır. Eserde Oğuzlarda ve genel olarak Türkmenler’de sıkı sıkıya riayet edilen teşrifat kurallarının yürürlükte olduğu görülmektedir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde en büyük yeri savaşlar tutmaktadır. Bu hikâyelerde kadına da büyük değer verilmektedir. Toplumda en yüksek mevki kadına aittir. Bütün Oğuz beyleri tek eşlidir. Doğan çocuğa ad verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Dede Korkut Kitabı’nda açıktan açığa öğüt veren parçalar azdır. Çok dinamik bir örgüyle anlatılan olayların en belirgin vasfı hareketlilik ve gerilimdir. Hikâyeler sağlam yapılı ve az kusurludur. Hikâyelerin dili ahenklidir.

Kemal Tahir’in Devlet Ana’da, Tarık Buğra’nın ise Osmancık’ta Dede Korkut’un bu üslubundan etkilendiği söylenmektedir. Onlar, bu hikâyelerde yer alan pek çok kahramanı adlarıyla romanlarına taşımışlardır. Aynı etki, Mustafa Kutlu’nun benzer kahramanların hikâyelerini birbirinin devamı gibi anlattığı Yokuşa Akan Sular isimli kitabında da görülmektedir.

Dede Korkut Kitabı’nın ilk bilinen yazması Dresten Krallık Kütüphanesinde 1815’te bulunan nüshadır. Dresden yazması, önce 1916’da Kilisli Rıfat Bilge, 1938’de de Orhan Şaik Gökyay tarafından yayımlandı. İkinci nüshası 1950’de Vatikan Kütüphanesinde bulunan ve sadece altı hikâyeden oluşan eksik yazma nüshasıdır. Vatikan yazması önce 1952’de Ettore Rosi tarafından yayımlandı. Her iki nüshanın karşılıklı baskıları da yapıldı.

“Türk edebiyatı tarihinin en büyük âlimi Prof. Fuad Köprülü’nün derslerinde söylediği bir söz vardır: Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkutu öbür gözüne koysanız yine Dede Korkut ağır basar.

“Dede Korkut Kitabının değerini ifade etmek için bundan daha güzel bir söz bulmak mümkün değildir. Gerçekten Dede Korkut Kitabı Türk edebiyatının en büyük abidelerinin, Türk dilinin en güzel eserlerinin başında gelir.

“Dede Korkut Kitabının bu yüksek değeri onun mahiyetinin tabii neticesidir. Dede Korkut millî bir destandır. Millî destanlar, taşıdıkları vasıflar dolayısıyla, bağlı oldukları dil ve edebiyat sahaları içinde daima müstesna bir yer işgal ederler.” (Muharrem Ergin)

“Göçebelerde esas olan akıncı ve savaşçı ruh bu kitapta yeni bir amaca, İslâmlığı yaymak amacına (yani Alp-erenlik’e) yönelmiştir. Daha doğrusu, eski göçebe savaşları ile din savaşları tek bir şey haline gelmiştir. Yani Oğuzlar, bir uçtan gelenekli hayatlarını sürerken, bir uçtan yeni benimsedikleri dinlerini kâfirler üstüne yayarlar. Bu kitapta cengâverlik aynı mücahidlik olarak manevî bir değer kazanmaya başlar.” (Ahmet Kabaklı)

“Hikâyelerden ikisini, Bamsı Beyrek (III) ve Kanturalı (VI) hikâyelerini bir yönden aşk hikâyesi olarak adlandırmak yerinde olur. Fakat bunlara da, kahramanların elde etmek istediği sevgililere ulaşıncaya kadar göze aldıkları tehlikeler, kendilerinden başkalarının başaramayacağı büyük imtihanlar hâkim rengi vermektedir. Büyük maceraların ana çizgileri arasında tarihî unsurlar da yer almaktadır. Bamsı Beyrek, tutsak olduğu Bayburt Kalesinden bir yolunu bulup kaçtıktan sonra orada bıraktığı arkadaşlarını kurtarmak için, Oğuz beyleriyle geri döner ve Bayburt Kalesini kuşatıp alırlar. Kanturalı, Trabzon tekfurunun güzel kızı Salcan Hatunu, otuz iki kâfir beyinin hakkından gelemediği üç canavarla ayrı ayrı güreşip onları öldürdükten sonra elde etmekle birlikte, hikâye kızı verdiklerine pişman olan kâfirlerle savaşıp onlara üstün gelmesiyle son erer.” (Orhan Şaik Gökyay)

“Osmanlı tarihçileriyle Namık Kemal’den beri tarihten ders çıkarmaya çalışan yazarlar ve romancılar, ister istemez Dede Korkut’un anlatım tarzına başvurmuşlardır. Bu kitap bilinmediği ve okunmadığı zamanlarda bile mâşeri vicdanın sesi olarak Dede Korkut tavrı yaşamıştır bu toplumda…

KAYNAKÇA: Cevdet Kudret / Bugünkü Türkçemizde Dede Korkut Hikâyeleri (1970), Orhan Şaik Gökyay / Dede Korkutun Kitabı (1973), Firuzan Toprak / Boğaç Han (1973), Evliya Çelebi / Seyahatname (c. 2), Mustafa Miyasoğlu / Dede Korkut Kitabı (1984), Müjdat Karayerli / Dede Korkut Masalları ve Ömer Seyfettin Hikâyeleri (1985), Muharrem Ergin / Dede Korkut Kitabı (1986), Mahir Ünlü / Dede Korkut Öyküleri (1995), Birsen Pekçolak- Zeki Büyüktanır / Homeros’tan Günümüze Anadolu Destanları (2002), İhsan Işık / - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör