Hüseyin Ali Köse

Yazar, Şair

Doğum
02 Ekim, 1936
Eğitim
Şumnu Pedagoji Enstitüsü
Burç
Diğer İsimler
Hüseyin Kösev

 Şair ve yazar. 2 Ekim 1936, Bulgaristan / Razgrat / Vazovo köyü doğumlu. Hüseyin Kösev imzasını da kullandı. Liseyi Kemallar’da (İsperih) dışarıdan sınava girerek bitirdi. Şumnu Pedagoji Enstitüsünü yine dışarıdan okudu. Sonra Sofya’da Bulgar Komünist Partisi Merkez Komitesine bağlı Toplumsal Bilim Sosyal Yönetim Akademisinin Gazetecilik Bölümünden mezun oldu. Razgrat ilinin çeşitli köy ve kasabalarının çocuk ve gençlik derneklerinde eğitimci olarak çalıştı, il merkezinde ise değişik örgütlerde görev aldı. İlin Dostluk gazetesi editörlüğünü, Yeni Işık, Güven gazeteleri ile Yeni Hayat dergisinin muhabirliğini yaptı.

Hüseyin Ali, merkez ve yerel basında; ‘Lütfi Pehlivan’ın Hayatı Üstüne Hikâye’yi, şiir, taşlama mizah yazıları yayımlandı. 1996 yılında Nasrettin Hoca Öykü Yarışmasında birincilik ödülüne değer görüldü. Halen Razgrat’ ta oturuyor. Evli ve iki çocuk babasıdır. Bulgarca ve Rusça biliyor.

ESERLERİ:

ŞİİR: Üzülmüş Evler Kraliçesi (2000).

DERLEME: Tuz Biber (2000).

ARAŞTIRMA: Kanlı İzler (Asimilasyon şehitlerinin belgeseli, Razgrat 2001), Bourdieu Medyaya Karşı Medyya: İşbirlikçi Zorba ve Çığırtkan  (2004).

KAYNAK: Hayriye Süleymanoğlu Yenisoy / Bulgaristan Türk Çocuk Edebiyatından Örnekler (2002), Dr. Şaban M. Kalkan Belgeliği (2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

 

GAZİ

Evet, adı Gazi'ydi. Manâsını iyi biliyordu ve çok seviyordu adını. Adeta gururlanıyordu onunla. Bazı kadeh dostları, sohbet esnasında “Neren gazi senin ba, Gazi?” diye espiri yapıyorlardı, ama o ciddiye alıyordu işi de “Başımıza ne geleceği bilinmez, belki gün gelir de gazi olurum, arkadaşlar.” diyordu.

Maalesef, Gazi'nin de dediği gibi, akla gelmeyenler başa gelmişti. Malüm ya, “Soya Dönüş” diye tarihe giren nice, nice acılarla yüklü o unutulmaz süreç, Bulgaristan Türk aydınlarını toplu halde ülkenin uzak ve ıssız bölgelerine sürgünle başla¬mıştı. Kara sicillerin birinde İsperih belediyesi îvan Şişmanovo’lu Gazi İsmail de vardı. Otobüslere doldurulmalarıyla, kendi¬lerini Tuna boyu kenti Lom'da buldular. îşte orada oldu ne ol¬duysa. Bir sürü işkenceler sonucu, tüm tepkilerine rağmen iradesi buruldu. Günay'ı ile Hayri’si kadar sevdiği adı zorla değiştirildi. Uzun zaman sonra, eve Galin adıyla döndü. Bir şeyler yaparak adını savunmalıydı. Ama nasıl, nerede ve kimlerle?! Şimdi artık hep bu sorun kurcalıyordu beynini. Çiftçilik, tornacılık, tesviyecilik, tüm inşaat işleri nice, nice ara¬nan becerilikleri vardı, ama o duracak bir yer bulamıyordu adeta.

    Biraz ara verdi, çalışmadı. Nihayet İsperih Fayans zavodunda işe başlamıştı ki, bir akşam eve dönüşünde üç milis erdi ardından. Aralarından biri çantasından çıkardığı zarfı uzatarak “Bu sana" dedi. Gazi, zarfı aldı. İçinden bir mahkeme kararı çıktı. Gözlerine inanamadı. Zarfın üstünü bir kez daha okudu. Evet, ona aitti ve üç yıl mahpus cezasına çarptırıldığı yazıyordu. Şaşarak:

-       Bu ne demek? diye sordu. Benim hiçbir suçum yok.Sonra,istindağa ve davaya çağırıldığımı da hiç hatırlamıyorum.

-       Biz yanıt vermeye değil, seni toplamaya geldik, diye kesti onun sözünü aynı milis sert, sert. Hemen hazır ol ve cipe bin! Yarım saat vaktiniz var! Ötesini vardığın yerde anlarsın!

Evet, sonra anladı. Beleneydi vardığı yer. O sıralarda tüm Türk aydınları sürüldüğü o bataklık, sivrisineklik ve dayağı bol cezaevi denilen cehenneme. Girdi de bir yıl çıkamadı ora¬dan. Ne çektiğini bir o biliyordu, bir çektirenler! Nihayet bir akşam yine "Hazır ol!" emri verildi. Eve değil ama, bu kez de Bobovdol yolunu tuttular milisle birlikte. Tam iki yıl sonra dön¬dü evine.

Mahpusluk süresinde ve ondan sonra da bir hayli vakit Gazi, cezasının nedenini soruşturdu hep. Ve her soruşunda da yetki¬liler sağ elindeki döğme ay ve yıldız nakışına hemen bir göz atıp “Biraz coşkun, azgınsın da bu kargaşalı günlerde bir şeyler yapmayasın diye seni biraz içeri aldık” diye yanıtlıyorlardı kı¬sadan riyakârca gülerek.

Bu “Biraz içeri almak” pahalıya çıkmıştı Gazi'ye. Ondan sonra ıhmadı. Çehre, sağlık, sinirler bozuldu. Belene'de başla¬yan o baş ağrısı gittikçe üsteledi. Geceleri bağırarak uyanıyor, ondan sonra da ne kendi uyuyabiliyordu, ne de yanındakileri! Eşi Remziye' nin “Neyin var, ne bu korku, bu belinleme?” sorularına ve tesellilerine yalnız derin derin içini çekerek: “Ne bilir¬sem, onu ben biliyorum” deyip geçiyor, hiç sakinleşemiyordu. Doktorlar da derdine bir çare bulamadılar. Uzamadı, yaşamını yitirdi!

 

 (Gazi İsmail Şişmanovo, Razgrat 1946-1988)

KAYNAK: Dr. Şaban M. Kalkan Arşivi (2014).

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör