İslam
âlimi, müftü, mutasavvıf (D. 25 Nisan 1838, Diyarbekir - Ö. 10 Mart 1902,
Diyarbekir). Hem İslami ilimlerde, hem tasavvuf yolunda önemli bir zat olarak
tanınan ve “Mevlâna” lakabıyla da bilinen Ahmed Muhtar Hilmi Efendi, erdemli
kişiliğiyle meşhur Hacı Yusuf Ağa adlı bir zatın oğlu olarak Diyarbekir’de dünyaya
geldi.
Babası
Hacı Yusuf Ağa, önceki çocuklarından hiç biri yaşamayıp küçük yaşlarda vefat
ettiğinden, Hicaz’a giderek mağfiret dilemiş, yüce Allah’tan kendisine hayırlı
bir erkek evlat ihsan buyurmasını niyaz etmişti. Hicazdan dönüşünden kısa bir
süre sonra Ahmed Muhtar Hilmi’nin doğumu gerçekleşti. Ancak çocuk dokuz ay
geçmeden yedi aylık iken dünyaya geldiği için Hacı Yusuf Ağa sevinç ve şaşkınlık
karışımı duygularını şöyle ifade etmiştir:
“Bilmem eyleyecek girye midir, hande midir?”
Doğuma
yakın günlerde saliha bir kadına, rüyasında yaşlı bir zat görünüp bu çocuğun
uzun ömürlü olması dışında çağının benzersiz insanlarından biri olacağının
müjdelenmesi üzerine, yeni doğan bebeğe Ahmed Muhtar adı verildi.
Ahmed
Muhtar, henüz beş yaşında iken Kal’avî Hacı Hafız Mehmet Efendi adlı hocadan
Kur’an-ı Kerim öğrenerek, kısa sürede hatmeyledi. Ardından, el-Hacc Mehmed
Efendi hocadan sarf ve nahiv (dilbilgisi) tahsil etti. Sonra Diyarbekir Şer’iye
Mahkemesi başkâtibi ve hattatlığıyla da ünlü Kara Hafız Mehmet Efendizâde
Mehmed Salih Efendi’den Mantık ve Me’ani okumaya başladı. Bu hocasından çeşitli
hat yazıları (hutut-u mütenevvia) için de icazet aldı.
Sonraki
yıllarda Ahmed Muhtar, Çermikli Mustafa Naci Efendi’den bir süre Beyzavî
Tefsiri ile Mesnevi-i Şerif eğitimi aldı. Yüksek ilimlerdeki bilgilerinin
zenginliği ve erdemli kişiliğiyle tanınan Arapzâde el Hacc Mehmed Hasib Efendi’den
1864-1865 yıllarında okuduğu kitapların tamamını ezberleyerek Camii-i Kebir’de
düzenlenen törenle yüksek icazetini (icazet-i ali) aldı.
Ahmed
Muhtar Hilmi Efendi, 1872 yılına kadar Zinciriye Medresesi’nde ders vererek
öğrencilerine kıraat ilminde ve on iki ilimde icazetler verdi. Bir yıl sonra
Mardin halkı tarafından bu şehirdeki Kasım Paşa Medresesi müderrisliğine davet
edilince, onları kırmayarak bu medresede de dersler verdi.
Erdemli
kişiliği ve yardımseverliğiyle ünlü Ahmet Muhtar Efendi sayesinde adı geçen
medrese kısa bir süre içinde tam bir ilim yuvası özelliğini kazandı. Bu
döneminde ders verdiği tanınmış öğrencileri arasında, sonradan “Tezkire-i
Şuara-i Âmid” adlı eserinde hayatını yazacak olan ünlü yazar Ali Emirî
Efendi de bulunmaktadır. Ali Emirî, adı geçen eserinde, bu meşhur kitabını
yazdığı sırada üstadın Mardin’deki medresede ders vermeye devam ettiğini de
belirterek, şu sözleriyle kendisinden sitayişle bahsetmektedir:
“Gerek
memleket ahalisinden, gerek etraf memleketlerden bir hayli talebe toplanıp Bedir
parlaklığında (Bedir-tabdâr) üç faziletin
daima çalışmaya (devr-i mülazemetine) sarılıp haliyle ilim nurlarını
saçarak, fenlerin esrarından feyz almaktadırlar.”
Nitekim,
Ahmed Muhtar Efendi, Ali Emiri’nin tezkiresinin yazılmasından 3-4 yıl sonra
Diyarbekir Müftüsü üstad Arabzade Hasib Efendi’nin vefatı üzerine Diyarbakır
Müftülüğüne atanarak burada 20 yıl kadar hizmet vermeyi sürdürmüş, 1319 senesi
Zilkade’sinde (9 Şubat-10 Mart 1902) ebedi âleme göç etmiştir.
Ali
Emirî Efendi, adı geçen eserinde Ahmed Muhtar Hilmi Efendi’nin şahsiyeti
hakkında şu bilgileri de vermektedir:
Ahmed
Muhtar Hilmi Efendi, aklî ve naklî ilimlerin hepsine haiz ve büyük maharet
sahibi olmakla beraber takva mertebesinin zirvesine varmış, zahidlikte (zühdde)
vaktin Bayezid’i demeğe hak kazanmıştır.
Yumuşak tabiatlı (hilm-i hulûk) mütevazi, özetle güzel ahlakın tamamını
kendinde toplayan bir zattır.
İlim
ve edebiyat meclislerinde gayet de güzel okuduğu Arapça dualar debdebeli,
fasih, beliğdir. Anlam derinliğine de sahip çok güzel gazeller yazmıştır.
Bu
kadar erdemli ve olgun ve takvasıyla beraber tasavvuf tarzında şiirler yazmakta
gösterdiği ustalığı şahsiyetiyle de bir bütünlük kazanmış; ancak şiirlerini
yayımlamaya pek istekli olmamıştır.
Ali
Emiri Efendi, Tezkire’sine koymak için kendinden şiir örneği
istediğinde; Ahmed Muhtar Hilmi Efendi, şiirde ustalığını ortaya koyan iç dilde
(elsine-i selâse ile mülemmâ) tarzında Arapça-Farsça-Türkçe yazdığı, ekte
sunduğumuz terci-i bendi göndermiştir:
KAYNAKÇA: Ali Emirî / Tezkire-i Şuarâ-i Amid (1. Cilt, Matbaa-i Amid,
Dersaadet, 1328, s. 240-242). Müellif hakkında ek bilgileri veren:
torunlarından Oğural Pamukçu, Ali Emirî'nin tezkiresinden sadeleştiren:
Abdurrahman Üzülmez, İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı
İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2017).
Kad
rü’yana fî tarikü’l-aşk enva’ü’l-belâ
Olmadık
rahat o lâldan derd-i aşka mübtelâ
Hal
mâ pez-merde şed ey dilber şirin edâ
Mukaddiminle
pür-ziyâ bezmi ey huri leka
Def’
ola ta ki derunumda olan renc u ‘ana
İnne
li-kalben hazinan ya habibi far hami
Eyler
icra gözlerim ol hazan ile eşk demi
Nazeninem
an dil mecru-harada merhemi
Mukaddiminle
pür-ziyâ bezmi ey huri leka
Def’
ola ta ki derunumda olan renc u ‘ana
Ma
sema’na aşıkan fiddehr mesruru’l-fevâid
Var
mı alemde acep bir aşık olmuş bir murad
Bari
der vakt-ı şümâ mar iken mesrûr u şâd
Mukaddiminle
pür-ziyâ bezmi ey huri leka
Def’
ola ta ki derunumda olan renc u ‘ana
Etterkü’llevm
‘azûli külli şey’in fil-kadr
Var
imiş takdirde görmek bir nice elem ve keder
Aşıka
nera ey piripeyker mifkun ez-nazar
Mukaddiminle
pür-ziyâ bezmi ey huri leka
Def’
ola ta ki derunumda olan renc u ‘ana
Menzi
yevmü’l-hicr târ aklı rahat rahatı
Masru’
atıla memnun et dil pür hasreti
Hahid ez-tü Hilmi-i şeydâ-nigâh ve rafeti
Mukaddiminle
pür-ziyâ bezmi ey huri leka
Def’
ola ta ki derunumda olan renc u ‘ana
(*) Mülemma, dizelerinden her biri başka dille
yazılmış şiir demektir. Bu şiir Farsça, Türkçe ve Arapça dizelerden
oluşmaktadır.
KAYNAK:
Ali Emiri, Tezkire-i Şuarâ-i Amid, 1. Cilt, Matbaa-i Amid, Dersaadet, 1328, s.
240-242).