Yazar
(D. 25 Kasım 1905, Şehzadebaşı / İstanbul - Ö. 22 Mart 1993). Annesi Meliha
Hanım, babası Piyâde Kaymakamı (Yarbay) İsmâil Hakkı Bey’dir. Kendisi gibi Türk
kültürüne büyük hizmetlerde bulunmuş olan sanat tarihçisi ağabeyi Ekrem Hakkı
Ayverdi’den sonra âilenin ikinci ve son çocuğu olarak dünyâya geldi. Baba
tarafından şeceresi Ramazan oğullarına kadar uzanır.
Sâmiha
Ayverdi, özellikle babasının ve bütün ailenin sevgi çemberi içinde eski büyük
âile tipinin dadılı halayıklı havasını soluyarak büyüdü. Daha üç dört yaşından
itibaren babasının, evinde düzenlediği selâmlık sohbetlerine katıldı. Bu
sohbetlerde Ziya Paşa, Cevdet Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Çürüksulu Mahmut Paşa ve
Ressam Ali Rıza Bey gibi ünlülerin konuşmalarını dinleyerek yetişti. Bu
sohbetler onun, öğrenmeye hevesli doğasını besledi ve güçlü hâfızasına
yerleşerek eserlerine malzeme kaynağı oldu. 1905-93 yılları arasında II.
Abdülhamit, İkinci Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Balkan Savaşı, Birinci Dünya
Savaşı, İstiklâl Savaşı ve Cumhuriyet dönemlerini yaşadı.
Beş
yaşında mahalle mektebine başlayan Sâmiha Ayverdi 1921 yılında, Süleymâniye
İnas Nümune Mektebini bitirip özel dersler almaya başladı. Yazar bu dönemde
Fransızca öğrendi. Henüz on iki yaşındayken Kısâs-ı Enbiyâ ve Servet-i Fünûn
ciltleri de dahil olmak üzere babasının kütüphanesindeki birçok eseri okudu. On
altı yaşında iken bir kaymakamla evlendirildi. Ancak anlaşamadığı eşinden
Nâdide adında bir kız çocuğu dünyaya getirdikten sonra ayrıldı, evlilik
defterini böylece kapattı.
Hayatında
en önemli rolü oynayan insan, annesi vâsıtasıyla eşiğinden içeri adım attığı
Kenan Büyükaksoy, nâm-ı diğer Kenan Rufâî oldu. Dayısı Server Hilmi Bey’in
mektep arkadaşı olan bu zat 1867’de Selânik’te doğmuş ve ilk mânevi terbiyesini
annesi Hatice Cenan Hanım’dan almıştır. Dokuz yaşındayken Galatasaray
Sultânisine girmiş ve mektebi bitirdikten sonra çeşitli şehirlerde eğitim
müdürlüğü yapmıştır. l900’de Medine’de inşa edilen İdâdî-i Hamidi (Abdülhamit
Lisesi) müdürlüğünde bulunmuş, daha sonra çeşitli yüksek okullarda müdürlük ve
eğitim müfettişliği görevlerine getirilmiştir. Hayatındaki Kenan Büyükaksoy’un
yerini kendisi şöyle tanımlar:
“Vatan
ve imanı, kılıcın iki yüzü gibi birleştirmiş bir âilenin evlâdı olmakla
beraber, dünya görüşü ve insanlık anlayışı yolunda atmaya çalıştığım her adımı,
hocam Kenan Rif’âî’ye borçluyumdur. Bir mânevi murâkebe, derûnî muhasebe ve
birlik görüşünden uzaklaştıkça, ulvî duygu ve yapıcı düşüncelerini kaybeder
olan cemiyet ve milletlerin yüzlerinin gülmesi için, şahsi ihtiras ve menfaat
şâibesiyle kirlenmemiş rehber otoritelere muhtaç bulunduklarına inanıyorum.
Hayatıma
bir çizgi çekerek yekûnunu gözden geçirdiğim zaman, kendi kendisinin emiri
olduğu gibi, etrafındakileri de hayvânî ve nefsâni hırs ve çirkinliklerinden
âzâde ederek hürriyete kavuşturma cihadı içinde olan bir ulunun çömezi
olmaklığımdan başka kârım olmadığı gerçeğini görüyorum.”
Otuz
iki yaşında iken ilk romanı Aşk Budur (1938) yayımlandı. Daha sonra art arda
diğer romanları basılmaya başladı. Hepsi de tasavvuf ve mânevi aşkı anlatan bu
kitaplar hakkında Necip Fazıl, Refii Cevad, Âdile Ayda gibi isimler övgü dolu
yazılar yazdı.
1946
yılından sonra tür değiştirerek roman yazmaya son verdi. Artık “fikrî, içtimâî
ve târihî eserlere” ağırlık vermeye
başladı. Ayrıca İstanbul Fetih Cemiyeti,
İstanbul Enstitüsü ve Yahya Kemal Enstitüsünde faal üyeliklerde bulundu. Türk
Kadınları Kültür Derneği İstanbul Şubesi’nin ve Kubbealtı Akademisinin kurucu
üyesi olarak çalıştı, akademiyi fikir ve yazılarıyla besledi. İlerleyen yaşına
rağmen köşesine çekilmek şöyle dursun aktivitesini arttırarak sürdürdü. 1980
yılında Libya tarafından İspanya’nın Sevil şehrinde düzenlenen İslâm Konferansı
için hazırlık toplantısına bir tebliğle katıldı. 1969-80 yılları arasında
çeşitli Avrupa ülkelerine yaptığı gezilerde tuttuğu notlar, Yeryüzünde Birkaç
Adım adlı eserini yazılmasını sağladı. 1984 yılında çok sevdiği ağabeyi Ekrem
Hakkı Ayverdi’yi kaybetmesi, bozulmaya başlayan sağlığını daha da kötüleştirdi.
Bu duruma rağmen çalışkanlığı ve özellikle okumadan kopmayışı için Ahmet
Kabaklı şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Sâmiha
Hanımefendi kadar titiz bir okuyucu görmedim. O muhakkak ortamızda bir büyük
ilham gibidir. Tur’da oturan bir velî gibi sesini bize duyurur. Yazımızda ufak
bir meziyet varsa ilkin onun gözü önündedir ve ilkin o bizi bulur ve ilkin o
tebrik eder. Maksat teşviktir. Yazılarımızı yahut faydalı yazıları her güzel yazıyı
teksir edip Avrupa’ya yollar, Anadolu’ya yollar, Suriye’ye yollar, Mısır’a
yollar.”
Hakkında
basında çıkan yazılarda kendisi için kullanılan sıfatlar, hizmetlerinin bir
özeti gibidir: “Mistik bir kadın yazar”, “Sâmiha Ana”, “Vatan Ana”, “Yaman Bir
Türk Akıncısı”, “Alperen”, “Milli Hâfıza”, “Milli Vicdan”, “Vakıf Ana”,
“İstanbul Hanımefendisi”, “Son Osmanlı”…
Ödülleri:
Kendisine, 1978’de Türkiye Milli Kültür Vakfı Armağanı, 1984’de Millî Kültür Vakfı tarafından Türk Millî Kültürüne Hizmet Şeref Armağanı, l985’de Yeryüzünde Birkaç Adım isimli kitabı dolayısıyla, Boğaziçi Yayınları tarafından Boğaziçi Başarı Ödülü, 24 Nisan 1986’da, Türk Edebiyatı Vakfı tarafından millî sanata hizmetlerinden ötürü plaket, 5 Mart 1988’de yazı hayatının 50. yılı dolayısıyla Aydınlar Ocağı Genel Merkezinde tertiplenen törende plaket, 13 Mayıs l990’da Âile Araştırmaları Kurumu tarafından şükran beratı, 1992’de Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği Üstün Hizmet Ödülü, 28 Şubat 1992’de kurucu üyeliğini yaptığı Türk Kadınları Kültür Derneği tarafından plaket verildi. Türk Edebiyatı Dergisi 1984’de 127. sayısında yer alan Sâmiha Ayverdi özel bölümü, Yazı hayatının 50. yılı dolayısıyla Kubbealtı Akademi Mecmuası Ekim 1988 özel sayısı olarak çıktı.
Merkez Efendi Kabristanında toprağa verilmiştir.
Samiha Ayverdi
İçin Ne Dediler?
“S. Ayverdi’nin teşbihlerle, telmihlerle,
mecazlarla örülü uzun cümlelerden oluşan edebî kudreti yüksek Türkçesi, ilk
bakışta okuyucuyu zorlar gibi görünür. Ama okudukça ve dilin lezzetini duydukça
o cümlelerden kopamazsınız. Türkçenin haşmeti, ifade kaabiliyeti, kıvraklığı,
musikisi Ayverdi’nin cümlelerinde kendini gösterir. Bu cümleler derununda, son
derece köklü bir kültür ve medeniyet dünyasını da günümüze taşır.“ (İsa
Kocakaplan)
***
“Yazınsal
yapıtlarının hemen hepsi, İstanbul üzerinde odaklanan kitaplardır. Ayverdi de
Yahya Kemal ve A. Ş. Hisar gibi, İstanbul’u Osmanlı-İslâm uygarlığının
cisimleştiği uzam olarak görür. Modernizme ve Cumhuriyete ilişkin görüşleri
tartışmaya açık olan, yer yer gizlenemeyen bir fanatizmi yansıtan Ayverdi,
roman ve anılarında üslupçu bir eğilim göstermektedir.” (Ahmet Oktay)
***
“Yazar,
dünü bugüne taşımaya çalışır. Tasarlanmış, düzenlenmiş, geçmişte mistiğin
karışımı bir dünya ancak onu doyuma ulaştırır. O mücerret mekanı, reel bir
mekan olan İstanbul’da yakalar. İstanbul’u metafiziğin, ütopist dünyanın bir
taşıyıcısı olarak görür. (…) Geçmişin ruhunu yaşanılan zamana taşıyan geleneğin
‘an’a dinamizm kazandırdığı inancındadır. Ayverdi’de ‘estetik’ ve ‘metafizik’
tarihi süreklilik’tir.” (Banıçiçek Kırzıoğlu)
ESERLERİ:
Roman: Aşk Bu İmiş
(1938), Batmayan Gün (1939), Mabette Bir Gece (1940), Ateş Ağacı (1941),
Yaşayan Ölü (1942), İnsan ve Şeytan (1942), Son Menzil (1943), Yolcu Nereye
Gidiyorsun (1944), Mesihpaşa İmamı (1948), İbrahim Efendi Konağı (1964), Hancı
(1988), Bağbozumu (1987), Küplüce’deki Köşk (1989).
Deneme-İnceleme: Yusufçuk
(makale ve konferanslarından seçmeler, 1946), Kenan Rifâî ve Yirminci Asrın
Işığında Müslümanlık (1951, 3. bas. 1983), Edebî ve Manevî Dünyası İçinde Fatih
(1953), Boğaziçi’nde Tarih (1966), Misyonerlik Karşısında Türkiye (1969),
Türk-Rus Münasebetleri ve Muharebeleri (1970), Millî Kültür Meseleleri ve
Maarif Dâvâmız (1976), Türk Tarihinde Osmanlı Asırları (3 cilt, 1975-76), Abide
Şahsiyetler (1976), Türkiye’nin Ermeni Meselesi (1976), Kölelikten Efendiliğe
(1978, Arapça ve İngilizcesi 1979, Urducası 1981), Dost (1980, İngilizcesi
1995), Yeryüzünde Birkaç Adım (1984), Mektuplardan Gelen Ses (1985), Rahmet
Kapısı (1985), Ne İdik Ne Olduk (1985), Ah Tuna Vah Tuna (1990), Dile Gelen Taş
(1999), Ratibe (haz. Aysel Yüksel, 2000), İthaflar (2002), İki Âşina (2003),
Ezelî Dostlar (2004), Dünden Bugüne Ne Kalmıştır (2006), Arkamızda Dönen Dolaplar (2007), Kaybolan Anahtar
(2008), Paşa Hanım (2009), Ebâbil Kuşları (2010), O da Bana Kalsın (2013), Üç
Günlük Dünya İçin (2014), Sinan’ın Günlüğü (2015).
Anı: İstanbul
Geceleri (1952), Bir Dünyadan Bir Dünyaya (1974), Hatıralarla Başbaşa (1977),
Hey Gidi Günler Hey (1988).
Şiir: Hancı (2003).
Söyleşi: Mülâkatlar
(2005).
Mektup: Mektuplar 1
Sâmiha Ayverdi - Belkıs Dengiz (2015), Mektuplar 2 Sâmiha Ayverdi – Annemarie
Schimmel (2015), Mektuplar 3 Sâmiha Ayverdi – Nazik Erik (2016), Mektuplar 4
Sâmiha Ayverdi – İlhan Ayverdi (2016), Mektuplar 5 Sâmiha Ayverdi – S.Huri ,
S.Erol, N.Araz (2016), Mektuplar 6 Sâmiha Ayverdi – Kemal Aren (2016).
KAYNAKÇA:
TDE Ansiklopedisi (1977), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye
Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) -
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi,
C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Ahmet Oktay /
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950 (1993), Mehmet Nuri Yardım /
Medeniyetimizin Şahidi: Samiha Ayverdi: Batı Gençlerimizi Yaralıyor, s. 23-27),
İsmet Binark / Samiha Ayverdi’nin Mektupları (2002), Servet Kabaklı vd. (Türk
Edebiyatı, Özel Bölüm, Mayıs 2005), 1905-1993 Sâmiha Ayverdi – Doğumunun 100.
Yılı (broşür, hayatının çeşitli döneminden fotoğraflarla, 2005), Samiha Ayverdi
Kitapları (kubbealti.org.tr, 24.03.2020).
“îtiraf
etsek de etmesek de, İslâm’ın çatısı altında birleşmiş olması lâzım gelen
milletler ve topluluklar, aslında, dağılmış bir zincirin halkaları gibi, parçalar
hâlinde bölük bölüktür. Yekpâre ve birbirine kenetli olması îcap eden bu
parçaları yeniden birbirine lehimleyip, birleştirecek olanlar da, herhangi
şahsî bir ihtiras, zümre ve siyâset endişesiyle gözleri şaşılaşmamış ve
gönülleri kararmamış âlimler ve müşâvirler kadrosunun desteğini kazanmış
emîrler, devlet reîsleri, cumhurbaşkanları ve kütlelerin idârî ipuçlarına hâkim
olan şuurlu devlet adamlarıdır.”
SÂMİHA
AYVERDİ, Kölelikten Efendiliğe, Kubbealtı Neşriyatı, s.15-