Şair ve yazar, insan hakları savunucusu. 9
Eylül 1956, İstanbul doğumlu. İçinde ünlü atom bilgini İrfan Mavruk’un da
olduğu Çerkes kökenli bir ailedendir. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da yaptı.
İTİA Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu (1978) mezunu. Aynı alandaki
yüksek lisans öğrenimini 1991’de Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı. Sosyal
Bilimler Bölümünde doktora öğrenimini yaparken üniversiteden uzaklaştırıldı.
Çalışma hayatına 1981’de Milliyet gazetesinde adliye
muhabirliğiyle başladı. Özel radyolarda şiir ve kültür-sanat programları
hazırlayıp sundu. İki yıl Çevre Radyosunun genel yayın yönetmenliğini üstlendi.
Radyo Umut, Özgür Radyoda kültür ve edebiyat programları yaptı. Başka Kültürevi
Daima Marksist Çeviri Atölyesinde çalıştı. Türkiye Yazarlar Sendikası,
Edebiyatçılar Birliği üyesidir.
Şair, ilk kitabı, 1994 yılında Berfin
Yayınları’ndan çıkan “İda Dağı Çöz Ben” ’ile Mavi Dergisi İlk Yapıtlar birincilik
ödülüne layık görüldü. “Derinliğin Serinliği” isimli aforizmalar ve felsefe
alıntıları ‘Ulusal Yayıncılık’tan çıktı (1996).
İkinci şiir kitabı Gerçek Sanat Yayınları'nda
hayat bulan “Leyla’dan Beri” (1998). Bunu “Fiyortlar” adlı anlatı -şiir kitabı
(Daima Yayıncılık , 2005) ve Ayışığı
kitaplığından çıkan “Issız Ada ve Savaş Zırhlısı” adlı denemeleri izledi (
2017).
2018 Aralık ayında Aysad Yayınları “İda Dağı Çöz Beni”nin’ üçüncü ve Fiyortlar’ın
ikinci baskısını yayına hazırladı. 2019'un Aralık ayında Güney Havadis Gazetesi
tarafından kendisine, Toplumcu Gerçekçi
Şiir ve Modernite dalında En İyi Şair Ödülü, 2019 Mayıs ayında ise Sanat
Durağı Kültür Evi tarafından , Yaşamın Ve Şiirin Ustası ödülleri verildi.
Radyo Umut ,Çevre Radyo ve Özgür Radyo’da
kültür-edebiyat programları yaptı. Tıp, Biyoloji, Eczacılık Fakültelerinde
Tıbbi Çeviri, TOEFL, ÜDS, KPDS dersleri verdi. İnsancıl, Önsöz, Berfin Bahar, Öğretmen
Dünyası, Sanat ve Hayat gibi dergilerde yazı ve şiirleri yayınlandı. Son
dönemlerde, Önsöz, Yaşam Sanat, Sanat ve Hayat, Yeni Gelen, Zamansız gibi
dergilerde şiirleri yayınlanmaktadır.
Ruhan Mavruk, ayrıca yüreği kocaman bir
insan hakları savunucusu olup, kadın hakları başta olmak üzere çeşitli insan
hakları ihlallerine karşı gönüllü olarak mücadele etti. Ortak tepki
gösterenlere sürekli destek oldu. Gösterilere katıldı, mahpusların sorunlarıyla
ilgilendi, seslerini duyurmaya çalıştı.
Şiir ve düzyazıları 1993’ten
itibaren Aykırı (yazı kurulu üyesi), İnsancıl, İblis,
Öğretmen Dünyası, Kybele, Öteki, Siz, Ütopya, Güzel Yazılar, Hareket, Tavır,
Yaba Öykü, Gerçek Sanat, Aykırı, Evrensel Kültür, Berfin Bahar, Atılım, Nihan,
Devrimci Demokrasi, Evrensel, Dayanışma gibi dergi ve gazetelerde
yayımlandı. Hergele, Kybele dergilerinin
kurucuları arasında yer aldı, Gerçek Sanat Yayınlarının yazı kurulunda
bulundu. İda Dağı Çöz Beni adlı kitabıyla Mavi Dergisi İlk
Yapıtlar Şiir Ödülünü kazandı.
Ruhan Mavruk
İçin Ne Dediler?
“Ruhan Mavruk’un ilk şiir kitabını
oluşturan şiirlerde genel olarak ilk görülen, ince duyarlıkların oluşturduğu
örgü oluyor. Bireyin, insanın, genç kızlığın, kadınlığın duyarlıklarıyla
doğanın ve acılarla dolu yaşamın evrensel bir bakışla algılandığı ve sunulduğu
dizeler oluşturuyor Mavruk’un şiirini. “Örselenmiş yıllar akıyor arkamızdan…’
gibi hüzün dolu deyişlerden; “sev okşa beyninin kıvrımlarındaki şeytanları/’hayata
tek boyutlu bakma” gibi çözüm arayışının ışıltılarına kadar, insani sorunların
deşilip gözler önüne sergilediği şiirlerle dünyaya kucağını açıyor gibi
Mavruk.” (Öner Yağcı)
***
“Felsefe, düşünce, gerçek, diyalektik,
yasa, yönetme, zorbalık, ölüm, yalnızlık, büyüklük, erdem, insan, gençlik,
çocuk, sevgi, aşk, sanat, şiir, özgürlük, korku, kavga-direniş ve umutla ilgili
özlü sözleri, dizeleri derlemiş Mavruk. Picaso’nun kapağı süsleyen o güzel
resmindeki gibi günlerimi çiçekledi.” (M. Mahzun Doğan)
***
“Şairin imge-simge sistematiği oturmuştur.
İmge savrulmalarına pek rastlanılmaz. Yarattığı imge ve simgeler tam yerlerinde
ve olması gerekene özlemini dile getirecek şekilde yaratılmışlardır,
kullanılmışlardır.” (Yılmaz Arslan)
ESERLERİ:
Şiir: İda Dağı Çöz Beni (1994), Leyladan
Beri (1998), Issız Ada ve Savaş Zırhlısı (Şiirler,
mektuplar, 2007, 2017), Toplu Eserler (dört kitabının toplu
basımı, 2009).
Öykü: Fiyortlar - İnsan Atmak Serbest
Çöp Atmak Yasak (2005).
Deneme: Derinliğin Serinliği (denemeler,
aforizmalar, 1996), Simurg Tufanı (2005).
Çeviri: Neşeli Öğrenciler (Ann
Digby’den, 1991), Körfezdeki Okul (1995).
Ayrıca İngilizce öğrenimi için bir gramer
kitabı vardır.
HAKKINDA: Sunay Akın / Yağmurlu Şiir Sokağından Üç Şemsiye!.. (Gerçek, 17.12.1994), Yılmaz Arslan / Toplumcu Gerçekçi Şiirin Muse’si: Ruhan Mavruk ve “İda Dağı Çöz Beni” (Ada Kültür, Şubat 1995), Öner Yağcı / Bir Şiir Kitabı Daha (Kitap Eki dergisi, Ocak 1996), M. Mahzun Doğan / Picasso, Ruhan Mavruk, Zeynep Aliye ve Tufan (Dünya Kitap, Nisan 1996), Mazhar Kara / Duvarsız Sarmaşık (Evrensel, Şubat 2000), Derinliğin Serinliği (Gergef, Kasım 1996), Rüzgardaki Yalnız Türküler (Cumhuriyet Kitap, 18.1.2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Kadınlar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Sennur Sezer / Fiyortlar (Cumhuriyet Kitap, 17.11.2005), İncinmesin Kıyılarımız ( şiirler), Mayıs 2019), M. Demirel Babacanoglu / Ruhan Mavruk & “İncinmesin Kıyılarımız” (17.03.2020).
ben asmadım
nihavent şarkılarla işli
bu demir pardeleri
güneşe karşı
köle tacirleri sürüdü bedenimi
esir pazarlarında
sofralar süsledim zindancılarıma,
oğullar verdim fırtınaya
saçlarımla taşıdım medeniyetleri
kanlı bir lekeden ibarettim
kimine göre
kimine göre aşiretler tarihinde bey
ana
dumanlı adamlar inerdi geceme
aşkları mühürlü
gün oldu mezarımı
ellerimle kazdım
yıkayıp akladım öte yanımı
kardım, borandım, yalnızdım
açlığın tenini duydum kara gecede
korkunun
cesaretini
bir kalemim vardı,
yazdım!
kuytu nehir yataklarından geçer
kanıma süzülür zehirim
açılırım bir yangının saçlarında
geceye
sevda çeker hep uzaktan
yıldızlar gül döker eteklerime
korkulu bir düş inse
ürperse sular
koşar, çevirir öyküyü yağmurlar
yine de serinliğini bırakmaz hiç biri
sesim kayalıklarda sıcak bir rüzgar
kör bir kızım
kaybettim kardeşlerimi
yanan yakılan gözbebeklerinde kentin
çöktü bir roma karanlığı
hesapsız sevmelerime
sonrası tuzak
sonrası kuzey ötesi
parsel parsel görkemli yalnızlıklar…
ağrılı düştü gün ışığı
yaralı günlerin üzerine
bizi hatırla diye diye
geldi üşüştü ellerime pervaneler
döküldü bir iç çekiş
kan bulaştı mısraya yine
ama öyle evcil bir hikaye
değil ki bu
her acı sığmıyor işte şiire
sen iyisi mi beni hiç bırakma kassandra
kanatları tutuştu yarasanın
-akkor haline gelmedin-
kanayan bir kuşağın geçip boydan boya
o yağmur kuşlarının ölüm çığlıklarını
taşımak istiyorum buraya…
b/itpazarı
ı
artemis’i satıyorlardı
dün karşı sokakta
“bu ne iş phenelope” dedim
“ucuz iş abla”dedi
piyasayı çürütür
bunlar
şikayet
dilekçesi düşünüyoruz
esnaf tanrılar adına
topal müteahitle kaçtı diyorlar aslı
kerem de
jigolo olmuş
yaşlı bir dulun kapısında
kadrolu yapacaklarmış
yakında
reklam metni yazıyormuş baba zeus
-eh! ekmek parası diyormuş
hani şöyle
boş zamanlarda-
ödül salonu basıp
başkanın kafasında paralamış
plaketleri
neyzen
selamı var
içerde daha rahatmış
yunus’u şırnak’a sürdüler
pir sultan’ın başına da ödül kondu
yakalarlarsa bir daha
asacaklarmış
ıı
sev okşa beyninin kıvrımlarındaki
şeytanları
hayata tek boyutlu bakma
çık gezin şöyle bit
pazarında
ipte kurutulup yaldızlanmış
serden geçti sevdalar
ne ararsan var…
bir tabla da sen kap
verniklenmiş darağaçları satarsın
pek entel olur
eee! böyle işte
sarhoş kavisler çekip götürüyor
şimdi bütün yolları:
imge salatası, biraz havyar
maydanozla kardın mı yalanı
vurursun itin sırtına palanı
dirhem dirhem gider at pazarına
yok, yağmurdan başka
hiç bir sulu nimete avuç açmazsan
başlar zamansız bağ bozumu
başlar tomurcuk
talanı
-aydan da umut kesilmiştir artık-
hem kuşlar yemiştir yollara attığın darıları
tek başına düşer
gölgen bulvarlara
gece
yarıları
ah! gece yarıları…
1956
İstanbul doğumlu. İlk, orta, lise, yüksek okulu burada bitirdi. Özel radyolarda
yayıncılık ve yöneticilik yaptı. Dershanelerde İngilizce dersleri verdi.
Çeviriler yaptı. Adana’da yaşamaktadır. İrfan Mavruk’ların
akrabasıdır…
Kitabı
açınca bir denize giriyorum. Dalıyorum şiir denizine. Kitabın ilk şiirini
okuyorum:
“KİMLİK- kuytu
nehir yataklarından geçer/ kanıma süzülür zehirim/ açılırım
bir yangının saçlarında/ geceye// sevda çeker hep uzaktan/
yıldızlar gül döker eteklerime/ korkulu bir düş ince/…/ kanayan
bir kuşağın geçip boydan boya/ o yağmur kuşlarını/ taşımak
istiyorum buraya” (s. 8-9)
İçimizde
dışımızda, ardımızda önümüzde yaşadığımız yaşamın acılarla dolu olduğunu
sızdırırken şair, güzellikleri de sunmaktadır bize.
Doğru
olmak, dosdoğru olmak zor bu yaşamda!… Rüzgara göre mi, kişiye göre mi
davranacaksın? Yoksa ‘sen’ mi olacaksın bu dünyada? “Sen”, yani “Ben” olmak
yaşamda kalma, savaşımızdır bizim…
Kitabın
içi şiir dolu, bir şiiri atlayıp geçemiyorum. Şiirler gönül koyacak bana… Hani
bir ezgi var “Bu aşk beni öldürecek/ yârdan mı geçsek, candan mı?” Öyle
bir şey. Nasıl sel, yıldırım, deprem,kar tipi… bağışlamazsa şiir de öyle…
“artemisi
satıyorlardı/ dün karşı sokakta/ ‘bu ne iş pehenelope’ dedim/
‘ucuz iş abla’ dedi/…/ topal müteahhitle kaçtı diyorlar aslı/ kerem
de jigolo olmuş/ yaşlı bir dulun kapısında/…” (s. 11)
Kadrolu
olunca kurtulacakmış, hem kendi, hem çoluk çocuğu! Ne yapayım ben ölürsem onlar
kurtulsun… Meteliğim yok şu dünyada…
Yaşamak
güzel şey beeeee…
“Bu
gün hüznü esrittim/ balat’ı gezdim/ açıldı yaprak yaprak gençliğim/…”(s. 21)
Evet
gençlik! Gençlik! Yaşamadan gidiyor. Ne çocukluğum kaldı, ne gençliğim; bir
kart verdiler yaşlılığımda, eğlen dediler… farıdı her yerim!
“saat
üç/ ciğerlerimi yerlere döktü bir şiir/ bir tiryaki nefes gibi
soluyorum/ sessizliğimi// gel gidip bir balıkçı kahvesine
yaslanalım/ sen saçlarımla oyna eskisi gibi/…”(s. 30)
Ciğerlerim
de sağlam değil ki, oynayayım saçlarınla, güvenme bana! Yaşamak güzel şey…
Ne
yapayım Sevgili Mavruk? Kitaba öyle güzel şeyler yazmışsın ki;
onlarla bireştim, direştim…
Kitabın
tümünü anlatacak şiir arıyorum?
“unutma-
petrol istiyor führer/…”(s. 32) “sev beni/…” (s. 64) “ölüm
ülkesinde/…” (s.77) “susmuş rüzgâr/…” (s.135) “kadınım/…”
(s. 148)
En
iyisi siz alınız kitabı okuyunuz…
17.03.2020,
Adana
(…)
Dip
not:
Ruhan
Mavruk, incinmesin kıyılarımız, 156 sayfa; 1. baskı 2019, Adana
Şiirin, düşüncenin duygusal karşılığı ol-duğunu ve
kendisinin de o büyük altüst oluş dönemlerinin lirizminin peşinde olduğunu
belirtiyor.
Şairin şiirlerini okumaya başladığınızda kendinizi imgeler
denizinin içinde buluyorsu-nuz... Kimi zaman mitolojik öğelerle çıkıyor karşımıza;
kimi zaman felsefi derinliklerle...
“Kimlik” adlı şiirinde; kimliğini ararken felsefenin
derinliklerinde, “kan bulaştı mıs-raya yine / ama öyle evcil bir hikâye /değil
ki bu / her acı sığmıyor işte şiire” diyor. Başka bir yerde “kaybettim
kardeşlerimi / yanan yakılan gözbebeklerinde kentin” diyerek kaybetmenin
acısını dile getiriyor. Son dizede ise; “kanayan bir kuşağın geçip boydan boya
/ o yağmur kuşlarının ölüm çığlıklarını / taşımak istiyo-rum buraya...” diyerek
geçmiş dönemin kah-ramanlarını hatırlatıyor.
“.../ kirpiklerime asılı mayın tarlası olan /...” her an
patlamaya hazır yalnızlığını anla-tıyor güçlü imgelerle... Sonuna kadar ‘sabır
ve sadakat sembolü olan, on yıl boyunca Odese-us'u bekleyen’ “Phenelope”yi
savunuyor yal-nız kalma pahasına.
Her şeye rağmen umuttan
bahsediyor, “umudunu yitirme” diyor şiirinde... “umu-dunu yitirme/ bir toz
zerresiyiz / biz yıkılsak çöker evren” ...
Acıyı da anlatıyor şiirlerinde,
hüznü de aşkı da... Diyalektik bağla birbirine bağlı duy-gulardır hep. Toplumun
ortak acılarını, se-vinçlerini yazıyor, anlatıyor bize... dizelerinde... satır
aralarında... ve ihanetleri...
“.../ arkadan vurdu masallar /
masallar arkadan vurdu beni...”
Ve savaşı anlatıyor toplumsal
duyarlılı-ğıyla, şair yüreğiyle... savaşın yarattığı yıkımı; “petrol istiyor
führer / onun için yanıyor, / bağdat, musul, rakka...”
“(…)/ cepheye giden asker/ av kim,
avcı kim/ kim attı çantana baldıran zehrini”... diye-rek.
“Şiir bir işçiliktir.” Evet şiir
yazmak, bir işçiliktir. Yürekle, bilinçle yapılan, toplumsal ve bireysel
izlenimlerden, edinimlerden damı-tılan ve yazıya dökülen bir işçilik. “Yürek
işçi-liği” yani. Yaşadığı döneme tanıklık edip onu, bilincinin süzgecinden
geçirip damıtarak, ge-lecek kuşaklara, gelecek topluma taşıma işidir aynı
zamanda şairlik. Şair Ruhan Mavruk da bir şiir işçisidir... ilmek ilmek
dokuduğu, satır satır her kelimesini, noktasına-virgülüne kadar titiz bir
çalışmayla seçerek ulaştırır bize şiirini... son kitabı “İncinmesin
Kıyılarımız” üzerine söyleşimiz de gösteriyor şairimizin duyarlılığını,
naifliğini, kelimeleri, imgeleri se-çerken ki titizliğini...
Neden seçki yayınlamayı düşündü-
nüz?
Öncelikle çok teşekkür ediyorum
Önsöz Dergisi’ne, Ayışığı’na, bütün sevgili dostlara.
Seçki yayınlamak bir ömrü
paylaşmaktı. Yoksunluk, baskılarla yaşadığımız bugünlerde
hiçbir
şeyi yarım bırakmamak gerekir diye dü-şünüyorum.
Bu kitabınızın adı “İncinmesin Kıyıla-rımız”, bunun
nedenini açıklar mısınız?
Bu şiiri çok seviyorum. Ayışığı’nın bal-konunda doğdu,
nerdeyse ay doğuyordu ve ben kendimi öyle çoğul hissediyordum ki...
Bu ismin sarıp sarmaladığı anlama ge-lince; hem bireysel,
hem toplumsal anlamda sığlık, insan kirliliği dolayısıyla yabancılaşma çok
yoğun. Emperyalizm duyarsızlaşma, me-talaşma dayatıyor yaşamımıza. Her şeye
karşı kırıcı, bencil olmamak gerekir diye düşün-düm, toplumsal savaşımızda,
aşkımızda, dost-luklarımızda, kısacası her zaman her şeyde, bir nehir akarken
kıyılarını yıkmamalı. Bu al-tüst oluş döneminde sevgi çok önemli. Karan-lığa
karşı savaşımı sürdürmek böyle olmalı.
İmgelerinizde toplumsal olanla birey-sel olanı nasıl
bütünleştiriyorsunuz? Nasıl bir seçim bu?
Ben ‘imge seçilmez; bilinç, duyuş, geç-miş yaşam
birikimleri ve şimdiki yaşam tarzı-mız getirdi onları sanatçılara diyorum.’ Her
şeyden önce bir içtenlik sorunu bu; düşündü-ğünle yaşadığının kardeş olması...
Bu
seçkide beş kitaptaki şiirler, ayrı dö-nemlerin ürünü: “İda Dağı Çöz Beni” adlı
ya pıtımdaki Ruhan, duyarlı, sorumlulukları olan bir şair ama yalnız. Bu yüzden
imgelerde çokça yalnızlık ve hüzün var. “Nehir”e akmak için bir yol arayan şair
“Leyla'dan Beri”de; köprünün başında “Cumartesi Anneleri” (ai-leleri) ile
karşılaşır. F-tipi cezaevleri inşasıyla başlayan bu dönemde onların ve devrimci
de-mokrat kitlelerin acısı kadar çözüm arayışları da büyüktür ve şaire
seslenirler: “köknarları da kestiler bir bir / yaralı dönüyor posta kuş-ları /
yüzündeki safran hüznü bize ver / bizim acımız senin şiirine de yeter” ...
Kalabalıklar içinde yalnız, kendi yalnız-lığında çoğul
olan şair ve birçok sanatçı bu sese kulak verir, süreç başlar; eylemlilikler,
basın açıklamaları, toplantılar, biber gazı, taz-yikli su, gözaltılar...
“Saçlarından tutulup yerden yere sürük-lenen bir nehirden
giderek yaklaşan bir yıldız-dan bakarlar” ona, annecikler, direnişçiler ve
onurlu insanlar...
Tüm bunlardan çıkarılacak çok önemli bir sonuç var:
imgelerde, bireyselle toplumsal olanı bütünleştirecek tek şey; içtenlik…
***
“Fiyortlar”da, düzenin sistem dışı bırak-tığı sokak
insanları, bürokratlar, kadınlar, kimsesiz çocuklar vardır... Öyle sezgili ve
du-yarlıdırlar ki “acı güzelleştiriyor insanları” diye not düşer şair.
“Issız Ada ve Savaş Zırhlısı” adlı de-neme kitabında ise,
kendi şiirleri kadar F-tipi cezaevlerindeki tutsaklardan gelen mektup, öykü ve
şiirleri, onların resimleri el işleri, onca zor koşullarda malzemeleri, boyayı
nasıl oluş-turdukları, nasıl kâğıt bulabildikleri... Örneğin fırça olmadığı
için battaniye tüylerinden fırça oluşturuyorlardı. İçtikleri çaydan ise çeşitli
kahve tonlarını...
“Toplu Eserler” Ayışığı kitaplığındaki dostların hayata
geçirdiği bir kitap. Sanat dün-yasındaki insan kirliliğinden bunalıp şiiri
bı-rakmaya karar verdiği an, Önsöz ve Ayışığı kitaplığı ile tanışmıştı, hayat
verirler ona. Diğer şiirler ise son dönemlerin ürünüdür. Acı dolu ama direnen
günlerin. Yine lirik ve im-gesel bir dil ama daha yalın imgeler, felsefi ve
mitolojik ögelerle derinliği yaratmaya çalışır.
Bu dönem şiirleri içinde “Hypatia”, “Kadı-nım” ve “Seni
Şiire Saklıyorum” adlı şiirleri en sevdiklerindendir...
Hypatia'da Ortaçağ’da katolik
papazlar tarafından katledilen, tarihin ilk bilim kadını ve filozofu olan bir
kadını anlatır, bu durum-daki tüm devrimcilere atıf yaparak.
“Kadınım” şiirinde, kadınların
tarihten bu yana nasıl ezildiklerini, buna karşın güç-lendiklerini anlatır:
“saçlarımla taşıdım mede-niyetleri...”
“Seni Şiire Saklıyorum”da ta
üniversite yıllarından beri süren soyut bir aşkı anlatır. Böylece kirletilmemiş
sevgi dünyalarına duy-duğu özlemi insanlara iletmeye çalışır:
“.....
tozlu
duyarlıklarda arıyorum şimdi seni el yazması kitaplarda ayrılıklardan
geçilmiyor yüzün
- yağmur
yağıyor içimdeki antik kente bugün-
üniversitenin kantinine gidip bir çay içi-yorum
hangi
resmi çizsem sen
siyah
beyaz afişlerde çocuk güzelliğin sınıflarda o eski yılların uğultusu
bir kurşun geçiyor saçlarımın üstün-den...”
Bir düzyazı şiir kitabı olan
Fiyort-lar’dan dört öykünüz de var bu seçkide. Niye yeniden paylaşmak
istediğinizi öğrenebilir miyiz?
Basıldığı dönemde “Fiyortlar” çok
sevil-mişti. Dağıtım, yayım ve tanıtım olanağı bula-madık onun için. Çünkü
siyasi konjonktür çok yoğundu ve bu olanakları sağlayacak çevreler-den yani,
gazete ve televizyonların tanıtım programlarından dışlanmıştım. İyi dostlara da
ulaşamıyordum... Fiyortlar’dan seçtiğim bazı öyküleri okurla paylaşmak istedim,
alacağım tepkilere göre yeniden yayınlanma olanakla-rını araştıracağım.”
Şiirde kadının yeri?
Karşılaştığınız zorluklar?
Hala
çok zor. “İda Dağı Çöz Beni” ilk şiir kitabımdı, yayıncımla değil
ama çevreyle büyük sıkıntılar yaşadım; kadın şairlerin aykırı yaşaması koşulmuş
gibi, öyle üstüme gelindi ki; sanat çevre-lerinde de sevgi metalaştırıl-mak
isteniyor. Oysa kadınlar duygularıyla yaşarlar, yürek-leri hiçbir zorlamaya
gelmez.
Bu son kitapta ise yayın-eviyle de
çok sıkıntı yaşadım. “İda Dağı”ndan beri çok yıl geçti ama şair kadınların
dün-yasında değişen bir şey yok.
Şiddetin giderek arttığı bir
toplumda kadın cinayetle-rini anımsatacak olursak hem fiziksel hem cinsel, hem
de kültürel olarak resmen zulüm görüyor kadınlar.
Bütün içten unsurlarla birlikte
düzene karşı verilecek mücadele diyorum yine de. Tabii kadın sorununun acilen
ele alınması ve buna karşı ive-dilikle mücadele edilmesi ge-rekiyor. Yoksa,
‘saçlarımız firavunların elinde kalıyor / çırpınamıyoruz... / bize soluk
verin!’
Teşekkür ederiz bu söyleşi için.
Ben de çok teşekkür edi-yorum!
Yıllar süren bu dost-luk, dayanışma, ortak üretim için iyi ki varsınız...
Sende iyi
ki varsın...
…
‘’ elleri yara çocuklar, asılı kuytularda
kaçıncı kavimler göçü bu
koşuyor
peşimden:
bize bir ömür ver, üşüyoruz
bizi
de büyüt acılarınla…’’
Şair-yazar Ruhan Mavruk, 2019 Mayıs ayında,
Aysad yayınları tarafından diğer
kitaplarından derleyip yeni şiirlerini de eklediği ‘’ İncinmesin Kıyılarımız ‘’
adlı bir seçkisini yayınladı.
Şair,
ilk kitabı, 1994 yılında Berfin Yayınları’ndan çıkan ‘’İda Dağı Çöz Beni’’ile
Mavi Dergisi İlk Yapıtlar birincilik ödülüne layık görüldü. ‘’Derinliğin
Serinliği isimli aforizmalar ve felsefe alıntıları ‘Ulusal Yayıncılık’tan çıktı
(1996).
İkinci şiir kitabı Gerçek Sanat Yayınları'nda
hayat bulan’’ Leyla ‘dan Beri ‘’(1998 ).Bunu’’ Fiyortlar’’ adlı anlatı -şiir
kitabı ( Daima Yayıncılık ,2005 ) ve
Ayışığı kitaplığından çıkan ‘’Issız Ada ve Savaş Zırhlısı’’ adlı
denemeleri izledi( 2017).
2018 Aralık ayında Aysad Yayınları’’ İda Dağı
Çöz Beni’nin’’ üçüncü ve Fiyortlar’ın ikinci baskısını yayına hazırladı.
2019'un Aralık ayında Güney Havadis Gazetesi tarafından kendisine,Toplumcu
Gerçekçi Şiir ve Modernite dalında En
İyi Şair Ödülü, 2019 Mayıs ayında ise Sanat Durağı Kültür Evi tarafından ,
Yaşamın Ve Şiirin Ustası ödülleri verildi. Radyo Umut ,Çevre Radyo ve Özgür
Radyo’da kültür-edebiyat programları yaptı.Tıp, Biyoloji, Eczacılık
Fakültelerinde Tıbbi Çeviri,TOEFL, ÜDS, KPDS dersleri
verdi.İnsancıl,Önsöz,Berfin Bahar,Öğretmen Dünyası,Sanat ve Hayat gibi
dergilerde yazı ve şiirleri yayınlandı.
Bu
kitabın içerdiği anlam, yayın ve dağıtım alanındaki güçlükler konusunda ve
hayata dair ne varsa öğrenmek için bir söyleşi yaptık şairle.
-
Hoş geldiniz öncelikle bu başarılı seçki için sizi tebrik ediyorum.
-
Ben teşekkür ediyorum. Egemen Gazetesi Adana ‘daki ilk yıllarımdan bu yana beni
şiir yolculuğumda hiç yalnız bırakmadı .
Şiirle
nasıl tanıştınız, yaşamınızdaki yeri ne ?
-
Şiire tutkum daha okula gitmediğim yıllarda başladı. Duvarlarımızda Che’nin,
Fidel'in resimleri asılıydı Pir Sultan Abdal’ın deyişleri, Fuzuli’nin
yüzyıllardan geçip bize ulaşan sesinin benim için ne kadar büyük bir şans
olduğunu sonradan öğrenecektim. Üniversite yıllarında ülkenin
sömürgeleştirilmesine karşı verilen mücadele, halkın içinde bulunduğu yoksulluk
ve yoksunluk; hepsi hepsi bu tutkuyu besledi…
‘’
Şiir, ölümsüz gerçekliği içinde yaşamın dile getirilmesidir.’’diyor Shelley
.Ben onu yapmaya çalıştım. Vardiyadan çıkan bir işçinin gülüşü olsun
istedim,yalnız bir ihtiyarın ellerini ısıtsın…
Şimdi ise söyleyeceğim tek söz var;’’şiir
benim varoluş biçimim.’’
-Gerçekleri
yazmaktan sakınmayan bir sanatçı olarak nasıl bir serüvendi yaşadığınız bu
ülkede ve bu dünyada?
-
Ne yazık ki kültür endüstrinin hizmetinde. Burjuva kültür hegemonyası
insanların sorunlarını yazan, çözümler üretmeye çalışan sanatçıları imha etmeye
çalışıyor. Önce bir yalnızlaştırma şeklinde ortaya çıkıyor bu
süreç,yayın,dağıtım ve tanıtım aşamalarındaki zorluklar bunu izliyor,bu süreç
öldürümlere kadar gidiyor, Sabahhattin Ali örneğinde olduğu gibi…
Dünya Tarihi bu tür kıyımlarla dolu; ABD’de
Mc.Carty dönemi, Güney Amerika ülkelerinde stadyumlarda toplanan muhalif
sanatçıların öldürülmesi, uçaktan atılması gibi …Hiçbir şey de onların sesini
yok edememiştir ,çünkü sanat acının ve özgürlüğün çocuğudur. Bu nedenle
yabancılaşma ve yozlaşmanın dayatılmak istendiği sanat piyasalarından hep uzak
durdum.
Henüz yaşıyorum ama, belirttiğim diğer tüm
baskılar var ; yok sayılma, hukuki süreçlerle yıpratılma, işini kaybetme…
Önemli olan böyle günlerden utanmadan çıkmak.
Sevgili Şükran Yurdakul'un şu dizeleri ne kadar
önemli Türkiyeli muhalifler için:
‘’
Biz ki acılar kuşağından
ellerimizi kirletmeden geçtik …’’
-
Peki biçimde hangi hedefleri izlediniz yazınınız için?
-
Ben Macar ve Çekoslavak şairlerini toplumsal altüst oluş dönemlerinin o
ulaşılmaz lirizmini seviyorum:
‘’sen
yaralısın, dedi içlerinden biri
yüzündeki safran hüznü bize ver
Bunlar yalnız yürüdüğün yolların dikenleri
Bizim acımız senin şiirine yeter…’’
İmgesel bir dille yazıyorum şiirlerimi.Yaşamın
içinde içtenlikle varoluşumuz imgelerin canlılığını belirliyor, kimlik adlı
şiirimde;
‘’…
ağrılı düştü gün ışığı/ yaralı günlerin üzerine/ bizi hatırla diye diye/ geldi
üşüştü ellerime pervaneler/ döküldü bir iç çekiş/ kan bulaştı mısraya yine /ama
öyle evcil bir hikaye değil ki bu/ her acı sığmıyor işte şiire …’’ diye bir not düşmüşüm.
Felsefi ve mitolojik ögeler kullandım,
derinlik yaratabilmek için .Bazen de ‘’ironi’’den yararlandım, onca hüznü
verirken de güldürebileyim insanları diye, düşündürerek…
İnsan
dünyadan sanat aracılığı ile yakasını kurtarır ama hayata bağlanması da yine
sanat aracılığıyla olur diyor Goethe.’’ vurgun yemiş bir prens gibi şiir
/kayalıklardan, mercan adalarından geçip/ içimdeki dehlizleri/ döküyor ateşten
tanecikleri bir bir…’’ diye yazdım; acının verdiği stresten nasıl kurtulduğumuzu
ifade etmek için.’’
-
Kadın cinayetlerinin giderek arttığını görüyoruz, üzülerek. Hem bu olgu ,hem
çocukların ve sahipsiz hayvanların katledilmesi konusunda neler düşünüyorsunuz?
-
Her ikisi de insana ve doğaya karşı işlenmiş suçlar. Çünkü her iki tarafın da
kendini savunacak gücü yok, ya da orantısız…
Kadın
cinayetlerinin altında ekonomik, kültürel ve politik faktörler yer alıyor.
Ekonomik etkenler zaten bilinen engeller. Kültürel ve politik sorunları ise iyi
kavramak gerekiyor. Burjuva Kültür Hegemonyası
feodal değerleri kullanıyor. Çünkü töre bir toplumun yarattığı gelenek ve üst
değerler değil, egemen anlayışların güçlerini sürdürmek için kullandığı
manüpilatif yöntemlerden biridir.
Bir
diğer politik etkene gelince. Hemen şu soruyu sormak geliyor aklıma :
Kimler
öldürüyor kadınları, çocukları ve sokak hayvanlarını, niçin korunuyor bu
insanlar!
-Son bir sorumuz olacak size, ülke ve dünya
edebiyatında kimlerden ve nelerden beslendiniz, severek izlediğiniz şairler
kimler?
-Ben
Pir Sultan Abdal'ı severim. Sonra Dadaloğlu, Fuzuli ,Nefi, Şair Eşref
,Abdulkadir Bulut, Adnan Yücel, Ece Ayhan…
Dünya edebiyatından; Aragon ,Neruda, Edward
Simon Bolivar, Fransız sembolistleri, Klasikler , Romantizm Akımı’nın şairleri
ve daha niceleri…Elbette her dönemin şiiri farklı özellikler taşıyor ve her
şair ayrı bir dünya aslında .Deryaya dalmak gerek…
-Çok teşekkür ediyoruz ,daha uzun yıllar
bizimle olmanız dileğiyle …
Ruhan
Mavruk: Ben teşekkür ediyorum. Her şey şiir gibi, su gibi olsun, sığlık gri bir
tül gibi örtmesin gerçeği…