Muzaffer Buyrukçu

Günlük Yazarı, Roman Yazarı, Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
01 Şubat, 1930
Burç

Öykü, roman ve günlük yazarı. 1 Şubat 1930, Fertek köyü / Niğde doğumlu. Bir yaşındayken ailesiyle birlikte göç ettiği İstanbul'da büyüdü. İstanbul Pertevniyal Lisesini yarıda bırakıp çeşitli işlerde çalıştı. Hayatın yoğunluğuyla, büyüsüyle gizemiyle, dehşetiyle ve karmaşık sorunlarıyla karşılaştı. Aşçılık, sütçülük, kunduracı çıraklığı yaptı; pek çok işe girip çıktı. 1951'de başladığı İstanbul Toprak Mahsulleri Ofisindeki memurluğundan kendi isteğiyle emekliye ayrıldı (1970). Sonraki yıllarında geçimini, yazdığı roman, öykü ve günlüklerle kazandı.

  İlk öyküsünü on dört yaşında yazdı. 1940'lı yılların ortalarında gazetelerde magazin öyküleri yayımlanmaya başladı. Arkasından, 1945'te kapıcı olarak girdiği Son Telgraf gazetesinde (1945-53) başlayarak Yeditepe (1953), Kaynak, Yenilik, Varlık gibi dergilerde hikâyelerini yayımlanmayı sürdürdü. İki arkadaşıyla birlikte iki ortak şiir kitabı da yayımladı. İstanbul'un kenar mahallelerinde yaşayan yoksul insanların hayatlarını yansıttığı hikâyelerinin yanı sıra, 1967'den sonra roman ve anı-günlük türlerinde de eserler vermeye başladı. Toplumun her alanında biriken yaşamları harmanladı; yaşamak, insan olmak amacıyla büyük savaşlar veren bireylerin serüvenlerini öykülerinde, romanlarında ölümsüzleştirmek için uğraştı. Öykülerinin, romanlarının yanı sıra denemeler, kitap tanıtma yazıları da yazan Muzaffer Buyrukçu, Türk edebiyatında çığır açan bir günlük türü yarattı. Büyük bir ilgiyle karşılanan bu günlükler hakkında şunları söylüyor: "Yapıtlarım bir zaman birimine girerek orada yakaladığı bir çağrışımdan, ilginç bir sözcükten, sergilenen bir davranıştan, bir düşünceden yola çıkarak günlüğün yapısını örmeye başlar. Geçmişi unutulmuş bir deneyimin kalıntılarını, olayların kimlik değiştirmesinden doğan bir anı'yı kurcalar. Kişisel ve toplumsal sarsıntıların özlerinde canlı kalmayı başarabilmiş durumları irdeler. Şairlerin, öykücülerin, romancıların, öteki kültür ve sanat insanlarında güzellik üreten sanatçıların, zihinlerinden fışkıran üst düzeydeki buluşları, tanımları, yaşamlarında yansıyan görüntüleri, tabloları birbirine kaynaştırır."

  1946'da Tanin gazetesinin bir öykü yarışmasını kazanmış, 1959'da Dost dergisi okurlarınca yılın en beğenilen öykücüsü seçilmişti. Bulanık Resimler'le 1962'de Türk Dil Kurumu Hikâye Armağanı'nı, Kavga ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kuyularda ile Otağ dergisi hikâye birinciliğini, Yüzün Yarısı Gece adlı eseriyle de 1994 Yunus Nadi Ödülü ile Haldun Taner Ödülünü aldı.

“Son yıllarda ardı ardına sunduğu kitaplarla edebiyatımızın insani damarının sevdalı bir yazarı olmayı inatla sürdüren Muzaffer Buyrukçu 70. yaşını yaşıyor. Buyrukçu, dil ve insan bilincinin sessiz, inatçı, kendi kimliğinin ayrımında bir yazarı olarak, Türkçeyi kullanmaktaki ustalığına kattığı olağanüstü insan gözleme yeteneğiyle yaşamı ve insanlar arası ilişkileri öyküleştirerek, romanlaştırarak, günlüğüne katarak edebiyatımızı zenginleştiriyor.” (Öner Yağcı)

ESERLERİ:

ŞİİR: İstikbalin Sesi (Ekrem Köprügil İLE, 1945), Kalplerin Feryadı (Suat Yalçın İLE, 1947).

HİKÂYE: Katran (1956), Acı (1957), Korkunun Parmakları (1959), Bulanık Resimler (1961), Kuyularda (1962), Cehennem (1966), Kavga (1967), Mağara (1971), Şarkılar Seni Söyler (1982), Günlerden Bir Gün (1983), Hüzünlü Kar Çiçekleri (1987), Her Yer Karanlık (1989), Bin Hüzün (1990), Yüzün Yarısı Gece (1994), Bir Aşk Daha (1996), Telefon Konuşmaları (1997), Dumanı Tüten Çay Gibi (1999), Ay Kokuyor (2004), İpek Pijamalı Katiller (2004).  

ROMAN: Gürültülü Birkaç Saat (1969), Bir Olayın Başlangıcı (1970), Dar Sokaklardaki Duman (1992), Gece Bitmedi (1995), Akan Sular Şarap Olsa (1998), Ucu Güllü Kundura (1998), Dışardaki Rüzgâr (1998).

GÜNLÜK: Arkası Yarın (1976), Sıcak İlişkiler (1982), Dillerinde Dünya (1985), Sayılı Günler (1986), Anında Görüntü (1992), Dünden Bugüne (1997), İlişkiler Arasında Bir Gezinti (1998), Sıcak İlişkiler (1998),

ANI: Arkadaş Anılarında Orhan Kemal (1984), Dillerinde Dünya (1985), Kıbrıs'a Selam (1987).

KAYNAK: Yurt Ansiklopedisi (c. VIII, 1982-1983), Adnan Binyazar / Bir Olayın Başlangıcı (Ozanlar Yazarlar Kitaplar, 1998), Vitrindekiler / Akan Sular Şarap Olsa (Cumhuriyet Kitap, 19 Kasım 1998), Vitrindekiler / Ucu Güllü Kundura (Cumhuriyet Kitap, 22 Ekim 1998), Vitrindekiler / Dışardaki Rüzgâr (Cumhuriyet Kitap, 31 Aralık 1998), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü - 3 (1999), Vecihi Timuroğlu / Muzaffer Buyrukçu'dan iki roman: ‘Ucu Güllü Kundura’ ve ‘Akan Sular Şarap Olsa’ (Cumhuriyet Kitap, 7.1.1999) - Muzaffer Buyrukçu'nun günlükleri Kültür Bakanlığı Yayınları arasında: Yaşantıdan çıkan sanat (Cumhuriyet Kitap, 3.6.1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Mehmet Nuri Yardım / Romancılar Konuşuyor (2000; Dumanı Tüten Çay Gibi'nin Yazarı Muzaffer Buyrukçu: Bütünleşmek Şart, s. 113-116), Hulki Aktunç / Yazının Buyruğu: Muzaffer Buyrukçu - Öner Yağcı / Buyrukçu Kitaplarında Bir Gezinti Hulki Aktunç / Muzaffer Buyrukçu (Cumhuriyet Kitap, 27.1.2000), Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi (2001), Memet Fuat / İncelemeler (2002), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak Çocuklar (2004), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2009).

HER ŞEY BİTTİĞİ YERDE BAŞLAR’dan

Arkadaş olmamız, birbirimizi sevmemiz oldukça güç, üç kişi sandala atladık. Ağır ağır açılıyoruz. Tüy hafiliğinde sıcak, tuz kokulu bir yel yüzlerimizi yalayıp geçiyor... Terlemeleri, gözlerimize kaçan kurumları trende bıraktık. Tünelleri de, ırmakları da, kel dağları da, ekilmiş tarlaları da, ansızın görünüp kaybolan eşekli köylüleri de... Şimdi şehrin denizindeyiz. Islığa, çalgılardan gelecek seslere benzer sesler var içimizde. Bir yerimde tel tel kıpırdamalar oluyor. Gülesim geliyor, bir yere koşarak varmam gerekiyormuş gibi ileriye atılıyorum. Sevinç mi acaba? Ama tel tel kıpırdamalara, kafamın içindeki evlerin, sokakların açılıp kapanmasına, uzamasına, lâmbaların durmadan yanmasına sevinç diyebilir miyim gerçekten? Bir ekmek bıçağının döşemeye saplandıktan sonra titremesi, bir kuş sürüsünün şöyle uçuşu gibi bir şey!.. Ötekilerin de yüzlerinde kendi içimi görüyorum... Gözlerimi çevremde gezdiriyorum: Mavnalar, vapurlar, koşuşan yolcular, kubbeler, minareler, düzlüklere, yokuşlara, çukurlara kurulmuş evler. Üç kişi daha geliyoruz size. Hadi bakalım, sokaklarınızda, evlerinizde üç kişilik yer ayırın!..

Biri montgomerisini son düğmesine kadar açtı, kıllı göğsünü şişirdi:

"Es be! Es ulan rüzgâr... Oh be, oh yahu, İstanbul gibi var mı? Bu deniz gibi bir deniz daha var mı?" dedi, kafasını kaşıdı, birden sustu, ileriye baktı, güldü. Patlak gözlü, sarı, süzgün yüzlü bir çingeneydi. "Karagümrük'te oturuyorum." demişti. Ceplerini karıştırdı, çoğunun yazıları silinmiş, kenarları kopmuş katlı bir sürür kâğıtları, zarfları çıkardı, güneşe tuttu. "Sevgili anacım bu ay bana ne yap yap bir ellilik yolla..." Kahkahayla güldü. "Ulan ne dümenler be! Kocakarıya ne kazıklar attık." Kâğıtları parçalayıp suya serpiştirdi. Karşısında oturan çekik gözlü, basık burunlu, dört köşe yüzlü, tüysüz tatara: "Sen kaçıncı tümendeydin?" dedi. Tatar burnunu karıştırıyordu. "Alaydaydım ben." dedi. "Tamirhanedeydim annadın mı?" dedi. Çingene bana, kayıkçıya baktı, "Ben paşanın postasıydım." dedi, denize tükürdü... Önce çingeneye bu gösterişçiliğinden ötürü kızdım, sonra, "Belki de övünecek başka bir şeyi yoktur." dedim, bir süre küreklerin suya batıp çıkışını, ıskarmoz kayışını germesini, ötelerden suları yararak geçen motorları seyrettim. Öteleri, mavisi az bir güneş tozu yağmuru kuşatmıştı. Suların yüzünden buharlar titreşe titreşe çıkıyordu. Ellerimi suya sokuyorum, sandala vuran mor dalgacıkların köpüklerini yakalamıya çalışıyorum. Tatar bir cigara yaktı. "Şimdilik her şey bitti ağa, annadın mı herşey." dedi, bolca bir dumanı çingenenin yüzüne doğru üfledi.

"Tezkereyi cebime yerleştirmiştim. Bütün kapılar açık artık memlekette annadın mı? Adam sırasına girdik. Karı da bize, iş de bize annadın mı? Askerliğimizi yapmışız annadın mı?.. Şimdilik kıyıya vardık mı hemen atlıycam Aksaray'dan bir tremvaya, biletçiyle bir kıyak dalgamı geçecem, ver elini arap Kenan'ın kahvesi... Arap şaşıracak Tatar Kemalettin'i karşısında görünce, "Tıraşı bırak lan, biz geldik annadın mı?" diyecem. Bir bakacak yüzüme, "Vay ulan Tatar, ulan eşşoğlueşşek, nerden çıktın sen lan namussuz?" diyecek, sarılıp sarmaşacaz annadın mı? Bir demli çay yaptıracam annadın mı? Ey siyah gözlü kadın gazelini çaldıracam annadın mı? Tak, oradan volta eve... Çıkaracam postallarımı, bir uzanacam yataa annadın mı?" Çingeneye, bizimle ilgilenmiyormuş gibi görünen, "Ben buna benzer ne sözler duydum, neler gördüm" gibi bir duruşu olan kayıkçıya, bana baktı. Dört köşeli yüzünü dokunsan elliyeceğin bir hüzün kapladı. Ağır ağır: "Helbet bi iş bulacam bi yandan annadın mı? Hele bi onbeş gün geçsin aradan bakalım. Zülfiye'yi göreyim, bir iki sinema postası yapalım annadın mı?" Başını yukarlara kaldırdı, bir elini havaya savurdu, "Ne olacak be, ne olur yani annadın mı? Demir gibiyim. Bir sakatlığım yok çok şükür. Bu eller varken bende annadın mı hangi iş olursa olsun arnımın akıyla kalkarım altından. Erkeğiz be annadın mı? Erkek adama..." O konuşurken ben de içimden durmadan, "Annadın mı, annadın mı?" diyordum... Bir akşam karavanayı yedikten sonra koğuşa çekilmiştik ağızlarımızda cigaralar, türkülerle. "İçtimaaa" dedi biri, koşuştuk. Mektuplar dağıtılıyordu. Yatak arkadaşıma mektup çıkmamıştı. Ona mektup gelmiyordu. Ama o her mektup dağıtılışta koşardı... Ortadaki büyük direğe yaslanmış "Ben de insanım annadın mı?" demişti.

Gidiyoruz. Sular hışırdıyor... Kayıkçı olanca gücüyle küreklere asılan alabrus saçlı, yanık yüzlü, uzun çarpık burunlu bir adamdı. Küreklere abandıkça adeleleri geriliyor kollarındaki, boynundaki damarlar şişiyor, alnının bir yerlerinden fışkıran ter damlaları düzlü, eğrili çizgilerin arasından çenesine doğru akıyordu. (…)

                                                                                    (Korkunun Parmakları, 1959

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör