Şair. 21 Ekim 1944, Erzurum doğumlu. İzmir Namık Kemal Lisesi
mezunu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Sinoloji Bölümünde
okudu, bitirmedi. Türkiye Elektrik Kurumunda topograf olarak çalıştı. 1960’lı
yılların başında şiire İzmir’de başlayan şair, üniversite eğitimi için geldiği
Ankara’da, 68 olaylarının sıcak günlerini yaşadı. Şiirleri üniversite
gençliğinin elinde dolaştı. Çıkar çıkmaz yasaklanan ‘Kuracağız Her
Şeyi Yeniden’ (1969) adlı ilk şiir kitabıyla, 60 kuşağının protestocu öncü
şairlerinden oldu. Kuracağız Herşeyi Yeniden adlı kitabından dolayı
hüküm giyince, 1972’de Avrupa’ya çıktı. Almanya’da, Germershein kentinde bir
dil okulunda öğrencilik yaparken, kaçak olarak da çalışmaya başladı. On aylık
Almanya serüveninden sonra, İsveç’e geçti. Gemicilikten aşçılığa, çilek
toplayıcılığından hastabakıcılığa ve öğretmenliğe kadar pek çok işte çalıştı.
Lund Üniversitesinde Drama/Tiyatro/Film derslerini izledi. 1981’den sonra İsveç
Devlet Radyosunda Türkçe Yayınlar Bölümünde program yapımcısı, kültür
kurumlarında danışman olarak çalıştı. Sonra bu görevinden ayrılarak kendini
tümüyle yazmaya verdi. 1973’ten sonra yaşamını İsveç, Türkiye ve Tayland’da
sürdürdü.
İlk şiirlerini, Demokrat İzmir gazetesinin Atilla İlhan’ın
yönettiği sanat sayfasında, diğerlerini Evrim, Devinim, Alan 67, Soyut,
Dönemeç, Militan, Halkın Dostları, Dost, Ada, Papirüs, İnsan, Varlık, Broy
dergilerinde yayımladı. 1969 yılında İkinci Yeni şiir hareketine karşı Ant
dergisinde yayımlanan bildiriye; Ataol Behramoğlu, İsmet Özel ve Süreyya Berfe
ile birlikte imza koyan dört şairden biriydi. Şiirleri, aralarında Feyyaz
Kayacan’ın Modern Türk Şiiri ve Eva Dahlström’ün İsveç’te Buluşma’nın
da bulunduğu uluslararası antolojilerde yer aldı. 1990 yılında Yunus Nadi
Ödüllerinde mansiyon ve İlhan Demiraslan Şiir Ödülü ile Salihli Şiir İkindileri
“Gurbetçi Ozanlar” Ödülünü aldı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar
Derneği, Türk-PEN Yazarlar Derneği, İsveç Yazarlar Birliği, İsveç Gazeteciler
Sendikası, İsveç PEN Tutuklu Yazarlar Komitesi üyesidir.
“Sözcükleri öpüştüren, dünyaya sataşan bir şairdir Özkan Mert.
Cemal Süreya’ya göre her yönüyle gerçek bir şair; Salah Birsel’e göre kafadaki
kan dolaşımını düzenleyen biri... Sıra dışı bir ezginin, düş gücü yüksek,
coşkulu, içten, sıcak, cesur, çağrışımları zengin bir şiirin öncüsüdür Özkan
Mert. Sözcüklerin seçimi, düzenli akışı, duyguların niteliği, şiirlerine
öylesine işler ki, okurun alıştığı düşünce düzeni daha ilk dizelerden
parçalanıp yok olur. Şiirlerinde ironik bir yan vardır, ancak yine de ironiyi
aşan bir şeyler söz konusudur. Özkan Mert, şiirinde gülleri ve ırmakları
gezdirir, onlara şarkı söylemesini öğreten ilk şairdir. Yüreği dünyanın
ortasında bir menekşedir. Her üzüntüden bir avuç gökyüzü çıkartır. Hayatı bir ihtilaldir.
İnsanı kucaklayan, insana koşan şiiri, maviden daha mavidir. Küçücük bombalar
gibi dizer sözcüklerini. Bir ipe inci taneleri gibi geçirir özlemlerini. Kimi
zaman çorak bir toprak gibi parçalansa da yüreği, caz ve tango onu iyileştirir,
şiir ise kurtarır yaşamını.” (Orhan Tüleylioğlu)
“Bu şiirin damarında Türkçeye Attilâ İlhan’dan geçerek
Apollinnaire’in Fransız dilinde yaptığı büyük devrime doğru uzandığını
söyleyebiliriz. Bu şiirin çağrışımsal arka planında, başka bir tonda,
Apollinaire’in Marızıbıl şiirinin çağdaş mitosu yatıyor gibidir. Böylece
Özkan’ın şiiri, şiirin yapısına ilişkin mısra çekimi, aralıklar, susmalar, kısa
ya da uzun çağrışımsal dönüşlerle belli bir geleneğin de öğelerini içine alan,
zenginleşen bir bütünleşmeye kavuşur; özellikle de şairin dışlaştırdığı metinle
oynamak konusunda gösterdiği cesaretle yepyeni bir kimliğe kavuşur. Onun kendi
metniyle oynama cesareti, şiire kan akıtan damarları bilerek genişletiyor,
yaratışın, dünyanın ve şairin içindeki renkliliğin şiire daha çok akmasına yol
açıyor. Bu arka plan kuşkusuz artık bir gelenek, bir yoldur. Özkan’ın şiirinde
kendi sesini bulmuştur.” (Demir
Özlü)
“Onun şiiri, yaratma gücü için atılmış acı bir ‘çığlık’tır aynı
zamanda...Benzerine sık rastlanmayan bir çığlık. Bu çığlığı yansıtabilen
edebiyat yeteneğine sahip şairleri yok değil ülkemizin, ama, acıyı bizzat
kendilerinin duymamış olmalarından kaynaklanan bir donukluk var şiirlerinde.
İnsanı yerinden bile kıpırdatmıyor yazdıkları. Oysa, Özkan Mert’in şiirleri
‘durağan’ değil, kımıldayan, ‘devingen’ sözcüklerle yazılmış; insana yer
değiştirtiyor. Belli belirsiz bir kımıltı değil sözünü ettiğim; insanı yerinden
yurdundan eder boş bulunursanız...” (A. Ertan Mısırlı)
ESERLERİ:
ŞİİR: Kuracağız Her Şeyi Yeniden (1969), Irgatoğlu
Atçalı Kel Mehmet (destan, 1970), Kırlangıçlar (1978), İşte
Hayat! İşte Ölüm ve Tarih! (1984), Stockholm’de Mavi Saatler (1987),
Dünya Çarpıyor Yüzüme (1988), Allah ve Tango (1990), Mozart ve
Akdeniz (1992), Bir Irmakla Düello Ediyorum (1995), Bir
Dünyalının Notları (toplu şiirleri, 1997), Kentlerin Senfonisi (2000),
Van Gölü Savunması (2001), Nehir (toplu şiirleri, 2002), Ben
Savaşçı Değil Gül Yetiştiriciyim (seçme şiirler, 2005), Gelincikya
(2006).
ŞİİR KASETİ: Diren! Ey Kalbim (1998).
ÇOCUK KİTABI: Sanem Okula Başlıyor (şiir, 1981).
ÇEVİRİ: İsveçli Kadın Şairlerin Erotik Şiirleri Antolojisi
(1997).
İSVEÇÇE: Kâmpa Mitt Hjarta / Diren Ey Kalbim, (İsveççeye
çeviri şiirler, 1981), Tango Över Egeiska Havet (Ege Denizinde Tango,
şiir kaseti, 1990), Exilens Blues (Sürgün Ezgileri, 1999), Försvarstal
Över Vansjön (Van Gölü Savunması, 2003), Svenska Kvinnors Kârleksdikter
(İsveçli Kadınların Aşk Şiirleri Antolojisi, 1998), Gunnar Ekelöf’ten Şiirler
(Dikter Av Gunnar Ekelöf, 2005).
KAYNAK: Ataol Behramoğlu / Özkan Mert’in Şiirleri (Politika, Ocak 1978), Yurt
Ansiklopedisi (c. IV, 1982), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk
Edebiyatçılar Sözlüğü (2. bas. 1982), Sennur Sezer / Hep Gurbette Bir Şair
(Cumhuriyet Kitap, 18.9.1987), Mehmet Kemal / Yazdıkça Tükenmeyenler
(Cumhuriyet, 18.1.1989), Behzat Ay / Özgün Bir Ozan (Türk Dili Dergisi,
Eylül-Ekim 1989), Demir Özlü / Kendini Yaratan Şiir (Varlık, 1993), Feridun
Andaç / Yeryüzünde Gezgin Bir Yürek - Gültekin Emre / Özkan Mert Bir Irmakla
Düello Ediyor (Cumhuriyet Kitap, 17.8.1995), Okan Yüksel / İzmirli Ozan
Gazeteciler (1997), O.S. Arolat / Saçı Sakalı Beyazlanmış Genç Şair (Dünya
Kitap, 6.6.1997), Gültekin Emre / Bir Dünyalının Notları - Sennur Sezer / Hep
Gurbette Bir Şair - M.Mahzun Doğan / Benim Anayurdum Dilimdir (Cumhuriyet
Kitap, 18.9.1997), Vedat Yazıcı / Sözümüz Şairlerden Şiirlerden (1997), Behçet
Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul /
Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), TDE
Ansiklopedisi (c. 6, s. 275), Özkan Mert Yaşadığı Kentleri Şiirleştiriyor -
Kentlerin Senfonisi (Cumhuriyet Kitap, 18.1.2001), A. Ertan Mısırlı / Özkan
Mert’in Toplu Şiirleri Yeniden Yayımlandı, Dünyaya Bir Sataşma (Cumhuriyet
Kitap, 6.6.2002), Orhan Tüleylioğlu / Dünyamız Şiir Değil Gülüm (Radikal Kitap,
11.7.2002), Birsen Pekçolak - Zeki Büyüktanır / Homeros’tan Günümüze Anadolu
Destanları (2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin
Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
GELİNCİKYA
Özkan MERT
Ben
İlkokul’da, kalbimi gelinciklere yaklaştırmada birinciydim.
O
zaman daha, konya,konya olmamıştı: Siyah beyaz fotoğraftı uzayda,
danseden
dervişlerin yüzü hariç: Çünkü onların yüzleri ve ayakları
gelincik
yapraklarıyla ovulmuştur, daha iyi dönsünler diye.
Hanği
sokağa, hangi parka çarpsam, birşey olmazdı bana:
Çünkü
benimle çarpıştığında herşey,bembeyaz bulut olurdu:
Bu
yüzden yumuşacıktır,İzmir’in sokakları
ve parkları.
İzmir
zaten her gece dünyaya dökülen yıldız tozları değil midir?
Çok
meraklı bir çocuktum ilkokulda,her deliğe parmağını sokan.
Kuran
kursundan bile attılar beni, herşeyin anlamını sorduğum için:
-Dinozorlar
artık neden uçamıyorlar hocam?
-Balıklar
bizim abimiz mi?
-Gelincikler
cumartesi günleri neden hep firarda?
Dünyanın
en küçük camisi Bitez’de, şapka gibi asılı denize:
geceleyin
gizlice çaldım onu,şekerci dükkanından akide şekeri çalar gibi.
Ya
yakalansaydım, allah kızar mıydı...
-
Portakal bahçesi mi yapardı beni ?
Ne
güzel ! Tüm portakal bahçeleri kardeşim olurdu:
Mandalina
bahçeleri sevgilim, nar bahçeleri de kaçak aşkım.
Ama
biliyorsunuz, gelincik tarlaları bahçe değil, bıçaktır
Yeryüzüne
uzaydan fırlatılmış.
Ne
zaman dahil oldum dünya nüfusuna bilmem.
Belki
de Atlas dağlarında at sırtında dolaşırken girdim dünyaya.
Başka
gezegenden çalındığım kesin.
Bir
gelinciğin içinden fırlatıldım dünyaya.
Babam
sarışın bir süvari başçavuşu.Yıllarca gitti geldi eve,
hiç
atını ve yüzünü görmedim.Öldüğünü bile haber vermedi bana.
İki kardeşi vardı, serbest güreşte dünya
şampiyonu, 50’li yıllarda.
Vurdular
mı rakiplerinin sırtlarını mindere, kıvılcımlar çıkarırlardı:
Sonra
seyircileri selamlarlar,kulaklarının ardında bir çift gelincik.
En
çok annemi sevdim ben,incecik esmer bir kadın:
Gözleri
ışıklı kahverengi,Ege ve dünyalar güzeli.
Öptü
mü beni, bulutlara çarpardı saçlarım.
Elimden
tutup Gelincikya’yı gösterdi bana.
Bu
yüzden olsa gerek,
ışıklı
kahverengi gözlü kızlar titretti beni hep.
Bir
de gelincikya.
(25
Nisan 2006, Stockholm)
DÜNYADA ÇOK GÜZEL ŞEYLER VAR...
Özkan MERT
dünyada çok güzel şeyler var...
Çok güzel şeyler var dünyada...
Ben mesela bir sokak tanırım İzmir'de
yere düşen inci taneleri gibi dökülür denize.
Ekvator'da, Quito kentinde uykulu sokaklar
çok kızarlarsa dağlara açılırlar birdenbire.
Zaten akşam kırmızı düşer o dağlara.
Amazonların derinliklerinde akan nehirlerde
bembeyaz bir orkide büyür:
o kadar güzel ve keskindir ki kokusu
çılgın bir tay gibi koşuşturur kalbimizin
kıyısında.
Kalbimiz zaten tüm çiçeklerin aynası.
Ay'dan Yeryüzüne bakılınca
Yalnızca 'Çin Seddi' görülürmüş. Hayır! Yanlış.
Ben baktım: Palandöken dağında açan bir gelinciği gördüm.
Ve havada uçuşarak sevişen
bir çift kelebeği.
Ben ne köprüler tanırım.
Siz de tanırsınız mutlak: İşte Boğaz köprüsü!
Ne zaman boş kalsa yıldızları arar
geceleyin.
Gündüzleri neler neler çeker şu insanlardan
ve yüzüne çarpıp geçen martılardan...
Biliyorum bir gün çekip gidecek belki,
Nereye bilinmez?
Ama Boğaz'dan daha güzel nereye yakışır ki?
Ben öyle kentler tanırım ki
memesi sütyenden taşmış
genç bir kız gibi uyanırlar sabahları.
Güneşin ilk ışıklarıyla öpüştüklerinde
kırmızı bir gül gibi açarlar yeryüzünde.
Ve zaten her kent başka bir kente açılır bir köşesinden.
Ben ne şairler tanırım ateş gibi: İşte Arthur Rimbaud!
Sarhoş Gemi'yi yazdı denizi görmeden.
Yaşamın okyanuslarında yıkadı sözcüklerini.
Ne kadar çok güzel kadın var dünyada...
Esmer, sarışın, çukulata renginde
hepsi birbirinden güzel, birbirinden alımlı.
Gergin yumuşak tenlerinde
İmparatorluklar kuruldu, imparatorluklar çöktü.
Bir öpücükleriyle ihtilaller başladı...
Zaten kadınlar ve aşk olmasa
yaşamaya değer miydi bu dünya?
Kime okurduk bu şiiri?
Öpücük dedim de aklıma geldi:
Bir sevgilim var dünya güzeli.
Ne zaman baksam gözlerinin içine
yıldızların üzerine düşüyorum
sımsıkı sarılsam da dünyaya.
Beni zaten hep güzellikler sarhoş etti.
Ey Şair! Güzel sözlerle, büyülü sözcüklerle
kandırırsın kullarımı, diyor koca tanrı:
Ben yalnız güzel şeyleri mi yarattım? savaşları,
açlıkları, ölümleri, ayrılıkları... ben yaratmadım mı?
Sen yarattın elbet tanrım! Onların hesabını
sen ver kullarına.
Ben'se güzel şeyler anlattım
hiçbir şey beklemeden insan kardeşlerime:
Hiç olmazsa bu şiiri okurken
mutlu olsunlar diye.
Buysa suçum: Hazırım!
Cayır cayır yanmaya cehenneminde
PAZARTESİ GÜNLERİ BEN DÜNYADA YOKUM
Özkan MERT
1.
Kahvaltımı yaptım!
Yüzümü biraz daha yaklaştırdım dünyaya.
Üzerimde, yakaları kolalı süt gibi beyaz bir gömlek
açılışını yaptım kalbimin.
Zaten kalbim her şeye aldandı benim.
En çok tabiata ve aşka.
Bu yüzden bir dağa öpülü kalmaktır hayatım.
Tenime istiridyelerle attığım çizikleri gizleyerek
bir kente giriyorum. Ellerinde gazeteler
ve çiçeklerle yürüyen kentsoylular görmüyor beni.
Çünkü, bugün Pazartesi.
Pazartesi günleri ben dünyada yokum
Birdenbire varız
Birdenbire yokuz
Birdenbire aşk
Birdenbire hüzün
Birdenbire mineraliz
2.
Kahvaltımı yaptım!
Yüzümü biraz daha yaklaştırdım dünyaya.
Başımda gökkuşağı renginde bir şapka
bir aşkın bitişine hazırlanıyorum.
Herhalde bu kez ölürüm.
Ölmeden önce ne yaptım? Tuttum
İstanbul'dan kırmızı bir tramvaya bindim:
Amik ovasında indim. Baktım! Antakya'dayım:
Gökyüzünde kocaman bir dolunay,
kenarından sallanıyor
küçücük bir marul tarlası
Ha düştü, ha düşecek Asi nehrine.
Düşse ne olacak? Tüm tramvaylar
ve kuşlar devrilecek mi içine?
Belki de bu yüzden
Asi nehri bugün de tersten akıyor.
Aksın! Ben de alıç kokularıyla
balkonlara, teraslara çıkanm.
Görürsünüz beni oradan.
Göremezseniz mutlak pazartesidir.
Pazartesi günleri ben dünyada yokum.
Ama ertesi günü
Uç albatrosun ağzında dinlenen
bir kalp göreceksiniz.
İşte! O benim.
Benim kalbimdir!
Birdenbire varız
Birdenbire yokuz
Birdenbire aşk
Birdenbire ayrılık
Birdenbire mineraliz
3.
Kahvaltımı yaptım!
Yüzümü biraz daha yaklaştırdım dünyaya.
Saçlarım marul tarlasına takıldı dolunayda.
Nasıl bir hayattır bu? Nasıl bir aşk?
Ben ki ne aşklar bitirdim.
Kalbin bir albüm gibi
doldu taştı tehlikeli hayatlarla.
Tüm Mardinli kuşlar şahittir buna.
Bu aşk neden bitmiyor?
Unuttum mu artık bir aşkı bitirmeyi?
Ayrılık sözcüğünün mimarı
Ben değil miyim?