Araştırmacı, Şair ve Yazar, Yapımcı, Yönetmen, Senarist. 1977,
Malatya doğumludur. İlköğrenimini İstanbul’da Güngören İlkokulunda (1988),
Ortaokulu Güngören Ortaokulunda (1992), Lise öğrenimini Zeytinburnu Cevizlibağ
Tekstil Teknik Meslek Lisesinde (1996) tamamlamıştır. Yazı dilini ve edebiyat
ilgisini geçen yıllar boyunca sürdürerek üslubunu geliştirdi. İlk makalesi 18
yaşlarında yerel bir gazete de köşe yazarlığı ile başlamıştır. Kanal 7
televizyon kuruluşunda aktüel kameramanlığı yapmış, askerlikten sonra da bir
süre bu kuruluşta çalışarak iş değişikliği dolaysı ile ayrılmıştır. Daha sonra
televizyon ve dizi filmlerin setlerinde önce kameraman asistanlığı, ardından
başta Kurtlar Vadisi Pusu dizisi olmak üzere günümüze değin prodüksiyon
çalışmalarında kameraman olarak aktif olarak yer almıştır. Profesyonel olarak
objektifine aldığı doğayı ve insanları fotoğraflamaktadır. Çeşitli işlerde
çalıştı ve ticaretle uğraştı. 2010 yılından itibaren belgeseller yapmaya
başladı. Ülkemizin yaptığı hizmet ve yardım faaliyetlerini çeşitli STK
kuruluşları ile bir çok ülkelerde bulunarak görüntülemiştir.
Şiir
ve makaleleri; Aktüel, Ay Vakti, Fikir Yolu, Güllük, Hicran, İlkadım, İslami
Edebiyat, Kara Kalem, Kumru, Küskün Akasya, Maki, Mavera, Sarı Çiğdem, Şiir
Merdiveni, İmbik, Yüz Akı dergilerinde yayınlanmıştır. Ulusal akademik; Amisos,
Mecmua, Akra Kültür Sanat Edebiyat, Belgi, Tarih Araştırmaları, Al Farabi
Sosyal Bilimler gibi dergilerde hakem ve yazarlık yapmaktadır. Ulusal ve uluslararası
toplantılarda sunulmuş tebliğleri bulunmaktadır. Halen; yakınçağ tarihi,
Balkanlar ve Ortadoğu, Osmanlı müesseseleri ve medeniyeti tarihi, genel Türk
tarihi, sanat, medya ve sinema konuları üzerinde araştırmalar yapmaktadır.
Sinema diline vakıf olarak, kamera plan ve acı tekniğini kavrayarak hikâye
tasvirini birleştirmesi ile film senaryoları da yazmaktadır.
Tarihsel
duygu ve günümüzün yaşamsal kodlarını açarak ülkemizin tarihi ve kültürel
zenginliklerini tanıtmaya yönelik çeşitli belgesel filmleri üretirken, bir
yandan da kaliteli bir teknik alt yapı oluşturan kuruluş: Atlantik Medya ve
Prodüksiyon şirketinde belgesel, dizi, televizyon filmlerine yönelik yapımcı ve
yönetmen olarak faaliyetini sürdürmektedir. 2017 yılında kurulan MSF Basın
Yayın Prodüksiyon Eğitim Hizmetleri şirketinin yönetim kurulu başkanı olarak
faaliyetine devam etmektedir.
Türkiye
Yazarlar Birliği, İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM),
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER), Türkiye Gezginler
Derneği ve İzollu Vakfı üyesidir.
KİTAPLARI:
Aynalar,
İki Kanat Yayınları, İstanbul (2007)
Dövüştüler,
Götürüldüler, Dönemediler: Esarette Kalanlar, MSN Yayıncılık (2016)
Kanlı
Şarap, Küflü Ekmek: Sömürgecilik, MSN Yayıncılık (2016)
Dinlerde,
Mitolojilerde, Savaşlarda: Kurban, MSN Yayıncılık (2017)
Yapımcılığı:
Teşkilat (Uygulayıcı Yapımcı)
2017- 2018…. TV Programı 39 Bölüm
TRT Haber ve TRT Türk
Ya Olmasaydı (Uygulayıcı
Yapımcı) 2016- 2017…. TV Programı 39 Bölüm
TRT Haber ve TRT Türk
Yönetmen Filmografisi:
Vatan Sana Canım Feda - 2017….
Belgesel
Esarette Kalanlar - 2016 ….
Belgesel
Geçmiş Zaman Olur ki… - 2014
.... Belgesel
Mediterranea İstanbul - 2011
.... Belgesel
Barboros Hayrettin - 2011 ....
Belgesel
İslam Medeniyeti - 2011 ....
Belgesel
İstiklal Marşı ve Mehmet Akif
Ersoy - 2010 .... Belgesel
Mimar Sinan - 2010 ....
Papirus - 2010 .... Belgesel
Diğer Filmografisi:
Meditterane İstanbul - 2011 ….
Görüntü Yönetmeni, Belgesel
Kurtlar Vadisi Pusu (4. Sezon) -
2010 .... Kameraman, Tv Dizisi
Kurtlar Vadisi Pusu (3. Sezon) -
2009 .... Kameraman, Tv Dizisi
Kurtlar Vadisi Pusu (2. Sezon) -
2008 .... Kameraman, Tv Dizisi
Fadik İntikam Peşinde - 2008
.... Kameraman, TV Filmi
Kan Damlaları - 2007 .... Kamera
Asistanı, TV Filmi
Kabadayı - 2007 .... Kamera
Asistanı, TV Filmi
Göç-1 - 2006 .... Görüntü
Yönetmeni Yardımcısı, TV Filmi
Anadolu Aşkı - 2006 .... Kamera
Asistanı, TV Filmi
Göç-2 - 2006 .... Görüntü
Yönetmeni Yardımcısı, TV Filmi
Cemre - 2006 .... Görüntü
Yönetmeni Yardımcısı, TV Filmi
HAKKINDA:
Ali Gündüz, Türkiye Şairleri ve Şiirleri Antolojisi, Gündüz Yayınları, Ankara,
2008 s.156 (4. Cilt), Mustafa Kuşçuoğlu
(Sanat Yaprağı, 02.07.2008), Abdurrahim Karakoç (Vakit Gazetesi, 28.09.2008), İhsan
Işık, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, Elvan Yayınları,
Ankara, 2009 s.413 (11. Cilt), İlesam’lı Bilimadamı, Şair, Yazar ve Sanatçılar
Ansiklopedisi, Berikan Yayınevi, Ankara, 2017 s, 223), Oğuz Çetinoğlu (Önce Vatan Gazetesi,
29.03.2017), Türk Şiirinde Aşk Antolojisi, Ayb Kitap, Bakü, 2017 s.288),
Özkan
Karaca (kamerararkası.org, 11.10.2020), Özkan Karaca (sinematurk.com,
11.10.2020), Özkan Karaca (IMDb, 11.10.2020), Özkan Karaca (TSA, 11.10.2020).
AYNALAR
ÖZKAN KARACA
Gözlerinin içinde İstanbul esintisi
Sorar ruhunun hazinli kamçısı
Dudaklarında sıkışan istekler kaçamak
Ellerinde bulutlanan yakarışın ezikliğinde
İstanbul’da dilenci çocuklar
Kaldırımların kirlerinde köşeleri parselleyerek
Duyguların kölesini avlamak için
Açar avucunu, eğer boynunu
Sanki yılların çilesi ıslatmış
Boynuna ateş dolanmış
Gözlerinde okunan hüzünle yıkanmış
Hayatının baharında sararmış
(Aynalar, 2007)
HÜZÜNLÜ ANILAR
ÖZKAN KARACA
Yüreğimin yangını
intizara sürüklüyor, günlerimin sızısı ıssızlığa itiyor, düşlerimin batan
kayığı hiçliğe
gömülüyor, kafam seni resmederek sessizliğe atıyor. Kalbim seni heceleyerek
sensizliğin hüznünde yakarışım adımlarına yayıldı, gözlerinin kuru penceresine yazdığım
satırlarım kaldırımlara atıldı. Gözlerim yaşla yırtılarak, gönlüm yasla kırılarak seni
anı paketine sararım. Duygularım acı aşla beslenerek, düşüncelerim aşk
çıkmazının sokağına seslenerek seni ararım. Hayallerimin aynasından kopmayan,
rüyalarımın penceresinden çıkmayan sen... Sensizlik feneri elimde, sensizlik
teri dilimde... Sayfalarla karalanarak, günlerin ölü donukluğuyla paralanarak
seninle kapanırım.
Gölgen tanların kanlı kızıllığında ellerimde tutuldu, gözlerin zihin tutkalında
anların kara perdesine yapıştı. Film şeritleri kafa raflarına itildi, ara sıra
raflardan anıları çıkarak izliyorum. Bazen ise benden tarafa dönerek gülümsemeni
ısınıyorum... Sözlerin sözlerimi kovalayarak, gözlerin gözlerimi kapatarak
sevda damlasını içmiştim. Buradan son çıkışınla yüreğim harabeye dönerek senin
özleminle zamanım hüzün tutuyordu. Sensizlikle sarsılarak ruhumun izine sokulan
ismini hicran yutuyordu. Hüzün selleri anılara doğru sürüklüyordu...
EDEBİYAT İLİŞKİSİ ve SİNEMA
ÖZKAN KARACA
Sinema, kendisinden önce var olan; edebiyat, resim, müzik, tiyatro,
heykel, dans gibi sanat dallarının hepsiyle iletişim içindedir. Ancak “Yedinci Sanat”, en güçlü
bağını edebiyatla kurmuştur. Edebiyat eski çağlardan beri, insanlar arasında
sözlü ve yazılı iletişim sağlayan araçlardan biridir. Sinemanın da bir kitle
iletişim aracı olması, temelde bir ortaklık oluşturur. Bu iki iletişim aracı da
kültürün gelişmesine katkıda bulunurken; insanları bilgilendirir, eğlendirir,
olup bitenden haberdar eder, onların estetik zevkine hitap eder, bakış
açılarını geliştirir ve zaman zaman da onları tartışmaya sevk eder.
Deneme, gezi, şiir, roman, öykü, eleştiri, röportaj gibi edebiyatın her
türü sinema için kaynak oluşturmaktadır. Edebiyat türlerinin sinema türleri
benzerlikler bulunmaktadır. Örneğin metin düzeyinde bir deneme ile bir
belgeselin, bir roman ile kurmaca herhangi türden bir filmin arasında
benzerlikler bulunmaktadır. Görsel ve sözsel öğeler geniş bir anlam sisteminin
bağdaşık parçalarını oluşturarak iki sanat dalının benzerlikleri birbirini
beslemektedir.
Sinemada senaryo aşamasında yapılan tüm tasarımlar öykü içerisindeki
kişilere, olaylara, ya da yere göre bir “çevirim senaryosu” hazırlamak
biçiminde olmaktadır. Daha sonra hazırlanan çevirim senaryosu doğrultusunda
yazı dili görüntü diline aktarılmaktadır. Bu doğrultuda çekilen görüntüler
kurgu aşamasında yönetmenin isteğine göre uzun planlar ya da kısa kesme olarak
adlandırabileceğimiz tekniklerle bir araya getirilirler.
Film; yazılı tasvirler, hareketli görüntü, söz, gürültü ve müzik gibi beş
ayrı anlatım boyutunu bunların hepsini ya da bir kısmını içerir. Yazıda ise,
sadece kâğıt üzerinde siyah harflerden oluşan bir malzeme vardır. Bu doku
farklılığı, sadece iki sanat dalı arasındaki farka değil; benzerliklere de
işarettir. Farklı malzemelerle yola çıkıp özgün ürünlerini yapan sanatlar,
zamanla kaçınılmaz bir etkileşime girerler. Özellikle, anlatım teknikleri,
sanatlar arasında ortaklık meydana getiren unsurlardandır. Örneğin Bertolucci,
şiir ve sinemayı birbirine yaklaştırmış; Salvador Dali, plastik fikirlerini
sinemaya taşımış; Andre Breton, Mayakovski, Boris Vian, M. Duras gibi şair ve
yazarlar kendilerini sinemada ifade etmeye çalışmışlardır. James Joyce ve Virginia
Woolf’un bilinç akışı tekniği de, sinemada kullanılan bir tekniktir.
Sinema tarihi, sinemaya uyarlanmış sayısız edebiyat yapıtıyla doludur. Bunların hepsinde ortak yan
sinemaya gidip film izlemeye başladığımızda yaşadığımız deneyimin artık
okumaktan çok seyretmeye dayalı olmasındadır. Deneyimimiz bir roman ya da öykü
okumaktan öylesine farklı bir noktaya gelir ki, bazı durumlarda bu olgu yazar
ile sinemacı arasında tartışmalara yol açabilmektedir. Yine de sinemada çok
başarılı edebiyat uyarlamalarına rastlamak söz konusudur. Şurası da bilinmeli
ki iki farklı sanat dalının anlatım farklılığı buna kaçınılmaz olarak yol
açmaktadır. Bu konu hem sanatçı hem de seyirci açısından irdelenmelidir. Bir
edebiyat uyarlaması söz konusu olduğunda, yazar her ne kadar filmin yönetim
takımı ile birlikte çalışsa da izlediği sanat filminin artık kendi kitabıyla
pek bir ilgisi kalmamıştır. Bu hemen bütün edebiyat uyarlamalarında yazar ile
sinemacı arasındaki çatışmanın en önemlisidir. Filmin oluşum aşamasında edebiyatın
yerini artık sinemanın diline bırakmıştır. Başka bir deyişle yazının dili
görüntünün diline uyarlanmıştır.
Edebiyat ve sinema amaçları aynı, anlatma biçimleri farklı olan iki sanat dalıdır. Sinemanın
en önemli öğesi olan senaryo, iki şekilde meydana getirilir. Bunlardan
birincisi film yapmak isteyen kişinin tasarladığı konuyu, yalnızca sinema
diliyle ifade edilecek şekilde vücuda getirdiği “özgün senaryo”; diğeri ise
daha önce yazılmış bir metni senaryo biçimine dönüştürme işlemi olan
“uyarlama”dır.
Türk sinemasında üç çeşit uyarlama görülür: “Gerçek uyarlamalar”,
“Türkçeleştirilen konular”, ve “yerlileştirilen konular”. Edebiyattan sinemaya
yapılan uyarlamalar genel olarak üç türde gerçekleşir: Bunlardan ilki, romanın,
sinema yararına bir senaryo hammaddesi olarak kullanılması ve sinema
boyutlarına indirgenmesi yoludur. Bu tür uyarlamalar, yönetmene serbest hareket
etme olanağı tanır ve romandan farklı bir seyir izleyen sinema örneklerini
kapsar. Sanatçı, başarılı olmuş bir ürünün; biçimini, malzemesini ya da fikrini
ödünç alır ve kendi yapıtı için kullanır. Kimi zaman kişiler ve öykünün konusu,
dış çizgileriyle korunsa da; kaynak yapıtın dilsel özellikleri bozulur, temel
yapısal özelliği yitirilebilir ve bildirileri değişikliye uğrar. Bu türün en
tipik örnekleri, Shakespeare metinlerinden ya da bazı destanlardan hareketle
yapılan filmlerdir. İkinci tür uyarlamalar, romanın aslına sadık kalan sinema
örnekleridir.
Seyirci kitap okurken kendi deneyim ve dünya görüşü doğrultusunda yapıtı
yorumlar ve imgeleminde olayları, yerleri ve karakterleri canlandırır. Aynı
kitabın sinemaya uyarlanmasında ise karşısına bir başka sanatçının, sinemacının
yorumuyla karşı karşıyadır.
Hangi roman türünden söz ediyorsak edelim (tarihsel, biyografik,
izlenimci, romantik, vb.) hepsinde ortak olan yön kullandığı araçtır: yazı dili.
Sinemada da senaryo, çekim ve çekim sonrası aşamalarında kullandığı dil
sinematografik dildir. Sinematografik dili göstergeler ve bu göstergelerin
oluşturduğu bir sistem oluşturmaktadır. Sinemayı bir roman ile
karşılaştırdığımızda bir çekim (filmde kameranın çalıştırılıp durdurulduğu ana
kadar olan bölümü) bir cümleye eş olduğunu söyleyebiliriz.
Romanda, sanatçı duygu ve düşüncelerini ortaya koyarken; dil, imla, noktalama,
cümle, konu, zaman, mekân, olay vb. birimleri ele alıp işler. Bunların işlevsel
bir özellik kazanması üslûpla mümkün olabilir. Filmde ise bu duygu görüntüyle
sağlanır. Işıklandırma, müzik, efekt, dekor, kostüm, renk gibi öğelerden
yararlanılır.
SANAT NEDİR?
ÖZKAN KARACA
Çağlar boyunca estetik duygu ve
düşüncede zirveleri yakalamış, sanatsal zenginliği aralamış mütefekkir insanlar
yaşadığı ağır ruhi buhranlar ve hafakanlar sonrasında; dağların sırtına
çıkarak, tabiatın bağrına açılarak, çöllerin diline girerek, taşların ardına
saklanarak, mağaraların içine kapanarak bir süre insanlardan kaçmışlar, kendi
yalnızlığına çekilmişlerdir. Bu insanlar ölümlerinden sonra dahi kalem ve
kelamları yankılanmaktadır. Bunlar edebiyat şaheserleri, müzik besteleri, fikir
– roman eseri ortaya çıkaran birkaç insanlardır.
Hayatında bir ideali, bir gayreti
olmayan insanlarında psikolojik rahatsızlığı da gizli ya da aşikardır.
İnsanlığın yararına bir şeyler ortaya çıkarmaya çalışan, davasına ve idealine
sahip çıkan, insanlığın hüzün ve mutluluğunu sinesine bindiren deha ve delilik
arasında bocalayan insanlar. Günümüzün hızlı dönen zaman çarkında, iş ve izin
ayağına dolanmasında, sorumluluk yükünde bulunan dehalar: Tepelerin
yüksekliğine çıkamadan, mağaraların ağzına kapanmadan, şehrin gürültüsü, insan
kargaşası içinde sinesini yırtmaktadır. Neden ve niçin sorgulamasıyla ruhi
bunalım, fikri sancılar yaşanmıştır. Kafasını duvarlara vurarak düşünce
sancılarını ve duygu kanlarını atlatmaya çalışmıştır.
Basitlik ve seviyesizliğin sinema ve
edebiyata musallat olması sanatı tahrip eder ve sosyal yönden yara verir. Sanat
asli kimliğinden, gerçeklerinden,
değerlerinden uzaklaşırsa sanat sanat olmaktan çıkar, mazisini
hatırlamayan ve geleceğin istikametini bulamayan berduş tipli paçavra kılığında
tanınmaz olur. Sanatkar bilgi, düşünce ve dil bakımından donanımlı olmalıdır.
Donanımdan uzak, estetik bakımından cahil, fikri ve ruhi açıdan kabiliyetsiz
sanatçının! eseri basitliğe ve seviyesizliğe mahkumdur.
Sanat insan tabiatının ayrılmaz bir
parçasıdır ve daima insanlarla birlikte yer almaktadır. Çünkü sanatın gayesi
güzellik olan faaliyettir ve sadece frekansları açık insanlara mahsustur.
Sanatçıyı sanatçı yapan özellik ilgilendiği sanat dalında gösterdiği maharet ve
ortaya koyduğu eserlerle olmalıdır. Bulantı edebiyatının, bunalım sinemanın
sağlıksız ve hastalıklı sanatla arızalı ve seviyeden uzak olmuştur.
İnsanlar arasında münasebetlerin
ortaya koyulduğu hayatın bütün faaliyet ve görünüş yolu: Sanat bahçesini işaret
etmektedir. Sanat bahçesinde asılı levhalar sosyaldir ve sanat eserlerinde yer
almaktadır. Edebiyat ve sinema sahası “ manevi kültür” faaliyetleri arasında
yer almalı ve gerçek sanatla buluşmalıdır. Sinema ve edebiyat gibi manevi
kültür faaliyetleri… Basitliğin elbisesine bürünmüş, cehalet askısında
görülmüş fertlerin uğraşı olmamalıdır.
Aksine zihin kalitesi, fikir mahiyeti, bilgi marifeti ve donanım zarafeti
yüksek olmalı. Sağlam yapı üzerinde durarak nitelikli donanıma sahip sanat ve
sinema faaliyeti için gelenekselden kopmayan ve modern olandan uzaklaşmayan,
bilgi toprağında geniş kültür sermayesi bulunması gerekir. Toplumun değerlerine
yaslanmış, manevi kültürle irtibatlı, geçmişten- geleceğe infaklı olunmalıdır.
Çıkmaza giren sanat ve sinema eğilimi ancak çok yönlü donanıma haiz, mesuliyet
duygusu yüksek, yapıcı gayelerle eserler ortaya çıkaran, fikri gül – vicdanı
gür iki kanatlılıkla olunur.
SİNEMA ve TOPLUMSAL ETKİSİ
ÖZKAN KARACA
Sinema her ne kadar teknolojinin sağladığı
olanaklar sonucunda sanatsal kaygılarla gelişmeye başlamış bir alan olsa da
ticari bir meta olarak değer taşıdığının keşfiyle profesyonel bir sektör haline
gelmiştir. Kültürel değerlerin kullanıldığı ve yeniden üretildiği bu alanın
ürünleri ciddi ekonomik çalışmalar sonucunda profesyonel olarak
pazarlanmaktadır. Bu ürünleri yüksek bütçelerle büyük yapım şirketleri
hazırlasa da ürünler aslen orta ve düşük gelir düzeyine sahip toplumun geneli
için üretilmektedir. Bu fark üretenle tüketenin eğitimi ve kültürü alanında
kendini göstermektedir. Gerçekten de halkın geneline hitap eden sinema eserlerinin
temel bir iletişim stratejisi olarak kolay anlaşılabilir olduğunu söylemek
mümkündür. Bu eserlerin ürettiği söylem değişik yaş, eğitim, kültür ve cinsiyet
grupları tarafından rahatlıkla okunabilmektedir.
Tarih boyu popüler kültür halka ait kültür olarak görülmüştür. Bu bakış
açısı zaman zaman daha az nitelikli olarak algılanmasına sebep olmuşsa da
içinde bulunduğumuz çağda toplumsal beğeninin kültürel öğelerin üretimi ve bir
endüstri olarak tüketiminde etkili olduğunu söylenebilir. Popüler olan halk
tarafından yaygın olarak beğenilen ve tercih edilendir. Bu anlamda popüler kültür; gündelik
hayata ilişkin bir kavram ve gündelik hayatın kültürüdür. Yaşamasının,
değişmesinin yegâne sebebi budur.
Popüler kültür kavramının günümüzdeki
durumu ise üretildiği toplumu aşan bir niteliktedir. Kültürün evrenselliği
tarihin her döneminde vurgulanmıştır. Popüler kültürün üretildiği toplumu aşan
yönü ise burada belirtilen niteliğin dışındadır. Popüler kültür ürünleri
çağımızda aynı zamanda birer ticari metadır. Sermaye gibi bu ürünler de küresel
ölçekte dağıtılmaktadır. Bir dönemde bir toplumda popüler olan öğelerin
dünyanın geri kalanı için de popüler olarak algılanmaya başlanması içinde
bulunulan iletişim çağında sık görülen bir durumdur. Popüler kültür eğlence
sektörü ürünlerini kapsamaktadır.
Popüler kültür ürünlerinin karakteristiklerinin sunulmasında ve aktarılmasında sinema ve televizyon ürünlerini bu
kapsamda değerlendirmek mümkündür. Sinema günümüzde belki de en rahat olarak
ulaşılabilen kültürel ürünlerdendir. Sinema ürünleri yapım şirketlerine ait
tescilli fikir sanat eserleridir. Bu ürünler belirli dönemler için
lisanslanabilmekte ve dağıtılmaktadır. Sinemanın yalnızca sinema salonlarında
değil televizyon - bedava ve ücretli tv, internet ve video müzik endüstrisi
aracılığıyla dükkânlar üzerinden dağıtılması mümkündür. Sinemaya ulaşmak için
bilet satın almak ya da televizyon sahibi olmak yeterlidir. Popüler kültür
ürünleri kar amaçlı olarak hazırlanmaktadır. Sinema eserleri de bu anlamda
karlılık için üretilmektedir.
TARİHİ GERÇEKLİK ve SİNEMA
ÖZKAN KARACA
Sinema, bir sanat dalı olarak ortaya çıktığı dönemlerden itibaren tarihsel gerçeklikleri tema olarak almıştır. Toplumsal modernleşme ve teknik gelişmelerin ürünü olarak ortaya çıkan bir sanat olarak sinemanın tarihsel gerçekliklerin algılanışı üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu açıdan bakıldığında, sinemanın tarihsel olguların popülerleştirilmesinde etkisi olduğu söylenebilir.
Sinema ürünlerinin genelinin toplumun tüketmesi için yapıldıklarını söylemek mümkündür. Çağımızın sanatı ve en büyük endüstrilerinden biri olan sinema, “hatırlamak” ve “anlatmak” gereksinimlerinin gerçekleştirildiği bir platform olarak tarih ya da geçmişle yakın bir bağ içindedir. Tarih duygusunu, “hatırlama” ve “anlatma” yoluyla sürekli yenilemekte ve var etmektedir.
Sinema çok boyutlu bir sanat alanıdır. Görsel işitsel yönleri mevcuttur. Sinema moda, sinema müzik gibi etkileşim boyutlarından bahsetmek mümkündür. Bu anlamda bir filmi izleyen kişi tüm bu alanlara ilişkin öğeler görebilmektedir. Ayrıca, sinema içinde geliştiği toplumu ilgilendiren ve dönemin başlıca siyasal, ekonomik ve ideolojik kuvvetlerinin şekil vermiş olduğu meselelerin anlık bir portresi olarak nitelendirilebilir.
Bu anlamda birer popüler kültür ürünü olarak toplumun bir dönemdeki beğenilerinin de göstergesidirler. Sinema, geçmişte meydana gelmiş olaylardan etkilenmiş, günümüzde meydana gelen olaylardan etkilenmekte ve gelecekte de dünyada meydana gelecek olaylardan etkilenecektir.
Sinema bir dil olarak çok boyutludur. Ayrıca
görsel bir ürün olan sinema teknik olarak da bunu gerektirmektedir. Söz konusu
durum tarih öğretiminin bir ihtiyacına da kısmi düzeyde cevap verebilecek
niteliktedir. Tarih, ders kitaplarından öğrenilmekte ve burada genel olarak
kazanılan zaferler, barışlar ve tarih büyüklerinin biyografilerine indirgenmeye
çalışılmaktadır. Oysa tarih çok kapsamlı bir disiplindir. Bu disiplinin,
eğitimsel, sosyal, kültürel, kurumsal yönleri bulunmaktadır. Tüm bu boyutları
anlatmak için sayfalar dolusu bilgi içeren kitaplar yazılıp tarih dersine
ilişkin kazanımların öğrencilere aktarılması ümit edilirken; tarih temalı
yapımların tek bir sahnesi çoğu mesajı daha etkin biçimde aktarabilmektedir. Tarih
ile ilgili sinema filmleri ve televizyon dizileri, tarih ders kitaplarından ve
akademik tarih makalelerinden daha fazla ilgi görmekte ve daha geniş kitleler
tarafından takip edilmektedir. Geçmişte yaşanmış bir konu ile ilgili bir tarih
kitabını ya da bir akademik makaleyi okumaktansa onunla ilgili bir filmi
seyretmenin daha cazip ve kolay geldiği gerçeği ile karşı karşıya
bulunmaktayız.