Eleştirmen ve şair (D. 1935,
Giresun - Ö. 22 Ocak 2017, İstanbul). Erzurum’da başladığı orta öğrenimini Giresun Lisesinde (1960) tamamladı. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü (1972) mezunu. Memurluk,
kitapçılık, reklam yazarlığı, yayınevlerinde düzeltmenlik, ayrıca reklam metni
yazarlığı yaptı.
Yazmaya şiirle başladı. Şiir,
eleştiri ve denemelerini Varlık, Yelken, Alan 67, Soyut,
Papirüs, Felsefe, Yeni
Dergi, Yeni Ortam, Milliyet Sanat dergi ve gazetelerinde
yayımladı.
1966 yılında Yeni Dergi’nin
açtığı eleştiri yarışmasında Nâzım Hikmet’in Şiiri adlı eleştirisiyle "Yeni
Dergi" Eleştiri Yarışması'nı kazanınca (ödülü Mehmet H. Doğan’la
bölüştü) eleştiriye yöneldi.
İlk olarak eleştiri yazıları ve denemelerini
Şair-Şiir Yazıları (1996) adlı kitabında topladı. Yer yer
kesintiye uğrasa da, eleştiri yazılarını ölümüne dek sürdürdü. Türkiye Yazarlar
Sendikası üyesiydi.
Bir söyleşisinde Öneş, eleştiri
anlayışını şöyle açıklıyordu:
“Eleştirmenin, dolayısıyla eleştirinin yeterlik ölçüsünün, dili, konuya
yaklaşım yetkinliği, çözümleme aşamasında
ortaya koyduğu yaratıcı katkı, üzerine eğildiği yapıtla bağlantısını yitirmeden
okura özgür bir çalışma sunabilmiş olmasına da bakılmalıdır. Özetlersek,
Türkiye’de eleştirinin niceliği değil, niteliği tartışmaya açılmalıdır.”
Mustafa Öneş, 22 Ocak 2017 günü
hayatını kaybetti. Cenazesi 27 Ocak 2017 Cuma günü Şişli Cami’nde kılınacak
öğle namazından sonra Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Mustafa Öneş’in edebiyat
mektupları, kitapları, yazı gereçleri ve desenlerinden oluşan belgelik 26 Nisan
Cuma günü saat 16.00’da Türkiye Yazarlar Sendikası Edebiyat Müzesi’nde açıldı.
ESERLERİ:
Eleştiri:
Şair-Şiir Yazıları (1996), Şiir
Kuşatması (2006), Şiirsiz (2011).
Şiir:
Tekne
Kazıntısı (Tülay Ferah'la birlikte, 2013).
KAYNAKÇA:
Yurt Ansiklopedisi (c. V, 1982), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk
Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü
(18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas.
1999), Ali Galip Yener / Şiir Üzerine Yazılar (Virgül, sayı: 32, Temmuz-Ağustos
2000), TBE Ansiklopedisi (c. 2, 2001), İhsan Işık /
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(2. bas., 2009), Mustafa Öneş’i yitirdik (TYS internet paylaşımı, 22.01.2017).
(….
) Bakışsız Bir Kedi Kara adlı
kitabında şairin, alışılmış dize biçimini bırakarak, düzyazı görünüşünde ama
yeni bir deyişle sunduğu şiirleri, Kınar Hanımın Denizleri'ndekilerden, daha az
duygusal, daha esnek, hattâ plastik oluşlarıyla ayrılmaktadır. İlk kitabında,
geçmişin ansınmasından doğan bir üzüncün verilmek istenmesine karşılık, Bakışsız Bir Kedi Kara'da çağımız
bireyinin, korkusunu bir yandan kendinde yaşarken öte yandan onu ya
çocukluğunun masal dünyasına aktararak ya da olumsuzlaştırarak, çarpıtarak
gidermeye çalışıyor. Bakışız Bir Kedi
Kara’da çok yoğun görüntülerle karşılaşmaktayız. İmgeleri budamadan,
doğallıklarıyla alıp birbirlerine uydurarak kuruyor şiirinin yapısını. Öyle ki
her imgenin çağrışım alanını ve duygusal boyutunu çizecek olursak, aralarında
hiçbir benzerlik bulunmasa da, bunların birçok noktalarda kesiştiklerini
görebiliriz sanıyorum. Gene onun, şiirin düşmanı olan ve okuru alışkanlığa
sürükleyen tekdüze anlatıma düşmemek için imgeleri birleştirirken özel
yöntemler kullandığım söyleyebiliriz. Ece Ayhan'ın, şiirini ufak tefek
bozuşturmalarla değişik kılma, anlaşılmasını güçleştirme yoluna saptığını
sananlar yanılmaktadırlar. Onun şiiri, evrene bakış açısı gereği bir
olumsuzluk, çelişme ve karşıtlık temelleri üzerine kurulmuştur. Çünkü
çelişikliği, olumsuzluğu, karşıtlığı, çok kez şiirin bölümleri ya da imgeleri
arasında göremediğimiz halde, bütünlüğü içinde kavrıyoruz.
Ece
Ayhan'ın şiirinde uyum, ses benzeşmesinden doğan bir müzikalitenin imgeleri saran
ses uzantıları ile değil de, imgeler arasındaki boşluklarda çağrışımlarla
oluşan durumların bu boşluklara yerleşmesi sonunda ortaya çıkıyor. Aslında
şairin bize vermek istediği de 'ara görüntüler', yani ayrıntılardır. Bu uyuma
'görüntü uyumu' denilebilir.
Şimdi,
yukarıdaki yargılarımızın getirdiği şu soruyu yanıtlamaya çalışalım: Olumsuz,
karşıt, çelişik imgelerin çağrıştırdığı ara görüntüler ne türdendir? Bunlar
yalnız başlarına, kendilerini çağrıştıran imgelerden bağımsız olarak pek
algılanamazlar, ancak onlara dialektik bir gelişme kazandırırlar. Dialektiği,
karşıtıyla birlikte gelişen durumların birbirlerini içermesi anlamında
kullanıyorum.
Ece
Ayhan'ın, şiirlerini bütünüyle kuşattığı, için tinsel yapısına geri
götürülebileceğini sandığım bir özelliği vardır. Daha önce de sözünü ettiğim bu
özellik, onun, bir yandan tedirgin edici, erinç kaçıncı, korkulu imgeler
yaratırken öte yandan bunları masallaştırarak duygusal etkilerini gidermeye,
soyutlamaya çalışmasıdır. Yaptığı soyutlama, mumyalama işlemine benzetilebilir.
Gene masallaştırma, şiirine fon derinliği ve görüntü zenginliği sağlamaktadır.
Örnekse:
Tüllere
sarılı mor bir karadağ tabancasıyla
(Kınar
Hanımın Denizleri, s.5)
izesi, şiirin bütününü
okuyunca, intihar etmeyi düşünen bir kızın tabancayı taşırkenki inceliğinin
üzüncünü veriyor. Renginin morluğu ile tüllere sarılı oluşu tabancanın
ürkünçlüğünü gidermeye yetiyor. Başka örnek verelim:
Rüzgâr,
sürükleyip duruyor dışarda; küf gözlü,
tenekeden
bir ejderhayı ve paslı bir cesedi.
(Bakışsız Bir Kedi Kara, s.10)
Bu
dizede "teneke" ve "ejderha" imgeleri hiç de birbirlerine
yakın şeyler değil. "Küf gözlü" ise, ejderhaya daha yakın olduğu için
bu iki imge arasındaki açıklığın ortasına bile düşmüyor. Ama burada, bir
tenekenin rüzgarın önünde sürüklenirken çıkardığı ses, "tenekemden
"ejderha"ya doğru bir imge akımı sağlamaktadır. Eğer tenekeyi değil
de ona yüklenmeye çalışılan "küf gözlü" niteliğini ejderhanın
karşısına koyarsak, aralarında, sürüklenen bir tenekenin sesiyle bağlantı
kurabiliriz. Dizede, teneke ile ejderha arasında çift yönlü çağrışımsal bir bağ
vardır. Tenekenin sürüklenişinin, gene aynı eylemle (yani tenekenin sürüklenişi
eylemiyle) yalıtılmış sesi, "küf gözlü" niteliğiyle birleşerek
"ejderha" imgesini doğuruyor. Sesin eylemle yalıtılması, Ece Ayhan'ın
şiirlerinde görülen başlıca özelliklerden biridir. Böylece masal zamansızlığı
daha iyi verilebilmektedir. Yukarıdaki dizeyle anlatılmak istenilen asıl şey,
rüzgarın küflü bir tenekeyi sürüklemesi olayıdır. Şair, bu sürüklenmeden çıkan
irkiltici sesi bir masal yaratığına yükleyerek ondan kurtulmaya çalışıyor.
İmgeleri yazılış sırasına göre ele alacak olursak, virgülle ayrılmış "küf
gözlü" imgesinin hem "tenekeden bir ejderha"yı hem de
"paslı bir ceset"i nitelediğini görürüz. "Teneke",
"ejderha", "paslı" ve "ceset" arasında matematiksel
bir orantı vardır. Bu sözcüklerden ilk ikisi dörder, diğer ikisi ikişer
hecelidir, sonlarındaki takılar çıkarılırsa. Gene matematikte olduğu gibi, adı
geçen sözcükleri A, B, C, D harfleriyle gösterirsek A/OB/D orantısını elde
ederiz. Eğer dize, "Rüzgar", sürükleyip duruyor dışarda; küf gözlü,
paslı bir tenekeyi ve bir ejderha cesedini" biçiminde yazılsaydı üzerinde
durulmaya değmezdi.
Ece
Ayhan'ın şiirinde imgeler belirli işlerle görevlendirilip belirli yerlere
saptanmış değildir. Yerleri her an değiştirilebilir. Yani bir imge, yerinden
çıkarılıp şiirin neresine götürülürse götürülsün, yeni yerini ve görevini
yadırgamaz.
Gene
yukarıdaki dizeye dönelim. Tenekenin ejderha ile bağlantısının, sürüklenirken
çıkardığı sese dayandığını söylemiştik. Cesedin teneke ile bağlantısı ise
cansızlığından ve paslılığındandır. Şair, tenekenin sesinden kurtulmak için bir
ejderha yaratıyor ama ejderhanın da, hem verdiği korkuyu gidermek hem masal
yordamına uymak bakımından öldürülmesi gerekmektedir. Bunu, tenekenin yerine
ceset imgesini koyarak yapıyor. Daha açık söylersek, önce tenekenin
sürüklenirken çıkardığı sesi "tenekenin sürüklenişi" eylemiyle
yalıtıp, sonra cansız bir bedenin sessizliğine dönüştürerek ortadan kaldırıyor.
Dizenin sonunda, bir cesedin sızlanmasız sürüklenişini duyuyoruz. Bütün
anlattıklarımızı şöyle özetleyebiliriz: Şair, cansız bir nesnenin verdiği
tedirginliği gidermek için onu önce canlı olarak düşünüp sonra öldürmektedir.
Bakışsız
Bir Kedi Kara'da, şiirsel gerilimi dizeler arasında değil de imgeler arasında
kurmaya çalışan Ece Ayhan'ın dizesiz bir şiire doğru gittiği söylenebilir.
Görüntülerini, sözcükleri bırakıp boyalarla çizseydi, bence, günümüzün
anlayışına uygun bir resim çıkardı ortaya. Çünkü şiirlerinin bazı bölümleri
çağdaş bir resmin yorumunu andırmaktadır. (….)
(Şair/Şiir Yazıları, 1996)