İlk yazısı Yeni Adana gazetesinde (18 Nisan 1969); ilerleyen yıllarda Çağdaş Türk Dili, Yeniden İmece, Müdafaa-i
Hukuk, Cumhuriyet, Söylem (Adana) dergi ve gazetelerinde yer aldı. Yaptığı
belgelere dayalı tarih araştırmalarıyla tanınan Mustafa Onar, “İbrahim Ozancı’nın Yaşamı, Sanatı, Şiirleri”
gibi yöresel belgesel çalışmalarını sürdürdü.
Mustafa Onar 16 Aralık 2019 günü
Adana’da vefat etti. Cenazesi Kabasakal Mezarlığına defnedildi.
ESERLERİ:
Kuruluşundan Kurtuluşuna Bağlantıları ile Saimbeyli (daha önce
yayımlanan Kurtuluş Savaşı’nda “Hacın Gavuru” ile “Hacın Dosyası” kitaplarının
genişletilmiş birlikte basımı, 1989), Atatürk’ün
Kurtuluş Savaşı Yazışmaları (2 cilt, 1994), İbrahim Ozancı - Yaşamı
Sanatı Şiirleri (yay. haz. 2002).
KAYNAK:
İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2. bas., 2009), Ailesinden bilgi teyidi (23.12.2019).
Çağdaş Türk Dili'nin 2006 Eylül sayısında Hürriyet Yaşar’ın “Anlam Kovalar, Biz Koşarız” başlıklı yazısını okudum. Geniş anlamlı olan “koymak”, “sokmak”, “basmak” sözcüklerinin anlamlarını daha da genişletmiş, cinselliğe bile vardırmış bulunuyor. Bize göre vardırmamalıydı. Onun dışında çoğu görüşlerine katılıyoruz. Yazısı uzun ama bizim yazımız uzun olmayacak.
“Hela” sözcüğünün değişik dillerdeki karşılıklarını koyuyor, hemen hepsinin de dilimize girdiğini vurguluyor. Buna katılmamak elde değil. Bir ara çift sıfır (00) yazıldığından “Yüznumara” deniliyordu, oldukça da yaygın söyleniyordu. Şimdilerin “WC”si ile tuvaleti onu bastırdı. Daha çok söylenir oldu. Bunların birbiri arkasına dilimize girmesi, girdirilmesi, söylenmesi yabancı sözcüklere özeniciliğimizin açık kanıtı oluyor.
Uzun geçmişli, ince anlamlı “ayakyolu” varken hiçbirine gerek yoktu. Gereksiz yere giren Arapçanın “hela”sı “ayakyolu”muzu götürmüştü. Batı kökenliler de onu götürdü.
Uzun geçmişli oluşu, göçebeli çadırlı dönemin ürünü oluşundandır. Yapısı çadırların biraz uzağındaydı. Çadırlardan oraya gidişgelişler bir yol yapıyordu. “Ayakyolu” denmesi de o yüzdendi. Anlamı hela, yüznumara, tuvalet, WC'den daha ince, daha töreldir. Anılanların hiçbirisi o inceliği veremiyor, veremez. Bu gerçeğe karşın, acı olan, yetersiz anlamlı yabancı sözcükleri ona yeğleyişimizdir.
Çadırlı dönemden kalma başka sözcükler de var. Onlar da ince anlamlı. Örneğin, hepimizin bildiği eşik... Kapıların altında basıp geçtiğimiz yerin adıdır. Çağdaş Türk Dili'nin bir sayısında, karşıtı olan üst bölümüne de “başık” önerilmişti. Öneren de yanılmıyorsam Ali Dündar'dı. Çok yerinde, çok tutarlıydı. Umarım tutar.
Yağışlarda içine su geçmemesi için çadırların çevresi eşilerek akış yolu yapılırdı. Eşiğin en çok görüldüğü yer, giriş çıkış kapısının bulunduğu yerdi. Eşik adı ile ağırlığı da orası alıyordu. Giriş çıkış yeri olması nedeniyle, kapanmaması gerekçesiyle oraya oturulamazdı. Oturan olursa, “Eşiğe oturmak iyi olmaz” denilerek kaldırılırdı. Bu uygulama özellikle köy evlerinde sürüyor.
Çadırlardan gelen bu ad, artık evlerdedir. Ancak günümüz evleri beton yapılıdır. Çadırlardaki gibi eşilmiş yeri yok. Ama eşik adı orada da var. Ne var ki bu yaygın, anlamlı adın yerini de gene bir batı kaynaklı sözcüğünün aldığı söyleniyor. Duydumsa da öğrenemedim. Ayakyolu gibi eşik de yerini yitirirse, dilimiz daha kısırlaşır. Bunun sorumlusu genelde yazarlar, yapanlar, öğretmenler olmakla birlikte, özelde dil öğretmenleridir. Dilimizi öğrencilerine sevdiremediklerinden, dilsever kuşak yetiştiremediklerinden kaynaklanıyor. Oysa, dilinden olanların kimliğinden olduklarını en iyi onlar biliyor.
Bozuldu fiil de kalmadı fikir
Hile düşünüyor zengine fakir
Kılalım namazı edelim şükür
Açıla zihin de lisan uyana
Devletin devlete dava hakkıdır
Hak şeriat kıyamete bakidir
Alimler delille hüccet okutur
Gökten bize inen burhan uyana
Bu dünya nice bir zulmette kaldı
Ziyaret beytimiz puthane oldu
İki cihan şahı dünyaya geldi
Bu dinin çırası server uyana
Sıtkı safa ile çariyar olan
Hakkın habibini akılla bulan
Hak ile baldı ayırt edip bilen
Ebubekir Ömer Osman uyana
On iki
yaşında meydana duran
Nice bin
küffarın boynunu vuran
Şark ile
gaibe de kılıcı eren
Zülfikar sahibi Aslan uyana
Toplandı redif de kaldı nerede
Sabi sübyanları ağlar burada
Evliya yatağı bütün orada
Yemen ellerinden Veysel uyana
Söylerim sözümde bulunmaz yalan
Al linet Orduda Bağdat’ı bilen
Şehitler uğrunda mahşere gelen
Kerbela çölünden Hasan uyana
Kerbela aşkına meydana duran
Teberi kudretten yapılıp veren
Bismillah deyip de Yezit’e vuran
Teberin sahibi Müslüm uyana
Kars’ın bir tarafı Erzurum düzü
Urus’un orayı değniyor gözü
Urum’u feth eden Battalı Gazi
Al Osman şahından Orhan uyana
Sırbistan Karadağ’da kaydın gören
Arnavut onların uğruna duran
Peters’e Polona düşmanı süren
Fatih Mehmet Sultan Selim uyana
Ahir zamanda bunu kim sorar
Kul İbrahim de evliya arar
Şimdi Mebusuna çekildi karar
İnsaf ehli olan bir han uyana