Suphi Taşhan

Şair

Doğum
Ölüm
09 Haziran, 1960
Eğitim
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Şair (D. 1921, Ankara - Ö. 9 Haziran 1960, Ankara). Ortaöğrenimini Bursa Lisesinde tamamlayarak 1940 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Öğrenimini memurluk yaparak sürdürdü. 1942 yılında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığınca Niğde’ye sürgün edildi. Bu nedenle öğrenimine ara verdi. Bir yıl sonra Niğde’deki sürgünlüğü 1943’te Ankara’ya aktarılınca, yükseköğrenimini Ankara Hukuk Fakültesinde sürdürerek buradan 1952 yılında mezun oldu. 1953’ten itibaren Ankara Belediyesinde müfettişlik ve ekonomi müdürlüğü yaptı.

Daha sonra memuriyetten ayrılarak Ankara’da serbest avukatlık yapmaya başladı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesi öncesi, 5 Mayıs 1960 günü Ankara’da Kızılay Meydanı’nda, dönemin iktidar partisi Demokrat Parti’ye karşı yapılan gösteriye öncülük yapmakla suçlanarak üç gün gözaltında tutuldu. Serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra kalp yetmezliğinden öldü.

Şiirlerinde toplumcu gerçekçi anlayışı benimsedi. İlk ürünü 1939’da Yeni Adam dergisinde, diğer şiirleri Hamle, Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayımlandı.

KAYNAK: Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi (2001), Kadı Burhaneddin’den Günümüze Hukukçu Şairler Antolojisi (2003), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

ŞAİR

Anasından doğduğu günü hatırlıyorum; dudaklarında tebessüm vardı. Öldüğü günü de hatırlıyorum. Yine tebessüm vardı. Yaşadığını ve dudaklarının nasıl olduğunu pek bilmiyorum. Eskiden kırları severdi hayvanları sevmezdi, sonraları kırları unuttu, anasını sevmeye başladı.

Hayatı karmakarışık geçtiği hâlde ömründe on tane hazin vaka vardır. Yegâne hazin olmayan vaka doğumudur. Doğumu ona çok şey hatırlatır. Çünkü o gün büyük bir mirasa konmuştu. Murisi olan babasından hiç, anasından gözyaşı, dayısından da kurt masalı tavarüs etmişti. Eskiden saçları sarıydı. Şimdi simsiyahtır.

Hem o üstelik rüya da görmez. Fakat meşhur rüyayı gördüğünü zannediyorum. Önceleri ona “kansız çocuk,, derlerdi; ara sıra kaynamaya başlar, yorulunca velisi onu dinlenmeye yollardı. İstirahat için gittiği sanatoryumda evvelâ, şarap hırsızlığından başka bîr hastahaneye nakledildi, ikincisinde bir hastabakıcıdan gayrı meşru çocuğu olunca artık tutunamadı.

İşte bunlar hastalığın zararı ama bunun çok da faydası oldu. Evvelâ çok dost buldu; sonraları arkadaşları öldü ve üç defa da intihar etti. Evvelâ bir arkadaşı vardı. Yekpare samimiyetti ve öldü.

Bu, intihar etti, ölmedi. Bir başka arkadaşı vardı - yaman bir adam olsa ki - birini sevdi ve öldü. Bu, intihar etti, ölmedi ve artık bir daha ölmemeye yemin etti.

Hayat hâdiseleri ona bir düşünme arz etti. İlk zamanlar cıgara onu tatmin ediyordu. Sonraları rakıya dadandı ve o da tatmin etmeyince Karakonyada oturmıya karar verdi.

Bundan sonra iyi devresi başlar; iyi söyler, iyi giyinir, iyi dinlerdi. Bu saadet kaç yıl devam etti bilmiyorum; ona bir talip peyda oldu ve bütün bir hayatını allak bullak etti. Gençti ve güzeldi ve bütün bir ömrü mahvedebilirdi.

Nitekim öyle oldu; hayata veda ettiğinde iki gözü hâlâ duruyordu.

Göz deyince aklıma söz, söz deyince de Köstence'de sattığı sahte asprinler geldi. Ne yapsın ; akıl, akıllı bir sucunun dediği gibi emme basma bir tulumbadır. Şimdi de aklıma o koca adamın nasıl kıvranarak öldüğü geliyor ve bu tulumba bozuk olduğundan onu anlatamıyacağım.

 

Kaynak: Yeni Adam dergisi, 27. 6. 1940.

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör