Hande Baba

Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
22 Eylül, 1968
Eğitim
Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü
Burç

Öykü yazarı. 22 Eylül 1968, İstanbul doğumlu.  İlköğrenimini Taksim İlkokulu ile Koca Ragıp Paşa ilkokullarında yaptı; ortaöğrenimine Özel Işık Lisesi’nde başlayıp Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamladı. Sonra Anadolu Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde okudu. Yirmi dört yıl inşaat malzemeleri ve pazarlaması alanında müdür ve genel koordinatör olarak üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra emekli oldu.  Halen Elazığ’da ikamet etmektedir. Deniz adında mimar bir oğlu vardır. Dil Derneği ile Ankara Öykü Günleri Derneği’nin üyesidir.

Edebiyat ve felsefeye tutku derecesinde bağlı olan Hande Baba; Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nın düzenlediği “Yazma, uygulamalı roman-senaryo yazma, uygulamalı öykü yazma, felsefe, aydınlanma felsefesi ve sinema tarihi” seminerlerine katıldı. Ayrıca Prof. Dr. Kubilay Aysevener’den genel felsefe, varoluşçuluk, estetik, sanat akımları ve mitoloji dersleri aldı.

Hande Baba’nın “Dolu Fincan” başlıklı ilk öyküsü 2008 yılında “Her Şeye Karşın” dergisinde yayımlanmıştı. Ürünlerini yayımlamayı “Yeni Çeşme” gazetesi ile “Lacivert” gibi gazete ve dergilerde sürdürdü.  Öyküleri ayrıca seçki ve ortak kitaplarda yer alan Baba’nın; 2009 Ankara Altındağ Belediyesi “Kuma Öyküleri” yarışması birincilik, 2009 Türkiye Gazeteciler Cemiyeti “Küresel Isınma” konulu yazı yarışması birincilik, 2013 “Kadın Gözü ile Ev” konulu öykü yarışmasında birincilik, Türkân Saylan 2013 Sanat Ödülü gibi otuz kadar ödülü var.

Diğer ödüllerinden bazıları:

2007- Yılmaz Güney Kültür Sanat Festivali bünyesinde düzenlenen serbest konulu öykü yarışmasında “Uzun Bir Gece” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulundu. 

2009- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 2.Küresel Isınma Kurultayı bünyesinde düzenlediği “Küresel Isınma” konulu yazı yarışmasında “Koca Yürek’ten Hızlı Pençe’ye Mektup Var” başlıklı mektubum birincilik ödülüne değer bulundu.

2010- İzmir Doğa ve Kültür Derneği’nin düzenlediği “Göç” konulu öykü yarışmasında “Düşe Yolculuk” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulunarak yarışma sonucunda yayımlanan seçkide yer aldı.

 2011- Mersin Aydıncık Belediyesi’nin düzenlediği serbest konulu 2. Kelenderis Öykü Yarışması’nda “Çakır Gözlü Misafir” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulundu.

 2012- Eğitim-Sen Batman Şubesi’nin düzenlediği 2. Şerzan Kurt Öykü Ödülü Türkçe Dalında “Araf” adlı öyküm ödüle değer bulundu.

2013- “Kadın Gözü İle Ev” konulu öykü yarışmasında “Balkonsuz Ev” adlı öyküm birincilik ödülüne değer bulundu.

ESERLERİ (Öykü):

Ölüm Bugün Hasta (2012), Gelincik Tarlası (2014), Ölüm Vardiyası (2015).

KAYNAKÇA: Ferhat Topçu / “Ölüm Bugün Hasta” üzerine söyleşi (Varlık, Temmuz 2013), Bilgi Formu (Kendisinden alınan bilgiler, 2013), Hande Baba kitapları (İnternet kitapçıları, 11.03.2018), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).

  

DİĞER ÇALIŞMALAR-ETKİNLİKLER:

-      Yeni Çeşme Gazetesi’nde (İzmir’in Çeşme ilçesinde yayımlanan haftalık yerel gazete) 2 Haziran 2010 tarihinden bu yana köşe yazılarım düzenli olarak yayımlanıyor.

-      Güncel edebiyat haberlerini içeren derlemelerim iki ayda bir yayımlanan Lacivert dergisinin 24.(Kasım-Aralık/2008) sayısından bu yana düzenli olarak  “Paylaşmak İstediklerimiz” başlığı altında yayımlanıyor.

-      TBD (Türkiye Bilişim Derneği)’nin her yıl düzenlediği Bilim Kurgu Öykü Yarışması’nda 2008 yılından 2014 yılına kadar ön seçici kurul üyeliği yaptım. 2014 yılında ise seçici kurul üyesi olarak görev aldım.

-      TÜYAP’ın düzenlediği 2.Çukurova Kitap Fuarı etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Yaratıcı Yazarlık Atölyeleri ve Yazarlık” konulu panelde konuşmacı olarak yer aldım. (18 Ocak 2009)

-      Konyaaltı Gazetesi’nde (Antalya’da yayımlanan haftalık yerel gazete) 9 Aralık 2009’dan 2012 yılının Mart ayına kadar köşe yazılarım düzenli olarak yayımlandı.

-      Kanal B’de yayımlanan Kitap Dünyası programında Betül Başar’ın konuğu oldum. (16 Aralık 2012 – saat:19:00)

-      Varlık Dergisi’nin Temmuz/2013 sayısında Ferhan Topçu’nun benimle yaptığı söyleşi yayımlandı.

Yazar: -

HANDE BABA’NIN ALDIĞI ÖDÜLLER:

(2007) Petrol-İş Sendikası’nın düzenlediği “Kadın” konulu öykü yarışmasında “Ciğer Kokusu” adlı öyküm teşvik ödülüne değer bulunarak yarışma sonucunda çıkan seçkide yer aldı.

(2007) Eskişehir Sanat Derneği’nin düzenlemiş olduğu serbest konulu öykü yarışmasında “Çeyiz Sandığı” adlı öyküm mansiyon ödülüne değer bulundu.

(2007) İzmir Menemen Seyrek Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu “Kadın” konulu öykü yarışmasında “… Ve Perde Kapandı” adlı öyküm ikincilik ödülüne değer bulunarak yarışma sonucunda çıkan seçkide yer aldı.

(2007) Maden Mühendisleri Odası’nın düzenlediği “Madene Emek Verenler” konulu öykü yarışmasında “Çantamdaki Kuvars” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulunarak yarışma sonucunda çıkan seçkide yer aldı. 

(2007) Özgür Pencere Edebiyat ve Sanat Derneği bünyesinde düzenlenen “Kadın” konulu öykü yarışmasında “Kirli Beyaz” adlı öyküm mansiyon ödülüne değer bulundu.

(2007) Yılmaz Güney Kültür Sanat Festivali bünyesinde düzenlenen serbest konulu öykü yarışmasında “Uzun Bir Gece” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulundu. 

(2008) Foça Belediyesi’nin düzenlediği “2.Deniz Öyküleri” yarışmasında “Ölüm Bugün Hasta” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulundu.  

(2008) Antalya Güllük Şiir Derneği tarafından düzenlenen ve 5.Şairler Buluşması kapsamında yer alan Güllük Dergisi serbest konulu öykü yarışmasında “Sadece Yüzmek İstiyorum” adlı öyküm ikincilik ödülüne değer bulundu.

(2009) Ankara Altındağ Belediyesi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlediği “Kuma Öyküleri” yarışmasında “Bir Avuç Çikolata” adlı öyküm birincilik ödülüne değer bulundu.

(2009) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 2.Küresel Isınma Kurultayı bünyesinde düzenlediği “Küresel Isınma” konulu yazı yarışmasında “Koca Yürek’ten Hızlı Pençe’ye Mektup Var” başlıklı mektubum birincilik ödülüne değer bulundu.

(2009) Şalom Gazetesi’nin düzenlediği serbest konulu 5. Gila Kohen öykü yarışmasında “Görünmez Gece” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulunarak yarışma sonucunda çıkan seçkide yer aldı.

(2009) İzmir Doğa ve Kültür Derneği’nin düzenlediği “Mutluluk” konulu öykü yarışmasında “Beyaz Ekmek” adlı öyküm övgü ödülüne değer bulunarak yarışma sonucunda yayımlanan seçkide yer aldı.

(2009) İzmir Menemen Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü’nün düzenlediği “Toprak ve Su” konulu yazı yarışmasında “Kırmızı Balıklar” adlı öyküm ikincilik ödülüne değer bulundu.

(2009) Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES)’nın 9. Kültür Sanat Ödülleri dağıtımında on iki bağımsız öyküden oluşan “Gelincik Tarlası” adlı kitap şeklinde yayımlanmaya hazır dosyam öykü özendirme ödülüne değer bulundu. (Dosyamın içinde ödül almış öykülerimden herhangi biri bulunmamaktadır.)

(2009) Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bünyesinde yapılan “12 Eylül’de…” başlıklı mektup yarışması sonucunda düzenlenen mektup sergisinde “12 Eylül’de Bıraktığım Elin Sahibine” ve “12 Eylül’de Kaybolan Mavi Bisiklete” başlıklı iki mektubum yer aldı.  

(2010) Ceren Kadın Derneği’nin düzenlediği “Namusumuz Özgürlüğümüzdür” konulu öykü yarışmasında “Karanfil Oyalı Yazma” adlı öyküm ikincilik ödülüne değer bulundu.

(2010) Artvin Valiliği’nin düzenlediği “Geçmişten Geleceğe Artvin” konulu nesir yarışmasında “Boş Tabak” adlı öyküm mansiyon ödülüne değer bulundu.

(2010) İzmir Kuş Cennetini Koruma ve Geliştirme Birliği’nin düzenlediği “Arkadaşım Flamingo” konulu çocuk öyküleri yarışmasında “Allı Turna” adlı öyküm mansiyon ödülüne değer bulundu.

(2010) İzmir Doğa ve Kültür Derneği’nin düzenlediği “Göç” konulu öykü yarışmasında “Düşe Yolculuk” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulunarak yarışma sonucunda yayımlanan seçkide yer aldı.

(2011) Güncel Sanat Dergisi’nin düzenlediği serbest konulu öykü yarışmasında “Sır” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulundu.

(2011) Mersin Aydıncık Belediyesi’nin düzenlediği serbest konulu 2. Kelenderis Öykü Yarışması’nda “Çakır Gözlü Misafir” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulundu.

(2012) İzmir Doğa ve Kültür Derneği’nin düzenlediği “Savaşın Getirdikleri” konulu öykü yarışmasında “Cılız Örgü” adlı öyküm yayımlanmaya değer bulunarak yarışma sonucunda yayımlanan seçkide yer aldı.

(2012) Çorum Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği 6. Mahmut Tunaboylu Öykü Yarışması’nda “Rüzgâr Almayan Liman” adlı öyküm üçüncülük ödülüne değer bulundu.

(2012) Eğitim-Sen Batman Şubesi’nin düzenlediği 2. Şerzan Kurt Öykü Ödülü Türkçe Dalında “Araf” adlı öyküm ödüle değer bulundu.

(2013) “Kadın Gözü İle Ev” konulu öykü yarışmasında “Balkonsuz Ev” adlı öyküm birincilik ödülüne değer bulundu.

(2013) maviAda Dergisi’nin düzenlediği serbest konulu öykü yarışmasında “Yirmi İki Ocak” adlı öyküm ikincilik ödülüne değer bulundu.

(2013) Kurşun Kalem Edebiyat Dergisi’nin düzenlediği öykü dosyası yarışmasında 12 öyküden oluşan “Gelincik Tarlası” adlı dosyam yayımlanmaya değer bulundu.

 

Yazar: -

HANDE BABA İLE SÖYLEŞİ

Ferhan Topçu: Hande Baba’yı kısaca anlatabilir misin?

Hande Baba: Duygusal, yansız olmayı beceremeyen biriyim. Ya bulutların üzerinde gezinirken bulursunuz beni ya da uçurumun birinden yuvarlanırken. Gerçekçi, toplumun makul bulacağı şekilde davranış ve konuşmalar sergileme çabalarım hep boşa çıkar. Duygularımın uçlarda yaptığı gezintileri ne kadar dizginlemek istesem de başaramam. Olmazsa olmazım yok ancak bireylerin özgür iradesiyle “olmazsa iyi olur”larını oluşturması ve kendi doğrularına ihanet etmeden yaşaması gerektiğine inanırım. Teslimiyetçi değilim. Çevremdekileri hatta bazen beni bile bunaltıp rahatsız edecek ölçüde sorgulayan ve sürekli araştıran bir yapım var.

Ferhan Topçu: Yazmaya biraz geç başladığını biliyorum. Yazmaya nasıl başladın? Niçin yazıyorsun? Yazmaya başladıktan sonra Hande Baba’da ne gibi değişimler oldu?

Hande Baba: Okumayı öğrendiğim günden beri kitaplar yaşamımın en önemli nesneleri oldu. Bir gün elimde kendi yazdığım bir kitabı tutabilmek lise yıllarımdan beri hayalimdi. Ne yazık ki yaşam ve koşullar zamanınızı size, sizin isteklerinize bırakmıyor. Ancak şuna inanıyorum ki isteğiniz gerçekten istediğiniz şeyse onu bir şekilde hep içinizde taşıyorsunuz ve o, taşmak için uygun koşulu bir köşede sinsice bekliyor.

Yazmaya tam anlamıyla 2005’de, otuz yedi yaşımda başladım diyebilirim. Niçin yazdığımı tam olarak bilmiyorum. Belki çaresizliklerimin altında ezilmemek, belki yaşama, her an her yerde karşımıza çıkan haksızlıklara tahammül edebilmek için, belki de kendimi bulmak için; inanın tam olarak niçin yazdığımı, yazarken neden kendimi çok iyi hissettiğimi bilmiyorum.

Yazmaya başladıktan sonra kendimde fark ettiğim en büyük değişiklik artık eskisi kadar mükemmeliyetçi, kuralcı olmayışım. Esnedim, yumuşadım. Yaşamla kavgam azalırken kendimle olan kavgam arttı, derinleşti.

Ferhan Topçu: Yazarken belli bir kaygın var mı? Kadını konu alan öykülerin çoğunlukta; yazarken hedeflediğin belli bir kitle var mı? 

Hande Baba: Kaygı derken edebi olmak ya da kalıcı olmak gibi şeyleri kastediyorsanız hayır, hiçbir kaygı taşımıyorum. İçimde biriken, beni sıkan, boğan şeyleri çok fazla sağımı solumu düşünmeksizin kâğıda saçtığım bile söylenebilir. Kadını konu alan öykülerim çoğunlukta değil de onlar daha ortalıkta, göz önünde demek daha doğru olacak sanırım. Bunun nedeni biraz da gündem. Yarışmalardan derece alan öykülerim daha çok biliniyor, son yıllarda yarışmalar da kendine konu olarak daha çok kadın sorunlarını seçtiğinden ortaya böyle bir tablo çıkıyor. İlerleyen zamanlarda okurda oluşan bu düşünceyi değiştireceğim inancındayım. Hedeflediğim herhangi bir kitle yok ama tabii ki yüreğimi herkesin, yeryüzünde var olan tüm insanların avucuna koyabilmeyi çok isterim. Bunu yazmaya sevdalanmış kim istemez ki…

Ferhan Topçu: Hande seninle Ankara Kitap Fuarı’nda tanışmıştık. Katıldığın ilk kitap fuarıydı. Heyecanın, coşkun etkilemişti beni. “Ölüm Bugün Hasta” adlı öykü kitabını daha oradayken okumaya başladım ve kısa sürede bitirdim. İlk yorumum, öykülerindeki olay kurgusu Sabahattin Ali öykülerini anımsatıyor, olmuştu. Bu bağlamda sormak istiyorum: kendine örnek aldığın bir yazar var mı?

Hande Baba: Evet, ilk fuarımdı, o günlerde kitabım henüz dört-beş günlük bir bebekti. Ve ben onu elimde tutmaya, dokunmaya hatta bakmaya bile kıyamıyordum. Zaten genel olarak heyecanlı, coşkulu, anı anında yaşayan biriyim. Fuar boyunca tir tir titredim; bazen korkudan, bazen sevinçten… Kitabımı alıp bana imzalatan ilk kişiydiniz. Kızınız için imzalatmış ve kendi standınızda boş kaldığınız her anı benim kitabımı okuyarak geçirmiş, değerli düşüncelerinizi de ara ara aktararak bana öylesine güç vermiştiniz ki bunun için size ne kadar teşekkür etsem az olur. Sabahattin Ali’yi, Sait Faik’i, Çehov’u, Poe’yi ve daha birçok önemli ismi okumadan öykü yazılabilir mi bilmiyorum ancak iyi bir öykü okuru olmadan öykünün ne olduğunun tam olarak kavranabileceğine pek ihtimal vermiyorum.

Özellikle örnek aldığım bir yazar yok. Değeri kabul görmüş yazarların yanı sıra yeni öykücüleri de takip etmeye özen gösteriyorum. Ancak dürüstçe söylemeliyim ki yıllardır başucumda mutlaka bir Ferit Edgü kitabı bulundururum. Son altı aydır da Leş - Toplu Öyküler’i duruyor. Uyumadan önce kitaptan rastgele açtığım bir Ferit Edgü öyküsü okumak bana çok iyi geliyor.

Ferhan Topçu: Bazı öykülerinde olay ve durum öyküsünün iç içe geçtiği görülüyor. Buna en iyi örnek “Ölüm Bugün Hasta” adlı öykün, bir kızın babaya olan sevgisini çok güzel anlatıyor bu öykü. Öykülerine biçim verirken kendine özgü bir tekniğin var mı? Ya da şöyle sorayım: kendi tekniğini oluşturma kaygın var mı?

Hande Baba: Kullandığım belli bir teknik olmadığı gibi belli bir teknik oluşturma kaygım da yok. Sanırım yazarken nehrin akıntısına bırakılmış bir sal gibiyim ancak nehrin sonunun denizle nerede buluşacağını daha yazmaya başlamadan önce biliyorum. Yazmaya ilk başladığım zamanlarda metine esir düştüğüm çok oldu ama artık beni benden almasına, bilmediğim kıyılara sürüklemesine izin vermemeyi başarıyorum sanırım. 

Ferhan Topçu: Yazarken anlaşılma kaygısı taşıyor musun?

Hande Baba: Anlaşılmayı, anlaşılır olmayı elbette isterim ancak kurgumla boğuştuğum süreç içersinde böyle bir şeyi düşünmek aklımın ucuna bile gelmez. Okur bir öykünüzde kendini bulup içselleştirerek adeta kendisi için yazıldığını düşünürken bir diğer öykünüz için “bu da ne, neden yazmış ki bunu” deme hakkına bence her zaman sahip. Ancak öykü demini aldıktan sonra üzerinde yaptığım çalışmalarda dili elimden geldiğimce sade, anlaşılır, açık kullanmaya özellikle gayret ettiğimi ve metni derinleştirmek, derin göstermek adına yapılan dil oynamalarına, gereğinden fazla betimleme kullanmaya, ağdalı anlatımlara çok sıcak bakmadığımı söyleyebilirim.

Ferhan Topçu: Yazarken sadece bir öyküye mi odaklanıyorsun? Ya da birkaç öyküye aynı anda çalıştığın oluyor mu?

Hande Baba: Ben öykülerimi önce aklımda yazıyorum. O süreç bazen çok kısa bazense çok uzun sürüyor. Klavyenin önüne oturunca aklımda zaten bitmiş olan öyküyü bir çırpıda kâğıda geçiriyorum. Sonra aklımda yeni bir öykü yazmaya başlıyorum, yenisini kâğıda geçirdikten sonra bir öncekine geri dönüyorum. Bu süreçte hem öykü demlenmiş oluyor hem de ben artık öykünün içinde olmadığım için metine daha eleştirel gözle yaklaşıp fazlalıkları atıyor, sözcük değişimleri yapıyor, dil kullanımımı irdeleyebiliyorum.  

Ferhan Topçu: Klasik bir soru olacak, ama sormaktan da kendimi alamıyorum: En çok sevdiğin ya da diğerlerinden ayrı tuttuğun öykün var mı?

Hande Baba: Hep en son yazdığım öykümü daha çok seviyor, ona bir başka bağlanıyorum. Bitirene kadar için için “Ayyy bu öyküm gerçekten çok güzel olacak” diye düşünüyorum. Yenisine başlayınca bir öncekinin pabucu dama atılıyor gibi hoş olmayan bir durum çıktı ortaya ama doğrusu bu. Birde anısı benim için çok değerli olan öykülerim var. Örneğin ilk ödül haberimi Çeyiz Sandığı’yla aldım, ilk katıldığım ödül töreni Ciğer Kokusu’nundu. Ölüm Bugün Hasta’da çok değerli benim için. 

Ferhan Topçu: Türk hikâyeciliğine nasıl bakıyorsun? Özellikle takip ettiğin öykücüler var mı?

Hande Baba: Son on yıldır öykünün yükselişe geçtiğine ve yükselmeye de devam edeceğine inanıyorum. İnsanın zamanı yettirememesinin ya da doğru kullanamamasının bedelini uzun soluklu metinler ödeyecek düşüncesindeyim. Bence öykünün önü çok açık. Gelecek vadeden, öykülerini okuduğumda “Çok iyiymiş, keşke bunu ben yazsaymışım” diye düşündüğüm oldukça başarılı genç öykücüler var. Pelin Buzluk, Hakkı İnanç gibi. Ayrıca Ferit Edgü, Cemil Kavukçu gibi ustaların yanı sıra öykü dergilerini de elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. İyi bir öykü okuru olduğumu düşünüyorum.  

Ferhan Topçu: Neredeyse tüm öykülerin ödüllü; ödül aldığını duyduğunda ilk tepkin ne oluyor? Türkan Saylan adına aldığın ödülün diğerlerinden daha değerli ve önemli olduğunu düşünüyorum; bu konuda senin düşüncen nedir?

Hande Baba: Bugüne değin yazdığım öykü sayısı yüzün üzerinde, buna karşılık yirmi altı ödüllü öyküm ve on iki öyküden oluşan ödüllü bir dosyam var. Ayrıca dergilerde yayımlanmış öykülerimin sayısı da sanırım otuzu geçti. Öykülerimin hepsi ödüllü olmasa da bu rakamların ülkemiz için hiç de küçümsenecek boyutta olmadığının farkındayım. Öncelikle şunu söylemek isterim; ödüller benim değil öykülerimin. Öykülerimse benim çocuğum gibi. İnsan çocuğunun başarısına nasıl seviniyorsa inanın öyle seviniyorum. Ödül haberini alınca kendime hâkim olamıyor hopluyor, zıplıyor, sevinç çığlıkları atıyor, yakınımdakilere sarılıyorum. Artık doyduğumu, ödül almanın benim için bir şey ifade etmediğini düşünenler çok yanılıyorlar. Türkan Saylan gibi değerli bir bilim kadınının adına düzenlenmiş bir sanat ödülünün sahibi olmak elbette başlı başına bir onur. Üstelik bunu ilk kitabımla almış olmanın ayrıca hazzını yaşıyorum. Aldığım tüm ödüllerim benim için aynı değerde ancak bu ödülün yükü biraz daha ağır.

Ferhan Topçu: Yazarken kadın olmanın avantajı ya da dezavantajı yaşıyor musun?

Hande Baba: Hayır, bugüne kadar kadın olmamın herhangi bir avantajını ya da dezavantajını yaşamadım. Yaşamak da istemem. Cinsiyet ayrımından kaynaklı dezavantajların karşısında durabileceğime inanıyorum. Sadece kadın olduğum için yaşayacağım avantajları da aşağılanma olarak algılayabilirim. Ancak kadın ve anne olduğum için istatistiklerin söylediği gibi gerçekten erkeklerden biraz daha duyarlı ve detaycıysam tabii ki bunu şans kabul ederim.

Ferhan Topçu: Yeni Çeşme Gazetesinde yazdığını biliyorum. Köşe yazarlığından beslendiğini düşünüyor musun? Öykülerine katkısı oluyor mu?

Hande Baba: Üç yılı aşkın bir süredir Yeni Çeşme Gazetesi’nde çok severek köşe yazarlığı yapıyorum. Yazarken elbette ki yaşama dair her şeyden besleniyorsunuz. Köşe yazarlığının öykülerimi özellikle beslediğini söyleyemem ancak şöyle bir katkısı var; güncel konulara yönelik tepkilerimi gazetede boşaltabiliyor olmam öykülerime farkında olmadan da olsa yüklediğim mesajları azaltıyor. Daha öncede belirttiğim gibi bazı şeylere duyarsız, yansız kalamadığım gibi susmayı da beceremiyorum. Gazetede içimi dökmek, yazmak istediklerimi filtreden geçirmek gibi bir şey.

Ferhan Topçu: Gerçek yaşamla kurmaca arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlıyorsun?

Hande Baba: Gerçek yaşamla kurmacayı birbirinden çok da ayrı düşündüğüm söylenemez. Öykülerimin tamamı kurmaca. Yaşantımdan birebir kâğıda aktarılmış tek bir öyküm bile yok. Fakat yaşanmışlıklarım, gözlemlerim veya birikimlerim bir şekilde öykülerimin içine sızıyorlar. Örneğin Boş Tabak adlı öykümü okuyan herkes “Artvinli misin?” diye soruyor. Oysa ben henüz Artvin’i görmedim bile.  Öyküyü aklımda yazdığım süreçte çok fazla araştırma yapıyor olmam ve tamamen içselleştirmeden kâğıda döküp sembollere teslim etmemeye özen göstermem ayrıca demlendirdikten sonraki çalışmamda da ilk yazdığım andaki samimiyetimi koruma çabam sanırım kurmacalarımın gerçek gibi görünmesini sağlıyor.

Ferhan Topçu: Bazı öyküleri roman olabilecek kurguya sahip. Buna “Uzun Bir Gece”, “Çeyiz Sandığı” nı örnek verebilirim. Roman ya da novella yazmayı düşünüyor musun?

Hande Baba: Şimdilik hayır, yoluma epeyce uzun bir süre daha öyküyle devam edeceğim. Sizin gibi iki romanını da okumuş olmaktan mutluluk duyduğum bir yazarın karşısında bu nasıl ifade edilir bilmiyorum ama yaşamın çok kısa, zamanın çok az, romanlarınsa çok uzun olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda mektup formatının ilgimi çektiğini ve ara ara mektuplar yazıp bir kenara attığımı da söyleyebilirim. Ancak zaman ne gösterir, ileride bir gün roman yazar mıyım bilemiyorum.

Ferhan Topçu: Öykülerini okuduktan sonra şöyle demiştim: “Kitaplığımda Ömer Seyfettin, Sabahattin Ali, Sait Faik gibi hikâyecilerin yanında bir Türk kadın hikâyecinin kitap setini görmeyi çok isterim.” Sırada yeni öykü kitabı ya da kitaplar var mı? 

Hande Baba: Bende kitapçılarda kendi kitap setimi görmeyi çok isterim. Henüz kırk beş yaşındayım ve olmaz diye bir şey yok. Şu an yayımlanmaya hazır iki dosyam var. Ancak ben kitap için hiç acele eden biri olmadım. İçime sinmiş, kim ne derse desin arkasında durabileceğim çalışmalarla okurun karşısına çıkmak benim için kitap sahibi olmaktan çok daha önemli.

Ferhan Topçu: İlk söyleşini benimle yaptığını biliyorum; bana bu fırsatı verdiğin için çok teşekkür ediyorum…

Hande Baba: YalnızcaŞifre Giz’li 17” ve “Aşk Olsun” romanlarının yazarı değil, aynı zamanda çok da iyi bir okur olduğunuzu bildiğim için ilk söyleşimi sizinle yapmış olmaktan ayrıca onur duyuyorum. Ben teşekkür ederim.

KAYNAK: Ölüm Bugün Hasta (2013 Türkan Saylan Sanat Ödülü, Öykü, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları).

Yazar: Ferhan TOPÇU

YAYIMLANMIŞ METİNLER:

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 5.sayısında (Ocak-Şubat/2008) “Dolu Fincan” adlı öyküm

·         Kül Öykü Gazetesi’nin Mart/2008 sayısında “Küçücük Bir Denizyıldızı” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 20.sayısında (Mart-Nisan/2008)“Sadece Yüzmek İstiyorum” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 6.sayısında (Mart-Nisan/2008) “Sönmeyen Ateş” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 7.sayısında (Mayıs-Haziran/2008) “Bol Köpüklü Ayran ve Necdet Tosun” adlı yazım

·         Lacivert Dergisi’nin 22.sayısında (Temmuz-Ağustos/2008) “Boş Terlikler” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 8.sayısında (Temmuz-Ağustos/2008)“Çeyiz Sandığı” adlı öyküm

·         Kül Öykü Gazetesi’nin Eylül/2008 sayısında “Ciğer Kokusu” adlı öyküm

·         Koridor Dergisi’nin 8.sayısında (Kış/2009) “Karda Yürüyüş” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 25.sayısında (Ocak-Şubat/2009) “Ağlayan Bebek” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 12.sayısında (Mart-Nisan/2009) “… Ve Perde Kapandı” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 13.sayısında (Mayıs-Haziran/2009) “Otuz Sekiz Kulaç Suyun Altından Gelen Çığlık” adlı mektubum

·         Sincan İstasyonu Dergisi’nin 23.sayısında (Temmuz/2009) “Gelincik Tarlası” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 28.sayısında (Temmuz-Ağustos/2009) “Kirli Beyaz” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 14.sayısında (Temmuz-Ağustos/2009) “Ölüm Bugün Hasta” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 29.sayısında (Eylül-Ekim/2009) “Nezihe Meriç’in Ardından” adlı yazım

·         Özgür Edebiyat Dergisi’nin 18.sayısında (Kasım-Aralık/2009) “Kırık Kanat” adlı öyküm

·         Kum Edebiyat Dergisi’nin 52.sayısında “12 Eylül’de Kaybolan Mavi Bisiklete” adlı mektubum.

·         Lacivert Dergisi’nin 32.sayısında (Mart-Nisan/2010) Mürselin Kurt’un “Adımdan Önce” adlı romanı üzerine yazdığım tanıtı yazısı

·         Koridor Dergisi’nin 14.sayısında (Yaz/2010) “Kırmızı Balıklar” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 33.sayısında (Mayıs-Haziran/2010) “Bir Avuç Çikolata” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 20.sayısında (Temmuz-Ağustos/2010) “Öykücü ve Yayın Yönetmeni Koray Özer” ile yaptığım söyleşi

·         Patika Dergisi’nin 70.sayısında (Temmuz-Eylül/2010) “Karanfil Oyalı Yazma” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 21.sayısında (Eylül-Ekim/2010) “Adımdan Önce’nin Yazarı Mürselin Kurt” ile yaptığım söyleşi, “2010 Orhan Kemal Öykü Ödülü Birincisi Aysun Sezer” ile yaptığım söyleşi ve “12 Eylül’de Bıraktığım Elin Sahibine” başlıklı mektubum

·         Özgür Edebiyat Dergisi’nin 24.sayısında (Kasım-Aralık/2010) “Oyun” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 22.sayısında (Kasım-Aralık/2010) “ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan” ile yaptığım söyleşi

·         Lacivert dergisinin 37.sayısında (Ocak-Şubat/2011) “Kırmızı Pabuçlar” adlı öyküm

·         Her Şeye Karşın Dergisi’nin 23.sayısında(Ocak-Şubat/2011) “Loş Sancı” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 38.sayısında (Mart-Nisan/2011) Aysun Sezer’in “Panovaroş” adlı öykü kitabı üzerine yazdığım tanıtı yazısı

·         Lacivert Dergisi’nin 48.sayısında (Kasım-Aralık/2012) “Görünmez Gece” adlı öyküm

·         Ekin Sanat Dergisi’nin Ocak/2013 sayısında “Araf” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 49.sayısında (Ocak-Şubat/2013) Gamze Güller’in “Beşinci Köşe” adlı öykü kitabı üzerine yazdığım tanıtı yazısı

·         Kurgu Dergisi’nin 11.sayısında (Şubat-Mart/2013) “Doğa, yazın ve sanat tutkunu Kezban Şahin Taysun” ile yaptığım söyleşi

·         Ekin Sanat Dergisi’nin 94.sayısında (Aralık/2013) “Mavi Patikler” adlı öyküm

·         Bezuvar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nin 17.sayısında (Aralık-Ocak-Şubat/2014) “Bıçak Sırtı” adlı öyküm

·         Patika Dergisi’nin 84.sayısında (Ocak-Şubat-Mart/2014) “İlk Makarna” adlı öyküm

·         Sarnıç Öykü Dergisi’nin 15.sayısında (Ocak-Şubat/2014) “Bir Tutam Bulut” adlı öyküm

·         Deliler Teknesi Dergisi’nin 43.sayısında (Ocak-Şubat/2014) “Lüle Lüleydi Saçları” adlı öyküm

·         Lacivert Dergisi’nin 55.sayısında (Ocak-Şubat/2014) “Balkonsuz Ev” adlı öyküm

·         Bezuvar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nin 18.sayısında (Mart-Nisan-Mayıs/2014) “Güneş Renkli Kazak” adlı öyküm

·         Afrodisyas Sanat Dergisi’nin 44.sayısında (Mart-Nisan/2014) “Aynadaki Kadın” adlı öyküm

·         Bezuvar Kültür Sanat Edebiyat Dergisi’nin 19.sayısında (Haziran-Temmuz-Ağustos/2014) “Mavi Dolap” adlı öyküm

·         “İz” adlı öyküm

 

Yazar: -

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör