Bahri Güven

Roman Yazarı, Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
09 Haziran, 1941
Eğitim
Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Yüksek Okulu
Burç

Roman ve öykü yazarı. 9 Haziran 1941'de Çorum'da doğdu. Yatılı olarak girdiği Ankara Atatürk (Hasanoğlan) İlköğretim Okulundan 1960 yılında mezun oldu. Sonraki yıllarda Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Yüksek Okulunu bitirerek uzun yıllar öğretmenlik yaptı. 1988'de emekli olduktan sonra aynı şehirde tabela ve reklam işleriyle uğraşırken, yazı çalışmalarını da yoğunlaştırdı.

Yazıları Çorum Haber, Yazılıkaya (editör olarak), Kültür Dergisi başta olmak üzere Çorum'da çıkan birçok gazete ve dergide yer aldı. Umut Radyo ve Dost Radyo'da kültür programları hazırlayıp sundu. 2008 yılında Çorum Gazeteciler Cemiyetinin düzenlediği Mahmut Tunaboylu Öykü Yarışmasında ikincilik ödülünü kazandı.

Halen Çorum'da yaşamını ve çalışmalarını sürdürmekte olan Bahri Güven, "Yazmak yaşamaktır" diyerek öyküler ve romanlar yazmayı sürdürmektedir. Sevgi Hanımla evli olup; İlkay (1962), Turgay (1964) adlarında ikisi oğlan ve Tülay (1968) adında biri kız, üç çocuk babasıdır.

"Yazım dünyamızın usta kalemlerinden Bahri Güven'in "Ağaoğlu" romanı, bugünün kent insanını geçmişin gizemli dünyası ile tanıştırıyor. Beşinci eseri olan "Ağaoğlu" ile Bahri Güven, dili ve anlatımıyla okuyucuya bir nevi anlatı ziyafeti sunuyor." (Ertan Yıldırım, Eğitimci-Yazar)

"Bahri Güven, Anı-Roman alanında yayımlanan eserlere zevkle okuyacağınız "Ağaoğlu" ile önemli bir katkıda bulunuyor. Eserlerinin devamını diliyor ve yazarımızı kutluyorum." (Turgut Şahin Araştırmacı-Yazar)

"Bahri Güven; "Ağaoğlu" adlı bu anı romanında köyden ilginç, ilginç olduğu kadar da başarılı insan manzaraları sunuyor. İlazın Niyazi, kendisini sünnet eden Haşeri Nuri, altı lira yol parası için sansara parmaklarını kaptıran Gıbır Mehmet, eşkıya Kördede'ye karşı duran Emine Abla, toplumdan dışlanmış katil Necip, donarak ölen Kula, Çanakkale Gazisi Kör Fazlı, "El kadar et“ esirgenen Bekir Çavuş, Abduş ve Medet Dayı ile oğlu... Romanda öne çıkan kahramanlar olarak belleklerde yerini almaktadır.

Bu etkin ve yetkin anı romanında, dramla mizahı iç içe bir gergef gibi işleyerek sunan Bahri Güven'in anlatımı, düş ve gözlem gücü sınırsız. Kendisini içtenlikle kutluyorum." (Muzaffer Gündoğar, Eğitimci-Yazar)

ESERLERİ:

ROMAN: Zakkum Çiçeği (2007), Sevgi Yumağı (Kolaj, 2008), Dönüşü Olmayan Yol (2010), Ağaoğlu ve Köyden İnsan Manzaraları (Anı-roman, 2013).

ANI: Bir Güzel İnsan Yaşayan Efsane Dr. İrfan Patır (2011).

KAYNAKÇA: Şahin Ertürk / Zakkum Çiçeği Romanı üzerine (Çorum Hakimiyet, 24.03.2007) - Bahri Güven’in yazarlığı (Çorum Hakimiyet, 25.11.2014), Ertan Yıldırım / Kültür Bahçemizin Yeni Rengi “Zakkum Çiçeği” (Çorum Haber, 08.03.2007), Fatma Nilüfer Yalçınkaya (Dost haber gazetesi, 15 Mart 2007), Muzaffer Gündoğar / Bahri Güven’den Nefis Bir Roman: “Zakkum Çiçeği” (?), Fatma Sevilmiş / Zakkum Çiçeği; Bir Kitap Binlerce Yaşam (Dost Haber, 15.03.2007), İsmet Çenesiz / Zakkum Çiçeği ve Bahri Güven (Çorum Haber, 26.03.2007), Recep Bulut / “Zakkum Çiçeği” (Yazılıkaya, 20.04.2007), Dr. Ali Emiroğlu (Çorum haber gazetesi, 08 Ekim 2007), Mehmet Özata (Çorum haber gazetesi, 03 Nisan 2008), Kendisinden alınan bilgiler (Bilgi Formu, 2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2016).

KİTABIN EKMEĞE DÖNÜŞÜ

Küçük bir tepeciğin üzerindeyim. Etrafı seyrediyorum. Yanımda-yöremde gözüme takılan bir nesne yok. Uzaklarda da... Münbit bir ova, hem de yemyeşil. Hani uçsuz - bucaksız deniz olsa seyrettiğim, ufuk yine deniz olacak. O biçim işte. Ufuk yine, uzaklardaki rengini seçemediğin, seyredilmesi doyumsuz bir ova... Tıpkı uçsuz-bucaksız deniz gibi...

Yanıma iki kişi geliyor. Birisini tanıyorum galiba. Sahaf Mustafa olsa gerek. Yanında orta yaşa yakın birisi daha var. Tanımıyorum kendisini. Tam seçemiyorum tarif edecek kadar. Sevgili Mustafa tanıştırıyor yanındakini her zamanki sevecen. güler yüzlü, tatlı sözü ile:

“ Siyah Beyaz kitabın yazarı “ diyor.

Ve beni de Siyah Beyaz kitabının yazarı orta yaşlı yazara tanıtıyor.

“ Okudun mu? “diyor tanıştığım yazar kendi kitabı için.

“ Okudum “ diyorum.

Sevgili Mustafa benim  kitabımı da Siyah Beyaz yazarına tanıtıyor sözle İstanbul’da basıldı. Bütün Türkiye’ye dağıldı. Gençliğimde okusaydım çok yaramazlıklar yapardım. Hayali âşık oldum Zakkum Çiçeği’nin cazibesine.

Şaşkın bakıyor Siyah Beyaz kitabının yazarı “ Zakkum Çiçeği de ne? Dercesine.

“ Kitabının adi Zakkum Çiçeği ya, ah o Zakkum Çiçeği ah... “diyerek hem benim kitabımı tekrar tanıtıyor, hem de iç çekiyor Sahaf Mustafa.

Merak ediyor Siyah Beyaz kitabın yazarı.

"Hemen bir tane getirip takdim edeyim." diyorum. “... Evim şuracıkta, çok yakın.“

İkisi de konuşmuyor,ümitle bekliyorlar koşup gitmemi.

Evime gidiyorum bir çırpıda. Kitaplarımın yığılı olduğu odaya giriyorum. O da ne! Üzerine bir dizin yufka ekmek yığılmış, kitaplar altta.

Eşim beliriyor arkamda.

"Ne yapıyorsun?" diyor. "Neden şaşkın şaşkın bakıyorsun?"

"Tanıştığım Siyah Beyaz kitabının yazarına Zakkum Çiçeği kitabımı götüreceğim" diyorum. "Ancak bu ekmek dizininin altından nasıl çıkaracağımı düşünüyorum."

O da şaşkın şaşkın bana bakıyor "Kimmiş Siyah Beyaz kitabının yazarı? “ dercesine. Ve sonra;

"Alttan al" diyor. "Ekmekleri kırmadan."

Ve dediği gibi alttan bir tane çekiyorum. Eyvah! Ekmek dizini odanın duvarına hafifçe yaslanıyor.

Kızıyor eşim. "Ne yaptın? Bak duvara yasladın ekmekleri. Neredeyse kırılacaktı ekmekler..." diye bana çıkışıyor "Şaştım senin şu kitaplarından..."

Mahcup evden çıkıyorum, bekletmeyeyim bekleyenlerimi diye.

Yolda yürüyorum elimde kitabım. Aklıma geliyor kitabı imzalamak. Ancak yazarın ismini söylememişti Sahaf Mustafa. Söyledi de ben mi unuttum yoksa? “ Ne ise yanında imzalarım " diye düşünüyorum. Yanlarına varıncaya kadar kalemimi çıkartmak gerekliliğini de geçiriyorum içimden.

Kabanımın üst ön cebinden kalemimi çıkarıyorum. O an elimdeki kitap dört çeyrek somun ekmeğe dönüşüyor. Yine şaşkınlıkla bakıyorum elimdekilere. "Ben" diyorum "Nasıl yazacağım bu bölünmüş ekmek üzerine yazıyı? “ Sonra ikircikli davranıyorum yazıp yazmamak arasında. Daha sonra yazmıyorum ekmek üzerine yazıyı, vazgeçiyorum yazmaktan. Ancak "Bekliyorlar" diye sesleniyorum içimden kendime.

Elimde dört çeyrek somun ekmek yürüyorum dalgın. Tökezliyorum küçük bir toprak yığınına takılarak...

 

O an uyandım sıçrayarak, sıcak yatağımdan. Kolumdaki saat sabahın altı otuzunu gösteriyor. Gözümün önünden, bir film şeridi gibi geçiyor gördüğüm rüya.

Sağa-sola dönüyorum sıcak yatağımda. Yanımda eşim, benim yaşadıklarımdan habersiz sargın uyuyor yönü bana dönük.

"Yönü bana dönük ya, görmesi gerekirdi yaşadıklarımı.." diye düşünüp gülüyorum kendi kendime!

Ve sonra uyku tutmuyor, kalkıyorum besmele çekerek. Elimi-yüzümü yıkıyorum her sabah alışık olduğum soğuk suyla. Hem de çarpa çarpa yıkıyorum defalarca. Lavabodan doğrulduğumda yüzümden akan soğuk su damlacıkları ile yüzümü görüyorum karşımdaki aynadan. Çok az kalmış, sanki çokmuş gibi dağılıp karlaşmış saçlarımı görüyorum. Islak ellerimle düzeltiyorum arkaya doğru. Hemen yapışıyorlar bir daha kalkmamak üzere, bir umutla. Sevgili Mustafa ve Siyah Beyaz kitabının yazarı "Beni bekliyorlar mı acaba?" diyerek gözlerimi gezdiriyorum sokakta. Yoklar, Bekletmiş olmanın mahcubiyeti ile kendimi suçluyorum.

Sabahın ilk ışıkları ile bu soğuk havada, üşümüşçesine büzülerek işine giden birkaç kişi ilişiyor gözüme. "Alın sizin olsun Siyah Beyaz kitabın yazarına getirdiğim kitabım. Doya doya okuyun..." demek geliyor içimden elimde olmayan kitabımı...

Nice sonra eşim kalkıp geliyor yanıma uykulu uykulu.

"N’o kâtip?" diyor her zamanki söylemiyle 1Yine ne karalıyorsun sabah sabah?"

"Bir rüya gördüm, onu yazıyorum" diyorum. Ve anlatıyorum gördüğüm rüyayı, hiçbir karesini atlamadan.

"Hani" diyor "okuyucuları övgü ile bahsetmişlerdi ya romanından. Zakkum Çiçeği’ni okuyanlar, "Bu roman televizyon dizisi olur" diyorlardı ya. Bir okuyucun da "Film teklifi alırsan şaşma" diye yazmıştı ya. Sen de, romanının televizyon dizisi olması için teklif alacaksın. Kitabın ekmeğe dönüşmesi işte o ..." diyerek yorumluyor gördüğüm rüyayı.

Yine gülüyorum.. Ve:

"Ben öldükten sonra" diyorum...

BAHRİ GÜVEN HAKKINDA

Yazım dünyamızın usta kalemlerinden Bahri Güven'in "Ağaoğlu" romanı, bugünün kent insanını geçmişin gizemli dünyası ile tanıştırıyor. Beşinci eseri olan "Ağaoğlu" ile Bahri Giiven, dili ve anlatımıyla okuyucuya bir nevi anlatı ziyafeti sunuyor. (Ertan Yıldırım, Eğtimci-Yazar)

Bahri Güven, Anı-Roman alanında yayımlanan eserlere zevkle okuyacağınız "Ağaoğlu" ile önemli bir katkıda bulunuyor. Eserlerinin devamını diliyor ve yazarımızı kutluyorum. (Turgut Şahin Araştırmacı-Yazar)

Saygıdeger Nihat Kayım'ın yaşadıklarını merkez alan Bahri Güven; "Ağaoğlu" adlı bu anı romanında köyden ilginç, ilginç olduğu kadar da başarılı insan manzaraları sunuyor. İlazın Niyazi, kendisini sünnet eden Haşeri Nuri, altı lira yol parası için sansara parmaklarını kaptıran Gıbır Mehmet, eşkıya Kördede'ye karşı duran Emine Abla, toplumdan dışlanmış katil Necip, donarak ölen Kula, Çanakkale Gazisi Kör Fazlı, "El kadar et“ esirgenen Bekir Çavuş, Abduş ve Medet Dayı ile oğlu... Romanda öne çıkan kahramanlar olarak belleklerde yerini almaktadır.

Bu etkin ve yetkin anı romanında, dramla mizahı iç içe bir gergef gibi işleyerek sunan Bahri Güven'in anlatımı, düş ve gözlem gücü sınırsız. Kendisini içtenlikle kutluyorum.

(Muzaffer Gündoğar, Egitimci-Yazar)

Yazar: MUZAFFER GÜNDOĞAR
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör