Sakine Akça

Çocuk Edebiyatı Yazarı, Diş Hekimi, Tıp Doktoru, Edebiyatçı

Doğum
10 Ocak, 1961
Eğitim
Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Burç
Diğer İsimler
Konevî

Diş hekimi, çocuk edebiyatçısı..10 Ocak 1961, Eskişehir doğumlu. Bazı yazılarında Konevî müstearını kullandı.1983 yılında Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun oldu.Yaşamını Konya’da serbest diş hekimi olarak sürdürdü. Süleyman Akça ile evli; Hatice Şeyma, Hanife Merve, Muhammed Tahir adlarında üç çocuk annesidir.

ESERLERİ:

ÇOCUK ROMANI: Dağlar Kızı (1994).

ANI: Elveda Ankara (2005).

HAKKINDA: Afet Ilgaz / Bir Şehir Bir Kitap (Milli Gazete, 02.04.2205), Mehmet Ali Uz / Elveda Ankara (Merhaba gazetesi, 19.04.2005), Mustafa Kutlu / “Elveda Ankara” (Yeni Şafak Gazetesi, 20.04.2005), Sibel Eraslan / “Elveda Ankara” (Vakit Gazetesi, 16 Temmuz 2005 ).

 

 

YENİDEN ANKARA

İki aylık tatil bitmiş tekrar Ankara'ya dönmüştü. O sırada ben de Konya'daydım. Safiye'nin gelişinden bir gün sonra ben de annemle Ankara'ya geldim. Safiye beni görünce çok özlediği­ni ifade etti. "Hele seni görünce daha da çok anladım" dedi, "Çok özlemişim." Tabii ben de çok özlemiştim. Çok kısa süre birlikte kalmamıza rağmen onun bu uzun tatili canımı sıkmıştı. Ona hemen alışmıştım.

Ertesi sabah okul başlayacaktı. Yine tıpkı bırakıp gittiğindeki gibi biraz korkarak, biraz da değişik duygular içinde evden ayrıldı. Bu duygular hiç boşa gitmez, mutlaka bir şeyler olur his­sinden korkuyordu. Otobüse bindi. Köprü durağında inip Ha­cettepe'ye doğru yürümeye başladı. Hacettepe'nin içine girdik­ten sonra her gün dar bir yerden geçerdi. Nedense oradan her geçişinde heyecanlanırdı. Yine aynı şekilde oraya doğru yaklaş­mıştı ki, karşıdan kendisine doğru koşarak gelen birkaç kişi gör­dü. Arkalarında ise onları takip eden eli silahlı polisler koşuyor­lardı. Olağanüstü bir durum olduğunu anlamakta gecikmedi. O an ne yapacağını şaşırdı. Doğru dürüst kaçacak bir yerde yoktu. Ancak duvarın yanına gelebilmişti. Kararsızlığı henüz bitmeden polisler öğrencileri kıskıvrak yakalamışlardı.

Bu hale üzülmemek elde değildi. Bu çocukların belli baş­lı suçu da yoktu. Bir kışkırtma, bir misillemedir gırla gidiyordu. Herkes birbirine düşman olmak zorunda bırakılıyordu.

Sabahki sıkıntılı hislerin anlattıkları bununla da kalmadı. Eve gelirken otobüs kaza yaptı. Büyük bir kazayı neyse ki can kaybı olmadan atlattılar. Fakat tesirinden gece boyunca kurtula­madı. Daha ilk gün, diye düşündü. Ne hayallerle gelmişti şu şehre... Tabii hayalleri kararan sadece o değildi. Hemen hemen bütün talebeler bu sıkıntılardan nasibini alıyordu.

Eve geldikten sonra hemen bir abdest aldı. Ferahlamıştı. Sanki biraz kendine gelmişti. Birkaç sayfa Kur'an okuduktan sonra iyice kendine geldi.

Ertesi gün biz nöbetçiydik. Safiye dünkü yorgunluğun te­siriyle hala uyuyordu. Aşağıya inip çaydanlığı ocağa koydum. O sırada annem de uyanmış yanıma geldi. Babamın Ankara Beştepe'de bir evi vardı. Oraya gidip kiracıyla konuşmak istiyordu.Gerekirse Safiye ile ikimiz oturacaktık. Bunun hayallerini kuru­yorduk fakat Safiye'nin Adana'ya dönüp tahsiline orada devam etme durumu vardı. Hal böyle olunca şimdilik kiracıyı çıkarma gibi bir girişimde bulunmadık. Aslında ev ikimiz için de sanki daha iyi olabilirdi. Benim malzemeler için daha elverişli bir or­tama ihtiyacım vardı Safiye'nin ise seneye dersleri belli ki çok ağırlaşacaktı. Bu düşüncemizi bir süre ertelemeye karar verdik. Eve dönüp akşam yemeğini acele yetiştirdik. Neyse ki annem vardı ve geldiğimizden beri nihayet adamakıllı bir pilav yedik. Kızlar yemekten sonra anneme teşekkür ediyorlardı. Gece yine seminer vardı. Bu bilgilendirici program annemin de çok ilgisi­ni çekmiş, dikkatle dinlemişti.

Konularını Kuranı Kerim'den alan seminerler gerçekten çok faydalı oluyordu. Fakat annem siyasi yapıyı nasıl karşılamış­tı bilemiyorum. Zaten aynı mesele beni de düşündürmeye de­vam ediyordu. Safiye'nin ailesi bu siyasi yapıya birebir uyuyor­du. O hiçbir sıkıntı çekmemişti. Herşey alışkın olduğu gibiydi. Değer yargıları, hayat tarzı hemen hemen her şey uyumlu idi. Babası zaten hızlı bir Milli Görüş taraftarıydı. Resminden de an­laşılacağı üzere tipik bir Selamet taraftan, fanatik bir Erbakan Hoca hayranıydı. Bu haliyle benim babamla tek ortak yönleri sadece yufka yürekli oluşlarıydı. Bir tarafta takke ve yakasız gömlekler, diğer tarafta ise kol düğmeleri ve frenk gömlekleri vardı. Babam Konya'da Adalet Partisi il başkanıydı. Ona göre kendi si­yasi görüşü "Dava", Muharrem Amca'ya göre de Milli Görüş "Dava" idi. Tabii, konu "Dava" olunca canlarını bile fedaya hazır insanlar söz konusu oluyordu. Hangi dava olursa olsun, onun esas taraftarları daima taşıyan pozisyonda kalırlar, oradan istifade et­meyi akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi. Eğer liderleri adla­rını akıllarında tutmuşsa, onunla avunurlardı. Kendilerinin is­men tanınmasını bir övünme vesilesi sayarlardı.

 Babam bir Demirel hayranıydı. Hayatı boyunca kır ata çok iyi bakmış, yememiş yedirmişti. İki defa milletvekilliğine adaylığını koymasına rağmen ikisinde de kaybetmişti. Çalışma zamanlarında vefalı bir dost gibi görünen kır at seçim zamanla­rında bir tuhaf oluyor, babamı tanımıyordu bile... Babam hiz­metlerine çok güvenirdi. Milli Eğitim alanında çok somut hiz­metleri vardı. Fakat siyasetin insan seçme mekanizması anlaşılır gibi değildi. Delegeler ne diyorsa o oluyordu. Halktan en yüksek oyu alması ise hiçbir şey ifade etmiyordu. Emekli ikramiyesini bile kırata tahsis eden iyi niyetli babacığım bir kere bile Kırat'a binememişti.

 

(Elveda Ankara’dan, 2005)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör