Yazar. 6
Mart 1947, Kuruçay / İliç / Erzincan doğumlu. Çocukluğunun ilk yılları
babasının memuriyeti dolayısıyla Türkiye’nin değişik yerlerinde geçti. Babası
1953’te emekliye ayrılınca ailece Erzincan’a yerleştiler. Futbola, resme ve
sinemaya olduğu gibi edebiyata ilgisi de çocukken başladı. Arkadaşlarıyla
birlikte küçük bir kütüphane kurdu. Ortaokulda okurken babasını yitirdi.
Ortaokul ve lise öğrenciliği yıllarında oldukça hareketliydi. Mahallî kümede
futbol bile oynadı. 1963’te liseyi bitirdi. Resme olan ilgisi ve yeteneği
nedeniyle, Güzel Sanatlar Akademisine girmek istedi. Fakat kayıt için
gittiğinde bu okulun kendisine uygun bir yer olmadığını düşünüp vazgeçti. “Biz
burada kayboluruz” diye düşündü. Erzurum’da yeni açılan Atatürk Üniversitesinin
Edebiyat Bölümüne kayıt yaptırdı. Burada okumuş olmasının ve burada kurduğu
arkadaşlıkların hayatı ve yazarlığı üzerinde oldukça kalıcı etkileri oldu.
Resim çalışmaları bir yandan sürerken, yazar olmaya karar verdi. Hareket
dergisinde desenleri ve hikâyeleri çıkmaya başladı. 1968’de üniversiteyi
bitirdi ve ertesi yıl Erzincan’da Sevgi Hanım’la evlendi. Tunceli ve
İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. 1974’te öğretmenliği bıraktı. Sonradan
adı Dergâh olan, o zamanki adıyla Hareket ailesinin bir parçası
oldu. Hareket’in son yıllarında derginin yazı işleri müdürlüğünü
yürüttü. Bu arada Ortadaki Adam (1970) ve Gönül İşi (1974) adlı
iki hikâye, Sait Faik’in Hikâye Dünyası (1968) ve Sabahattin Ali
(1972) adlı iki de inceleme kitabı yayımladı.
İlk hikâyesi
“O”, 1968’de Hareket dergisinde çıkmıştı. Bu hikâye; son derece
gelişmiş bir dili olmasına rağmen soyuta ve bireyselliğe kaçan, anlatımda bir
tür Sait Faik “savrukluğunu” kasıtlı olarak taklit eder gibidir. “O”,
Kutlu’nun daha sonra yarattığı tarza uzak, “A Kuşağı” diye bilinen imgeci
hikâyecilerin tarzına yakındır. Hem bu hikâyenin içinde bulunduğu Ortadaki
Adam’ı, hem de Sabahattin Ali tarzının izinde sayılabilecek ikinci kitabı Gönül
İşi’nin tekrar yayımlanmalarına izin vermedi. Kutlu, hikâyelerinin yanı
sıra kitap tanıtma yazılarını, yazı işleri müdürlüğünü (1968-82) yaptığı Hareket,
yönetimine katıldığı Adımlar (Erzurum, 1970-72), Hisar, Türk
Edebiyatı, Düşünce, Yönelişler ve yönettiği Dergâh gibi dergilerde
yayımladı. İlk hikâyelerinde romantik bir Anadoluculuk izleyen Kutlu, bu
ürünlerinde daha çok köy ve kasaba insanlarının günlük endişelerini konu aldı.
Daha sonra Türkiye’de kapitalistleşme paralelinde gelişen sanayileşmenin
getirdiği sorunlara eğildi. Bir aşk hikâyesi çerçevesinde yaşadığımız hayata
İslâmî bir yorum getirdiği Yoksulluk İçimizde, geliştirdiği hikâye
türünün en olgun örneği oldu. Ya Tahammül Ya Sefer’de yakın
geçmişimizdeki düşünce hareketlerinin muhasebesini yaptı. Kutlu’nun, eski
edebiyatımızda görülen “kıssa” geleneğine dayanan hikâyelerinin her biri, tek
başına birer bağımsız kısa hikâye olduğu gibi, kitap hâlinde de bir bütün
oluştururular.
Hikâyede
ilk kitabından sonra ikinci kitabıyla birlikte bireycilikten toplumculuğa geçen
Kutlu, çıkardığı Yokuşa Akan Sular (1979) ile birlikte hikâyesinin asıl
ilk adımını attı. Bundan sonra yayımlayacağı dört kitapta da takip edeceği bir yöntem sayesinde birbirine
bağlı hikâyelerle “romanesk” denebilecek bir çatı kurdu. 1979-90 döneminde
yazdığı, yazarlığının merkezini oluşturan ve akademik eleştirmenlerce “Mustafa
Kutlu Beşlemesi” olarak adlandırılan Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk
İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer (1983), Bu Böyledir (1987)
ve Sır (1990) adlı kitaplarında bu tarzı giderek olgunlaştırdı...
Kutlu, bu
arada, Mart 1990’da çıkan edebiyat dergisi Dergâh’ı yönetti. Dergâh
Yayınlarınca çıkarılan Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin
editörlüğünü yaptı ve ansiklopediye çok sayıda madde yazdı. Yeni Şafak gazetesinde
spor ve edebiyat konularında köşe yazarlığını yıllarca sürdürdü. Daha önce de Zaman
gazetesinde İstanbul’u dolaşarak edindiği izlenimleri Şehir Mektupları (1995) kitabında topladı. Yine bu arada
televizyon programları yaptı. Son yıllarda uzun hikâyeler yazmaya ve her yıl
yeni bir hikâye kitabı çıkarmaya başladı. Uzun Hikâye (2000), Beyhude
Ömrüm (2001), Mavi Kuş (2002), Tufandan Önce (2003), Rüzgârlı
Pazar (2004) ve Chef (2005) bu yeni dönemin ürünleridir. Yoksulluk
İçimizde ile 1981’de, Ya Tahammül Ya Sefer ile de 1983’te Türkiye
Yazarlar Birliği tarafından iki defa yılın hikâyecisi seçildi. 2000 yılında Uzun
Hikâye adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülünü aldı.
"Kapıları
Açmak" ve "Uzun Hikâye" kitapları sinema filmine dönüşen Kutlu
sinemayı Karagöz perdesine benzetiyor: "Sinema ile uğraştım. Sinemayı
Karagöz perdesine yakın görüyorum. Çünkü Karagöz’de de bir perde var, bir ışık
kaynağı var ve en nihayetinde gölgeler oynuyor. Yani bizim geleneğimizde olan
bir şey." diyor.
Hakkında Ne Dediler?
“Edebiyat
verimleri dışında sosyal değişme, şehir tarihi, monografi, hatırat,
deneme türü eserlere, sinemaya, Türk solu tarihine özel bir
ilgisi vardı ve iyi okurdu; fakat bütün okumaları kelimenin tam
mânâsıyla serbestti: Kitabın önemli yerlerini çizmez, not tutmaz,
okuduğu esere ayrıca sahip olmak istemezdi. Kitapları hakkında gazete ve
dergilerde çıkan yazıları, kendisiyle yapılan konuşmaları da çoklukla okur
geçer, onları da biriktirmezdi. Ardı sıra bu yazıları okuyup
kesmek, fotokopilerini alıp Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nin
arşivindeki ‘Kutlu, Mustafa’ zarfına koymak işi çoklukla
bana düşerdi.” (İsmail Kara)
***
“Yetmişli
yıllar ve sonrasındaki öykücülük itibariyle tema çeşitlemesi, konu
açılımı, yeni biçim ve üslûp denemesi denildiğinde ilkin Mustafa Kutlu
akla gelir. Kutlu, kendisinden önce de var olan, ancak fazlaca
işlenmeyen konu damarlarını yakalamakta ve onları yeni bir öyküsel muhteva ile
sunmakta hiç zorlanmamış, pabucu yarım bir hamalı, kanadı kırık
bir güvercini aynı özenle öykülendirmiştir. ‘Ressam gözü’ değerinde
bir bakış, inceleme ve gözlemleme yetisi vardır Mustafa Kutlu’nun. Ki
bu izlenimci, yansıtmacı bir göz olmaktan çok, kolayca
görülmeyeni gören ve onu kendi içinde asıl olması gereken renk bütünlüğüne
kavuşturarak nakleden bir ressam gözüdür.” (Ömer Lekesiz)
***
“O,
yaşanan toplumsal, bireysel çarpıklıklardan iyimser gözlerle hikmetler devşirip
kalplere ulaşmayı deneyen bir derviş hikâyeci gibidir. Olaylara, insanlara
tevekküle yaslı muzip bir tebessümle bakan Kutlu, insan ruhunun /
psikolojisinin gizlerine eğilir. Öykülerinde incitici insanî hâllerin ucuz
tüketimini / kullanımını yapmadan, bütün bunları içselleştirip, kalıcı, sarsıcı
sonuçlara ulaşmayı dener. Abartılardan, yapmacık artistliklerden kaçınarak, hep
peşinde olduğu ‘hikmet ve ahenk’ çizgisinde geleneğin modern dilini konuşmaya
çalışır. Hasbî, kalbî ve sahih olanı metne aktarırken, gelir geçer dönemsel modalara
uzak durur. Bütün bu nedenlerden dolayı onun daha şimdiden öykücülüğümüzün yol
haritasında kolay atlanamayacak önemli bir yön / ufuk oluşturduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.” (Necip Tosun)
***
“Çok
zengin bir hikâye geçmişimiz olduğu bilinciyle hareket eden Mustafa
Kutlu’nun bugüne kadarki yazdıkları da, Türk öykücülüğü için
azımsanmayacak bir birikim oluşturuyor: Dokuz kitap ve yüz on beş öykü.
Mustafa Kutlu’nun diğer öykü kitaplarının adları ve ilk kitabındaki
öykülerin dışındaki diğer öykülerinin adları tanımlamalar ve ilk anlamlarıyla
kendilerini ele veren adlar değil; sembolik, bol çağrışımlı, ironik,
şiirimsi, mecazlarla, mazmunlarla örülü, türkü sesli,
türkü tadında kitap ve öykü adlarıdır. Böyle bir adlandırmayla da
kendini belirgin kılan Mustafa Kutlu’nun öykü dili, zaman zaman
dilbilgisi kurallarına da boş veren serâzad, bıçkın, çağıltılı,
iç konuşmalarla için için hızla akan, sağlam ve canlı diyaloglarla
mukâlemeye dönüşen, yer yer argo deyimler ve söyleyişlerle, türkülerden,
şiirlerden dizelerle, masallardan, destanlardan, geleneksel
anlatı metinlerimizden bildik deyişlerle, kahramanların yöresel şiveleri
ve hiç bilmediğimiz, okuduğumuz hiçbir metinde rastlamadığımız, ilk
kez öykü kahramanlarının dilinden duyduğumuz sözcüklerle… okuyucuyu
sarıp sarmalayan bir dildir.” (Hüseyin Su)
ESERLERİ:
Hikâye: Ortadaki
Adam (1970), Gönül İşi (1974), Yokuşa Akan Sular (1979), Yoksulluk
İçimizde (1981), Ya Tahammül Ya Sefer (1983), Bu Böyledir
(1987), Sır (1990), Arka Kapak Yazıları (1995), Hüzün ve
Tesadüf (1999), Uzun Hikâye (2000), Beyhude Ömrüm (2001), Mavi
Kuş (2002), Tufandan Önce (2003), Rüzgârlı Pazar (2004), Chef
(2005).
İnceleme: Sait
Faik’in Hikâye Dünyası (1968), Sabahattin Ali (1972).
Deneme: Şehir
Mektupları (1995), Akasya ve Mandolin (1999), Yoksulluk Kitabı
(2005).
KAYNAKÇA: Ahmet Özalp / Mustafa Kutlu ile Konuşma (Yeni Devir, 25.4.1983), Mustafa Kutlu ile Konuşma (Aylık Dergi, sayı: 63-64-65, 1984), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Ömer Lekesiz / “Arka Kapak Yazılarındaki Renkler” (Şirazeden Şirazeye, 1997), Beşir Ayvazoğlu / Defterimde Kırk Sûret içinde “Bir Hikâyecinin Çocuk ve Genç Adam Olarak Portresi: Mustafa Kutlu” (3. bas. 1999), Prof. Dr. Gürsel Aytaç / Uzun Hikâye (Cumhuriyet Kitap, 8.6.2000), Necip Tosun / Türk Öykücülüğünde Mustafa Kutlu (2004), Fazıl Baş / Mürit ve İmtihan-Mustafa Kutlu Hikâyesinde Kişilik Muhasebesi ve Mücadelesi (Fayrap, Mart-Nisan 2006), Mustafa Kutlu Sanat Hayatını Anlattı (AA, asanatlar.com, 30 Aralık 2018).
Yazar
Mustafa Kutlu, İslam aleminin başındaki belanın kapitalizm olduğunu belirterek,
“İsterseniz küresel sermaye, güç ya da komplo teorileriyle ifade edin, fark
etmez. Bu yapı bütün dünyanın kanını emiyor. Bunun tasallutundan kendimizi
selamete çıkartmadıkça kurtulamayız.” dedi.
Yazar
Mustafa Kutlu, İslam aleminin başındaki belanın kapitalizm olduğunu belirterek,
“İsterseniz küresel sermaye, güç ya da komplo teorileriyle ifade edin, fark
etmez. Bu yapı bütün dünyanın kanını emiyor. Bunun tasallutundan kendimizi
selamete çıkartmadıkça kurtulamayız.” dedi.
Bilim
ve Sanat Vakfı’nda (BİSAV) Mustafa Özel moderatörlüğünde gerçekleştirilen
etkinlik, yapımcılığını Ülke TV’nin üstlendiği, Mustafa Kutlu’nun kendi
hikayesini anlattığı “Kalbin Sesi: Mustafa Kutlu Belgeseli” gösterimiyle
başladı.
Gösterim
sonrası katılımcılardan gelen soruları yanıtlayan Kutlu, Hareket dergisi
çevresinden gelen bir yazar olarak derdinin hep memleket meseleleri olduğunu
söyledi.
Usta
yazar, sadece gençlerin eğilimlerini, sıkıntılarını ve dertlerini yakından
takip ederek, “Hayat Güzeldir” adlı kitabını gençlere ilaç olması niyetiyle
kaleme aldığını anlattı.
Bütün
hikayelerinin ve denemelerinin içerisinde saklı bir meselenin olduğuna işaret
eden Kutlu, “Yazmaya başladığım günden bu yana uğraştığım memleket
meselelerinin beni getirdiği yer, kapitalizm denilen şeytanın elinden
kendimizi, memleketimizi, İslam alemini ve bütün dünyayı nasıl kurtaracağımız
oldu.” diye konuştu.
Mustafa
Kutlu, son kitabı “Kalbin Sesi” ile kapitalizmin iç yüzünü ortaya çıkartmayı
hedeflediğinin altını çizerek, şu değerlendirmede bulundu:
“İslam
aleminin başındaki bela kapitalizmdir. İsterseniz küresel sermaye, güç ya da komplo
teorileriyle ifade edin, fark etmez. Bu yapı, bütün dünyanın kanını emiyor.
Bunun tasallutundan kendimizi selamete çıkartmadıkça kurtulamayız. Dünyadaki
mevcut kanunlar, onun kanunlarıdır. Bütün alanlarda iktisatta, siyasette,
eğitimde ve sanatta her yerde onun kanunu geçerli ve o kanunların gölgesinde,
baskısı altında biz ne ahlak konuşabiliriz ne aile ne de çocuk konuşabiliriz.
Bu badirenin içerisinden nasıl çıkabiliriz, meselemiz bu olmalı. Ben sadece bir
hikayeciyim bunu bir ideoloji, bir doktrin olarak gündeme getirmem mümkün
değil. Sadece bir pencere açmak istiyorum, bir kıvılcım çakmak, bir işaret
fişeği olmak istiyorum.”
“15 Temmuz
direnişi ruhumuzu kaybetmediğimizin en büyük işaretidir”
Türkiye’de
sürekli olarak bir dejenerasyondan bahsedildiğine dikkati çeken Kutlu, “Ben bu
fikirlere kesinlikle katılmıyorum. Çünkü bu memlekette hemen hemen her kesimden
insanın, ‘Bizden adam olmaz. Bu memleket batmış gibi.’ umutsuz ifadeleri
kullandığı bir zamanda, birdenbire 15 Temmuz direnişi gerçekleşti. 15 Temmuz
direnişi, ruhumuzu kaybetmediğimizin en büyük işaretidir. Demek ki bütün
darbelere rağmen, bizim bir ruhumuz varmış. Bu ruh, bizi bir yerlere
götürebilir. Bu yüzden ben çok ümitvarım.” dedi.
Usta
yazar, Anadolu denildiğinde ise aklına sadece coğrafi bir bölge gelmediğini
anlatarak, “Bizim atalarımız Balkanlar, Kafkaslar, Halep ve Şam gibi büyük bir
alana yayılmıştır. Bu yüzden ben Anadolu dediğimiz zaman, bizimle beraber
dertlenen, ağlayan, gülen bütün insanları düşünüyorum. Anadolu dediğim zaman,
sadece belli bir coğrafyayı kastetmiş olmuyorum.” ifadelerini kullandı.
“Bizim dramımız
nefis ile mücadeledir”
“Ya
Tahammül Ya Sefer” kitabını ise kendi kuşağının istikbalini dile getiren,
dramını anlatan bir kitap olarak yazdığını söyleyen Kutlu, “Fakat daha sonra
anlaşıldı ki bizden öncekiler benzer dertlere sahip olduğu gibi, bizden
sonrakilerin de yaşadığı bir macera oldu. Bu yüzden bu kitap ortaklaşa herkesin
paylaşabileceği dertleri dile getiren bir kitaptır.” dedi.
Romanın,
çıkmaza düşen insanın dramını ele aldığını aktaran Kutlu, “Dram, çeşitli
formlarda kendini gösterebilir fakat sonunda geldiği yer insandır. İnsanı da
çıkmaza düşüren şey nefsidir. Yani bizim dramımız nefis mücadelesidir. Nefis
mücadelesini hakkıyla anlatabilen kişiler ancak bu yolda yürüyebilir ve iyi
romanlar yazabilir.” şeklinde konuştu.
KAYNAK:
“İslam aleminin başındaki bela kapitalizmdir” (bik.gov.tr, 30 Ocak 2020).
MUSTAFA KUTLU
SANAT HAYATINI ANLATTI
"ANADOLU'DA
ELLİ YILIN HİKÂYESİ"
Mavera
Eğitim ve Sağlık Vakfı'nda düzenlenen Maverada İz Bırakanlar – Çarşamba
Buluşmaları’nın bu ayki konuğu Mustafa Kutlu oldu.
Kutlu'nun
"Anadolu'da Elli Yılın Hikâyesi" konulu bir konuşma yaptığı etkinliği
Faruk Aksoy ve Ekrem Ayyıldız yönetti.
Mustafa Kutlu hikâyeciliğini ve yazdığı
eserleri değerlendiren Ekrem Ayyıldız, son elli yılın hikâyesinin Mustafa
Kutlu'nun yazdıklarında yer aldığını dile getirdi:
"Mustafa Kutlu külliyatına genel olarak
baktığımızda, Türk toplumunun hem sosyal hem de siyasal olarak tarihsel tablosu
var aslında son kırk, elli yılı kapsayarak. Bilhassa çok partili hayattan sonra
şehirleşme, dönüşüm, göç, değerler, olumlu ve olumsuz yönleriyle yer alır.
Mustafa Kutlu’nun hikâyelerinde insan merkezli, insanın, bireyin iç dünyasıyla
bağlantılı olarak toplumcu bir damar görüyorum."
Yazarlık hayatında kahvehanelerin yerinin çok
önemli olduğunu vurgulayan Mustafa Kutlu, Türk insanını yakından tanıdığını
belirtti:
"Orta mektepten itibaren 10 sene resim
yaptım, 10 sene de futbol oynadım. Bu zaman zarfında da, fen kolu mezunuyum,
liseden. Açıkçası fukara bir aile çocuğuyum. 12 yaşında filan hayata başladım.
Babamı çok küçük yaşta kaybettim. Hayat mektebinde okudum diyebilirim.
Kahvelerde geçti benim ömrüm. Yazdığım, okuduğum her şeyi kahvehanelerde
yazdım. Fon müziği gibi gelirdi bana. Kimseye tavsiye etmem ama. Ben mecbur
kaldım, alıştım ona. Bunun bana kazandırdığı bir şey oldu. Çok okumuş, lisan
bilen fevkalade bir adam değilim. Ama benim geçen dönem içersinde bu insanlarla
ama her tür insanla içli dışlı olmam bana çok büyük, kütüphaneler dolusu
tecrübe kattı, bilgi kazandırdı. Ben Türk insanını tanıyorum. Yani adamlarımızı
biliyorum, tanıyorum yani."
Konuşmasında yazarlık hayatında bağlı kaldığı
prensipler olduğunu dile getiren yazar Mustafa Kutlu, bunların başında
samimiyetin geldiğini söyledi: "Genel olarak hayatta bağlı kaldığım
prensiplerden en önemlisi samimi olmaktır. Kitaplarımda da samimiyim. Bu
samimiyet benden okurlara geçiyor sanıyorum. Dolayısıyla böyle bir yakınlık peyda
oluyor. Burada gördüğünüz gibiyim, fazla bir üst perdeden olma durumu yok
bende." dedi.
"Sevincini
Bulmak" romanında bir akademisyen olan Suna karakteriyle ilgili soru
üzerine Kutlu, "Bizim aydınımızın şöyle bir problemi vardır. Aydınımız
dindar olmaktan korkar. Sanatla ilgili düşüncemi yazdım, söyledim. Sanat bizi
bir yere kadar götürür fakat oradan bizim dine teslimiyete intikal etmemiz icap
eder. Aksi takdirde mesele, insan olma meselesi hallolmamış olur. Ne kulluk
yerine gelir, ne de varlık sebebimiz yerine gelir." dedi.
Tanpınar'ın
mimari eserlere ilişkin "Bizim ecdadımız inşa etmiyor, ibadet
ediyorlardı" ifadesini anımsatan Kutlu, "Bu şu demektir. Her an, her
yerde, her zaman kul olduğumuzun şuurunda olmak icap eder. Bu inşa etmek değil
ibadet etmektir. Bu kavranması, yapılması zor ama ideal bir meseledir."
dedi.
"Kapıları
Açmak" ve "Uzun Hikâye" kitapları sinema filmine dönüşen Kutlu
sinemayı Karagöz perdesine benzetti: "Sinema ile uğraştım. Sinemayı
Karagöz perdesine yakın görüyorum. Çünkü Karagöz’de de bir perde var, bir ışık
kaynağı var ve en nihayetinde gölgeler oynuyor. Yani bizim geleneğimizde olan
bir şey."
"Din dili
hususunda yazma düşüncem var"
Yapılan
bir araştırmaya göre dini bilgilerin alındığı kaynaklar arasında ilk sırada
ailenin, ikinci sırada cami hocasından alınan bilgilerin geldiğini, televizyon
ve radyonun üçüncü sırada yer aldığını belirten Kutlu, "Kendi meselemiz
hangi dille, nasıl, nerede anlatılıyor? Bunlar günümüzde çok mühim
meselelerdir. Bir şeyi birinden birine anlatmak, bu iletişimle ilgili bir şey.
Hikâye de bizim için kadimden beri gelen bir meseledir. Sadece bizim
toplumumuzda değil bütün toplumlarda vardır." dedi.
Mustafa Kutlu, Kur'an-ı Kerim'de kıssaların da
yer aldığını hatırlattı: "Allah ömür verirse bu din dili hususunda
düşüncelerim var, onları da yazmayı düşünüyorum. Din dili derken ekrandaki dili
de konuşmak ve üzerinde düşünmek istiyorum." dedi.
Kutlu, hikâye yazmayı bırakmadığını, yazmaya
devam edeceğini söyledi: "Ben dedim ki bu defteri kapattım artık hikâye
yazmayacağım. Bu şu manaya geliyor, hani filmlerde 5 dakika ara var ya, onun
gibi bir şey. Benim öteden beri düşündüğüm fikirler var. Bu fikirler her ne kadar
hikâye kitaplarına girmiş olsalar da daha açık, anlaşılır şekilde anlatma
hususunda eteğimdeki taşı dökmek istedim. Bunun için de her çarşamba Yeni
Şafak'ta yazmaya başladım bu konuları, yedi, sekiz yazı oldu. 'Hududullah' diye
başladı devam ediyor. Ben ilhamla yazan birisiyim, bunları bitirdikten sonra
Cenab-ı Allah nasip ederse yeniden hikâyeye döneriz."
Şahsiyeti ormandaki bir ağaca, toplumu da bu
ağaçların bir araya gelmesiyle oluşan ormana benzeten Kutlu, "Fert
cemaati, cemaat ferdi yetiştirecek, besleyecek. Bu aileden başlayacak,
mahalleden başlayacak, mektepten devam edecek. Toplumdan idareye gidecek, bütün
topluma yayılan hak ve vazife denilen meseleler bu çerçevede bizim şahsiyet
olmamızı sağlayacak. Dolayısıyla şahsiyet çok önemlidir." dedi.
Tarih
boyunca "Hangi İslam?" denilerek tartışmalar yapıldığını fakat bu
konuların konuşulmasının getirdiği pek fazla bir şey olmadığını söyleyen Kutlu,
"Bizim yolumuz çok açık. Şaşırtmak, sulandırmak, aramızı bozmak
isteyenlere fırsat vermemek lazım. Tefrika iyi bir şey değil. Tartış, konuş ne
oluyor sonunda, hiçbir şey olduğu yok." dedi.
Kutlu,
ateizm ve deizm gibi tartışmaların da küçük bir kesim tarafından gündemde
tutulmaya çalışıldığını belirtti: "Lüzumsuz adamların lüzumsuz tezleridir.
Bunları ortaya atanlar üç beş kişiyi geçmez. İnsanlar da gerçekten böyle bir
şey varmış gibi tartışıyorlar. Sesleri çok çıkabilir ama bunları kale
almayın." dedi.
"Reyting
uğruna yapmayacakları şey yoktur"
Televizyondaki
pek çok tartışmayı anlamsız ve faydasız bulduğunu dile getiren Kutlu,
"Sahte sorular ve sahte gündemlerle dolu televizyon, esas itibariyle bir
eğlence aracıdır. Televizyon reytingle yaşar, reyting uğruna yapmayacakları şey
yoktur." dedi.
Kutlu,
medyanın insan hayatına yön verdiğini hatırlattı: "Hepimizin cebinde cep
telefonu var. Bu işler böyle gidiyor. Bu sahte sorular, sahte gündemler bizi
çok fazla meşgul etmemeli. Böyle şeylere çok fazla takmamalıyız. Televizyonu
çok ciddiye almayın ama çok ciddiye alın. Yaşadığımız çağın izahı mümkün olmayan
tarafları var." dedi
Konuşmanın ardından Vakfın Yönetim Kurulu
Başkanı Mustafa Kara, Kutlu'ya plaket takdim etti.
Erzincan'da
1947'de dünyaya gelen Mustafa Kutlu, aralarında "Sevincini Bulmak",
"Nur", "Uzun Hikâye", "Mavi Kuş", "Yoksulluk
İçimizde", "Bu Böyledir", "İyiler Ölmez",
"Sır", "Huzursuz Bacak", "Kapıları Açmak",
"Rüzgarlı Pazar" ve "Hayat Güzeldir" adlı eserlerin de
bulunduğu çok sayıda kitabı kaleme aldı.
KAYNAK:
(AA, asanatlar.com, 30 Aralık 2018).