Kahraman Türk Kadını (D. 1857, Erzurum – Ö. 1955, Erzurum). Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler köyünde doğdu. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunmasında kahramanca savaşarak adını tarihe yazdırdı. Savaşa, küçük yaştaki oğlunu ve üç aylık kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda yirmili yaşlarında, henüz üç yıl önce evlenmiş gencecik bir kadındı.
Türk-Rus Savaşı’nın karışık ve
karanlık günleriydi. On beş gün önce, köyleri Rus
askerleri tarafından işgal edilince, Nene Hatun ailesiyle birlikte Erzurum’a
göç etmişti. Türk ordusu uzunca bir zamandır birçok cephede çarpışıyordu. Savaş
Batı cephesinde Gazi Osman Paşa’nın komutasında devam ederken, Doğu cephesinde
de Ahmet Muhtar Paşa yönetiminde tüm hızıyla sürüyordu. Erzurum’u ele
geçirmeyi hedefleyen Ruslar, şehrin
Bunun üzerine Ahmet Muhtar Paşa, Erzurum
halkından yardım istedi.
O gün sabah ezanı yerine
minarelerden “Moskof Aziziye Tabyası’na girdi!” sesleri yükselmeye başladı. Bu
haberin ardından, Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse; silâhı
olan silâhını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları
ellerine alarak, ölüme gittiklerini bilerek Aziziye Tabyası’na doğru koşmaya
başladılar.
O sırada, erkeği cephede savaşan
Nene Hatun, henüz yirmi yaşında bir genç kadındı. Kundaktaki üç aylık kızını
emzirerek ve ondan biraz büyük olan oğlunu; “Sizi bana Allah verdi. Ben de
ona emanet ediyorum.” diyerek onlarla vedalaştıktan sonra, cepheden yaralı
gelip birkaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini aldı ve Tabya’ya doğru koşanlar
arasına katıldı.
Erzurumlular Tabya’ya
varıldığında, ön sıradakiler Rusların açtığı yaylım ateş karşısında şehit düştüler.
Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve
hızlı olarak ileri atıldı, demir kapıları kırıp içeri girildiler ve göğüs göğse
bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu; baltalı-tırpanlı,
taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300’e yakın Rus askeri öldürülerek
Tabya geri alındı. Türkler ise 1000 kadar şehit verilmişlerdi.
Sağ kalanların hemen yaralarının
tedavisine başlanıldı. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına
aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek,
yaralarını sararabilmek için çırpınıyordu.
Nene Hatun böyle bir ortamda
tanındı, sayıldı ve sevildi. Onun vatan için o gece başlayan mücadelesi, tüm
düşman Erzurum’dan kovuluncaya dek sürdü. Erzurum’un her karış toprağında
cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su
dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın
zaferinde Nene Hatun’un ve onun vatan aşkını paylaşan sivil insanların katkısı
büyüktü.
Bir başka öyküde de Nene Hatun’un
babası, kardeşi ve kayınbiraderinin cepheye gittiği, Türklerin kılıçtan
geçirildiğini duyunca çocuklarını evde bırakıp cepheye koştuğu anlatılır.
Babasının, kardeşinin ve kayınbiraderinin cesedini cephede görür, eve döner. Üç
aylık kızının karnının Ermeni askerlerince deşildiğini de görür. Bunun üzerine
on yedi Ermeni askerini öldürür.
Nene Hatun’un mücadelesi Rusların tümü Erzurum’dan kovuluncaya kadar sürdü.
Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik
yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı.
Savaştan sonra da Nene Hatun, destan kahramanlarına yaraşır bir asaletle
yaşadı.
Sonraki yıllarda oğlunu Çanakkale
Savaşı’nda şehit veren Nene Hatun, Kurtuluş Savaşı başladığında yaşı ilerlediği
için cepheye gidip savaşamadı. 1954 yılında Orgeneral Nurettin Baransel’in
gayretleriyle kendisine “3.Ordunun Nenesi” unvanı verilerek küçük bir maaş
bağlandı.
1955 yılında, ölümünden birkaç ay
önce Türk
Kadınlar Birliği tarafından “Yılın Annesi” seçilmişti.
Erzurum’da yapılan NATO manevraları sırasında, Amerikalı
General Ridgway bu yüce insanı ziyaret ederek elini öptü.
Nene Hatun, Amerikalı generale, “Ben o zaman gereğini yapmıştım. İlerlemiş
yaşıma rağmen bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım. Aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim.” dedi.
Nene Hatun, bir kahramanlık ve
analık simgesi olarak 98 yaşına dek yaşadı. 22 Mayıs 1955’te zatürree
hastalığından öldü.
Türk kadınlarının kahramanlık simgesi
durumuna gelen Nene
Hatun’un, türbesi Aziziye Tabyası'ndadır.
Nene Hatun o günleri şöyle anlatmıştı:
“Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak
bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da üç aylık
çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden
‘Moskof Aziziye’ye girdi’ diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp,
‘Seni öldüreni öldüreceğim’ diye ant içtim.
Yavrularımı Allah'a emanet ettikten sonra,
ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Halk sel gibi Aziziye’ye
akıyordu. Tabya’nın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah
vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım
durmadan inip kalkıyordu.”
KAYNAKÇA:
Meydan Larousse Ansiklopedisi (1969-73), Büyük Larusse Ansiklopedisi (1986),
Ana Britannica Ansiklopedisi (1992), Grolier İnternational Americana
Encyclopedia (1993), Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi (1999), İhsan Işık
/ Ünlü Kadınlar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of
Turkey’s Famous People (2013).