Hoca Tahsin Efendi

Düşünür, Eğitimci, Şair

Ölüm
Diğer İsimler
Hoca Hasan Tahsin

Eğitimci, şair ve düşünür (D. 1811, Fileta / Yanya / Yunanistan - Ö. 1881, Eyüp / İstanbul). Hoca Tahsin Efendi ya da Hoca Hasan Tahsin olarak bilinir. Müderris ve müftü Osman Efendi’nin oğludur. İlk dinî ve edebî bilgilerini babasından aldıktan sonra, medrese eğitimi için İstanbul’a geldi ve burada Vidinli Hoca adıyla tanınan Hoca Mustafa Efendi’inin derslerine katıldı. Medreseyi de İstanbul’da bitirdikten sonra, zamanın yönetimince kurulması düşünülen Darülfünun (İstanbul Üniversitesi)’da, Avrupa tarzı bu yüksek öğrenim kurumunda doğa bilimleri ve matematik dersleri vermek için yetiştirilmek üzere 1857’de Selim Sabit Efendi ile birlikte Paris’e gönderildi. Ayrıca Paris’teki Mekteb-i Osmani’de görev yapacaktı. Pozitif bilimler alanında öğrenim gördükten sonra 1861’de Paris’ten döndü. 1862 yılında Abdülhak Hamit Bey ve ağabeyi Abdülhalik Nasuhi Bey ile birlikte yeniden Paris’e giderek sefaret imamı olarak görev yaptı. Bu sürede materyalist felsefe ile ilgilendi, kuşkucu düşünürler ile görüştü. 1867 ilkbaharında Paris’e gelen Namık Kemal ve Yeni Osmanlılar ile dostluk kurdu. 1868’de eski sadrazamlardan Keçecizade Fuat Paşa, hava değişimi için bulunduğu Nice kentinde yaşamını yitirince onun cenazesini alarak İstanbul’a döndü.

8 Kasım 1869 tarihinde, henüz kuruluş aşamasında olan Darülfünun’a Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Mehmet Esat Saffet Paşa tarafından müdür (rektör) olarak atandı. Bu süreçte bilimsel toplantılar yaparak, çağdaş bilimleri Türk halkına tanıtmaya çalıştı. Ancak bu toplantılarda tepki alması üzerine, bir yıl sonra görevine son verildi ve ertesi yıl da Darülfünun kapatıldı. Hoca Tahsin, ömrünü Batı bilimlerini Osmanlı halkına tanıtacak çalışmalarla geçirmiş, ancak insanların inançlarını bozmak ve aklını çekmek gibi suçlamalarla karşılaşmıştı. Darülfünun’dan uzaklaştırılınca İstanbul’da Tersane Emini Yusuf Efendi’nin Sıbyan Mektebi (İlkokul)’ne çekildi ve kendini bilimsel çalışmalarına verdi. Burada da, çevresinde topladığı kişilerin aklını çelmek ve inançlarını bozmak suçlamasıyla hakkında soruşturma açıldı. Saffet Paşa’nın yardımları ile bu sorundan kurtulabildi.

Özel bir okul açıp dersler vererek hayatını kazanmaya başladı. Bu dönemde Nuri Bey adında bir arkadaşı kendisine yardımcı oldu. Öğrencileri arasında Şemseddin Sami, Abdülhak Hâmid gibi sonraki yılların ünlüleri de vardır. Tahsin Hoca, Türkiye’de basılmış ilk gökyüzü haritasını hazırladı. Bilgisi ölçüsünde bol eser bırakamadı, fakat zekâsı, düzenli oluşu ve medeni cesaretiyle düşünce tarihimizde önemli bir kişi olmayı başardı. Aynı zamanda Türkiye’de Batı tarzında ilk psikoloji kitabını da yazan kişidir.

Hoca Tahsin Efendi, ülkemiz tarihinde canlıların evrimini bilimsel bir bakışla ele alan ilk düşünürlerden biridir. “Tarih-i Tekvin yahud Hilkat” (Varoluş ya da Yaratılış Tarihi,1893) adlı eserinde, başka bilim dallarına ilişkin konuların yanı sıra canlıların evrimi konusuna da değinmektedir.

Hoca Hasan Tahsin, 1870’li yılların başında Memâlik-i İslâmiyye Coğrafya Cemiyeti’ni kurdu ve dönemin önde gelen devlet ve düşünce adamlarından Münif Paşa’nın yardımıyla bir ara kütüphaneler müfettişliğine getirildi. 1878’de Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu)’e öğretmen olarak atandı. 1879’da bir bilim derneği kurdu ve batı bilimlerinin yurt içinde tanınması için çaba harcadı. 1879’dan itibaren yayınladığı “Mecmû‘a-i ‘Ulûm” adlı dergide çeşitli makaleler yayımladı. Yazma ve basma olarak çok sayıda eseri bulunmaktadır… Hiç evlenmemiş ve hep yalnız yaşamıştı. Sağlığı bozulunca da Münif Paşa’nın Erenköy’deki köşküne yerleşti. 3 Temmuz 1881’de yaşamını yitirdi ve Sahray-ı Cedit Mezarlığı’nda toprağa verildi

BAŞLICA ESERLERİ:

EĞİTİM-BİLİM: Mürebbî-i Etfâl (Çocukların Eğitmeni, İstanbul 1289), Usûl-i Fenn-i Felâhet-Kimya-yı Ziraat (Tarım Bilgisi, Mahmud Nedim ile, 1291), Esrâr-ı Âb u Havâ, (Su ve Havanın Sırları, İstanbul 1309), Psiholoji yâhûd ‘İlm-i Rûh, (Psikoloji, İstanbul 1309), Târîh-i Tekvîn yâhûd Hilkat, (Yaratılış Tarihi, İstanbul 1310), Esâs-ı ‘İlm-i Hey’et (Astronominin Temelleri, İstanbul 1311), Mir’ât-ı Sema Esbab-ı İlm-i Hey’et.

ŞİİR:  Müsemmenler (sekizlik şiirler).

ÇEVİRİ: Nevamis-i Tabîiyye (Volney’den çeviri, yazma, 1757 - 1820), ), La loi naturelle ou catéchisme du citoyen français (Doğa Yasası veya Fransız Vatandaşının İlmihâli, 1792).

   KAYNAKÇA: Hilmi Ziya Ülken / Çağdaş Düşünce Tarihi (1966), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), Ömer Faruk Akün / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 18, 1998), Remzi Demir- Bilal Yurtoğlu / Unutulmuş Bir Osmanlı Düşünürü Hoca Tahsin Efendi’nin ‘Tarih-i Tekvin yahut Hilkat’ Adlı Eseri ve Haeckelci Evrimciliğin Türkiye’ye Girişi” (Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, Yaz s.166-196, 2001), Osman Bahadır / Hoca Tahsin Efendi ve Evrim Teorisi (Cumhuriyet Bilim Teknik, 24 Haziran 2011), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HOCA TAHSİN EFENDİ VE EVRİM TEORİSİ

Hoca Tahsin Efendi, ülkemiz tarihinde canlıların evrimini bilimsel bir bakışla ele alan ilk düşünürlerden biridir.

Kapatılmış ikinci Darülfünun müdürü Hoca Tahsin Efendi (1811-1881),1880 veya 1881’de yazdığı, fakat ölümünden sonra Hicri 1310’da (Miladi 1892/1893) yayımlanan Tarih-i Tekvin yahud Hilkat (varoluş veya yaratılış tarihi) adlı eserinde, başka bilim dallarına ilişkin konuların yanı sıra canlıların evrimi konusuna da değinmektedir.

Hoca Tahsin Efendi’nin kitabında canlıların evrimi konusuyla ilgili olarak söyledikleri (bugünkü dilimizle) şöyledir (s.20-24);

 “Çoğu doğa felsefecileri, yalnız göz önünde bulunan suretlere bakarak, geçmiş ve gelecek zamanlara asla bakmıyorlar. Bu nedenle, hayvanların ve bitkilerin cinslerinin ve çeşitlerinin sürekliliğine hükmettikleri ve bunların geçici özellikleriyle dönüşüm ve değişim geçirdiklerine inanmadıkları bilinmektedir. Bu kimseler, her biçimdeki hayvan ve bitkinin bir kere husule geldiğini ve sonsuz zamanda o asıl hallerinde, değişmeden devam ettiklerini söylerler… Yalnız şahıslar değil, türleri ve cinsleri bile değişmekte ve yenileşmektedir.

 “Tabiatın bağrında değişmez bir şey var mıdır? Bütün türler ve cinsler bir değişim ve daimi olgunlaşma halinde olduğu halde, türlerin değişmezliğini iddia edenler, karşılaştırmak için yeterli derecede olmayan kısa bir süre varsaydıklarından dolayı aldanmışlardır.

 “Bu hususun araştırılması için alınan zaman ölçeği, Mısır’ın çöküşü çağındaki Aristo’nun tecrübeleridir. Halbuki, bu gibi yavaş ve sürekli olan değişim için, 2000 senelik zaman ölçek almak, şaşılacak bir şey değil midir? Çünkü bu, birkaç yüz senede tamamlanan bir periyot için belki saniyeyi ölçü kabul etmek gibidir. Eskilerin hükümleri yalnız kendi zamanlarının bilimine mahsustu.

 “Oysa bu derin meselenin çözümü için müracaat olunacak kutsal kitap, Arzın sayfalarıdır. Yani hakikaten Rabbin korunmuş levhaları hükmünde olan Arzın tabakaları içinde cisimleşmiş kelimeler kabilinde olan hayvanların ve bitkilerin fosilleridir. Şimdi onlar gösterir ki, eski tufanlardan yerin altında kalmış olan eski zaman bitki ve hayvan cinslerinin suretleri, halen hayatta olan tür ve çeşit topluluklarının suretlerinde farklıydı ve yaşama biçimleri şimdiki cinslerin yaşayışlarına aykırı bir haldeydi.

 “Düşünmezler ki, jeoloji bilimi yardımıyla tahkik olunan kainatın biçimleri, şimdilerde iyi bilinen ve yeryüzünde mevcut olan hayatın ve canlıların biçimine nasıl geçmiş ve yenileşmeye yol açabilmiştir? Kainatın çeşitli devirlerinin zincirlerini birbirine bağlayan halkalarını görmek istemiyorlar. (Bir şeyin) gözlemlere ve deneylere aykırı olarak geçerli olmak ihtimali var mısır?

 “Sağlam esaslar üzerine kurulmuş ve akıl ölçüsüyle tartılmış olan doğa bilimleri metodu, bu tür yanlış hükümleri ve bakışları kabul etmez, yani bazı dar görüşlülerin sandıkları gibi maddi sebeplerin ve makul vasıtaların asla tesiri ve aracılığı olmaksızın, “oluş ve bozuluş, soyut dış alemde bulunan bir olağanüstü iradenin ortaya çıkmasıyla meydana gelir” demek, delilsiz ispatsız bir söz olup, bunun ilahi adetlere ve gerçeğe aykırı olduğu basiret sahibi kimseler için açıktır.

 “Sonuç olarak, şimdiki olaylar, eski dönemlerin etkilerinin sonucu olduğu gibi, gelecek de, şimdiki zamanın ürünü olacaktır. Nedensiz yaratılış ve varoluş boş inancı, arif bilginlerce hoş görülmemiş ve derin bilgili alimler tarafından da çürütülmüştür. Çok zamandan beri gezegenimizin üzerinde meydana gelen doğal değişimler incelendikçe, bunların basit sebeplerin tedrici etkileriyle ortaya çıktıkları görülecek ve eskilerin ‘olağanüstü neden’ düşüncesinin geçersiz olduğu anlaşılacaktır. Elbet bir gün glecektir ki, zooloji, alemin varoluş tarihinin bir bölümünü ele alarak, hayvan niteliklerinin biçimi ve miktarı karşılığında canlıların bu gördüğümüz biçimlerine ne türlü yetişmiş (nasıl ulaşmış) olduklarını keşfetmekle ve açıklamakla meşgul olacaktır.

 “Darwin’in bu hususa dair ifadeleri her ne kadar kafi mertebede değilse de, mesleği (izlediği çizgi) varoluş açıklanmasına ve gerçeklik felsefesine uygun olmakla, ikmal olunacağından (tamamlanacağından) kesinlikle şüphe duyulmaz.

  ***

Hoca Tahsin Efendi kitabında Darwin’in düşüncelerini neden yeterli bulmadığına dair bir şey söylemiyor. Bu metinde bilim tarihimiz açısından asıl önemli olan yönler, 19. yüzyılın son çeyreğinde bir Osmanlı düşünürü tarafından canlı türlerin evrimi fikrinin kabulü ile gerçeği doğaüstünde değil içinde arama ve nedensellik ilkelerinin bilimsel bir tutumla ve kararlı bir biçimde savunulmuş olmasıdır.

 

Yararlanılan Kaynak:

‘Tarih-i Tekvin yahut Hilkat’, Hoca Tahsin merhum, “Unutulmuş Bir Osmanlı Düşünürü Hoca Tahsin Efendi’nin Tarih-i Tekvin yahut Hilkat Adlı Eseri ve Haeckelci Evrimciliğin Türkiye’ye Girişi” makalesinin içinde, Remzi Demir- Bilal Yurtoğlu, Nüsha, Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Yaz 2001, Ankara, s.166-196.

 

(Cumhuriyet, Bilim Teknik, 24.06.2011)

Yazar: OSMAN BAHADIR
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör