Şair ve yazar. 1 Ağustos
1967, Şumnu / Bulgaristan doğumlu. On bir yaşındayken ailesiyle birlikte
Es-kişehir’e göç etti. Kendi ifadesiyle “1978 yılında, gül kokusundan iğde
kokusuna bir göç serüveni yaşadı. Gözlerine bulaşan Rumeli’yi hiç yıkamadı.”
Eskişehir’de Şarhöyük İlkokulu, Osmangazi Ortaokulu (1979) ve Ahmet Kanatlı
Lisesini bitirdikten (1985) sonra Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı
Eğitimi Bölümünden mezun oldu (1990). Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak
İstanbul, Diyarbakır (Silvan) ve Bursa’da görev yaptı. 1991 yılından itibaren
mesleğini Bursa Kâmil Tolon Bilim ve Sanat Merkezinde sürdürdü. Mert adında bir
oğlu vardır.
Şiir ve deneme yazdı. Şiirleri yayımlamaya Budala
dergisinde başladı (8 Kasım 1999). Daha sonra şiir ve denemelerini Yansımalar
(Bursa, 2002, 15 sayı çıktı, yayın kurulu üyesi) Ana,Yoğunluk, Budala,
Akatalpa, Bursa Defteri, Alp Kültür Sanat, Patikalar, Aykırısanat, Yolculuk,
Bay gibi dergilerde yayımladı. Karacabey FM (1993-1995) ve Bursa Radyo
Şimşek’te (1999) şiir programları hazırlayıp sundu.
ESERLERİ:
ŞİİR: Sensizlik
Yüreğimin Deprem Kuşağı (2002), Kadın Suretleri (2008), Udumbara (2012).
GEZİ-DENEME: Yorgun
Atlar Tekkesi (2009), Uçurtmayla
Balık Tutmak (2011).
ÖYKÜ: Ve (2012).
HAKKINDA: Yılmaz Akkılıç
(Bursa 2000 gazetesi), Zeki Baştürk / ”İmgeler Ozanı Halime Yıldız” (Yeni Soluk
gazetesi, 2002; Yansımalar dergisi, Mart 2002), Şaban Akbaba / “Sensizlik Yüreğimin
Deprem Kuşağı” (Yansımalar dergisi, Nisan 2002), Şaban Akbaba / ”Şarap Gözlü
Sevda- Şiirlerinin Şairi Halime Yıldız’
“Sağır kaya gibi oldukları yerde
kalakalsalardı, ne güneş ışık verirdi, ne Ay ışığı âlemi ışıtırdı. Deniz gibi
durdukları yerde dursalardı Fırat da acırdı, Dicle de, Ceyhun da.” Mevlâna,
Divan-ı Kebir
Dedemi bulmamak için çıkmıştım yola…
Anneannemi bulmamak için…
Babamı bulmamak…
Ama bulacağım bir şey vardı, biliyordum. Belki de
yıllardır eksik bir organla yaşıyordum. Ve onu bulacaktım sonunda.
Taze biçilmiş çimen kokusu rehberliğinde çıktım yola.
Gideceğim yolu değil, döneceğim yolu bulamamaktan
korkuyordum.
Bildiğim en güvenli masala sığındım. Gidiş yoluma
ekmek kırıntılarıyla şiir attım.
Güvercinler yemezse dönecektim!..
Yazı tura ömrümüzün,
tura tarafından geliyordum. Yolumun üzeriydi, çocukluğuma da uğradım.
Çocukluğumun kara kışında kaybettiğim topacımı
ararken, parmak izinden evimin yerini buldum.
Yanağımı dayadım yüzü sıcak toprağa. Dedemin diktiği
armut ağacından başka, hiçbir şey
kalmamıştı eski günlerden.
Saygıyla uzandım,
armut ağacının gölgesine. Kapadım gözlerimi…
Tarlalardan, bahçelerden, derelerden tepelerden, ağaçlardan,
çiçeklerden, saplı samanlı evlerden,
çıktı geldi bir Rumeli türküsü, oturdu yanı başıma.
Elde var bir armut ağacı, gerisi yalan.
Adımla seslendi biri.
“… alime! ”
Bu ses, biraz dedemdi biraz babam!..
Çarpmamak için beni çağıran sese, kalkmadım yerimden.
Bir rüzgârlık gücüm vardı, seslerine tutunmasaydım
düşecektim.
“Siz gittiniz,
birileri beni itti.”
“İnsan çocuktur, gerisi kirlendi.” dedi şair.
Artık biliyordum, birini bulmak istersem çocukluğunda
arıyordum.
Derler ki, yeryüzü gökyüzü kadar sessizmiş eskiden.
Sonra yeryüzüne insan gelmiş. İnsan yürümüş, yeryüzü dar gelmiş.
Asya dar odam…
Anadolu dar odam…
Rumeli dar odam…
“Bal” sızıyordu bizim oraların düşlerinden. “Kan”
sızıyordu bizim oraların öykülerinden.
Bizim oralar… Bal - kan – lar!..
Balkanlar’a fırlatılmış bumerangdık Anadolu’dan.
Fırlatıldığımız yönden geri dönüyorduk.
Ama ben göç yolunda vurulmuştum.
Kuş seslerini toplayıp sardım yarama.
Geçmek gerekti bu köprüden. Sınır boylarındaki yedi
başlı ejderi oyalamak gerekti.
Göçmek gerekti.
Acılarımızı uyutmak için döşek gerekti.
Geri gelmişti bumerang!..
Ama bumerangın şanına yakışmazdı kalmak.
Biliyordum… Bir şey bulacaktım elbet bu yolculukta.
Kaybettiğim genimi aldım ve geri döndüm Bursa’ya…
ben o dereden geçmem anne
ak sakallı dedeler girse de rüyalarıma
andımı gül sapıyla dokurum
anne
çeyiz sandığına gömme beni
gelinlik kanı içen vampirler gördüm
atasözlerine bastım çarpılmadım
ömrümün ilk cemresi yalan ve yılan
anne
basma entariler dik çoban yıldızı baladına
kehribar sarısı dertlerden
şiir fosili aşklardan geliyorum
çocukluğum çam sakızı çoban armağanı
anne
bir han var mıdır uykumu demleyecek