Halilî

Divan Şairi, Şair

Doğum
Ölüm

15. Yüzyıl divan şairlerinden (D. ? 1407, Diyarbekir - Ö. 1485, İznik ). Fatih Sultan Mehmed döneminin, çoğu hikmet yüklü çeşitli gazelleri ve özellikle "Firkatnâme" adlı mesnevisi ile şöhret bulmuş, önde gelen şairlerindendir. Ailesi hakkında da bilgimiz yoktur. Ancak, Diyarbekir'de kuvvetli bir tahsil gördüğü, daha sonra ise İznik'e geldiği bilinmektedir. Firkatnâme mesnevisinde gönlü yaralı, garip, kimsesiz, çâresiz; yâri, sevdiği, akrabası, kimi kimsesi olmayan, feleğin türlü darbesini yemiş, ayrılık ateşi ile yüreği parçalanmış, Acem mülkünde ilimle meşgul olan Fıkıh ve Mantık okuyan zavallı, garip bir derviş olduğunu söylemesi, hayatının ilk dönemlerini müphem, belirsiz kılmaktadır. Böylece O'nun; her türlü aile, akraba desteğinden mahrum, kendi gayretleri ile kendisini yetiştiren, hayli yoksul ve sıkıntı çekmiş, onlara göğüs germiş, mütevazı, kendi hâlinde bir şair olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

Bir gün bir yakın dostu kendisine gelir ve Doğu'dan ayrılıp, Rûm'a; Batı'ya ilmin, bilginin geliştiği, ilgi gördüğü, desteklendiği yere gitmesini söyler ve o da türlü sıkıntılar çekerek önce İznik'e, 1465'de de İstanbul'a ulaşır.

İstanbul'da bir yıl kaldıktan sonra, tekrar İznik'e döner ve orada bir 'hânkâhın şeyhi' olur; bir tekkenin başına geçer. Bundan böyle huzuru, rahatı, mutluluğu tamamıyla ilim ve tasavvuf yolunda bulur ve nihayet 1485'de İznik'te vefat eder.

Hemşerisi, değerli araştırıcı Dr. Şevket Beysanoğlu'nun da isabetle kaydettiği gibi; "Halilî devrinin Ahmet Paşa, Şeyhi, Necati gibi ön plânda yer alan bir şairi olmamakla beraber çağdaşları arasında şöhreti yayılmış şairlerdendir. Ölümünden sonra tertip olunan şiir mecmualarında birçok manzumelerine yer verilmesi şöhretinin ne kadar yaygın olduğunu gösterir.

Halilî'nin şiirlerinde, hemşehrisi Seyyid Nesimi’nin tesirini görmek mümkündür. Öte yandan Halilî de kendisinden sonra gelenler üzerinde etkili olmuştur ki, bu şairler arasında Fuzuli ile ünlü Azerî şairi Habibî önde gelenlerdir.

Ayrıca, Şeyh Ahmed Hayalî, Cami, İbrahim Hâfid Paşa gibi birçok Diyarbakırlı şair tarafından şiirlerinin 'tanzir' edildiğini; ayrıca, kendi döneminin Mehdi, Safi, Sirozlu Sa'dî, Melihi ve Hâki gibi şairleri ile de 'müşâare'de bulunduğunu (karşılıklı şiirler söylediğini) gene Dr. Beysanoğlu ifade etmektedir.

Yetiştiği ortam bakımından Azeri sahasının yabancısı olmayan ve şiirlerinde Azeri Türkçesi'nin özellikleri sezilen Halilî, Fevziye Abdullah Tansel'in tespitleri çerçevesinde; "tasavvufî şiirler yazmakla kalmamış, çağdaşlarının çoğu gibi baştanbaşa tasavvufî, hikemi (düşünceye dayalı; hikmetli) ve âşıkane gazellerinin yanında, her beytinde bir başka fikri işleyerek, mevzu (konu) birliğinden uzak manzumeler de kaleme almıştır.

Nitekim:

Can virüb her ki ol canan yolında hâk olur

Batha-i sevdada kaynar gıl ü gışdan pak olur

 

Defter-i ışkun rumûzın okıyub fehm itmeyen

Müdrik ü allâme-i asr ise bi-idrâk olur.

 

Gazellerinden örnekler bulunan Halilî'nin verdiğimiz bir "Dîvân'ının bulunduğunu bizzat kendisi:

Râh-i aşkında Halilî ne belâ çektiğini

Nazar etsen bilesin defter-i Dîvân'ımıza

tarzında haber vermekle birlikte, Halilî'nin bu Dîvân'ına Diyarbakır Kütüphanesi'ndeki Türkçe El-Yazması Eserler arasında da, İstanbul Kütüphanelerinde de rastlanamadı. Bu Dîvân’ın henüz bulunamadığını, Sayın Dr. Şevket Beysanoğlu da kaydetmektedir.

Diyarbekirli Halilî'nin Câmiü'l-Meânî, Câmiü'n-Nezâiri, Mecmaü'n- Nezâir, Matâliü'n-Nezâiri gibi çeşitli şiir mecmualarında yer alan -çoğu hikmetli- şiirleri bir Dîvân teşkil edecek kadar yekûn tutmakta ve bu iş de yani, topluca bir "Halilî Dîvânı" tertibi, teşkili himmet erbâbını beklemektedir.

Halili’nin, tasavvuf yolunda hikmet yüklü gazelleri ilgi çekici olmakla birlikte; en güzel eserlerinin, -gene hikmetli söyleyişlerin de yer aldığı- Tercî'-i Bend'leri ile Terkîb-i Bend'lerinin ve Murabbâ'larının teşkil ettiğini söyleyebiliriz.

Diyarbekir'li Halilî, asıl şöhretini ise, daha ziyade Firkatnâme adlı mesnevisi ile kazanmıştır. Yalnız, "Kınalı-zâde Hasan Çelebi'den başka bütün tezkireciler, -bu eserin adını- Firaknâme diye kaydetmişlerdir; Âşık Çelebi ise, halk arasında Dîvân-ı Halilî diye meşhur olduğunu söylüyor. Berlin Umumî Kütüphanesi'nde bulunan ve şairin yaşadığı devre ait 890 (1485) tarihli yazma nüshasının gerek mukaddime (önsöz) ve gerek son kısmında, eser adının Firkat-nâme şeklinde anılması, bu kelimenin ebced hesabı ile eserin tamamlandığı 876 (1471/1472) yılını karşılaması, tezkirecilerin bu meselede yanıldığını ortaya koyar.

Firkatname'de eserin konusunu Halilî'in hayatı teşkil etmektedir ki o da kısaca şöyledir:

"Şair, 'Acem mülkü' dediği memleketinden bir arkadaşı ile birlikte İznik'e ulaşır. İznik'in havası, ortamı kendisine çok iyi gelir. Önceleri orayı çok sever. Ancak bir gün pazarda dolaşırken, dükkânın birinde oturan bir güzel(!) e rastlar. O anda her şeyi alt-üst olur. Aklı başından gider. Şair, büyük acısına, ıztırabına yol açan gözleri ve kalbi ile uzun münakaşalara, tartışmalara girişir. Bu sahne, canlı ve derin anlamlı mısralarla ortaya konulur. Sonuçta gözün ileri sürdüğü kuvvetli deliller karşısında, kalp suçu üstüne almak zorunda kalır. Şair ıztırabından, acılarından kurtulmak için türlü çareler arar. Ancak bir türlü huzura kavuşamaz ve İznik’ten ayrılarak İstanbul’a gider ancak sevgilisinden ‘aşkının samimiliğine inandığını’ ifade eden bir mektup alınca tekrar İznik’e döner. Sevdiği kendisini muhabbet karşılar fakat kısa bir süre sonra gözden kaybolur. Şair, tekrar perişan olur. Son derece duygulu mısralarla aşkını dile getirir. Bunun üzerine sevgilisi, bir ışık huzmesi halinde kendini ufukta gösterir. Şairin birden içi aydınlanır. Böylece eser sona erer.”

KAYNAK: Prof. Dr. Önder Göçgün / "Fatih Dönemi Divan Şairlerinden: Diyarbakır'lı Halilî" (Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, s. 176-187, Ankara, 27-28 Ekim 2000), Mehmed Süreyya / "Halil İbrahim Bey" (Sicill-i Osmanî, c. II, s. 284). (Prof. Dr. Göçgün'ün anılan yazından özetlenmiştir), Prof. Dr. Önder Göçgün / "Halilî" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013), İhsan Işık / Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

GAZEL

Can virüb her ki ol canan yolında hâk olur

Batha-i sevdada kaynar gıl ü gışdan pak olur

 

Defter-i ışkun rumûzın okıyub fehm itmeyen

Müdrik ü allâme-i asr ise bi-idrâk olur.

 

Ârzûmend-i cemâl-i olan âşık müdâm

İstemez Cennet Cehennem'den dahi bî-bâk olur

 

Âşık-î dil-hastenün sûfî sorarsa hâlini

Eşki sürh ü çehresi zerd ü yakası çâk olur

 

Şekkeri ağyâr elinden alma âğûdur sakın

Yâr elinden ger gelen hod zehr ise tiryâk olur

 

Âşık-ı hak-bîn sürer dîdâr zevkin dâimâ

Zâhid-i hod-bîn ana reşk eyleyüb gamnâk olur

 

Yoluna can virmeğe cânâ Halilî hasta-dil

Gam degül ger berr ise hem cüst ü hem çâlâk olur.

 

(Her kim ki Sevgilinin yolunda toprak olur; o, sevda vâdisinde kaynar, coşar ve her türlü kinden, hileden; kötülükten temizlenir.

Aşk defterini iyice okuyup, anlamayan; yani tam anlamıyle âşık olmayan kimse; çağının bütün bilgilerini edinse, kazansa bile idrâksiz, anlayışsız olur.

Sürekli Sevgili'nin yüzünü isteyen âşık; Cennet'i istemediği gibi, Cehennem'den de korkmaz.

Eğer sofi; tasavvuf ehli, hasta gönüllü, yaralı âşıkın hâlini sorarsa; izzyaşı kıpkırmızı; kanlı, yüzü sarı ve yakası yırtık, kısacası o âşık perişan olur.

Sakın yabancının, düşmanın elinden şekeri-tatlıdır diye- alma; o zehirdir. Yâr'in, Sevgili'nin elinden gelen (ise), zehir bile olsa, o zehirin bizzat kendisi zehire karşı panzehir, ilaç olur.

Hakkı kollayan, gözeten âşık daima Sevgili'nin yüzünün zevkini sürer, mutluluğunu duyar. Kendini beğenmiş kaba, hamsofu; dini sadece şekilden ibaret gören, sanan kimse ise, o âşıkı kıskanıp, gamlanır, üzüntülere boğulur.

Ey Sevgili, Halilî'nin yaralı, hasta gönlü senin yolunda can vermeye hazırdır; bunda üzülecek bir şey yoktur, mademki sonumuz topraktır, o hâlde bu iş hem çabuk, hem de kolay olur.)

KAYNAK: Prof. Dr. Önder Göçgün / "Fatih Dönemi Divan Şairlerinden: Diyarbakır'lı Halilî" (Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, 1. Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, s. 176-187, Ankara, 27-28 Ekim 2000),

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör