Sadun Tanju

Gazeteci, Yazar

Doğum
23 Aralık, 1924
Ölüm
20 Ocak, 2013
Eğitim
Konya Lisesi
Burç

Gazeteci-yazar (D. 23 Aralık 1924, Çarşamba / Samsun – Ö. 20 Ocak 2013, İstanbul). Konya Lisesi mezunu. 1950 yılından itibaren Vatan, Ulus, Demokrat İzmir, Kim, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde sekreter, muhabir ve yazar olarak çalıştı. Londra’da basın ataşeliği (1960), Ulus gazetesi İstanbul temsilciliği (1963-68), Cumhuriyet gazetesinde müessese müdürlüğü yaptı. Röportajlarıyla tanındı. Gazetecilik kuruluşlarından 1955 ve 1957 yıllarında iki ödül aldı. 20 Ocak 2013 günü İstanbul’da hayatını kaybetti. Tanju’nun cenazesi 22 Ocak Salı öğle namazının ardından Zincirlikuyu Camisinden alınarak Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Üyesi ve Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü sahibiydi.

ESERLERİ:

Bir Küçücük Dere Vardı (çocuk şiiri, 1962), Daha Güzel Bir Dünya (1975), Kıbrıs: Şarkısız Halk (1975), Kutsal İnekler (1976), Macaristan Notları (1976), Tepedeki Dört Adam (1978), Miho Gibi Bir Adam (Halikarnas Balıkçısının yaşamöyküsü, 1978), Atatürk’ün Yanındakiler ve Karşısındakiler (1981), Yahya Kemal ve Halikarnas Balıkçısı (1983), Hacı Ömer Sabancı (1983), Dolu Dizgin (Ali Naci Karacan’ın biyografisi, 1986), Sadıka Ana (Sadıka Sabancı’nın yaşamöyküsü, 1987), Çetin Emeç (1992), Gururla Yaşanılan Yetmiş Yıl: Şark 1923-1993 (1995), Asil Kan: Ümmet Olmaktan Ulus Olmaya Giden Dokuz Altın Yıl (1994), Bazı Anılar (1998), Eski Dostlar (anı, Ara Güler’in fotoğraflarıyla, 2002).

KAYNAK: TDE Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), Yurt Ansiklopedisi (c. VIII, 1982-83), Vitrindekiler (Cumhuriyet Kitap, 16.7.1998), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), Ali Kayıkçı / Mahalleden Bölgeye Samsun (c. 2, 2001), İş’te Kitap (Bahar 2002), Abdullan Tekin / Eski Dostlar (Cumhuriyet Kitap, 22.8.2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

 

 

İNSAN YA DA MAL

Ormana bakarsanız, ağaç görünmez. Toplum­sal olayların içinde de insanı kaybediyoruz çoğu zaman. Dünyaya ve ülkeye ait yığınla sorun ara­sında tek insan ne duyuyor, ne düşünüyor, bilmek istemez misiniz? Şöyle kendi içinize dönük bir göz­lem, bir hesaplaşma ihtiyacı duymaz mısınız?

Bir film seyredersiniz. Diyelim ki ŞOK adlı filmi gördünüz. Yaşı kırka yaklaştığı halde, dış­tan bakıldığında çekiciliğini koruyan güzel bir ka­dın, iş hayatının içinde birdenbire paniğe kapılı­yor. İhtiyarlamaktadır. Bunun en belirgin kanıtı da terkedilmiş olmasıdır. İlk. defa bir erkek onu bırakıyor ve kadının içine artık doyurucu sevgi­den, insanı yarı ilâhlaştıran büyük hayranlıktan yoksun kalacağı korkusu düşüveriyor.

İnsanın sevmek ve sevilmek yoksunluğunu dü­şünmeye başlaması cinsel bir bunalım değildir. Korkunun özünde yatan, kişisel hayatın avuçları­mızdan kaymaya başlamasıdır. Gidiyor. Giden gençlik değil yaşamdır, severek sevilerek yaşanı­lan çağdır. İnsanlara ahlâk diye, en fazla direnilecek konuda başeğmeyi, kabul etmeyi öğretmişler. Filmde, bedensel güçlüklerini korumak için kendi­lerinden başka hiç bir şeyi düşünmez, görmez ha­le gelen insanlar seyircide şok etkisi yaratıyor. Yö­netmen, hayata bağlılık duygusunu iyice belirt­mek amacıyla, ekonomik gücü olanların fiziki gü­cü olanları nasıl acımasızca, bir vampir gibi emip hayatın özünü kendi bedenlerine geçirdiklerini sar­sıcı bir kamera tekniği ile veriyor. Olağan dışı gibi gelen anlatım, tek insanın bastırılmış, düşünceye kapatılmış yanını ortaya çıkarmaktadır.

Hayatı hep şöyle düşünmüşüzdür: İnsan do­ğar, çocukluk döneminden geçip ergin insan olur, sonra düşüş başlar, ihtiyarlık ve ölüm! Yani ha­yat, bizim bilinçle, tat alarak, güçlülüğümüzü du­yarak yaşadığımız 20 - 30 yıl değildir de, doğuştan ölüme kadarki altmış, yetmiş, seksen yıllardır. Uzun bir ömür dileğimizin kapsamına giren, uzun bir ihtiyarlıktır. Yoksa ellisini aşmış, altmışına varmış insanoğlunun yaşama haklarını sınırlamak­ta, bu hakları tanımamakta üzerimize yoktur. Ellisinde âşık olunmaz, altmışında gençler gibi hareket edilemez yetmişinde kılık kıyafet bile cenaze törenlerine uygun olmak gerekir. Gençlikte konuştuklarımızı konuşmak hafifliktir, boyunca kızı veya oğlu olana utanmak düşer, vücudunuzu, ruhu­nuzu diri tutmak yolundaki gayretleriniz komik olmaktadır, her zaman yaşınızı düşünmeniz gerek­tir ve toplumsal ölçülere uygun yaşam, mezara gi­derken vekarı muhafaza etmektir.

Aslında bütün bunlar ormana bakarken ağa­cı görmemektir. Ormanın ölümsüzlüğü, ağaca ölümlülüğünü unutturamaz. Yaşamın amacı dün­yada en uzun kalmak değil, kaldığı sürece doyumlu yaşamaktır. Hafta içinde okuduğum bir ekono­mi yorumunda; hukuka, kurallara bağlılığın hak­sızlık yapmamak anlamına gelmeyeceği belirtili­yordu. Yazar, padişahlar başlarını kesecekleri in­san için şeyhülislâmdan fetva almayı ihmal etmez­lerdi diyordu. İnsanın kişisel yaşamındaki doğal direncini kırmak için size yığınla ahlâk ve hukuk kuralı sıralayabilirler. Ama çağdaş insan da ken­di hakları üzerinde düşünmesini ve onları savunmasını bilmelidir.

                                                                                     (Daha Güzel Bir Dünya, 1975)

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör