18.-19.
Yüzyıl hattat ve divan şairlerinden (D. 1771, Diyarbekir - Ö. 1829, Diyarbekir).
Adı Halîl ve mahlası Hâmid'dir. Babası Osman Efendi şehirde gümrük kâtibi ve
dedeleri de bazı vâlilerin dîvân kâtibi idi. Medrese tahsilini bitirip
hattatlık sanatından da üstat olduktan sonra, şehrimizde birçoklarına hocalık
etmiştir. 1800 yıllarında İstanbul’a giderek oradaki tanınmış şâir ve
ediplerle sohbet ederek, dostluk kurmuştur. 1802'de Belgrat Beylerbeyliğine tayin
edilen Çavuşzâde Hasan Paşa'ya dîvân kâtibi olarak, bir yıl bu vazifede
kalmıştır. Yazı sanatında taklitteki kabiliyeti sayesinde, Belgrad'da o zaman
devlete âsi olan Kocuoğlu Mehmed Ağa ve Şâhin Abdî gibi mütegallibe dayıların -ki
eski vâli ile kethüda ve dîvân efendisini şehit eylemişlerdi- şerrinden
kurtulmak ve İstanbul'a gelebilmek için Sultan Mahmud'un ağzından uydurma bir
"Hatt-ı Âlî"yi efendisi Hasan Paşa'ya hitaben yazarak, şehre gelmekte
olan posta tatarına verip ahali huzurunda okuttuğu meşhurdur. Bu taklit fermanda:
Çavuşzade Hasan Paşanın tayin edildiğinden, yerine bir münasibini vekil
bırakıp acele payitahta gelmesi, belirtilmiş ve hatta, "bazı vükelâ
ağzından da tebrikler okuyarak bu yol ile Belgrad kalesinden güvenle çıkarak
İstanbul'a gelebilmişlerdir.
Bundan
sonra da 12 yıl kadar başka vezir rütbeli valilerin dîvân kâtipliklerinde
bulunmuş ve 1815 yılında Diyarbekir'e dönmüştür. Burada babasının meslekine
kanaat ederek Diyarbekir Gümrük Kâtipliğine girip 7 - 8 yıl da bu vazifede
kalmıştır. 1822 yıllarında hemşehrisi Şeyhzâde Mehmed Bey'in mütesellimliği
sırasında onun yardımı ile, Diyarbekir Eyâleti Dîvân Kâtipliğine geçerek, 1829
yılında ölünceye kadar şehrimizde bu hizmeti görmüştür.
Ali
Emiri, hocası Şaban Kâmi'den naklen yukarıdaki bilgileri aktarmıştır. Şaban Kâmi
de Halil Hamit Bey'in öğrencilerindendir. Ali Emiri, Tezkire' sinde; Halil Hamit hakkında ayrıca şunları söyler: "Hutut-u
mütenevvia tahririnde, büyük maharet sahibi olmaları hasebiyle, Üstad-ı
Ekremimiz; Mehmet Şaban Kami Efendi hazretleri; rika, divani, siyakat yazılarını
bu zattan meşk ve tallüm eyledikleri cihetle; muharrir acizin dahi, üstad'ül
üstadıdır." Diyerek; Halil Hamid efendinin hocasının hocası olduğunu
belirtmiştir.
Halîl
Hâmid, irticali şiirde de kuvvetlidir. Diyarbekir Ulu Câmii'ndeki mihrap önünde
asılı ağzı dar bir şişede saklanan sülüs yazılı âyetler, bu zâtın hattıyladır.
Ketebelerinde "Divânefendisizâde" aile adını da kullanmıştır. Ansiklopedimizde
bir gazeli örnek verilmektedir.
HAKKINDA: TŞA, Halil Hamid Divanı, Şevket
Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (2. bas. 1996, c. 1, s.
269-274), Serkan Kalpak / Diyarbakırlı Hattatlar (D.Ü. İlahiyat Fak. Lisans
tezi, Diyarbakır, 2004), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013), Prof.
Dr. Abdülhamit Tüfekçiğlu / "Hattatlar" (İhsan Işık / Diyarbakır
Ansiklopedisi, 2013), İhsan Işık / Geçmişten Günümüze
Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin
Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).
Hâk-i
nâzenînden halkeylemiş Mevlâ seni
Her
gül-i ra'nadan itmiş ey gül-i ra'nâ seni.
Bilme
cürmü bu dil-i mestâneden yâ kimseden
Çeşm-i
mahmurun iden âleme rüsvâ seni.
Vasf-i
lâ'linle şeker damlar dehân-i hâmeden
Her
kaçan tahrîr iderse kılk-i hoş gûyâ seni.
Herbiri
bir kuşede pinhân olurdu şerrinden
Bu
tenasühle göreydi dîde-i hûrâ seni.
Halka-i
çeşmim de aldın dâm-i sayyâd-i felek
Tutmadı
bir kimse ey âhûy-i nâz illâ seni.
Hâmid'in
şi'ri olur ehl-i dile bir gülsitân
Medh
içün tahrîr iderse ey ruh-i zîbâ seni.
KAYNAK: Ş. Beysanoğlu / DFSA (2. bas.
1996, c. 1, s. 269-274).