Ressam, şair ve yazar, siyasetçi. 1956'da Mersin'e Tarsus ilçesinin Sanlıca köyünde doğdu. İlköğrenimini Tarsus’un Sanlıca Köyünde, orta öğrenimini Adana İmam Hatip Lisesi, Yüksek öğrenimini ise İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde tamamladı. 1982-1994 yıllarında Adana Erkek Lisesi ile Fen Lisesinde 1982 -1994 yıllarında öğretmenlik ve yöneticilik, 1994-2002 yılları arasında İstanbul Ümraniye ve Eminönü Belediyelerinde Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü görevlerini yürüten Garip, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde 22. Dönem Adana Milletvekili olarak Parlamento’da beş yıl görev yaptı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, başkanlık ve başkan yardımcılığı görevlerini üstlendi; ayrıca Tiyemder, Yimder yönetim kurulu üyeliği ve kültür başkanlıkları görevlerinde bulundu. Adana Birlik Vakfı kurucularındandır. Evli, üç kız ve bir oğul babasıdır.
Alemara, Büyük Akın, Çınar, Pulsuz, Yeni Sıla ve Ay Vakti dergilerini yayımladı. Yazı ve şiirleri ayrıca Türk Dili, Karınca, Mavera, İkindi Yazıları, Kültür Dünyası, İslami Edebiyat, Düş Çınarı, Hüner, Yedi İklim, Susku, Yedi Harf, Hece, Kız Kulesi, Ay Vakti, Dil ve Edebiyat, Buruciye dergilerinde yer aldı. Çeşitli radyolarda kültür ve sanat programları hazırlayıp sundu. Nüans Prodüksiyon ve müzik yapımı ile Sufi Trans Mega Müzik yapımcılığı danışmanlıklarını yürüttü. Birçok şairin şiirini özel bir TV kanalı için seslendirdi. Ulusal ve yerel gazetelerde yazılar yazdı. Kültür ve sanat ağırlıklı seminer ve konferanslar verdi.
25 yılı aşkın süredir yağlı boya resim çalışmaları ile uğraşan Recep Garip, 29 ulusal, 1 uluslararası olmak üzere, 30 kişisel resim sergisi açmıştır.
ESERLERİ :
ŞİİR: Deprem Sesi (1988), Öğretmen Şiirleri (Antoloji, 1989), Irmaklar Akar İçimden (1996), Savaş Türküsü (1996), Mavi Gül (1998), Bir Leyla Düşü (2000), Mavi Türkü (2003).
GÜNLÜK: Bir İmza Serüveni (Türkçe/Boşnakça (1997).
DENEME: Mehtapta Lisan (2004), Şehir ve Medeniyet (2004), Günlerin İzi (2011), Herkes İçindeki Dünya Kadardır (2011).
TİYATRO: Gülün Adı Kırmızı (2004). )
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Namaz ve Oruç Rehberi (Ammar İlkay adıyla,1998), Kurban Risalesi (Ammar İlkay adıyla, 2000), Çanakkale Ruhu (2011).
RESİM KATALOĞU: Renklerin Buluşması (2006).
KAYNAK: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar
ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009).
Ben Recep Garip’i tanımak isterim. Yaşam yolculuğundan konuşalım mı
biraz?
1956 Tarsus doğumluyum. İlkokulu köyde, orta okulu Adana da, üniversiteyi İstanbul’da tamamladım. Uzun yıllar öğretmenlik daha sonra belirli yerlerde kültür ve sosyal işler müdürlüğü, spor müdürlüğü yaptım. Yayınlanmış on üç kitabım var. Şairlik, yazarlık ve ressamlık devam ediyor. Bir çok edebiyat dergisinin yayınlanmasında öncülük yaptım. Genel yayın yönetmenliklerini yürüttüm. Bu arada da resim çalışmalarımın yirmi yılını tamamlamış oldum. Yirmi yıldır resimle şöyle ya da böyle devam ediyorum. yirmi dört kişisel sergimi Dali Sanat galerisinde açtım. Şu anda başladığım tamamlayamadığım, bir bölümünü yazdığım tiyatro eseri var. Onlar tamamlanacak. Tiyatroyla beraber toplam on üç eser var. Yayınlanmayı bekleyen şu anda sekiz kitaplık dosyam var. Bakalım hayat daha ne kadar, ne yapmayı bana sunacak zamanla göreceğiz.
Sempatik bir tavrınız var. Recep Garip göründüğü kadar sempatik midir?
Hep öyledir diye düşünüyorum. Kendi kozasını kendisi ören, bulunmuş olduğu ortamda birilerine ihtiyaç duymadan iletişim kurabilen, insanlara merhaba derken, elini uzatırken karşısındaki insanları önemseyen, gözleriyle, gözbebekleriyle, yüreğiyle temas kurabilen birlidir. En küçük insan bireyinden en yaslı insan bireyine kadar yüreklerde kalmayı isityorum. Bir şair, bir sanatçı olarak Recep Garip böyledir.
Temalarınızı nelerden seçersiniz?
Tamamıyla insandan, insanın yaşadığı hayattan oluşan, yaşamış olduğunuz coğrafyada oluşan bütün dünyanın dertleri, sıkıntılarıdır. Bütün edebiyatçılar, bütün sanat işçileri nasıl besleniyorsa, bunlar Recep Garip’i de besler.Bütün coğrafyanın dertleri acıları, kederleri, hüzünleri, dünde bugün diye ifadelendirdiğimiz bütün besin kaynaklarımız Recep Garip’inde besin kaynağıdır. Dolayısıyla dünü bizim için hazırlayanlar var. Biz de bu günü yarına hazırlamamız gerekiyor. Yarına yeni şeyler söylemek için yeni malzemelere ihtiyacımız var. Sanatçının dünyasında gecenin ve gündüzün, kışın yazın, ilkbaharın sonbaharın yeni şeyler söylettiğini ve her şeyi kucaklayışlarında içinde bir çok şeyi barındırdığını söylemek gerekir. Şehrin coşkusu içinde sanatçı ya da düşünce ustası yalnızdır. Yalnızlığını da bu coşkun akan ırmak, şehrin görkemli ışıkları içinde hep yalnızlıklarıyla beslenen, kavgalarıyla beslenen, kırgınlıklarıyla beslenen insanlardır.
Bir şey üretirken ödül alma kaygısı yaşar mısınız?
Yapmış olduğu herhangi bir çalışmadan, yazmış olduğum şiirden, denemeden, öyküyle tiyatroyla bütün bunlarla birlikte resme varıncaya dek hiçbir eserimi yaparken ya da doğururken, doğurganlığımın hiç birisinde yarın bana ne kazandırır sevdasıyla yapmadım. O benim için vardı, gerçekleşti. Gerçekleşmesiyle elimden gelen bütün işçiliğimi, bütün titizliğimi ortaya koyup çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu benim için ödüldür zaten.
Sanat platformundaki yerinizi nerede görüyorsunuz?
Yaşamış olduğumuz dünyada sanatçılar içinde var olduğumu, çizgilerimle kendi renklerimle kendi söylediklerimle var olduğumu, şiirimde de aynı aşkla, aynı ısrarla var olmaya çalıştım. Onun için edebiyatçılar ürünlerini ortaya koyar. Klasikleşen eserlere geriye doğru bakıldığında son yüz içinde klasik eserlerimizde geride kimler kaldı diye bakıldığı zaman mutlaka binlerce edebiyatçı içerisinde , yazar içerisinde, isimleri klasikleşmiş insanlar çok fazla değildir. Türkiye edebiyatı için değil, dünya edebiyatı içinde aynı şey geçerlidir. Gelecekte kim klasikleşir, kim kalır onu zaman belirler. O zamanın üzerinden epey bir zaman akıp geçecektir.
Bir dönem Millet Vekilliği yaptınız. Küçücük siyasetten konuşalım mı?
Bir edebiyatçının, bir düşünce ustasının, bir fikir adamının, dünyayla alıp vereceği, kavgası olan, düşüncesi olan kişilerin siyasetinde bir tarafından pencere aralamaları gerektiği gibi bir düşünceye kapıldım. Böyle bir pencere aralandı ve bende o pencereden girdim. Beş yıl görev yaptım. Zaten siyaset elbisesini giyerken hem dostlarıma hem de hayatım boyunca savunduğum yazım hayatımın bana eklemiş olduğu misyonla kendi kendime söz vermiştim. Asla sanattan edebiyattan, şiirden kopmadan, siyaseti sürdürdüm. Giymiş olduğum elbiseyi kapının arkasına asacağımı ama edebiyatçı, sanatçı kimliğimin devam edeceğini, asıl anılacağım alanın bu alan olacağını söylemiştim. O süreç beş yıl sürdü ve o elbiseyi gururla giydim. Ülkem adına, edebiyatçı düşünce adına bizden öncekiler, bizimle yaşayan sanatçılar adına onlarla konuşmalar yaptım. Bir sanatçı duruşuyla yaptım bunu. İnanıyorum ki bu alanda incitmeden izler bırakma gayretinde oldum. Onun için siyaset bir tarafımda vardır. Sanatçılar ve edebiyatçılar siyasetin bir tarafına işaret koymalı bana göre. Dinamik duruşu ortaya koyabilecek insanlar düşünce ustalarıdır, edebiyatçılar ve sanatçılardır.
Sanatçılar genelde duygusal insanlardır. Duygusallıkla siyaset zor
mudur?
İnsansız özellikle sanatçı tarafımızla siyasette varsanız o ortamları yaşamamız mümkün değil ama bu giymiş olduğunuz en güzel giysilerden bir tanesi. O mistik tarafını, duygusal tarafını canlı tutan şey. İnsan olduğumuzu sürekli söyleyen tarfımız.
Ne kadar sık acılanırsınız?
Yaşamış olduğumuz acılar var, sevinç içerisinde bile acı yaşayabilirsiniz. Bir çocuğun ağlayışı, bir çocuğun göz kenarlarında aşağı doğru süzülen bir damla bile sizin, o andaki bulunmuş ortamdan sizi alır. Bir başka dünyaya götürebilir.
Hangi akımın etkisindesiniz?
Surrealist soyut çalışıyorum. Daha çok çok soyut çizgiyle yoluma devam ediyorum. olmayan bir şeyin doğuşunu gerçekleştiriyorsunuz. Bir ilhamla surreal tarafıyla geliyor renkler bana tuvale aktarıyorsun.
Ya aşk?
Aşksız hayat olur mu? Sevmeden bir şeyler yapabilir misiniz? Sevmeden birilerine sarılabilir misiniz? Aşksız bir yaşamın sevebileceği güzellik olur mu?
Hayatımızın neresinde?
Hayatımızın bütününde var.
Başarısızlık sizi nasıl etkiler.
Başarısızlık diye karşınıza gelen şeyler yeni bahaneler hazırladığını, yeni sabahlarlara hazır. Olduğumuzu Yunus’un dediği gibi “ Her gün yeniden doğarız.” Anlık bakışı bir aşk diye tanımlayamayız.
Aynalar size neler söyler?
Ünlü şairlerden birisi şöyle söyler. “Aynalar söyleyin bana ben kimim?” Aynaya baktığınızda bir kez daha bakmanız gerektiğini, aynayla ciddi sohbetler yapmanız gerektiğini ayna karşısında konuşarak insanın kekemeliğinin gittiğini düşündüğümüzde, sanıyorum ayna biraz daha bizi kendimize getirici ışık tutuyor. Daha dikkatle aynalara bakmak gerekir. Aynayı salt ayna gibi görmek yerine karşımızdaki kendi aksımız olduğunu düşünmemiz gerekir.
Yaptığınız en çılgınca şey?
Belki yapamadığım şeyler. Alıp başımı çekip gidemediğim diyarlar. Yapamadığım şeyler daha çılgınca geliyor.
Çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.