Hekimoğlu İsmail

Asker, Gazeteci, Yazar

Doğum
12 Ekim, 1932
Ölüm
15 Ocak, 2022
Eğitim
Zırhlı Birlikler Okulu
Burç
Diğer İsimler
Ömer Okçu, Fahri Kazankaya, Yıldırım Dere, Veli Karabey, Suat Dülger...

Gazeteci-yazar, asker, astsubay (D. 12 Ekim 1932, Erzincan – Ö. 15 Ocak 2022, İstanbul). Asıl Adı Ömer Okçu’dur, yazıları ve kitaplarında dedesinin adı olan Hekimoğlu İsmail adını kullandı.  Fahri Kazankaya, Yıldırım Dere, Veli Karabey, Suat Dülger, Haluk Tunç ve Abdullah Çusukcu imzalarını da kullanmıştır..

İlk ve ortaöğrenimi Erzincan’da tamamladıktan sonra İstanbul’a girerek iki yıllık Zırhlı Birlikler Okulu’nu bitirdi. 1952’de tank astsubayı olarak Kara Kuvvetleri’nde göreve başladı. 1960’ta füzeci olarak Hava Kuvvetleri’ne atandı. Amerika’ya altı aylık elektronik eğitimine gönderildi ve füzeler üzerine uzmanlaştı. Sonrasında da birçok defa Amerika ve Avrupa’da eğitimlere katıldı. 1972 yılında ordudaki görevinden emekli oldu.

İlk defa 1957’de gördüğü Kur’an-ı Kerim’in İngilizce, Arapça ve Osmanlı Türkçesi’ni de kendi çabasıyla öğrendi. Din ile ilgilenmeye başladıktan sonra eserlerinden yararlandığı Bediüzzaman Said Nursi ile bizzat tanışmak için Emirdağ’a gitti ve Said Nursi’nin öğrencileri arasına katıldı. Erzurum’da bir sohbet vasıtasıyla tanıştığı Mehmet Kırkıncı’dan da dersler aldı. 1970’li yıllarda ise Fethullah Gülen ile tanışarak bir süre öğrencisi oldu. Daha sonra yolunu Gülen’den ayırdı ve Gülen’i eleştiren bir kitap yazdı.

Yazı hayatına 1967’de İttihat gazetesinde yayımlanan yazılarıyla başlayan Ömer Okçu, Yeni Asya (1969-74) ve Zaman gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. 1975’te Sur dergisini çıkarttı. Kendini gizlemek ve yazılarını korumak için Hekimoğlu İsmail başta olmak üzere çeşitli müstear isimler kullandı. Kitap ve gazetelerde yayımlanan yazıları nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 163. ve 159. maddesinden birkaç defa yargılandı ve hüküm giydi. 

Hekimoğlu İsmail ismiyle tanınmasını sağlayan Minyeli Abdullah adlı ünlü romanı kitap halinde yayımlanmadan önce 1967’de İttihad gazetesinde tefrika edildi. Bu roman, 1986 yılında toplatıldı, sonrasında serbest bırakıldı. 1980’lerin sonlarında Yücel Çakmaklı tarafından aynı isimle sinemaya aktarılan roman, İslami kesimde “Hidayet Romanları” da denilen bir akımın başlamasına ve bu kesimde romanın yaygınlaşmasına neden oldu.

1988’den itibaren Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Son yıllarda roman çalışmaları yerine deneme türünde kitaplara yöneldi. Yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce konferans verdi. Harran Üniversitesince kendisine fahrî edebiyat doktoru unvanı verildi. Ölüm Yokluk mudur ve Neye Nasıl İnanırım adlı kitapları Almanca, İngilizce, Kürtçe ve Bulgarcaya çevrildi.

Minyeli Abdullah romanı edebi değeri bakımından edebiyat eleştirmenlerince tartışılan Hekimoğlu İsmail, roman türü ve kendi roman yazarlığı hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmişti:

Şimdi ben dünyayı görmüşüm. Bir Çin’e gitmedim. Grönland Adası’na bile gittim. Sıcak sular fışkırıyor, buzların arasından. Avrupa’yı Avrupa yapan, romanlardır. Müslümanların romanları olsaydı, bu kötü hallere düşmezlerdi; çünkü romanda her şeyi söylersin, diğer kitaplarda söyleyemezsin. Ben dünyanın en büyük romancılarından biriyim. Kitlelere tesir etmişim. İnsanları sürüklemişim peşimden. İnsanları ağlatmış, güldürmüşüm. Bir nesli ayağa kaldırmışım. Minyeli Abdullah bir lokomotiftir. Minyeli Abdullah’tan sonra, yüzlerce roman yazıldı. Ama tutturamadılar tabii. Neden tutturamadılar? Geldim, gittim demekle roman olmaz. Ben roman yazarken, oturup ağlıyorum. Ağlıyorum hüngür hüngür. Gözyaşlarım kâğıda dökülüyor." 

 

Vefatı:

 

Hekimoğlu İsmail adıyla tanınan, "Minyeli Abdullah" ve "Maznun" gibi kitapların yazarı Ömer Okçu, 90 yaşında iken 15 Ocak 2022, Cumartesi günü İstanbul’da vefat etti. Hekimoğlu İsmail’in cenazesi 16 Ocak Pazar günü Marmara İlahiyat Fakültesi  Camisinde ikindi namazı sonrası Karacaahmet Mezarlığında toprağa verildi.

Son yıllarında rahatsızlığı sebebiyle tedavi gören Hekimoğlu İsmail'in ardından birçok kişi sosyal medya hesabından üzüntülerini dile getirdi. 3 Şubat 2002’de Eyüp Sultan Camii’nde beyin kanaması geçirmiş, komadan kurtulup evine getirilmesinin ardından 1 Mart 2002'de ikinci defa beyin kanaması geçirmiştir. Kendisine müdahale eden doktorların yüzde 5 yaşama şansı vermesine karşın hayatta kalmış ancak vücudunun sol tarafı felç olmuştur. 10 Haziran 2009'da mide ve bağırsak rahatsızlığı nedeniyle yeniden hastaneye kaldırılan Okçu, yeni bir ameliyat geçirmiştir.

Timaş Yayın Grubu'nun kurucusu Okçu'nun vefatını, oğlu Osman Okçu Twitter hesabından, "Babam Hekimoğlu İsmail, ahiret yolculuğuna çıktı. Dualarınızı beklerim." ifadeleriyle duyurdu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, "Ülkemizde, özellikle 'Minyeli Abdullah' romanıyla tanınan yazar Hekimoğlu İsmail'in (Ömer Okçu) vefatını teessürle öğrendim. Bir süredir tedavi gören değerli yazara Allah'tan rahmet, ailesine, yakınlarına ve okurlarına başsağlığı diliyorum." dedi.

 

ESERLERİ:

 

Roman: Minyeli Abdullah (1967, Kürtçesi: Ebdullahe Minyeyi), Maznun (1970, 14 bas. 1988), Yokuş (1991), Sibel (2000), Bir Deliyle Evlendim (2001, 2017), Firavun’un Öldüremediği Musa’dır (2001).

 

Deneme-İnceleme: Düşünceler (1971, 2011), Yapraklar (1971), Yokuş (1974), Tefekkür (1975), Müslüman ve Para (1976), İlimler ve Yorumlar (1976), Osmanlıca Lugat (1978), Ölüm Yokluk mudur (1984), Ben Bir Müslümanım (1984), Derdimi Seviyorum (5 cilt, A. Erkan Kavaklı ile, 1985), Bir Millet Uyanıyor (1989), Suriye Bu Hale Nasıl Düştü?, Rusya’daki Müslümanlar Komünistlerin Esaretine Nasıl Düştü?, Sonsuza Yürüyüş (1994), Mum (1996), İyiliğin Kaynağı (1999), Güneşi Arayan Adam (1999), 100 Soruda Bediüzzaman Said Nursi (1999), İnsan Bu (1999), Hayata Düşülen Dipnotlar (1999), Mehmet Akif’e Göre Dün Bugün Yarın (1999), Sevdalı Şiirler (derleme, 1999), Vecizeler (2000), Hizmet ve Şahsiyet (2002),), Akıl ve Gerçek (2002), Mecnun Gezenin Leyla’sı (2003), İyi Günde Kötü Günde Evlilik (2003), Kalbin Ayağıyla Yürümek (2003).

 

Hikâye: Menan Cinleri (1990).

 

Çocuk Kitapları: Her Şey Allah’ı Anlatıyor (2004, 2016), Bitkilerin Renkli Dünyası (2004), Vücudumuz ve Biz (2004), Mevsimler ve Dünyamız (2004), Su Altına Yolculuk (2004), Hayvanların Renkli Dünyası (2004).

 

Kürtçe: Ebdullahe Minyeyi (Minyeli Abdullah), Jı Çı Re Çawa Bawer Bikim, Gelo Mirin Tunebun E?

 

HAKKINDA: İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Mehmet Nuri Yardım / Romancılar Konuşuyor (2000; Halka Romanı Sevdiren Yazar Hekimoğlu İsmail: Türkiye Şartlarında Yazar Olmak Kolay Değil, s. 125-134) - Edebiyatımızın Güleryüzü (2002) - Yazar Olacak Çocuklar (2004), Hekimoğlu İsmail vefat etti - Hekimoğlu İsmail adıyla tanınan, "Minyeli Abdullah" ve "Maznun" gibi kitapların yazarı Ömer Okçu vefat etti (yenisafak.com.tr,15 Ocak 2022), Yazar Hekimoğlu İsmail vefat etti (ntv.com.tr, gazeteduvar.com, AA - konhaber.com, takvim.com.tr, yeniakit.com.tr, 16.01.2022), Latif Erdoğan / Hekimoğlu İsmail’in Ardından (yeniakit.com.tr, 22.01.2022).

HEKİMOĞLU İSMAİLDEN CEMAATE AĞIR DARBE O KİTAP İSLAMCI CAMİAYI KARIŞTIRACAK

HEKİMOĞLU İSMAİLDEN CEMAATE AĞIR DARBE

O KİTAP İSLAMCI CAMİAYI KARIŞTIRACAK

 

ASİYE GÜLDOĞAN

 

Hekimoğlu İsmail, İslamcı kesim için çok önemli bir isim. Çünkü “ilk İslami roman”ı yazan kişi ve o kesimde ilk yayıncılık işine girenlerden biri. Yazdığı Minyeli Abdullah romanı, sadece “ilk islami roman” olmakla kalmadı, bugünkü islami kesimin yetişmesinde önemli bir yere sahip oldu. Bugün “ülkeyi yönetenlerin neredeyse tamamının” okuduğu, etkilendiği, “yaşam biçimini oluşturduğu” bir kitap aynı zamanda.

Daha önce bir yazımda bahsetmiştim. Türkiye’de insanların hayatlarını etkileyen, bir ideale sahip kılan ve “harekete geçiren” birkaç kitap vardır. Bu kitapların başında Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanı gelir. Hem çok etkileyici aşk romanıdır, hem de ülkenin sosyal sorunlarını çok güzel aktarır. Roman kahramanı Feride, İstanbul Erenköy’deki köşkten ayrılır ve Anadolu’nun köylerinde, şehirlerinde öğretmenlik yaparak, “cehaletle ve yoksullukla” mücadele eder. Sonunda sevdiğine de kavuşur.

Çalıkuşu ideolojik bir roman değildir, ancak ideolojik romanlardan daha etkili olmuştur. Romanı okuyan o dönemin kızları Anadolu’da öğretmenlik yapmak için sıraya girmiştir. Cumhuriyetin ilk öğretmenleri kadın olsun, erkek olsun kendini Feride gibi görmüştür. Uzun yıllar bu etki sürmüştür, hala okunan nadir romanlardandır.

Hekimoğlu İsmail’in Minyeli Abdullah romanı da benzer bir etkiyi İslami kesimde göstermiş,“roman okumayan”, hatta “romanı batı işi, gavur işi” gören büyük bir kesimi tesiri altında bırakmış, 70’li yıllardaki dindar erkekler kendini Minyeli Abdullah gibi görmüştür. Minyeli Abdullah “pısırık bir Müslüman” değildir, kenarda köşede sessiz yaşamaz, sosyal olayların içindedir, Müslümanların birliği, dirliği için koşturur, fedakardır, örnek bir insandır. Yazar, o dönemin şartlarından çekindiği için Abdullah’ı Türkiye’den biri değil de, “Mısır’dan biri” gibi anlatmıştır ancak okuyanlar onun “Türkiyeli Abdullah” olduğunu anlamış ve kendisiyle özdeşleştirmiştir.

Yine aynı dönemlerde bir İslami roman daha büyük bir etkiyle İslami kesimi etkileyecek, Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı romanı da islami kesimin kadınlarını, kızlarını tesir altına alacaktır. Minyeli Abdullah ve Huzur Sokağı romanları, milyondan fazla satan, okunan eserlerdir ve hala okunuyorlar.

HEKİMOĞLU İSMAİL’İN BEKLENMEDİK ÇIKIŞLARI

Hekimoğlu İsmail “nurcu” kökenli bir yazar. Şule Yüksel Şenler ise “Milli Görüş” çizgisinden geliyor. Ama her ikisi de karşı tarafları da etkileyen, saygı duyulan yazarlar oldu. Hekimoğlu İsmail’den zaman zaman nurcularla ilgili yazdığım yazılarda bahsetmiştim. Nurcular bir zamanlar Yeni Asya çatısı altında en büyük grupken, Hekimoğlu İsmail “en meşhur”yazarlarıydı. İlk yayınevi Mihrap Yayınları Minyeli Abdullah romanıyla kuruldu, daha sonra Yeni Asya Yayınları adıyla devam etti.

Yeni Asya cemaati en güçlü durumdayken, Hekimoğlu İsmail en çok okunan yazarıyken, Minyeli Abdullah romanı peynir ekmek gibi basılırken, Hekimoğlu İsmail o “büyük cemaate rest çekti” ve ayrıldı. Cemaati fazla politize olmakla itham ederek çeketini alıp çıktı ve Türdav Yayınları’nı kurdu. Oysa Yeni Asya Yayınları o dönemde kamyonlarla kitap satıyordu, sağ kesimin en büyük yayıneviydi ve o kesimin en tanınmış yazarları Ahmet Şahin, Yavuz Bahadıroğlu, Vehbi Vakkasoğlu gibi isimler de bünyesindeydi.

Hekimoğlu İsmail’in terk edişi Yeni Asya cemaati için büyük bir şoktu. Herkes şaşırıyor, büyük bir kayıp olarak görüyordu. Yeni Asya cemaati Minyeli Abdullah romanını bir süre daha bastı, ancak Türdav’da yayınlanmaya başlayınca taraftarlara okunmasını yasakladı ama roman en çok satan eser olmaya devam etti.

1977 seçimlerinde Yeni Asya gazetesi, “Adalet Partisi bayraktarlığını ve Demirel sevdasını”iyice artırdı, CHP’ye ama en çok da MSP’ye ve Erbakan’a ağır hücumlarda bulunmaya başladı.“İşte MSP” adıyla yayınladıkları broşürü ülkenin her tarafında bedava dağıttılar. Bu broşürde sadece MSP’nin komümistlerle işbirliği yaptığından bahsedilmiyordu, “ayran içen” MSP’li bakan Korkut Özal, “içki içiyormuş gibi” yansıtılıyordu.

Hekimoğlu İsmail broşürü hazırlayanlara telefon açarak çıkıştı:

“Korkut Özal’ın içki içmediğini herkes biliyor, şimdi pek çok insan içki içtiğini sanarak su-i zan besleyecek. Bunun vebalini nasıl taşıyacaksınız?”

Broşürü hazırlayanlardan biri pişkince cevap verdi:

“Seçimden sonra tövbe ederiz abi.”

Hekimoğlu İsmail, Türdav şirketini ve yayınevini güçlendirdikten sonra, “en güçlü” zamanında bir anlaşmazlık nedeniyle rest çekerek ayrıldı ve 1982 yılında Timaş Yayınları’nı kurdu. Bu yayınevi daha sonra sağ kesimin en güçlü yayınevi haline geldi.

 

HEKİMOĞLU İSMAİL-FETHULLAH GÜLEN YAKINLIĞI

 

Bugüne kadar gelen süreçte kendisi ve yayınevi Fethullah Gülen cemaatine yakın oldu. Fethullah Gülen de Hekimoğlu İsmail’e değer verdi. Yeni Asya ekolünden gelen ancak fazla siyasi oldukları için ayrılan Hekimoğlu İsmail, Ahmet Şahin gibi yazarlar, Zaman gazetesinin en çok okunan yazarlarıydı. Yayınevi Timaş ise hem cemaatten, hem Ak Partili kesimden yazarlara yer verdi. Bu iki kesimin dışında da pek çok yazarı oldu.

Hekimoğlu İsmail 2002’de rahatsız olunca, yayınevi yönetimini bıraktı, sadece Zaman gazetesine yazı yazmaya devam etti. “AKP-Cemaat işbirliğinin yoğun olduğu” dönemde, yayınevinin önemli yöneticileri cemaattendi. Cemaatin en kolladığı yayınevlerin başında geliyordu.

Fakat “AKP-Cemaat kavgası” başlayınca cemaatçi yayın yönetmeni Emine Eroğlu, önce Sufi Kitap’a kaydırıldı. 17/25 Aralık olayından sonra, Emine Eroğlu Timaş’ın da beklemediği ölçüde“aktif abla olduğu” ortaya çıkıp, Zaman gazetesine de yazarlık yapmaya başlayınca yayınevinden çıkarıldı. “Cemaat-AKP içiçeliği” sadece Timaş’ta değil, Nesil, Hayat gibi yayınevleri başta olmak üzere, çoğu yayınevinde vardı ve kavgadan sonra zor durumda kalmışlardı. Timaş’ta pek çok cemaatçi yazarın kitabı, Nesil’de Fethullah Gülen’in, Cemil Tokpınar’ın, Halit Ertuğrul’un, Hayat’ta Önder Aytaç’ın kitapları yayınlanmıştı.

Timaş’ın durumu biraz daha zordu. Hem yöneticilerden bazıları cemaattendi, hem de bir zamanlar editörlüklerini yapan Cem Küçük, Graham Fuller’in birkaç kitabını yayınlamıştı. Fuller’in kitabını yayınlamak bile başlı başına itham konusuydu.

15 Temmuz gecesi bütün adı geçen yayınevleri “Fetö darbesine karşı olduklarını” açıkladı. Ama en çok merak edilen Hekimoğlu İsmail’in tavrıydı. Timaş Fetö’ye karşı olduğunu ilk andan itibaren twitter’den duyurmuş, yazarları da bir duyuruya imza atmıştı. Ancak Timaş’tan çok“Hekimoğlu İsmail’in tavrı” merak ediliyordu. Çünkü başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Ak Partililerin sevdiği saydığı bir isimdi. Ama Hekimoğlu İsmail, “Fethullah Gülen’i ve cemaati çok sevmiş”, yazılarında ve konuşmalarında övmüş, “Gülen’in talebesi olmaktan şeref duyduğunu” ifade etmişti.

“Hekimoğlu İsmail cemaati çok seviyor, zaten ağır hasta, ne olduğunu bile belki anlamıyordur” derken, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yanında olduğunu belirten”bir mektup yazdı. “Gülen’e ve cemaate kıyamaz” diye düşünülürken gelen bu mektup Gülen cemaati tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Çünkü Hekimoğlu İsmail sadece bir yazar değil, bir“sembol”dü ve bir “kanaat önderi”ydi.

Ama asıl şok başka türlü geldi.

HEKİMOĞLU İSMAİL’İN FETÖ’YE ÖFKESİ: “MUSİBET MEKTEBİ”

 

Hekimoğlu İsmail, son kitabıyla her iki tarafı da şok eden bir çıkış yaptı. Kitabın adı: Müslüman Darbeci Olamaz. Alt başlığı da var: Musibet Mektebi. Kitabın kapak içlerinde “15 Temmuz’da şehit düşenlerin isimleri” rahmet ve minnetle yayınlanmış. En son sayfa ise, Timaş yazarlarının Fetö’ye karşı duran bildirileri var.

Zaman’ın en çok okunan yazarı, Gülen’i sevdiğini herkesin bildiği bir isim olan Hekimoğlu İsmail, cemaati “Musibet Mektebi” olarak nitelendiriyor son kitabında. “Hayırlı işler yaptığı sanılan, güzel insanlar yetiştirdiği düşünülen cemaat mektepleri”, meğer Musibet Mektebi’ydi ve bu Musibet Mektebi’nden yetişenler “darbeci” olmuşlardı, milletin silahıyla milleti vurmuşlardı. Bunlar “gafildi, haindi”.

Kitabın sayfaları çevrildikçe Hekimoğlu İsmail’in “hastalığına ve yaşlılığına” rağmen “ne kadar öfkeli olduğu” anlaşılıyor.

“Türkiye, 15 Temmuz 2016 Cuma günü çok tehlikeli darbe girişiminden, büyük bir badireden kurtuldu çok şükür.. Cumhurbaşkanına suikast düzenlenmesi, Meclisin bombalanması, tankların insanları ezmesi akıl alacak hadiseler değil..

Allah’ın yardımıyla yüz binlerce insanların sokaklara çıkması, bombalara kurşunlara aldırmadan darbeyi önlemesi dünyada görülmüş değildi. Bu zamana kadar darbelere karşı çaresiz kalan, bir şey yapamamanın acısını yıllarca yaşayan millet adeta bir istiklal savaşı verdi. Bu şanlı milletimizin her birini kahraman gördüm.”

Önsöz’deki bu ifadelerden sonra kendi hayatından kesit sunan yazar, “bir zamanlar Türkiye’de İslam’ın yaşanamadığından” bahsediyor. “İlkokula yeni başlamış, küçücük bir çocukken okulda alfabeyi ilk açtığımda evdeki alışkanlığa uyup “Bismillah” demiştim. Öğretmenim bunu duymuş ve cetvelle parmaklarımın ucuna defalarca vurmuştu. Ağlatıncaya, bağırtıncaya kadar vurmuştu. Ondan sonra ne ben, ne de diğer arkadaşlarım “Bismillah” demedik. Hattâ evde bile bismillah demeye korktuk. Böylece bismillahsız büyüdük.”

1953’te koca Süleymaniye camiinde üç kişiyle namaz kıldığını, o yıllarda komünist, türkçü olduktan sonra kendi kendine İslam’ı bulup yaşamaya çalıştığını, sonra üç gayesi olduğunu anlatıyor. “1. Kaybolmuş yardımlaşmayı sağlamak. 2. Müslümanlar arasında yıkılan güven duygusunu yeniden tesis etmek. 3. Alnımıza çalınmış “beceriksiz” lekesini silmek.”

 

DARBECİLER MİNYELİ ABDULLAH’LARA MAĞLUP OLDU

 

Minyeli Abdullah’ı yazdığı dönemde yaşanan sıkıntıları anlattıktan sonra, “Çok şükür ki şu an Türkiye’de İslâm en rahat şekilde yaşanabiliyor. Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Bakanlar namaz kılıyor. Eskiden bunları hayal bile edemezdik.” diyerek günümüzde büyük mesafe alındığını dile getiriyor. Durum böyleyken vatanına küsen, düşman olan Gülen cemaatini “hainlikle” itham ediyor: “Bir Müslüman hiçbir zaman vatanına küsemez, vatan sevgisini yok edemez, hele düşman olamaz. Hele bugünkü Türkiye’de vatanına düşman olan dindar, dindar değil gafildir, haindir.”

Darbeye neden karşı olduğunu, hükümetin neden yanında olmak gerektiğini ise şöyle anlatıyor.

“Çok şükür, bugün Cumhurbaşkanı’ndan vatandaşına kadar İslâmı yaşayan insanlar büyük çoğunlukta. Kızlarımız okullarında başörtüsü sıkıntısı yaşamıyor. Kimsenin de başının açık mı kapalı mı olduğuna bakılmıyor. Başı örtülü de okuyabiliyorlar, başı örtülü hakim, kaymakam, polis, milletvekili, bakan olabiliyorlar. Minyeli Abdullah’ın yazıldığı dönemde bunlar rüyada bile görülemezdi.”

15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimini önleyenlerin Minyeli Abdullah’lar olduğunu söylüyor.“Meclis’i bombalayanlar, dindar Cumhurbaşkanımızı öldürmeye çalışanlar, yüzlerce vatandaşı şehit edenler, binlerce insanı yaralayanlar, Minyeli Abdullah’lara mağlup olmuştur.”

Fetö’ye acımamak gerektiğini ise şu kızgın sözlerle dile getiriyor:

“Öz sinesine günah dinamitlerini yerleştirip, cemiyetin dalâlet kibritiyle fitilini ateşleyen Müslümanlara, Allah da acımaz. Çünkü bilerek zarara gidene merhamet olunmaz!”

Gülen’in “sapıtan âlim” olduğuna da değiniyor bir yerde:

“Kur’ân caddesinde yürüyenle, sapıtan bir değildir. Âlimle cahil müsavî olamaz. Haddini bilenle aşan, aynı terazide tartılamaz.”

Cemaat mensuplarına ise şu nasihatı veriyor:

“Dünyayı sahibine bırak; sen, kendi kendine sahip olmaya çalış, kendine gel!.. Başkalarının derdine ağlarken, dert küpü haline gelme. Gafleti bırak, tövbe ateşiyle yan, karanlık dünyamıza bir mum ol, yeter.”

 

[email protected] @AsiyeGuldogan

KAYNAK: Hekimoğlu İsmail'den Cemaat'e Ağır Darbe

O Kitap İslamcı Camiayı Karıştıracak (Odatv.com, 14.10.2016).

Yazar: ASİYE GÜLDOĞAN

HEKİMOĞLU İSMAİL’İN ARDINDAN

 Ölümün hakikati Hakk’a vuslat. Yani, kişinin Rabbine kavuşması. Yaratılışıyla başlayan geri dönüş serüveninin tamama ermesi. Bu dönüşü imanla, ameli salihle, O’nun rızasını kazanmış olarak tamamlamak ne büyük devlet! Aksi durum bütünüyle hüsran, bütünüyle kayıp…

 

Dünya hayatı, ahirete kıyas edildiğinde oyun ve oyuncak. Her şeyden önce, fani ve geçici. Baki alemin bir anı, dünya hayatının binlerce yılından daha kıymetli, daha değerli. Çünkü kesintisiz, çünkü  devamlı.

 

Ahirete iman olmasa, dünya hayatının sadece ıstırapları, musibetleri değil, zevkleri, mutlulukları dahi elem verici. Zira zevale mahkum lezzetler, zevkler, fanilik mührünü de beraberinde taşıdıklarından aynı elem, aynı ıstırap sayılmak durumunda.

 

Bedeni haz ve lezzetlerin ömrü geçmiş ve gelecek arasında yaşanılan bir andan ibaret. Geçmişi geri getirmek mümkün olmadığı gibi, geleceğin gelmesi de bizim için garantili değil. Bir an sonra yaşayacağımızı garanti edemeyeceğimize göre, her şey maddesi itibariyle yaşanılan anla sınırlı. Bize bu sınırlılık cidarını aştıracak olan aşkın bir hayata intikal etmek. Kalbin ve ruhun hayat derecesine sıçrayabilenler için bu aşkınlık bu fani alemde dahi kısmen mümkün. Fakat sınır tanımayan aşkınlık gerçek hayatın kendisi olan ahiret hayatında gerçekleşecek. 

 

Bir ölümlünün, bu turnikeye kendisinden önce girmiş bir başka ölümlü için taziyede bulunması… Bütün taziye mesajlarının sabit hükmü bu. Bizden önce vefat edenler için biz taziyede bulunuyoruz; bizden sonra vefat edecekler de bizim için taziyede bulunacaklar. Ecel gizli olduğundan bu durumun kimin için nasıl gerçekleşeceğini ancak ölüm vaki olduktan sonra bilebiliyoruz. Önemli olan şu gök kubbede hoş bir seda olarak anılabilmek. Çünkü müminlerin birbirini hayırla yâd etmesi, Cenab-ı Hak katında da önemli bir referans.   

 

Onun içindir ki, Hadis-i Şerifte “ölülerinizi hayırla anın, kötülükleriyle anmayın” buyrulur. Ne ki yaptıklarıyla, işledikleriyle topluma mal olmuş kişiler için bu tercih oldukça zor. Böylesi kişilerin hayırla yâd ediliyor olması ne büyük bahtiyarlık. Rabbim cümlemizi onlardan eylesin.

 

 

Hekimoğlu İsmail (Ömer Okçu) büyüğümüzün vefatı bana bunları düşündürdü. 90 yıllık ömrünü hak ve hakikat çizgisinden zerrece sapmadan geçirebilmek, ömrünün bütün an ve zamanlarını hak ve hakikatin neşrine vakfedebilmek  Cenab-ı Hakk’ın özel bir lütuf ve ihsanıdır. Padişahın atiyelerini ise ancak matiyeleri taşıyabilir. 

 

Asker kökenliydi. Askeriyeyi onun için çok önemsiyordu. Bu sebeple de bir yazısında, İmam Hatip mezunları da askeriyeye alınsın teklifinde bulundu. Bu teklif onun senelerce hapishanede yatmasına yetti.  Ama o, çilesini sevenlerdendi. Hapishaneden çıkınca kaldığı yerden yoluna devam etti,  aynı ton, aynı kararlılıkla yazılarını sürdürdü.

 

FETÖ olayları patlak verince, yine hak ve hakikatten ayrılmadı. Hakkı tutup kaldırmanın çarelerini aradı. Sağlığı el verdiği ölçüde, sevenlerine uyarı ve ikazlarını sürdürdü.

 

Hekimoğlu İsmail velüt bir kalemdi. Aynı zamanda nüktedandı. Kendisi anlatmıştı: Bir gün, yakın dostlarından bir doktor elindeki tahlillere bakarak kanser teşhisinde bulunmuş. Hekimoğlu doktora “daha ne kadar yaşarım” diye sormuş. O da “üç sene kadar” cevabını vermiş. Bunun üzerine “Benim hiç olmazsa üç sene garantim var, sizin için o da yok” demiş. Bu olaydan sonra daha otuz yıl yaşadı.  

 

Hekimoğlu İsmail kendini aşmış bir insandı. Zaman gazetesinde uzun yıllar köşe yazarlığı yaptı. Bir ara gazetenin yayın yönetmenliğine baktım. O sıralarda yazdığı bazı yazılar, Ahmet Şahin’le zıtlaşma anlamına gelecek yazılardı. Adeta birbirlerine cevap yetiştiriyorlardı.

 

Ziyaretime gelmişti. Kendisine, “Abi Ahmet Şahin’le aranızda bir şey mi var?” diye sordum. “Asla, benim kendisine hem muhabbetim hem de hürmetim vardır” dedi. “Birkaç haftadır birbirinize cevap yetiştiriyorsunuz da..” dedim. Hayretle yüzüme baktı, “benim hiç öyle bir kastım olmadı” dedi. Yazıları çıkarıp kendisine takdim ettim. Okudu. “Gerçekten çok üzüldüm” dedi. Ve devam etti: “Ben senelerdir gazetede yazarım, fakat hiç gazete okumam. Bu yazılarımın hiç birinde de özel bir maksadım yoktur. Ben Ahmet hocamı arar kendisinden özür dilerim. Siz bugünkü yazımı koymayın, ben başka bir yazı yazayım.” 

 

Görüşemesek de var olduğunu bilmek bizim için teselliydi. Şimdi bir tesellimizi de kaybettik. Ruhu şad, makamı cennet olsun, nurlar içinde yatsın.

KAYNAK: Latif Erdoğan / Hekimoğlu İsmail’in Ardından (yeniakit.com.tr, 22.01.2022).

 

 

 

Yazar: Latif ERDOĞAN

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör