İzzet Molla

Divan Şairi, Şair

Doğum
Ölüm
Diğer İsimler
Mehmed İzzet (asıl adı), Keçecizade

Divan şairi (D. 1786, İstanbul - Ö. 1829, Sivas). Asıl adı Mehmed İzzet’tir. I. Abdülhamid’in kazaskerlerinden Keçecizade lakabıyla tanınan Salih Efendi’nin oğludur. On üç yaşında babasını yitirdi, enişte­leri Esad Bey ve Kazasker Moralızade Hamid Efendi’nin himayesinde yetişti. Sıkıntı içinde öğrenim gördükten sonra müderrislik diploması aldı. Yakın arkadaşı şair Nihad Bey’den nakledilen rivayete göre eli açık, içki ve eğlenceye düşkün bir kişi olması nedeniyle müderrislikten çıkartıldı. Bunun üzerine intihara teşebbüs ettiyse de bir raslantı sonucu kurtuldu. Saray kethüdası Halet Efendi ile tanıştırıldı ve ondan himaye gördü. Şeyhülislâm Sâlihzade Es’ad Efendi aracılığıyla 1809’da müfettiş olarak Bursa’ya gönderildi, Galata Kadılığı görevine (1820) getirildi.

Halet Efendi sürgüne gönderilince İzzet Molla da Keşan’a sürüldü ve orada öldürüldü. Bir rivayete göre de Halet Efendi’yi övüp düşmanlarını yerdiği için, onun ölümünden beş ay sonra Keşan’a sürüldü (1823). Bir yıl sonra bağışlanarak İstanbul’a döndü. Mihnetkeşan (1822) adlı eserinde Keşan’a sürülüşü ve orada başından geçenleri anlattı. Affedilerek Mekke Kadılığı (1825) ve Haremeyn Müfettişliğine atandı (1826). 1827 yılında yerel yönetimlerin giderleri için halktan yapılan tahsila­tı kontrol etmekle görevlendirildi. Rus savaşına karşı olduğunu belirten bir yazıyı Sultan II. Mahmud’a ulaştırdığı için 1828 yılında Sivas’a sürüldü. Haklı çıktığı anlaşılınca bağışlandığını bildiren bir ferman hazırlanarak Sivas’a gönderilmişse de İzzet Molla bu haberi almadan öldü. Kemikleri 1916’da İstanbul’a getirilerek Canbaziyye Mahallesi’nde Mustafa Bey Mescidinin avlusunda babasının yanına gömüldü. Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın soyundan Hibetullah Hanım’la evlen­di. Bu evlilikten Fuad (Sadrazam Mehmed Fu­ad Paşa), Reşad, Murad ve Sedad adlı dört oğulu dünyaya geldi.

Mihnetkeşân’da kendisini uzun boylu, seyrek sakallı ve dünyada benzeri bulunmayan bir adam olarak anlattı. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhlerinden Nasır Dede’ye bağlanarak Mevlevilik yoluna girmişti. İki divanda topladığı şiirlerinde gösterdiği ustalıkla Divan şiirinin son üstadı sayıldı. Tasavvufi bir mesnevi olan Gülşen-i Aşk (1948) adlı eserini Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ına nazire olarak yazdı. Ayrıca Bahar-ı Efkâr (1839), Hâzân-ı Asâr (1841) adlarıyla basılan bir divanı vardır. Fuad Köprülü onu “Klasik nazmın son üstadı” olarak niteledi.

İzzet Molla, nüktedan ve derviş ruhlu bir şairdi. Şiirlerinde başta Nef’i ve Nabi olmak üzere Nedim, Şeyh Galib ve Seyyid Vehbi’nin etkileri vardır. Asıl başarısını gazellerinde gösterdi. Hazan-ı Âsâr adlı eserinde hikemî (hikmetli, felsefi) tarza kaydı. Kendisinden sonraki şairlerden özellikle Ziya Paşa üzerinde etkili oldu. Zamanının şairleriyle de ilgilendi, birçoğuna nazireler yazdı. Gazellerine yerel renkler de katmaya çalıştı.

Sembolik isimlerle ilâhî aşkın dile getirildiği Gülşen-i Aşk adlı eserinde, kahramanlar arasında kendisi de yer al­dı. Mihnet-keşân’da Keşan’a sürgün olarak gön­derilişini ve çektiği sıkıntıları dile getirdi. Uğradığı çeşitli yerleri tasvir etti, karşılaştığı ilginç tipleri çiz­di. Mizahî anlatımdan yararlandı. İzzet Molla şiirlerini iki ayrı ad altında topladı. Bahâr-ı Efkâr adını verdiği ilk Dîvân, gençlik şiirlerini, Hazân-ı Âsâr, kırk bir yaşından sonra yazdığı şiirleri kapsar.

Devlet yönetimiyle il­gili düşüncelerini, birincisi II. Mahmûd’un emriyle yazılmış olan, Osmanlı eyaletlerinin gelir-gider işleriyle ilgili tespitlerini ve görüşlerini; ikincisi Rusya’ya harp ilânının aleyhinde hazırlanmış olup İzzet Mol­la’nın İmparatorluğun Batı karşısındaki durumu hak­kındaki görüşlerini ve bu şartlar altında savaşmanın sa­kıncalarını anlatan iki önemli yazıda dile getirdi.

“Mihnet-keşân’da ve bazı şiirlerinde, onun iyi bir gözlemci olduğunu, şiirde çevresini yansıtmada önemli adımlar attığını görüyoruz. Bu yönüyle, dîvân şiiri sı­nırlarını zorlamış, hatta yer yer aşmaya çalışmıştır. Halk şairleriyle ve halk sanatçılarıyla ilgilenmesi ve hece ölçüsüyle türküler yazması da onun dîvân şiirinin geleneksel yapısını zorlamasıyla ilgilidir. İzzet Molla’yı orijinal kılan da bu yönüdür.” (İsmail Ünver)

“Selim III devrinin muhteris, sözünü sakınmaz ve talihsiz kazaskeri Salih Efendi’nin oğlu, bu romana, mesut şekilde bitişi bir operet entrikasını andıran bir intihar teşebbüsü ile başlar ve sonunda, henüz genç denecek yaşta menfada ölümü ile hakiki bir trajedide onu bitirir. Bu ikisinin ortasında zarif, nüktedan, bazen en tehlikeli vaziyetlerde bile sözünü esirgemeyecek kadar cesur, taliin ihanetlerini tevekkülle karşılamasını bilen, sırasına göre birinci safta ikbalde, bazen ölümü bizzat padişah tarafından istenecek derecede gözden düşmüş bir devlet adamının hayatı, ve bu hayatı ters bir tali gibi idare eden ihtiyatsız ve fevri heyecanı vardır.” (Ahmet Hamdi Tanpınar)

“İzzet Mollâ, kasîdede Nef’î yolunu tâkîb etmesine rağmen onun kadar başarılı olamamıştır. Onun asıl başarısı gazellerindedir. Gazellerinde kafiye ve mazmûnların yeniliği, dilinin sâdeliği, san’at yapma endişesinden uzak kalma husûsiyetleri ön plandadır. Bahâr-ı Efkâr’da bulunan gazellerindeki şen şakrak havaya nazaran, Hazân-ı Âsâr’daki gazellerinde sürgünlerinden dolayı bedbinlik ve karamsarlığın izleri görülür. Mesnevîlerinde ise, Mihnet-i Keşân muhtevâsı ve tertibi açısından Dîvân Şiiri geleneğinin dışına çıkmış, edebiyâtımızda yenileşmenin başlangıç noktası olmuştur. Gülşen-i Aşk adlı mesnevîsi Şeyh Gâlib’in Hüsn ü Aşk’ına nazîre olarak yazılmış, eski şiir geleneği içerisinde orta derecede bir kıymete sâhiptir.” (İbrahim Bülbül)

ESERLERİ:

ŞİİR: Divan-ı Bahâr-ı Efkâr (1255), Divan-ı Hazân-ı Âsâr (1257), Gülşen-i Aşk (Fe’ilâtün Mefâ’ilün Fe’ilün kalıbıyla yazılmış, yaklâşık 300 beyitlik kısa mesnevi, taşbasması, 1265), Mihnetkeşân (1269).

DÜZYAZI: Devhatü ‘l-Mehâmid fî Tercemeti’l-Vâlid (babasının hayat hikâyesi, 1811), Şerh-i Elgâz-ı Râgıb Paşa (yazma, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi no: 3566), Lâyihalar (2 layiha, birisi Atâ Tarihi içinde 3. cilt, 1293), Mektuplar (Süleymaniye Kütüphanesi, Es’ad Efendi kıs­mı (3354).

HAKKINDA: Fuad Köprülü / Eski Şair­lerimiz Dîvân Edebiyatı Antolojisi (1931), Abdulbakî Gölpınarlı / Dîvân Şiiri XIX. Yüzyıl (1955), Ahmet Hamdi Tanpınar / XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi (2. bas. 1956), Nihad Sami Banarlı / Resimli Türk Edebiyatı Tarihi (2. bas. 1971-1972), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri I (1972), İbnülemin Mahmud Kemal İnal / Son Asır Türk Şairleri (c. II, 2000), Naci Okçu / TDV İslâm Ansiklopedisi (2001), Mehmet Nuri Yardım / Edebiyatımızın Güleryüzü (2002).

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör