Mutasavvıf,
bilgin (D. 1151, Belh - Ö. 23 Şubat 1231, Konya) Mevlânâ Celâleddin’in
babasıdır. Sufi meşrepli bir bilginler ailesinin çocuğudur. Bahâ-yi Veled
lâkabı ile tanındı. Hayatı hakkındaki bilgiler çoğunlukla rivayetlere dayanmaktadır.
Babası Hüseyin Hatibî’yi üç yaşındayken kaybetti. Eğitim hayatı hakkında bilgi
bulunmamakla birlikte, eserlerinden ve Sultânü’l-Ulemâ unvanıyla anılmasından
iyi bir öğrenim gördüğü, zengin bir bilgi hazinesine ve derin bir ruh
dünyasına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Çok küçük yaşlarda tasavvufla
ilgilendiği, zikir ve riyazetle vakit geçirdiği, Harezm’e gidip tıp öğrenmek
istediği, sonra vaizliği meslek edindiği, tefsir ve hilâfiyat okuttuğu,
derslerini Farsça anlattığı, malî durumunun iyi olduğu, Kübreviye tarikatına
bağlanıp Ahmed Gazzâlî’den halifelik (vekalet) aldığı rivayet edilmektedir.
Evliliğinden kızı Fatma Hatunla Alâeddin Muhammed ve Celâleddin Muhammed adlı
iki oğlu oldu.
Bahaeddin
Veled’in, 1203-10 yıllarında ailesiyle Belh’te oturduğu anlaşılmaktadır.
Harezmşah Alâeddin Muhammed Tekiş, Semerkand’ı aldığı sırada Bahaeddin Veled de
Semerkant’ta bulunmaktaydı. Ancak vaazlarında Alâeddin Muhammed Tekiş’i, Belh
ve Vahş kadılarıyla devrin ünlü kelâmcısı Fahreddin Râzî’yi tenkit etmesi, bu
kişilerle arasının açılmasına sebep oldu. Bu sırada ailesiyle Anadolu’ya
geçtiği ya da hacca gitmek üzere yola çıktığı söylentiler arasındadır. Yola
çıkış tarihi kaynaklarda 1212, 1213, hattâ 1219 olarak geçmektedir. Kafile,
yolları üzerindeki Nigabur’a uğramış ve Feridüddin Attar tarafından
karşılanmıştır. Eflâkî’ye göre; Bahaeddin Veled ve ailesi, Bağdat’ta da ünlü
mutasavvıf Ebu Hafs Ömer Sühreverdî’nin başlarında bulunduğu bir kalabalık
tarafından karşılandı. Ancak Bağdat’ta uzun süre kalamadı, halifenin
gönderdiği armağanları geri çevirerek ailesiyle bir medreseye konuk oldu. Bir
cuma vaazında tenkit ettiği için halifeyi gücendirdi. Bağdat’tan ayrılarak Kûfe
üzerinden Mekke’ye; hac dönüşü Şam yoluyla Anadolu’ ya gitti. Ancak Anadolu’da
uğradığı ilk şehrin adı kaynaklarda
değişik olarak verilmektedir. Torunu Sultan Veled, yalnız Konya’dan söz
ederken; Sipehsâlâr, Bahaeddin Veled’in Suriye’den Akşehir’e geçip
Mengücekoğullarından Fahreddin Behram Şah’ın eşi İsmet Hatun’un yaptırdığı
dergâha konuk olduğunu; Eflâkî ise önce Malatya’ya gittiğini, Erzincan’a
uğrayıp Akşehir’e gittiğini yazmıştır. Genel görüşe göre, Bahaeddin Veled ve
ailesi, dört yıl Akşehir’de kaldıktan sonra Karaman’a (Lârende’ye) yerleşti ve
burada yedi yıl kaldı. Oğlu Celâleddin’i burada Gevher Hatun’la evlendirdi
(1224/5). İlk iki torunu Sultan Veled ile Alâeddin Çelebi Karaman’da
doğdular.
Bahaeddin
Veled’in şöhreti o yıllarda geniş bir çevre tarafından duyulmuştu. Selçuklu
Hükümdarı Alâeddin Keykubad’ın daveti üzerine Konya’ ya gittiler. Ömrünün son
iki yılını Konya’da bir taraftan müritlerini irşat ederek (Hak yolunu
göstererek), cuma ve pazartesi günleri de halka dersler vererek, bir taraftan
da Maârif adlı eserini tamamlamaya çalışarak geçirdi. Mezarı Mevlânâ
türbesinin içinde, Mevlânâ’nın sandukasının yanındadır. Bahaeddin Veled,
şeriatın kurallarına bağlı bir mutasavvıftı. Kübrevî tarikatından olmakla
birlikte bir şeyh gibi davranmadığı söylenmektedir. Maarif adlı
eserini Farsça yazdı, arada Arapça terimlere de yer verdi. Bu düzyazı eserde
iyilik, kötülük, küfür, Allah’tan başka fâil bulunmadığı, sevgi ve dostluğun
tek taraflı olmadığı, mânâ ve maksadın asıl olduğu, ruh ve mânâda birliğin
hakimiyeti gibi bahisleri üzerinde durdu.
KAYNAK:
Abdulbaki Gölpınarlı / Mevlânâ Celâleddin (1952), TDE Ansiklopedisi (c. 1,
1976), TDOE – TDE Ansiklopedisi 2 (2002), İhsan Işık (TEKAA, 2009).