Hattat Hacı Şükrü Efendi

Hattat

Ölüm
-
Diğer İsimler
Muhammed Şükrü Eren

 20. Yüz hattatlarından. Hayatı hakkında fazla bilgi olmasa da Diyarbakır Liceli Mehmet Şerif Bey’in oğlu olduğu, Diyarbakır İmam-Hatip Okulunun ilk kuruluş yıllarında uzun süre öğretmenlik yaptığı ve imamlığa geçerek İskender Paşa Camii’nde 1964 yılında vefatına kadar vazifede bulunduğu bilinmektedir.

İskender Paşa Camii’nin hariminde kubbenin oturduğu sivri kemer yüzeylerinde ve çâr-ı yâr-ı güzîn (dört halife) levhalarında Muhammed Şükrü Efendi’nin imzalı kitabeleri bulunmaktadır. Kalemişi tekniğiyle yazılan kitabelerde "Küllemâ dehale aleyhâ zekeriyye’l- mihrâbe", "İnna’llâhe ve melâiketehû yusallûne ale’n-Nebiyy…", "Fe’zkürunî ezkürkûm ve’şkurûlî ve lâ tekfurûn yâ eyyuhe’llezîne âmenu’staînû bi’s-sabri…", "ve men ahsenü kavlen mimmen deâ ila’llahi…" âyetleri seçilerek celî sülüs ve celî ta’lik yazı türüyle yazılmıştır.

Hattatın imza cümleleri ise "Muhammed Şükrü Eren", "Ketebehû Muhammed Şükrü", "Ketebehû İmam Muhammed Şükrü 1379 ramazan 1960 Mart” ve "Ketebehü’l - fakîr İmam-ı Hâzâ’l- Cami’ el-Hâc Muhammed Şükrü Eren fi sene 1379 ramazan" şeklinde farklı cümlelerle çok kez yer almıştır. Bu imzalardan hareketle onun, camide imam olarak vazife yaptığı, hac vazifesini ifa ettiği, isminin Muhammed Şükrü, soyadının Eren olduğu, bu kitabeleri ramazan 1379/ Mart 1960 yılında nakşettiği anlaşılmaktadır. Yazılar hat sanatı kaideleri ve üslubu açısından geliştirilmeye müsait yerel üslup özellikleri göstermektedir. Sanatkâr, imzalarında yazıyı kimden meşk ettiğini yazmamıştır.

Diyarbakır'ın yakın dönem popüler simalarından, renkli bir kişiliğe sahip Hacı Şükrü (Eren) Efendi'nin hayatı hakkında, yakın dönemde yaşamış olmasına rağmen yeterli bir bilgiye ulaşılamamıştır. Elde edilebilen bilgilere göre; Hacı Şükrü Eren Efendi, aydın bir Diyarbakırlı olup, Darü'l Muallimin, yani öğretmen okulu mezunudur. 1950’li yıllarda  öğretmenlik yapmıyordu. O yıllarda henüz Melikahmet Caddesi genişletilmemişken,  cadde üzerindeki Temiz Ekmek Fırını’nın karşısında Behrampaşa Camiine giden sokağın başında peynir, yağ, yoğurt, tereyağı satış dükkânı vardı. Burada Hacı Şükrü Efendi diğer komşuları gibi ticaretle uğraşırdı.

O yıllarda merkeze yakın köylerde üretilen tereyağı, yoğurt, peynir, yumurta, hatta canlı tavuk gibi ürünlerini satış için Melikahmet caddesindeki komisyoncu dükkânlarına getirirlerdi. Dükkân sahibi sattığı üründen komisyon alırdı. Köylüler sabahın çok erken saatlerinde gelir, ürünleri satılıncaya kadar ya dükkânın önünde bekler, ya da diğer ihtiyaçlarını almak üzere diğer çarşılara, çoğunlukla da Japon bezi, basma, tülbent, ya da sabun, şeker, tuz, çay gibi ihtiyaçlarını almak üzere Buğday Pazarı civarındaki dükkânlara, bezzazlara, yanı manifaturacılara giderlerdi. Hacı Şükrü Efendi ve diğer komisyoncular çarşılarda alışverişlerini tamamlayıp gelen köylülerle oturur hesaplaşır, satılan ürünlerinin parasını öderken kendi komisyonlarını da keserlerdi.

Hacı Şükrü Eren, edebiyata meraklı sosyal bir insandı. Sık sık ama yeri geldikçe ya kendi şiirlerini ya da tanınmış şairlerin şiirlerini hicviyelerini okurdu. Kentin büyükleri ile iyi dostluğu vardı. Diyarbakır’ın tanınmış ailelerinin büyüklerini hemen günün her saatinde dükkânında görmek mümkündü. Tanınmış kişilerle, aydınlarla oturur sohbet ederdi. Kendisi de tanınmış kimselerin dükkânlarına, bürolarına giderdi. Behrampaşa Camisine giden sokağın içindeki mescide de bir nevi hamilik yapardı. Caminin temizliği ile uğraşır, ihtiyaçlarını karşılardı.

Hacı Şükrü Efendi, dini bilgisi yanında iyi bir edebiyatçıydı da. İstasyon yakınında açılan İmam Hatip Okulu’na din hocası olarak gider, tecvid dersleri verirdi. Tüm çocuklarını okullarda okutmuş, eğitmiş, iyi yetiştirmişti. Oğlu Celil Eren bir süre Diyarbakır’da.  Merkez PTT Müdürlüğü yaptı. Daha sonra da Mersin’e PTT müdürü olarak atandı. Diğer oğlu bir kolu çolak Abdullah Eren de bir süre Balıkçılarbaşı Postanesi Müdürlüğü yaptı. Abdullah’ın bir küçüğü de Adana’da uzun yıllar PTT Başmüdürlüğünde Sağlık şubesinde çalıştı.

Hacı Şükrü Efendinin güzel kasideleri, gazel ve hicviyeleri, hikmetli beyitleri vardı. Bir beyti şöyleydi;

 

Ah! bülbül ağlar, gül cigerhun, lale-i pür dağ-ı elem,

Zevkini bilmem süren kimdir, bu dâd-ı mihnetin…

 

Tam bir Osmanlı bakiyesi zat ve bir Diyarbakır efendisi olan Hacı Şükrü Efendi, Diyarbakır İmam-hatip Okulunda Kur'an-ı Kerim hocası iken, birinci sınıf talebelerinden İhsan Işık'ı yanına çağırarak çay getirmesini şöyle istemişti:

"Oğlum bana bir çay söyle. Ol çay ki; lebaleb (dopdolu bir kadehte), lebrenk (dudak renginde), lebrîz (bardaktan taşacak gibi) ve lebsûz (dudak yakacak kadar sıcak) olsun."

 HAKKINDA: Gazeteci-yazar Mehmet Mercan'ın verdiği bilgiler, Prof. Dr. Abdülhamit Tüfekçioğlu / "Eren, Hacı Şükrü" -  "Hattatlar" (İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi, 2013).

 

İskender Paşa Camii

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör