Hatice Opak Bilgin

Ressam, Yazar, Şair

Doğum
10 Eylül, 1960
Eğitim
Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Yönetimi
Burç
Diğer İsimler
Hatice Bilgin

Şair, yazar, ressam. 10 Eylül 1960, İnece / Kırklareli doğumlu. Asıl adı Hatice Bilgin olup, eserlerinde Hatice Opak Bilgin imzasını kullanmaktadır. İnece İlköğretim Okulu, İnece Orta Okulu  (1974), Kırklareli Ticaret Lisesi (1978), Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme Yönetimi (2014), Eskişehir Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Lisans tamamlama mezunudur. 1978 yılından itibaren yirmi yıl İnece’deki bir şirkette muhasebeci olarak çalıştı.

Mehmet Ayaz Bilgin’le evli olup, Eda Nur ve Seda Nur adlı ikiz kızları vardır. Halen hayatını ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir. İLESAM, ESKADER, KIRKSADER (Kırklareli Kültür Sanat ve Edebiyat Sanatçılar Derneği, kurucu üye), HALKODER (Halk Kültürü ve Ozanları Geliştirme Derneği) üyesidir.

İlk ürünü 2003 yılında Kırklareli Gazeteciler Cemiyeti gazetesinde yer almıştı. Sonraki yıllarda yazı, röportaj ve şiirleri; Önce Vatan, Kırklareli Gazeteciler Cemiyeti (aylık) ve Sarantalı Köylüm (aylık) gazetesinde yayımlandı. Felek, Vurgun adlı şiirleri Fuat Ertuğrul tarafından bestelendi. Şiirleriyle, Hikmet Okuyar Üstün Hizmet Ödülü ödülü aldı. Sarantalı Köylüm gazetesince “Müzeler ”kitabıyla yılın yazarı seçildi. Trakya Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi TDE Bölümünde, Özge Demiraco tarafından hazırlanan “Kırklarelili Yaşayan Şairler” başlıklı bitirme tezinde hayatı ve çalışmaları hakkında bilgi verildi (2008). Kırklareli Fotoğraf Sanatçıları Derneğinin “Kırkyüz Projesi”nde Kırklareli’nin kırk yüzünden biri seçildi. Hatice Opak Bilgin şiirleri, Türk Dünyası Şiirleri Atatürk Antolojisi, Kırklareli Şairleri Antolojisi vd. birçok antolojide, İLESAM (İlim ve Eser Sahipleri Meslek Birliği) Ansiklopedisi’nde (2017); seramik sanatçısı Serpil Özcengiz’in Kırklareli’mize ve “Hayatımıza İz Bırakanlar” sergisinde portresi, Recep Aslan’ın “Medeniyet Türkçesi” adlı kitabında röportajı, Nazif Karaçam’ın  “Kırklareli’ni Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar” kitabında yer aldı. Kişisel Resim Sergisi açıp karma resim sergilerine katılmıştır.

Hakkında Nazif Karaçam şu değerlendirmeyi yaptı:

Kırklareli/İnece Beldesinden olup İstanbul’da yaşayan gazeteci-yazar Hatice Opak Bilgin üretken bir yazardır. Gazete yazarlığı dışında iki yılda bir kitap yazmıştır. Edebiyatın ve sanatın hemen hemen her dalına el atmıştır. Çok yönlü bir yazar ve sanatçı olduğunu kanıtlamıştır. Yazarlığa şiirle, gazete yazarlığı ile başlamış, zaman içerisinde edebiyatın Hikaye, Roman, Makale, Röportaj, Mani dallarında kalem, sanatın karakalem ve yağlıboya kolunda fırça oynatmıştır. Kırklareli’nde Araştırmacı – Yazar Nazif Karaçam başkanlığında oluşan Kırklar’ın Sesi Şairler Grubu’nda görünüp yetişen Hatice Opak Bilgin, bu gün Türkiye’de tanınan edebiyatçı yazar olmuştur. Yetiştiği Kırklareli ve Trakya’da birçok dalda İlk’lere sahip olmuştur. Eskiden Edebiyatta “Velüd Yazar” dedikleri türden bir yazar olmuştur. Yani üreten, yaratan bir yazardır.”

ESERLERİ:

Şiir: Sana Sevgimi Yolladım (2005), Sevgiye Pencere Açtım (2007).

Öykü: Hayatın İçindekiler (2009), Bana Düşlerini Anlat (2015)

Röportaj: Ünlülerin Ağzından Kendileri (2010), Hayatı Anlamlı Kılanlar (2017)

Roman: Mücevher Işıltısı (2012).

Araştırma-İnceleme: Tarih ve Kültür Zenginliğimiz (Müzeler, 2013).

 

KAYNAKÇA (Başlıcaları): Savaş Erdem / Yöremizden Bir Sanatçı (Istıranca Rüzgârı, Ağustos 2003), Mustafa Ermiş / Yaşayan Hayatlar (Önadım gazetesi, 17.9.2004), Yaşar Faruk İnal / Hatice Opak’ın Şiir Kitabı (Yeşilyurt gazetesi, 8.6.2005), Nazif Karaçam / Kırklareli’nin İlkkadın Hikaye Yazarı Hatice Opak Bilgin (Önadım Gazetesi, 10.4.2009) -  Kırklareli’ni Geçmişten Geleceğe Taşıyanlar (kitap) - Önadım Halkın Sesi Gazetesi, Sayı: 6472  02.01.2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).

 

 

 

 

 

 

 

                                                                                                      

 

DOĞA ÇÖP ÜRETMEZ

Bugün sahip olduklarımız, daha önce düşündüklerimizin eseridir.

LUİS PASTEUR

 

  Can veren yeşillerin, sararıp soldukça kırlara zengin güz renkleriyle doldurduğu günlerdi. Nil ve eşi Eren yazlık evlerinin balkonunda oturuyordu.

  -Eren, meyve tabağını kaldırıyorum, yemeyecekmisin?

  -Dursunlar canım, biraz sonra yerim. Yaz meyvelerinin de sonu artık. Şeftali, armut, üzüm, kavun, karpuzu dolasıya yedik.

  -Kış meyveleri de güzel ama daha sınırlı sanki. Elma, portakal, muz, greyfurt filan işte.

  Meyvelerden bahsederken Nil ve Eren’in gözleri gözlerinde bekledi. Bu sessizliği Nil bozdu.

  -Eren bu yaz da böyle geçti, seneye inşallah tekrar geliriz.. 15 günümüz kaldı. Bu  günleri iyice değerlendirmek istiyorum. Biz sitedeki komşularla küçük çaplı bir proje hazırladık.

  -Ne projesi Nil, hayırdır. Mühendisliğe mi başlıyorsun.

  -Sayılır, ziraat mühendisliğine. Haydi çıkıyoruz.

  -Nereye hanım, nereye gidiyoruz.

  Nil gri eşofmanını üstüne de pembe gri tişortunu giydi. Başına sapkasını taktı. Ayağına gri, pembeli, beyazlı spor ayakkabılarını giydi.

  -Eren, sen de üstünü değiştir, şortunu çıkar, eşefman giy. Terlik giyme ama, spor ayakkabılarını giy.

  Nil eline dolu bir poşet, bir de keser aldı. Sitenin önüne indiklerinde 20 kadın, 20 erkek sitenin önündeydi. Eren şaşırdı. Hepsinin ellerinde poşet, çapa, keser.

  -”Hoşgeldiniz arkadaşlar” dedi. Nil.

  -Hoşbulduk Nil , merhaba.

  Bir süre yürüdükten sonra geniş bir alana geldiler. Biraz otluydu, ama ekim zamanı olduğu için otlar sararmıştı. Ayvalı sahil kasabasının muhtarı Yavuz İnan, Ayvalı çevre güzelleştirme dernek başkanı Tanju Kerim oradaydılar.

  -Nil burada ağaç yetişeceğinden eminmisin? Olmaz burada.

  -Bazıları herşeyi olduğu gibi görür, “niçin” diye sorar. Ben hiç var olmamış şeyleri düşünürüm, “neden olmasın” diye sorarım. Bilirsin huyumu canım. Karar verdik bir kere. Kararlılık keskin bir bıçağa benzer, keskin ve düz keser. Kararsızlık ise kör bir bıçak gibi kestiği her şeyi  parçalar ve yırtar. Haydi bakalım iş başına. Bir poşeti de sen al. Bir elinde keser, kazıp kazdığın çukura bütün yaz yediğin meyvelerin çekirdeklerinden birer birer atacaksın. Anlaştık mı hayatım.

  -Senden korkulur Nil. Kupkuru alanı meyve ormanı yapacağız öyle mi.

  -Hayat devam ediyor. Biz bu yazlığa daha kimbilir kaç yaz geleceğiz. Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Pedalı çevirmeye devam ettiğiniz sürece düşmezsiniz. Tatile geldik diye boş oturmak yok. Seneye geldiğimizde de köklerini kazacağız.

  Nil, Eren’in içine bir ışık koydu. Eren’in yüzü hiç bulanmamış bir kaynağa benziyordu.

  -Yüreğine sağlık Nil, her şey sararınca kararmaya yüz tutan içimi aydınlattı bu davranışın. Sen mi organize ettin bunları. Olacak olacak ben de inandım artık. Şu insanların bu emeklerini Allah boşa çıkarmaz. Bunlar hepsi tutacak bence. Bu meyve ormanı, bu ağaçlar, bizim geçmişimiz olacak. Mariel Strade “Patikanın sizi götürdüğü yere gitmeyin. Patika olmayan bir yerde yürüyün ve iz bırakın” der. Biz de öyle yapacağız.

  Muhtar, dernek başkanıyla beraber hazırlattıkları sandevuç ve ayranları getiriyordu.

  -”Arkadaşlar biraz nefes alın bir kaç yudum da birşeyler yiyelim” dedi. muhtar.

  Herkes aynı anda ses gelen tarafa bakıp uygun bir zemin aradılar. Altlarına yayılan kilimin üzerine oturdular.

-”Beş yıl sonra güneş altında oturmayacağız, ağaç gölgesinde oturacağız.” dedi. gruptan Şule.

  Anne anne diyerek yanına gelen çocuklarını uzaklaştırmak istediler.

  Nil:

  Aslı, kızım arkadaşlarınızla gidin evde gölgede oynayın. Burası sıcak başınıza güneş geçer.

  -Anneciğim ben de çekirdeklerden ekmek istiyorum. Benim de dikili bir ağacım olsun. Büyüdüğünde adını Aslı koyacağım. Hep onun altında oynayacağım. Gelirken ip getirip, salıncak kuracağım. Topumu getirip Sude Naz’la oynayacağım.

  - Tamam kızım gel bak bu kazdığımız çukura şu kiraz çekirdeğini at. Bu şişeden de su dök. Bu kiraz ağacı da senin olsun.

  - Tamam anneciğim. Çok teşekkür ederim.

  Aslı sarı saçlarını rüzgara teslim edip savura savura  askılı beyaz mini elbisesi ile fidan ekmenin huzuruyla uzaklaşırken,

   - Anne, artık meyve çekirdeklerini atmayalım değil mi. Bunu eve götüreceğim. Artık bütün arkadaşlarım meyve çekirdeklerini  artık çöpe atmayacaklar.

  -Tabii atmasınlar kızım onlar çöp değil. “DOĞA ÇÖP ÜRETMEZ”.

 

 

 

 

 

 

İŞ ARIYORUM


Bugün işlerinizi en iyi şekilde yerine getirirseniz yarın daha iyi şekilde çalışırsınız.

İSAAC NEWTON

 

  - Bu nasıl rengi güzel mi?

  - Güzel.

  - Hadi içeriye girip fiyatını soralım canım.

  - Merhaba şu vitrinde gördüğümüz pantolonun fiyatı ne kadar?

  - 40 TL. Buyrun deneyin, beğenirseniz fiyata bir şeyler yaparız. Şu kabin boş.

  Boyu 1.80 civarı olduğu için pantolon fiziğine uygundu. Bedeni, boyu da güzel oldu.

  - Pahalı, alamam.

  Mağazada oturan iki müşteriden biri “Nerelisiniz”? dedi.

  - Somali’liyim. Somali’yi biliyormusunuz?

  - Somali’yi bilmezmiyiz. Korsanlarınız sayesinde bütün dünya öğrendi. Gökova Fırkateyni Aden körfezine asker götürdü. Korsanlara karşı mücadele verecekler. Adınız ne?

  - Adım Patris.

  - “Bunlar bizim gemilerimizi kaçırıyorlar” dedi mağaza sahibi gülerek.

  Derin, meraklı bakışlarla siyah yüzlü, siyah saçlı, uzun boylu adama bakarak:”Çok fazla şey bilmiyorum ben Somali hakkında” dedi.

  - Bizim ülkemiz Somali. Afrika’nın doğusunda yoksul bir ülke. Başkenti Mogadişu.

  - “İnsanlar neyle geçinirler.” dedi Derin.

  - Halkın % 80’ i hayvancılıkla geçinir. Tahıl yalnızca güneyde özellikle akarsu çevrelerinde yetiştirilir. Ülkenin başlıca tarım ürünü muz. Somali’de yeraltı kaynaklarının ekonomiye katkısı  pek olmaz.

  - Yeraltı kaynakları yok mu, az mı?

  - Uranyum, demir, kalay, boksit, alçı taşı ve titanyum filizi yatakları var.

  - Neden çıkarılmıyor?

  - Sizin ülkenizde de yeraltı kaynakları var. Siz de bor madenleri nasıl değerlendirilmiyor. İşte öyle bir şey.

  - Türkiye hakkında da iyi bilgileriniz varmış.

  - Çok fazla olmasa da var. 1974-1975 kuraklığı Somali’de kıtlığa yol açmıştı. Büyük miktarda dış gereksimesi doğmuştu. Somali İngiltere, İtalya, S.S.C.B. ve A.B.D.’den sürekli yardım almaktadır.

Memleketinizin kıymetini bilin. Biz kuraklıktan açlıkla boğuştuk. Hint Okyanusunda  suya gömülen Moldiv Cumhuriyeti, küresel ısınma etkisiyle onlar da yerinden yurdundan olacak. Ülke toprak alıp taşınacak.

  - İş bulamadın mı oralarda?

  - Hayır.

  Mağazada siyah saçlı, buğday tenli, müşteri kravat bakıyordu, söze karıştı.

  - Mülteci en çok Kuzey Irak’tan, İran, Afganistan’dan gelir. Somali 4. sırada.

  - “Bu konuda epey bilgilisiniz” dedi Derin. Sonra hangi ülkelerden geliyorlar.

  - Nijerya, Afrika, Ütopya, Suriye, Cezayir, Tunus, Burma, Çin, Pakistan’dan geliyorlar.

  - Nereye gidiyorlar, hepsi Türkiye’de kalmıyordur herhalde. Ankara’da ve İstanbul’da Şişli’de sığınma hakkı alabiliyorlar. Almayanlar genelde Almanya, İsviçre, Yunanistan, Finlandiya, Kanada ve Amerika’ya gidiyorlar.

  - Zor, kimse ülkesini terketmek istemez.

    - Tabii zor, kimi savaştan, kimi tehditten terkediyorlar ülkelerini. Kendi topraklarında barınamadıkları için.

  - Allah her şey vermiş Türkiye’ye suyunuzun, havanızın herşeyinizin kıymetini bilin.

  - Ne iş yapıyorsunuz Türkiye’de?

  - Çalışmıyorum, mülteciyim, Niğde’de yaşıyorum.

  İnsanlar çalışarak bile zor yaşıyor. Siz nasıl yaşıyorsunuz çalışmadan. Sanayi gelişmişliği bakımından Niğde Türkiye’de 37. sırada filan. Çimento Fabrikası, bir tekel şarap fabrikası, Niğde meyve suyu fabrikası, iplik fabrikası, Niğde-Aksaray hayvan yemi fabrikası, süt mamulleri fabrikaları var. İş bulamadın mı oralarda. Genelde İstanbul’a gelirler niye Niğde anlamadım ama neyse.

  Siyah adamın belleğinin girift labirentlerinden süzülüp gelen, içine raptiye gibi saplanan huzursuzluğunu, boğuntusunu derinleştiren sözcükler, cümleler, konuşmalar geçti, müşterilerle arasında. İçini özlem, keder, çaresizlik karışımı kötü bir duygu kapladı. Sustu....suskunluğu koruyucu bir zırh gibi kuşandı. Hiçbir şey zırhını delemiyor, yüreğine varamıyor, onu sarsamıyor artık. Keskin bir bıçak sırtında sanki kendi seçmişçesine yaşamaya çabalıyordu.

Yanında derin ama dertli bakan ceylan gözlü sevgilisi vardı. Paylaşmazlar acılarını, çünkü acılar yenilgi gibi gelir onlara, bir dilsiz gibi içinde saklarlar acılarını. Bayan zayıf uzun boylu, elbisesi ve türbanı aynı renk mavi tonlarında desenli ve bazı yerleri pullarla işli, ayak bileklerine kadar iniyordu boyu, iri halka küpeleri ve burnunda hızması göze çarpıyordu, simsiyah yüzünde. Karanlık yüzünde ve yaşamında sadece dişleri beyazdı.

  - Hanımefendi siz çalışıyormusunuz?

  - Hayır.

  Sesi hiç bir açıklamayı, hiçbir ayrıntıyı gerektirmiyordu. Mazi bir girdaptır farkettirmeden içine çeker insanı. Gerçeklere çarpıp tuzla buz olan dağılan kısacık bir an. El ele vererek siyah yüzlerini aydınlığa çevirerek kapıdan çıkarken bir an arkalarına dönüp:

  - Sığınma hakkı alıp İstanbul’da kalacağız. Arkadaşlarımız parfüm ve saat satıyorlar. Sahibini arayan mektup gibi iş arıyoruz. Hazır yemek istemiyoruz. Çalışmak için İŞ ARIYORUZ.

 

 

 

 

 

 

 

 

BEKLEYİŞ

Yalnızlığa batmış,

Ipıssız dünyada, tek başıma,

Yüzer gibiydim,

Yalnızlığın yükünü,

Değirmen taşı gibi,

Taşıdım dünyada,

Rüyalarıma sığındım,

Her duygum dizgin tanımaz,

Şahlanış içindeydi,

Başkaldırdı içimdeki,

Bütün duygular,

Kalbim sineme sığmaz olunca,

Kılavuzum yüreğim oldu.

İçimdeki sevgi fırtınası,

Esmeye başladı.

Yüreğim göğsümü yırtarcasına,

Döverek çarpıyordu,

Keşfedilmemiş kıtaydı yüreğim.

Keşfetti sevgin yüreğimi,

Bedenim bana mezar olmadan,

Bakışların yüzüme değince,

Güneşe yüz sürmüşcesine,

Mutluluk durdu,

Sevgi sütunlarının üstünde ayakta,

Dayanabilecek tek şey sevgi, dünyada...

 

HERKES KENDİ RÜYASINI GÖRSÜN

Yalnızlığımı gecelerle paylaşacaksam

Sözlerin ok misali

Saplanacaksa kalbime

Derin yaralar açacaksa ruhuma

Ruhumda nem,

Gözlerimde elem olacaksa

Bir fırtınaya tutulup gidiyorsak

Ekvator sıcaklığındaki sevgin

Gecenin matemini yırtarak

Karanlık dağları delerek

Kuş hafifliğinde konamayacaksa gönlüme

Seninle sensiz olacaksa gönül bahçem

HERKES KENDİ RÜYASINI GÖRSÜN

TUTAMADIM YÜREĞİMİ

Rüyasız yorgun bir

Uyku gibi geçerken zaman

Mücevher canlılığı

Gözlerini gerdin uykuma

Zümrüt kumlu çöllerden

Kokun geldi elvan elvan

Kalbimde derin bir sızı

Salınan volkan gibi

Yaktı değdiği yeri

Ümitsiz ruhuma ümit serpti

Aydınlık

Zambak parlaklığı ışıldayan

Dudakların

Esrarlı belirsiz bir

Rehavet yaydı damarlarıma

Mehtabın  avluyu aydınlattığı gibi

Hayalin aydınlattı yüreğimi

Güneşe serdim düşlerimi

Alıp başını gitti

TUTAMADIM YÜREĞİMİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör